Sosyal Medya

Murat Bardakçı: Taksimi Koca Sinan bile gelse adam edemez

Taksim, maalesef, dünyanın en çirkin, en zevksiz, en ruhsuz meydanlarından biridir, hattâ belki de en biçimsizidir; birşeye benzetilmesi için senelerce uğraşılıp didinilmiş, projeler birbirini takip etmiş ama hiçbir netice elde edilememiştir!



Ä°stanbul BüyükÅŸehir Belediyesi, Taksim ve Bakırköy Meydanları ile Salacak sahilleri için hazırladığı projelerde Ä°stanbul sakinlerinin de söz sahibi olabilmeleri için 12 Kasım’a kadar devam edecek bir oylama baÅŸlattı.

Önemli projelerin uygulanmasını ÅŸehir halkının fikrini de alarak baÅŸlatmak tabii ki güzel bir iÅŸtir, Belediye doÄŸru bir uygulama baÅŸlatmıştır ama meselenin aynı ÅŸekilde önem taşıyan bir baÅŸka tarafı daha vardır:

Oylamaya konan üç projeden biri olan Taksim hakikaten bir meydan mıdır ve ÅŸayet meydan ise nasıl hâle-yola konabilir?

Ä°mparatorluklara asırlar boyu baÅŸkentlik etmiÅŸ olan Ä°stanbul’un meydanları diÄŸer memleketlerdekilerle mukayese edilemeyecek kadar ufaktır. Zira hem meydanlarda biraraya gelmek gibi bir toplu eÄŸlence kültürümüz yoktur, hem de gelmiÅŸ geçmiÅŸ bütün yönetimler kalabalıkların meydanlarda toplanmasını oldum olası istememiÅŸlerdir.

Bu yüzden Paris’in Concorde’unun, Londra’nın Trafalgar’ının hattâ Kahire’nin Tahrir’inin ve New York’un aslında meydan falan olmayan ama hiç durmadan reklâm edilmesi sayesinde görmeyenlerin “meydan” zannettikleri Times’ının bile kötü birer benzerlerine sahip deÄŸiliz!

Üstelik bizdeki “meydan” denen yerler oralarda yaÅŸanmış hoÅŸlukların, güzelliklerin ve eÄŸlencelerin deÄŸil, sadece kan ve gözyaşının hatırlanması demektir. Taksim, hatırlara dünya kadar insanın can verdiÄŸi 1977’deki olayları yahut 1969’daki “Kanlı Pazar”ı ve son senelerin “Gezi” hadiselerini; “Bayazıt” 27 Mayıs öncesindeki tanklı, kurÅŸunlu, coplu gösterileri getirir. Osmanlı asırlarının meydanları da aynı hatırlarla doludur, Aksaray taraflarında olan ama bugünlere gelmemesi için elden gelen herÅŸeyi yaptığımız “Etmeydanı” yeniçerilerin kazan kaldırmalarını, yani isyanlarını; zamanımızın Sultanahmet’i olan “Atmeydanı” da ardarda yaÅŸanan kanlı ihtilâlleri hatırlatır!

DÜNYANIN EN ÇÄ°RKÄ°N MEYDANI!

Sözü hiç dolandırmadan söyleyeyim: Taksim, maalesef, dünyanın en çirkin, en zevksiz, en ruhsuz meydanlarından biridir, hattâ belki de en biçimsizidir; birÅŸeye benzetilmesi için senelerce uÄŸraşılıp didinilmiÅŸ, projeler birbirini takip etmiÅŸ ama hiçbir netice elde edilememiÅŸtir!

Taksim’in meydan vasfı kazanıp kazanamayacağı meselesi zaten tâââ 1940’lardan buyana tartışılmıştı.

Åžehrin merkezinin bin küsur seneden buyana Sultanahmet olduÄŸu ve eksenin yeni bir meydan vücuda getirme maksadıyla baÅŸka yere kaydırılmasının netice vermeyeceÄŸi söylenmiÅŸ, dolayısı ile Atatürk Anıtı’nın buraya dikilmesindeki yanlışlık o senelerde telâffuz edilmeye baÅŸlanmış, hattâ anıtın mümkünse Sultanahmet yahut Fatih taraflarına nakli bile teklif edilmiÅŸti.

Ama söylenenlere kulak verilmedi, Sultanahmet taraflarının “Osmanlı” olduÄŸu ve kurulan yeni devletin kendi meydanını yaratması gerektiÄŸi ideolojisinden hareketle Bayazıt yahut Eminönü meydanlarının mevcudiyeti bir tarafa bırakıldı; köksüz ve ÅŸehrin öteki meydanları gibi bir geçmiÅŸi olmayan Taksim’i hayallerin meydanı hâline getirebilmek için elden gelen herÅŸey yapıldı, futbol sahasına dönen güzelim kışla bile yerle bir edildi, üstüne üstlük meydanın deniz gören tarafına da AKM denen ucube dikildi!

