Özel / Analiz Haber
Çingeneler: Asırların nefret ve önyargısına rağmen insan kalabilenler
Tarih sahnesinde insanoğlunun belki de en büyük yetimleri olan Çingenelerin öyküsü asırlar evvel Hindistan'da başlıyordu…
Ä°ran'ın büyük ÅŸairi Firdevsi'nin iddiasına göre; Ä°ran Åžahı Behram Gur, hayat neÅŸesini kaybetmiÅŸ halkının müzik ve eÄŸlence kültürünün bulunmaması üzerine Hint Kralından yardım istemiÅŸ;
Ey yardımsever Kral! Ustaca lavta çalan kadın ve erkek 10 bin Lur (Çingene) seç, gönder.
Bunun üzerine Ä°ran'a gelen Çingeneler yaptıkları müzik ve eÄŸlencelerle Ä°ran'ın fakir halkının hayat neÅŸesini yeniden kazanmasını saÄŸlamış.
Ä°ran Åžahı bunun üzerine Çingenelere bol miktarda büyükbaÅŸ hayvan, tohum ve buÄŸday bağışlamış. YerleÅŸik hayat ve çiftçilik mesleÄŸinden anlamayan Çingeneler, Åžahın verdiÄŸi tüm mükâfatı kısa sürede tüketmiÅŸ.
Tekrar Åžahın huzuruna çıkan Çingeneler, içinde bulundukları müÅŸkül durumu Åžaha bildirmiÅŸ.
Oysa Åžah, kendilerine ekip biçmek için yeterli mükâfat verdiÄŸini belirterek Çingenelerin taleplerini reddederek ÅŸu sözlerle Ä°ran diyarından gitmelerini istemiÅŸti;
Tohumları, buÄŸdayları ve topladığınız ekinleri har vurup harman savurmasaydınız. Åžimdi verdiÄŸim eÅŸekler sizin olsun, onlara eÅŸyalarınızı yükleyin, müzik aletlerinizi hazırlayın, onları ipeklerle bezeyin.
(Onur Oral – Çingeneler)
Bu sözler sonrası Ä°ran'dan ayrılan Çingeneler dünyanın dört bir yanına dağıldı.
Efsaneler bir kenara bırakıldığında Çingeneler tarihi aynı zamanda acılar tarihi olarak karşımıza çıkıyor.
Dünyanın neredeyse her köÅŸesine dağılan Çingeneler, gittikleri yerlerde ayrımcılık, hakaret, tecavüz ve cinayete maruz kalmışlardı.
YaÅŸadıkları tüm acılara raÄŸmen hiçbir Çingene topluluÄŸu, onlara en büyük katliamı yapan Almanlar da dâhil olmak üzere, bir kavme kin gütmemiÅŸtir.
Çingeneler yaÅŸadıkları tüm acılara raÄŸmen; Allah'ın onlara bağışladığı 'ilahi' neÅŸelerini asla kaybetmediler.
Tarih sahnesinde insanoÄŸlunun belki de en büyük yetimleri olan Çingenelerin öyküsü asırlar evvel Hindistan'da baÅŸlıyordu…
Kendilerine neden 'Roman' diyorlar?
Çingenelere dünyanın neredeyse her coÄŸrafyasında farklı bir isim verilmiÅŸtir. Hint dilinde musikiÅŸinas anlamına gelen 'Toyeng' denilirken Türkiye'de 'Karaçi, Koçer, Pıpırı, Kıpti' gibi isimler veriliyor.
Yine farklı farklı coÄŸrafyalarda insanlar, Çingenelere hayat ÅŸekilleri ve tenlerinden hareketle 'Mustalöinen' (Kara), 'Faraonepene' (Firavun kavminden olan) ve 'Kalo' (kara) gibi isimler vermiÅŸtir.
Çingeneler ise kendilerini sadece 'Ä°nsan' anlamına gelen 'Roman' olarak tanımlamayı tercih etmiÅŸtir.
Hermen Berger, 'Çingeneler Mitolojisi' isimli eserinde ise üç temel gruba ayırdığı Çingenelerin kökeni hakkında ÅŸu bilgileri vermektedir;
"Kaldera Çingeneleri: Rumence'de kazanın adı calderadır. Adlarından da anlaşıldığı gibi çoÄŸu kazancılıkla uÄŸraÅŸmaktadır. Onlarda diÄŸer bütün Çingene grupları gibi yalnız kendilerinin gerçek Çingeneler olduÄŸunu söylerler. Ä°lk olarak balkan yarım adasından çıkmışlar, Sonra Orta Avrupa'dan Fransa'ya geçip, Lovariler, Boybalar, Luliler, Çurariler, Turko Amerikalılar olmak üzere beÅŸ kola ayrılmışlardır.
