Gökhan Özcan: Neyi yaşamaktasın ey insanoğlu?
İnsanın kendine ‘kim’ olduğunu sormasına belki açıktan değil ama örtülü bir alaycılıkla yaklaşılıyor bugün. Oysa gelmiş geçmiş zamanlar boyunca kendi hakikatine giden yola ilk adımlarını bu soruyla attı insanlar.
“Neyi yaÅŸamakta olduÄŸumuzu anlamaya yetecek vakti bulamıyoruz bir türlü” dedi pencereden dışarıya bakan. “Ä°ÅŸte yaÅŸadığımız bu” dedi okuduÄŸu kitaptan başını kaldırıp diÄŸeri, “anlamaya yetecek yetecek vakti bir türlü bulamamak!”
YaÅŸadıklarının içinde kaybolmuÅŸ hissine kapılıyor insan çoÄŸu zaman. Herkes deÄŸil elbet, böyle ÅŸeyleri kafalarına takanlar daha çok... DiÄŸerleri, böyle ÅŸeyler hissetmiyorlar, yaÅŸadıklarının içinde yitip gitmeyi çoktan içlerine sindirmiÅŸ onlar. Bundan bir çeÅŸit memnuniyet duyduklarını bile söyleyebiliriz. Çoktan kaybolup gitmiÅŸ olmak, onları önlerine çıkacak yeni kayboluÅŸ ihtimallerinden kurtarıyor ne de olsa!
“Benim içimde de, daima var olacağını zannettiÄŸim birçok ÅŸey oldu, onların yerini alan yenileri ise, o sırada tahmin edemeyeceÄŸim yeni üzüntülere ve yeni mutluluklara yol açtılar; buna karşılık, eski üzüntülerimi ve mutluluklarımı da ÅŸimdi anlamakta güçlük çekiyorum” diyor Marcel Proust, ‘Swan’ların Tarafı’nda.
Ä°nsanın kendine ‘kim’ olduÄŸunu sormasına belki açıktan deÄŸil ama örtülü bir alaycılıkla yaklaşılıyor bugün. Oysa gelmiÅŸ geçmiÅŸ zamanlar boyunca kendi hakikatine giden yola ilk adımlarını bu soruyla attı insanlar. Kim olduÄŸunu merak eden insan, kendiyle arasındaki yabancılığı gidermeye, ortadan kaldırmaya, kendiyle tanış olmaya çalışıyordu. Bu yabancılık, açıktan telaffuz edilmese de istenen, içten içe arzu edilen bir ÅŸey günümüzde. Kendini tanımaya vakit bulamayan insan, kendini kendinden uzakta tutacak meÅŸgalelerle oyalayan insana doÄŸru evriliyor hızla. Hayatlarımızda ‘anlam’ı olan ÅŸeylerin her geçen gün biraz daha mevzi kaybetmesinde, insanın kendine dair meraklarını günden güne terkediyor olmasının etkisi büyük...
YaÅŸantılarımız, bir kimliÄŸe ihtiyaç hissedilmeden sürdürülebilecek kurgularla uyumlu hale geldi, geliyor ister istemez zaman içinde. Sorsanız, kimliksiz bir hayat yaÅŸadığı fikrini kabul eden çıkmayacaktır elbet; aksine, kimliÄŸini bir kere daha bağıra haykıra beyan edecektir insanların hemen hepsi. Kavramlar, gürültülü biçimde dile vurduklarında kendilerini, pek bir ÅŸey ifade etmezler oysa, içlerini hayatla doldurmak icap eder anlamlı bir bütünlüÄŸün ortaya çıkması için. Bu var mı peki? OlmuÅŸ olsaydı; fikirlerden, duygulardan, hissiyatlardan, algılayışlardan bu kadar çok gürültü çıkar mıydı? Ä°nsanlar birbirleriyle olması gerektiÄŸi gibi konuÅŸa konuÅŸa anlaÅŸabilselerdi, sürtüÅŸe sürtüÅŸe anlaÅŸmaya çalışmalarına mahal kalır mıydı?
“Ben sizi sonuna kadar dinledim!” dedi ÅŸiddetle itiraz eden. “Nasıl olur, ben daha söyleyeceklerimi sonuna kadar söylemedim ki!” dedi diÄŸeri ÅŸaÅŸkınlıkla.
Bir de ÅŸunu düÅŸünün; kendisinden daha hızlı dönmeye çalışan insanları görünce dünya ne hisseder?
“Bu bitmek bilmeyen sokak hüzünlü bir yara gibiydi, dibinde de biz, bizler, bir uçtan bir uca savrulan, bir acıdan ötekine, asla göremediÄŸimiz sonuna doÄŸru, dünyanın bütün sokaklarının sonuna doÄŸru” diye yazmış Louis Ferdinand Celine, ‘Gecenin Sonuna Yolculuk’ kitabında.
Madem ki gidecek hiçbir yerin yok, o zaman sana bütün sokaklar çıkmaz sokak, hayat böyle!
“ÇoÄŸumuz için içine girdiÄŸimiz hikayeler bir türlü gerektiÄŸi kadar geliÅŸemediÄŸi için” dedi beyaz saçlı adam,”dramatik bir ÅŸekilde erken sonuçlara baÄŸlanıyor ve orada öylece çürümeye baÅŸlıyor.”
YeniÅŸafak
Henüz yorum yapılmamış.