Koronavirüs belasıyla imtihan edildiğimiz günlerde başlayan Ramazan ayının ilk gününde kutsal beldede tutuklu çok sayıda önemli İslam âlimlerinden, aynı zamanda insan hakları için, in
Aşkın, sevginin, yaşama sevincinin sembolü, baharın habercisi erguvanlar, İstanbul Boğazı'nın eşsiz manzarasına güzellik katıyor
Sultan III. Ahmed, Ayasofya ile Bâb-ı Hümâyun arasına yaptırdığı çeşme için bir tarih düşürür ve şairlere bu mısradan hareketle birer kaside yazmalarını emreder: “Han Ahmed’e e
'Gazi Meclis nereden nereye?’ başlıklı yazımda, Birinci Meclis Mustafa Kemal Paşa’dan emir almıyor, ona hesap soruyordu, diye yazmıştım. Bu yazım üzerine değerli tarihçi Şükrü Hani
Mallarını bölüşmekte bir türlü anlaşamayan ve sürekli bu konuda kavga eden iki ortak kadıya giderler. Kadı ikisini dinler ve "Peygamber geleneğini uygulayacağız" der.
Günlük yaşamımız Bilim Kilisesi uzman/ruhban sınıfının hegemonyasına giriyor. Benden demesi. Canımızı okuyacaklar...
Aslında Ramazan hastalanmadı. Hastalanan insanoğlu. İnsanoğlunun bencilliği, isyankarlığı, doymazlığı, dünyaya tapıcılığı. Virüs azabı da bu hastalıktan doğuyor. Ramazan’ın bu
Yakın tarihimizi, tasfiyeler tarihi olarak okumadık hiç. Kendi kendini tasfiyeler tarihi üstelik de! Marx haklı: Fazlasıyla trajik yakın tarihimiz ama ders alamadığımız için komediye dön�
Meclisin açıldığı ilk gün yapılan ilk konuşmada en yaşlı üye Sinop Milletvekili Şerif Bey, bütün dünyaya şu milli kararı ilan etmişti: “Bu Yüksek Meclisin en yaşlı üyesi sıfat
Unutmayalım ki Cenâb-ı Hak, merhamet edenlere merhamet eder. Hakîkî mânâda bir merhamet ise, Peygamber Efendimiz’in buyurduğu gibi, yalnızca birbirimize olan merhamet değil, bilâkis büt�
İbnülemin Mahmut Kemal adını duyunca, yazdığı kıymetli biyografileri sebebiyle, son devir Osmanlı devlet adamları, şairleri, mûsikişinasları ve hattatları aklımıza gelir. Onun kitapla
Üstümüze yağmur gibi “kitap okuma listeleri” yağarken, “Bu kadar kitabı nasıl okuyacağız abi?” serzeniş -ve hatta feryadıyla- çok sık karşılaşırım.
Tanıdık müşterilerinin gözünün içine bakarak “bu sabah da almıyor musunuz” baskısından kaçınmanın bir yolu olduğunu düşündüm. Selam verdiğinizde sessiz bir nezaketle alır ama
Zannedilir ki “Allah büyük be” lafzı öyle alelade bir laftır. Yani öylesine söylenir. Ne aleladedir ne öylesinedir. “Kullar küçük, kulların dertleri çok amma Allah büyüktür” ma
Fıkra, makale ve denemelerin giriş bölümleri genellikle bizim Kırkpınar pehlivanlarının güreşe başlamadan önce er meydanında çektikleri peşreve benzer. O bölüm girizgâhtır; burada o