Gitanolar: Dış görünüÅŸleriyle Kalderalar'dan ayrıldıkları gibi, gelenekleri ve lehçeleriyle de farklılık gösterirler. Kendi içlerinde Ä°spanyol ya da Endülüslüler ve Katalonyalılar diye ayrılırlar. Gitanolara her yerde rastlamak imkânsızdır. Sadece Portekiz, Ä°spanya, Kuzey Afrika ve Güney Fransa da rastlamak mümkündür.
ManuÅŸlar: kendilerine Sinti de denilmektedir. Bu isim onlara verilme sebebi Ä°ndus kıyılarından geldikleri içindir muhtemelen. Orta Avrupa da ki Çingenelerdir. Üç alt guruba ayrılırlar. Valsikanlar (Fransız Sintiler), Gayrikanlar (Alman Asıllı Sintiler), Piemontesiler (Ä°talyan Sintiler)."
Çingeneler tarihleri boyunca büyük zulümlere maruz kalmışlardı; ama Ä°kinci Dünya Savaşı sırasında Nazi Almanya'sı tarafından sistematik bir soykırıma maruz bırakıldılar.
1942 tarihinde Nazi Komutanlarından Hienrich Himmer tarafından yürütülen katliam planı çerçevesinde Avrupa kıtasında yarım milyon Çingene öldürüldü.
Naziler kurdukları Özel Einsatzgruppe timleriyle büyük bir Çingene avı baÅŸlatmış; Almanya, Belçika, Fransa, Hollanda gibi geniÅŸ bir coÄŸrafyaya yayılan Çingeneleri tek tek toplayarak insanlık tarihine kara bir leke olarak geçecek imha planını hayata geçirmiÅŸti.
Çingenelerin katledilmesi kadar acı olan bir baÅŸka geliÅŸme ise bir tek Nazi savaÅŸ suçlusunun Çingene katliamından ceza almamasıydı.
1962 yılına kadar süren savaÅŸ suçlarının yargılamalarının tamamı Yahudi Soykırımı çerçevesinde ele alınırken yarım milyon Çingenenin soykırımı dünya vicdanı tarafından görmezden gelindi.
Kendisi de bir Roman olan Bedri Rahmi EyüpoÄŸlu, Çingenelerin maruz kaldığı acıları ve hayata bakışını 'Karadut' ÅŸiirinde ÅŸöyle dile getirecekti;
Ben beyzade, kiÅŸizade,
Her türlü dertten topyekûn azade
Hani ÅŸu ekmeÄŸi elden suyu gölden.
Durup dururken yorulan,
Kibrit çöpü gibi kırılan,
Yalnız sanat çıkmazlarında başını kaşıyan,
Artık otlar, göstermelik atlar gibi bedava yaÅŸayan,
Sen benim mihnet içinde yanmış kavrulmuÅŸum.
NetmiÅŸ, neylemiÅŸ, nolmuÅŸum,
Cömert ırmaklar gibi gürül gürül,
Bahtın karışmış bahtıma çok ÅŸükür.
Yunmuş, yıkanmış adam olmuşum.
Osmanlı ve Çingeneler
Çingeneler tarih sahnesinde birçok coÄŸrafyaya uÄŸramışlardı. Bu duraklarından birisi de Mısır'dı. Bu sebeple baÅŸta Osmanlı olmak üzere Çingeneler birçok yerde 'Kıpti' olarak bilinirdi.
Bir rüya üzerine dünyayı dolaÅŸarak büyülü bir eser meydana getiren Seyyahımız Evliya Çelebi, Çingeneler için farklı tanımlamalar kullanmaktadır.
Evliya'nın Kavm-i Kababete olarak nitelediÄŸi Çingeneler için Firavun soyundan gelen bir toplum olduÄŸu iddiasında bulunmaktadır.
