Sosyal Medya

Özel / Analiz Haber

Adem Özköse: 'Sesimizi değil; sözümüzü yükseltmeliyiz!'

Gazeteci - Yazar Adem Özköse ile son dönemde medyada meydana gelen değişimleri ve yeni bir Türkiye hayalini konuştuk. Geleceğimiz için gençlere önemli görevler düştüğünü belirten Özköse özellikle üslub konusuna dikkat çekti.



 

 Mehmed Mazlum Çelik - Röportaj 

 

Son dönemde ülke politikasında bazı söylemsel değişimlere şahit oluyoruz. Özellikle milliyetçi söylem politik mecrada daha güçlü ve görünür hale geldi. Siz buna nasıl yaklaşıyorsunuz?

Ä°nsanın anne ve babasını sevmesi ne kadar doÄŸalsa doÄŸduÄŸu toprağı, ülkesini, o ülke sınırları içindeki kültürü, kavmini sevmesi de o kadar doÄŸaldır. Bu fıtri bir durumdur. Fakat eÄŸer siz Müslümansanız bunun sınırı bellidir. Bir kanı diÄŸer kanlardan, bir kavmi diÄŸer kavimlerden üstün görmek asla Ä°slam’la veya akılla baÄŸdaÅŸmaz. Etnik anlamda milliyetçilik dünyanın en ilkel ve basit düşünüş biçimidir. Akla deÄŸil daha çok hamasete hitap eder.  Bu nedenle de alıcısı çoktur. Milliyetçilik aslında bir ideoloji deÄŸildir, bir psikolojidir. Dünyada iki ÅŸey hep çok kullanışlı olmuÅŸtur. Din ve milliyetçilik.  Ben zihinlerimizi ırklara, topraklara hapsetmek yerine çeÅŸitlilikten, evrensel bir ufka sahip olmamız gerektiÄŸinden yanayım. Milliyetçilik, bir kavmi diÄŸerlerinden üstün görme her zaman diÄŸer milliyetçilikleri besleme potansiyeline de sahiptir. Türkiye’de de hep böyle olmuÅŸtur. Åžu an Afrin operasyonu var. Böyle bir dönemde daha da kenetlenmiÅŸ bir toplum olmamızı önemsiyorum. Öte taraftan bu hassasiyeti bir ırk yarışına dönüştürmek büyük bir yanlıştır. Milliyetçi söylemler belki günü kurtarır; fakat uzun vadede bu ülkeye ve topluma zarar verir. Bakın, bu topraklarda muazzam bir kültürel zenginlik var. Biz bu zenginliÄŸimizle güzeliz… Bu zenginliÄŸi sevmeyi, bu zenginliÄŸin farkına varıp mutlu olmasını öğrenmeliyiz…

Son dönemde medyamızın takındığı tavrı nasıl buluyorsunuz? Medyadan genel bir rahatsızlık var. Bu rahatsızlığı nasıl değerlendiriyorsunuz?

Ortaokuldan beri iyi bir gazete okuyucusu olmama raÄŸmen hayatımda ilk defa yaklaşık 2 yıldır gazete okumuyorum.28 Åžubat döneminde yalanı, iftirayı, bel altı vurmayı adeta ilke edinmiÅŸ bir medya vardı. Bu medyayla mücadele ederek bu günlere gelindi. Åžu anki medya da berbat durumda.  Bu  medya da ardında utanılacak, çok kötü bir miras bırakacak.

Bir defasında önemli TV’lerde birinde idarecilik yapan bir arkadaşımla konuÅŸuyordum. Dedim ki biz 3 veya 4 sene öncesine kadar TV’lere davet edilirdik. Oralarda fikirlerimizi anlatır, katılmadığımız meseleler hakkında da düşüncelerimizi rahatlıkla söylerdik. Ama uzun zamandır kimse bizi doÄŸru dürüst TV’ye falan çağırmıyor. Bunun sebebi nedir? Aynen ÅŸu cevabı verdi: “Açıkça söyleyeyim, biliyorsun sosyal medyada troller var. İçinden geçtiÄŸimiz bu dönemde de istenen gazetecilik trol gazeteciliÄŸidir. EÄŸer trol gazeteci olamazsan bu medya düzeninde yerin yok. Sen doÄŸruya doÄŸru, yanlışa yanlış deme cesaretinde olan birisin. Sizin gibilerin bu düzende yeri yok. Biz de bu saçmalığa sadece ekmek parası için katlanıyoruz. Aslında hiçbirimiz mutlu deÄŸiliz ve bir tiyatronun içinde olduÄŸumuzu hepimiz biliyoruz.” Bu hatıramı anlatırken tabi ki basındaki ÅŸahsiyetli bir avuç meslektaşımı trol gazetecilerden ayrı tutuyorum. Türkiye’de aslında ÅŸu an iki kesim var: Bir kesim iktidar ne yaparsa yapsın bunu kutsayıp fanatikçe savunuyor. DiÄŸer kesim ise iktidar en iyi, en güzel ÅŸeyleri bile yapsa buna karşı çıkıyor.  

