Osmanlı'nın fırtınalı son asrının 'yazı makinesi' Ahmet Mithat Efendi, 28 Aralık 1912 senesinde sessizce aramızdan ayrıldı. Türk medyasında 'güçlü gazeteci imajının' prototip ismiyd
Taksim, maalesef, dünyanın en çirkin, en zevksiz, en ruhsuz meydanlarından biridir, hattâ belki de en biçimsizidir; birşeye benzetilmesi için senelerce uğraşılıp didinilmiş, projeler birb
Tarih sahnesinde insanoğlunun belki de en büyük yetimleri olan Çingenelerin öyküsü asırlar evvel Hindistan'da başlıyordu…
ABD Başkanı Donald Trump, ülkede düzenlenen seçimlerde çok fazla hukuki süreç yönetecekleri ve belki de Yüksek Mahkemeye gidebileceklerini söyledi. Öte yandan Cumhuriyetçilerin Michigan v
Elimizi uzattığımız her şey çürüyor. Belki de dokunduğumuz için biz çürütmekteyiz. Gördüklerimiz kirleniyor. Baktıklarımız bizi kirletiyor, içimizi…
Türk edebiyatının büyük ismi Cevat Şakir Kabaağaçlı 13 Ekim 1973 senesinde hayatına gözlerini yumdu. Belki de Cevat Şakir'in hayatına dair en sıra dışı muamma İstiklal Mahkemesi'nden
“Belki de film bittiğinde” dedi beyaz saçlı adam, “tam olarak bitmiyordur!”
“Vakit hiç bir şeye yetmiyor sanki” diye mırıldandı kendi kendine. “Belki de o gelip geçerken içine bir şey koymadığımızdandır” dedi buna karşılık iç sesi.
Demirle kesilmiş bir çeliğin çığlığı: Nuri Pakdil...Bir tekkeydi o aslında. Lambaları yanan son tekkelerden biri belki de.
Ben bir psikiyatristim, insanları yüzlerinden okumaya ve anlamaya çalışan, sözün söylediği kadar yüzün söylediğini de dikkate alan bir mesleğin mensubuyum. Bir süredir yüzümü kısmen
Hizbullah düzenli ordu taktiklerini kavradı; on binlerce yeni füzeyi envanterine kattı, evet. Ne var ki, militan kalitesindeki askerî ve ahlakî düşüş gizlenecek gibi değil. İtibarını da
Din alanında belki sadece “kelime-i tevhid” ile “kelime-i şehadet”in düz anlamlarında ittifak, bunun haricindeki diğer bütün esaslı konuların kahir ekseriyetinde ihtilaf içindeyiz.
Bugünün dünyasında kadın ve erkek rollerini değiştiren İstanbul Sözleşmesi değil. Ona bundan dolayı öfkelenmek belki bizi rahatlatır ama Sözleşme lağvedilse bile birçok sorunumuz ç�
Kim bilir, belki bu süreçte ruhumuzu yeterince tahkîm edebilmeyi başarırız da merhume şairemiz Gülten Akın’ın “Ah, kimselerin vakti yok durup ince şeyleri anlamaya” dediği güçlü d
İnsanın kendine ‘kim’ olduğunu sormasına belki açıktan değil ama örtülü bir alaycılıkla yaklaşılıyor bugün. Oysa gelmiş geçmiş zamanlar boyunca kendi hakikatine giden yola ilk a