Halil Ä°nalcık'ın belirttiÄŸine göre; özellikle Üsküdar civarında yaÅŸayan çingenelerin ilk defa Ä°stanbul'a Fatih Sultan Mehmet tarafından getirildiÄŸi ve 31 ailenin bu göçe iÅŸtirak ettiÄŸi tespit edilmiÅŸtir.
Efsaneye göre Nemrut'un emriyle Hazreti Ä°brahim'i ateÅŸe atan Çin ve Gen kardeÅŸlerin soyu da Çingenelere atfedilse de bu etimoloji büyük bir yalandan ibarettir.
Farsça çalgı anlamından gelen 'Çeng' kelimesinden türetilen Çingene; raks edip dans eden anlamında kullanılır. Osmanlı döneminde de Çingeneler daha çok eÄŸlence hayatının asli unsuru olmuÅŸlardı.
En önemli Çingene ulusu Karagöz'dü
Çingeneler Osmanlı'nın kuruluÅŸundan itibaren eÄŸlence hayatında yer almaya baÅŸlamışlardı. Bunun en mücessem örneÄŸi Hacı Evhat, yani bilinen bir diÄŸer ismiyle Karagöz'dü.
Aslında Çingenelerin makûs talihini en iyi anlatan örnek de Hacı Evhat'ın hayatıdır. Orhan Gazi döneminde Osmanlı tebaası içerisinde Müslüman olan Karagöz, arkadaşı Hacı Ä°vaz (Hacivat) ile beraber halkı öylesine neÅŸe ve eÄŸlenceye sevk etmiÅŸti ki bu durum bir takım tutucu kimselerin tepkisine neden olmuÅŸtu.
Orhan Gazi, gelen eleştiriler sonucu Hacı Evhat'ı ve İvaz'ı boğdurmuş; ama sonrasında bu kararından pişmanlık duymuştu.
Mevlid'in yazarı Süleyman Çelebi, Karagöz'ün toplumda meydana getirdiÄŸi etki ve güçlü mirası için ÅŸu dizeleri yazacaktı;
NakÅŸ-ı sun'un remzeder hüsnünde rü'yet perdesi
Hâce-i hükm-i ezeldendir hakikat perdesi
Çingeneler, Karagöz örneÄŸinde görüldüÄŸü gibi halk tarafından çok sevilirken aynı güruhun nefretine de maruz kalabiliyordu.
Bunun belki de en kötü kanıt deyim ve atasözlerimize yerleÅŸen Çingene deyiÅŸleridir;
Çingene çoÄŸaldıkça çeribaşı iftihar eder,
Çingenenin evi yanar kendi davul çalar,
Çingene çalar, Kürt oynar,
Çingene evinde musandıra,
Çingene borcu,
Çingenelik,
ÇingeneleÅŸmek…
Sayısını artırmanın mümkün olduÄŸu bu sözler Çingenelere genel yaklaşımı ortaya koyar; oysa kötü bakan kötü görür.
Bir de Ahmet HaÅŸim'in baktığı gibi görebilmek için evvela tüm insani donanım ve estetiÄŸe sahip olmak gerekir;
Çingene, insan tabiatına en yakın kalan güzel bir cinsidir. Zannedilir ki bu tunç yüzlü ve faÄŸfur diÅŸli kır sakinleri, beÅŸeri ÅŸekle istihale etmiÅŸ birtakım yeÅŸil aÄŸaçlardır.
Çingene bizzat bahardır. ÇocukluÄŸumda gördüÄŸüm baharlardan bugün hatırımda kalan hayal; kırmızı, yeÅŸil, sarı ÅŸalvar giymiÅŸ ÅŸarkı söyleyen ve el çırpan bir alay genç ki içinde tahta zurna çalıp bu musikinin vahÅŸi kahkahalarının ardından müÅŸabih akisleriyle vadileri inim inleten gene bir Çingenedir.
Osmanlı'nın Çingenelerle tarihte iki önemli münasebeti olmuÅŸtu. Ä°lki Mısır'ın fethinden sonra çöle sürülen Çingenelerdir ki bunun en önemli sebebi kargaÅŸa sonucu meydana gelen yaÄŸmanın önüne geçmekti.
Bir diÄŸeri ise Endülüs'teki katliam sırasında Osmanlı tarafından kıyımdan kurtarılan topluluklardan birisi de Çingenelerdi.
Osmanlı'da önemli bir devlet görevi almayan Çingeneler, toplumun en önemli müessesi olan izdivaç kurumunu tek başına ayakta tuttukları gibi bohçacılık, demircilik ve seyislik gibi önemli mesleklerin de aranan erbaplarıydı.
