“Ey kulum! Seni kendim için yarattım. Her şeyi senin için yarattım. Senin için yarattığım şeyler, seni benden alıkoymasın. Seni meşgul, seni benden gafil etmesin.” Yani Allah sana cen
Modernite ile beraber anne yeni bir tarihte yaşıyor artık. Anne, salt işçidir. Anne, bütün gün evlatlarından ve ocağından ayrı düşmüştür. Başka insanların işlerinde, başka insanla
Ev içindeki işleri dışarıya taşıyarak büyüyen kapitalist sermayenin ücretsiz, gönüllü reklamcıları yani bazı kadın dernekleri, hep bir ağızdan aynı sloganları her yıl 8 Mart’ta
Gizli nikâhın nikâh olmadığını söylemiştik. Gizli olmasa da şeriatla yönetilmeyen Türkiye gibi bir ülkede misyar nikâhı yapmanın caiz olamayacağını ve bunun kadına bir haksızlık
Devletin hizmetine girmek için el-etek öpmek ister, kula kul olmak ister, başını hep öne eğmek ister. Ben kula kul olmam, el-etek öpmem’ derken ne geçiyordu aklından? Madem ahval böyle, y
Türk modernleşmesinin en sancılı ve ikircikli konularından birisi kuşkusuz din meselesidir.
28 Şubat okul kapısından içeri girerek de girmeyerek de çok zor kararlar alınan, çetin bir dönemdi. Böyle Daha Güzelsin” de dönemin muktedirlerinin genç kadınları ikna etmek için kull
Hz. Peygamber (S)’den, ‘Savaşı istemeyiniz, ama, gelip çattığında da, kaçmayınız..’ meâlinde bir rivayet vardır. Derinlemesine idrak olunması gereken çok değerli bir ölçü..
Özellikle İslâm düşüncesi alanındaki çalışmalarıyla dünya çapında tanınan yazar ve mütefekkir Muhammed İmâra, 28 Şubat Cuma günü, 89 yaşında dünyaya veda etmişti.
Çok ciddî bir coğrâfî bölgede, çok ciddî günlerde yaşadığımız; üzerimizde çok ciddî dînî ve millî görevler bulunduğu için; hepimiz çok ciddî düşünmek ve çok ciddî çalı�
Geçtiğimiz hafta sürümde olan bir liste, huzurevi barındırmayan illerimizi sayıyor ve ardından da bu illeri tebrik ediyordu; ‘’ne mutlu huzurevi açılmamış olan o illerimize’’ şekl
“Allah adına hayvan kesmek ilkelliktir; ama.....
Kulluk, yaratılanın, yaratıldığı hâl üzere olması demek ise, insan için akl etmek, kul olmaktır. Kul olmak ise ancak ve ancak kendini idrâk etme, kısaca, idrâk-i taayyün-i şahsî, yani
Tanzimat Edebeyatı'nın toplumun aksayan taraflarını ele almak istediği açıkça görülebilmektedir. Osmanlı aydını, karşısında durduğu Batılılaşma problemi üzerine düşüncelerini i
“İslamcılık” kavramı ve “İslamcı” sıfatı (ve bazen yaftası), kendini bu kavramın ifade ettiği düşünce geleneğine/ideolojiye yakın hisseden veya hissetmeyen birçok Müslümanı