Sosyal Medya

Gökhan Özcan'ın kaleminden: Film nerede biter?

“Belki de film bittiğinde” dedi beyaz saçlı adam, “tam olarak bitmiyordur!”



“Bazen düşüncelerimizin birbirine bu kadar yabancı olması şaşırtıyor beni” dedi kadın. Sakin bir sesle “İki insan, birbirlerine ne kadar yakın olurlarsa olsunlar, hiçbir şeye aynı yerden bakamaz” diye karşılık verdi buna adam.

Gözlerimizi hayatı kaydeden bir kamera olarak düşünürsek bu çok da yanlış bir şey olmaz. Madem öyle, gördüğümüz her şeyin bize ait bir kadraj ve çekim açısından zihnimize ulaştığını da kabul etmemiz gerekir bu durumda. Her insanın kendi göz kamerasından bir diğer insanın kayda geçirdiğinden az ya da çok ama mutlaka daha farklı görüntüler aldığı bir gerçektir. Madem gerçektir; o vakit herkesin gördükleri üzerinden anlamlandırdığı gerçeklikler de küçük nüanslar ya da büyük farklılıklar taşıyacaktır. Aynı yöne bakan, gözlerini aynı objeye çeviren yüzlerce insan hiçbir durumda birbirinin tıpkısının aynısı olmayan yüzlerce gerçeklik edinir bu tecrübeden. Bir gerçeklik değeri taşıdığı, yani ‘gerçek’ olduğu zannıyla başkalarına dayattığımız zihinsel kayıtlar, esasen kendi görme tecrübelerimizden damıttığımız kendi gerçekliğimizden tezahür ediyor ve huzur kaçırıcı sürtüşmeler tetiklemek dışında bir etki ve sonuç üretmiyor. Bizim kendi bakış açımızla tespit ettiğimiz gerçeklik, o meseleye kendi kadraj ve çekim açılarından bakan başkaları için gerçeğe tam olarak tekabül etmiyor. Bir başkası için gerçek bizimkinden az ya da çok farklılaşan bir başka kayda karşılık geliyor. Zaman zaman bakış açılarının kesiştiği oluyor, evet. Ama çoğu zaman da farklı kişilerin gerçeklikleri birbirlerine yakın seyretseler de paralel bir çizgide gidiyor ve herhangi bir noktada kesişmiyor. Bunun böyle olduğunu bilmez ve kabullenmezsek, bugün yaşadıklarımıza benzer bir zihinsel karmaşa yaşanıyor toplumsal hayatta. İnsanlar aslında bizim gerçekliğimize değer vermemek, tespitlerimize ikna olmamak noktasında bir inat, bir sabit fikirlilik sergilemiyor belki de çoğu zaman. Hayat herkesin kulağına, kendi gözlerinin baktığı yerden, yöneldiği açı ve kadrajdan gerçeğin nüanslarla az ya da çok birbirinden ayrılan farklı rivayetlerini fısıldıyor belki de sadece.

“... her şey ne kadar anlaşılır ve kendi içerisinde bir bütün oluşturur gözükürse gözüksün, yine de bunlara ortada sadece yarım bir şeyin bulunduğu yolunda, bulanık bir duygu eşlik eder. Dengeden yana eksik bir şeyler vardır, ve insan, tıpkı bir ip cambazı gibi, sendelememek için ağırlığını öne verir. Bu arada yaşamın içinden geçtiği ve ardında yaşanmışı bıraktığı için, ortaya daha yaşanacak olan ve yaşanmış olandan meydana gelen bir duvar çıkar, ve sonunda insanın yolu bir kurdun tahtanın içinden geçen, gelişigüzel dolanan, hatta geriye de gidebilen, boş bir uzamı hep arkada bırakan yoluna benzer” diye yazmış Robert Musil, ‘Niteliksiz Adam’ kitabında.

Optik açıklama, insanın baktığı bir şeyi dönüştürerek orada bir görüntüye dönüştürdüğü şeklinde... Ancak şimdilerde bunun tam olarak böyle olmayabileceğine dair bulgulardan söz ediyor bilim adamları. Neye işaret ediyor bu bulgular? İnsanın zihninde ürettiği gerçekliği optik süreçler aracılığıyla dış dünyada tasarımlıyor da olabilirmiş. Doğruysa, denklemi tersine çevirecek hatta belki de iptal ettirecek bir durum bu... Galiba, yaşayanlar yeni yüzyılda her şeyi yeni baştan düşünmek zorunda kalacaklar. Sizi bilmem ama bana heyecan verici görünüyor bu kaotik zihinsel manzara. Sinyallerini aldığımız bütün negatif ihtimallere rağmen..

“Belki de film bittiğinde” dedi beyaz saçlı adam, “tam olarak bitmiyordur!”

Henüz yorum yapılmamış.

* İşaretli tüm alanları doldurunuz.