Bunun yanında toplumun yapmaktan kaçındığı kürekçilik ve cellatlık gibi mesleklerin de çoÄŸunlukla Çingeneler tarafından tercih edilmesi onların kötü bir ÅŸöhrete sahip olmasına neden olmuÅŸtu.
ReÅŸat Ekrem Koçu, Osmanlı Çingenelerinin birçok kriminal vakanın baÅŸaktörü olmalarına raÄŸmen kendi aralarında 'zina ve livata' gibi sapkınlıkların bulunmadığını ve haklarındaki iddiaların çoÄŸunun asılsız olduÄŸunu belirtmektedir.
Ayrıca Osmanlı, Kıpti Çingenelerinin Müslüman olanlarının da Cizye vergisine tabi olmaları ise ÅŸeriata aykırı bir durumdu. Buna raÄŸmen Çingenelerden cizye toplanması eleÅŸtirilen bir konu olarak deÄŸerlendirilmekteydi.
Çingenelere bu yaklaşımın temel sebebi Osmanlı'nın vergi politikası olarak gösterilse de Müslüman Çingenelerin Müslüman olmayan Çingenelerle bir arada yaÅŸamaya devam etmesi de önemli bir gerekçe olarak sunulabilir.
Müslümanlar arasında Hazreti Ä°brahim'i ateÅŸe atmak ve Firavun'un soyundan olmakla itham edilen Çingeneler, Hıristiyanlar tarafından ise Hazreti Ä°sa'yı çarmıha geren çivileri imal edip çakmakla suçlanıyordu.
Bu temelsiz iddialar neredeyse her din tarafından dışlanmalarına neden olmuÅŸtu. Hatta bazı eserlerde Çingenelerin devlet kademelerinde görev almamasını sözde ataları Firavun'un bir laneti olarak deÄŸerlendirerek Dördüncü Mehmet dönemindeki malum hikâye ile açıklamaktadır.
Pirimiz Evliya Çelebi'nin anlattığı hikâyeye göre Dördüncü Mehmet, büyük yararlılıklarını gördüÄŸü Çingene Ahmet Kuli'yi önemli bir devlet görevine getirmek ister.
Kuli ise ataları Firavun'un yaptığı hataya bir daha düÅŸemeyeceÄŸini belirterek Sultana ÅŸu cevabı verir;
PadiÅŸahım, biz oyuncu taifesiyiz, ceddimizde firavunlardan beri vezir ve Yeniçeri AÄŸası olan yoktur ve bu fikirler ancak sonu yaklaÅŸan bir firavunun aklına gelir.
Çingenelerin acılarla dolu tarihine raÄŸmen cıvıl cıvıl hayatları bilhassa baharın tüm renklerini temaÅŸa eden düÄŸünlerini büyük edebiyatçımız Yahya Kemal ÅŸöyle betimleyecekti;
DüÄŸün alayının geçiÅŸi yarım saat sürdü. Yaya kaldırımları üzerindeki seyirciler gülümseyerek, gülerek bakıyorlardı; ÇingeneliÄŸi aÅŸağı, fakat sevimli buluyorlardı. Davullar ve zurnalar kafile kafileydi.
Ah, bu zurna sesleri ve davul gümbürtüleri! Alafranga yetiÅŸen gençlerimizin kalplerinde bu akisler kalabilecek mi? O gün, Filibe'de, o yaya kaldırımı üstünde, o gün mazimizin bir karnaval haline gelmiÅŸ bu manzarasını daima hatırlayacağım.
…
Alay emsalsiz bir neşe galeyanıyla akıyordu.
(Yahya Kemal Beyatlı – ÇocukluÄŸum, GençliÄŸim, Siyasi ve Edebi Hatıralarım)
*Daha ayrıntılı bir okuma için Evliya Çelebi'nin Seyahatnamesi (1. Ve 2. Cilt); Ä°smail Altınöz'ün "Osmanlı Toplumunda Çingeneler" çalışması ve Ayşın Åžal'ın "Türkiye'de YaÅŸayan Çingenelerin Sanatsal Olarak Ele Alınışı" isimli çalışması incelenebilir.
Müellif: Mehmet Mazlum Çelik / The Independent Türkçe
Henüz yorum yapılmamış.