Ä°nÅŸaatı tamamlanmak üzere olan yeni AKM’nin eskisinden pek bir farkı yoktur, bir öncekinin makyajlı hâli olduÄŸu, yaÅŸlı ve kaknem bir kadının kırış kırış suratını germe, botoks vesaire ile tazeleÅŸtirme çabasından ibaret kaldığı daha ilk bakışta anlaşılır.

Koskoca Ä°stanbul’da AKM’nin inÅŸa edileceÄŸi sanki baÅŸka yer yokmuÅŸ gibi Taksim’de aynı heyulânın inÅŸa edilmesi de AKM’yi rejimin, çaÄŸdaÅŸlaÅŸmanın ve lâikliÄŸin sembollerinden biri haline getiren ideolojik inatlaÅŸmanın estetiÄŸe galip gelmesidir!

Ä°ÅŸte, bütün bu didiÅŸmelerle didinmeler Taksim’in bugünkü ÅŸekilsiz ve estetik fukarası, üstelik geçmiÅŸte yaÅŸanan hadiseler sebebi ile de siyasî hâle gelmesi ile neticelendi!

Taksim’den Maçka sırtlarına, oradan da Dolmabahçe’ye uzayan büyük parkın âkıbeti ise mâlum… O koskoca alan, yeÅŸil kısımları bugün yer yer mevcut olsa bile üzerinde büyük otellerin, lüks birer gecekonduyu andıran klüplerin, barakadan bozma iÅŸyerlerinin dolu olduÄŸu bir arazidir!

Barakalarla, çirkin binalarla, merdivenlerle, kazasız-belâsız ve ÅŸaşırmadan adım atabilmek için cambazlığa ihtiyaç gösteren parmaklıklı yollarla dolu olan ve trafiÄŸi de arapsaçını andıran bugünün Taksim’ini, emin olun, mezarından çıksa Mimar Sinan bile adam edemez! Edemez ama Taksim’i bu hâle getiren mimar ve ÅŸehir plânlamacılarına “Destuuur bre!” diye baÅŸlayıp mutlaka birÅŸeyler eder!

UZAY FÄ°LMÄ°NÄ° ANDIRAN PROJELER...

“Meydan” demek “açıklık” ve “alan” demektir ama meydanımsı yerleri berbad edip ÅŸekilsiz yapılar mahÅŸerine çevirmekte üstümüze yoktur!

Taksim geçmiÅŸte de hep çirkin ve ÅŸekilsizdi fakat Ä°stanbul’da Eminönü, Üsküdar, Kadıköy yahut Aksaray gibi “meydan” denebilecek alanlar vardı. Zamanla hepsini periÅŸan ettik; Eminönü’nü parmaklık ve klübe, Kadıköy’ü durak, Üsküdar’ı inÅŸaat, Aksaray’ı da alt ve üst geçit mahÅŸeri yaptık.

Asıl katliama ise Bayazıt uÄŸradı! Bir zamanlar havuzu, aÄŸaçları ve zarif kıvrımlı yolları ile eski gravürlerinin hayâlini andıran Bayazıt merdivenler ve ucuz mallar cehennemi oldu ve bu zevksizliÄŸi becerenler “büyük mimar” diye yâdediliyorlar!

Åžimdiye kadar yapılan her deÄŸiÅŸikliÄŸin eskiye rahmet okuttuÄŸu Taksim ile Salacak ve Bakırköy için hazırlanan projeler bana uzay filimlerindeki asırlar sonrasının hayalî ÅŸehirlerini hatırlatıyor: Tepede otomobiller uçuÅŸur, her taraf alt ve üst geçitlerle, merdivenlerle, dehlizlerle, kübik binalarla doludur, 1984 romanının kahramanlarını andıran halk robot gibi dolaşıp zoraki gülümser ve balkonumsu bir platformun üzerinden uzaklardaki denizi seyre dalarlar ama milletin nefes alacağı boÅŸ alan yoktur ya, iÅŸte o hayalî yerleri!

Hani eski bir fıkra vardır:

Åžeyhülislâm azledilip taÅŸraya, memleketine sürgüne gönderilmiÅŸ. Günlerden bir gün yolu o taraflara düÅŸen bir saray görevlisi yaÅŸlı adamcağızı ziyaret edip gönlünü almak istemiÅŸ, gitmiÅŸ, el-etek öpmüÅŸ ve söz arasında “Efendi hazretleri” demiÅŸ, “Geçenlerde sarayda, vazifenize iade edileceÄŸinizden bahsediliyordu”...

Sabık ÅŸeyhülislâm acı acı tebessüm etmiÅŸ:

- “Ä°nanmadım ama, gene de söyle! KulaÄŸa hoÅŸ geliyor!”...

Taksim projesi de öyle! BirÅŸey çıkacağı yok ama kulaÄŸa hoÅŸ geliyor!

 

Habertürk

Henüz yorum yapılmamış.

* İşaretli tüm alanları doldurunuz.