Benim kendimi konumlandırdığım yer bu iki kesimin dışındadır. Ä°nsan eÄŸriye eÄŸri, doÄŸruya doÄŸru diyerek de bir siyasi hareketi destekleyebilir. Ä°lla aklı selimi kaybetmiÅŸ fanatik bir destekçi veya yapılan iyi ÅŸeyleri görmeyen müzmin bir muhalif olmaya gerek yok. Dini anlayışta olduÄŸu gibi siyasette de fanatizm en büyük tehlikelerden biridir. Tekfircilik, kendi dışındaki herkesi hain, kafir görme sadece dini anlayışta deÄŸil; siyasi alanda da kendini gösterir. Ne yazık ki bugün Türkiye’de siyasi alanda tekfirciliÄŸin daniskası yapılıyor. Her kesim öncelikle bir ur gibi bünyeleri saran bu tahammülsüzlükten kendini kurtarmalıdır.   

Sosyal medya için ne düşünüyorsunuz? Sosyal medyada yakından takip edilen, dönem dönem gündem olan hatta hedef bile gösterilen bir isimsiniz…

Sosyal medyanın hayatta ne kadar karşılığı var evvela ona bakmak gerek. Konferanslarıma gelen gençlerin bir çoÄŸu “adil duruÅŸunuzu tebrik ediyoruz, bizim de içimizde  olan itirazları siz dile getiriyorsunuz ” diyorlar. Hakikatin tanklardan, tüfeklerden daha güçlü bir yanı vardır. Ve er geç mutlaka ortaya çıkar. Fakat hakikat ortaya çıkıp da haklı olduÄŸunuz anlaşıldığında Türkiye’de kimse geriye dönüp sizden özür dilemez. Özür dileme, özeleÅŸtiri yapma kültürümüz çok zayıf…  Mesela Bylock meselesinde yanlışlıklar var dediÄŸimizde özellikle Ak Partili arkadaÅŸlar bizi linç etmeye kalktı. Bugün ortaya çıktı ki en az 10 bin maÄŸdur var. Kadri Gürsel’in Fethullahçılıktan gözaltına alınmasında veya cumhurbaÅŸkanının heykellerinin yapılasında. Bunlara ilk itiraz ettiÄŸimde yoÄŸun bir ÅŸekilde eleÅŸtirilmiÅŸtim.  Size bunlar gibi onlarca örnek verebilirim. Fakat yaptığım eleÅŸtirilerde haklı çıkınca kimse utangaçlığını ifade etmedi… Adil olmak zorundayız. Sadece kendimiz gibi düşünenlere deÄŸil; bizimle yüzde yüz zıt fikirlerde olanlara karşı da adil olma görevimizi yerine getirmeliyiz. Adaletin olmadığı yerde ne din kalır, ne Müslümanlık ne de baÅŸka bir ÅŸey.

Türkiye’de adalet ve özgürlük kavramlarında belli baÅŸlı aksamalar olduÄŸunu düşünüyor musunuz?

Kesinlikle düşünüyorum. Benim yetiÅŸtiÄŸim aile ortamı Milli Görüş geleneÄŸinden geliyor. Erbakan Hoca bizim memlekete geldiÄŸinde mutlaka ziyaret edip duasını aldığı kiÅŸilerden biri de rahmetli dedemdi.  Babam beni elimden tutup  Recep Tayyip ErdoÄŸan’ı dinlemeye götürdüğünde o zaman ErdoÄŸan BeyoÄŸlu Ä°lçe BaÅŸkanıydı. Ben de 13-14 yaÅŸlarındaydım. Yıllarca Ä°slami gelenekten gelen kiÅŸilerin iktidarında Türkiye’nin bir eminlik ve adalet yurduna döneceÄŸine inandım. Farklı kesimler bizimle aynı fikirlere sahip olmasalar bile bizim emin insanlar olduÄŸumuzu düşünecekler, adaletimize güveneceklerdi. Solcu veya Kemalist olup AK Parti’ye oy veren bir çok insan vardı geçmiÅŸte. Bu bence Türkiye için çok büyük bir ÅŸanstı. Çünkü AK Parti toplumun farklı kesimlerini bir arada tutabiliyor, adeta bir çimento görevi görüyordu. Son yıllarda ise bir kriz, sıkıntı, rahatsızlık var. Kimileri bu krizi açıkça dile getiriyor. Bu cesareti kendilerinde bulamayanlar ise dost meclislerinde rahatsızlıklarını söylüyorlar. Biz yanlış giden bir ÅŸeyler var diyerek uyarmaya çalışıyoruz. Fakat bu kardeşçe uyarılarımız yeni yetme bir kesim tarafından düşmanca görülüyor, hemen saçma sapan, gerçekliÄŸi olmayan yaftalara maruz kalıyoruz.

Sizce mevcut şartlar içinde nasıl bir adalet anlayışına sahip olmalıyız?

Allah Resulünün hayatını incelediÄŸimizde vahiyden önce bir Hılful Füdul dönemi olduÄŸunu görüyoruz. Ne yazık ki biz bırakın Vahiy dönemini, daha Hılful Füdul dönemindeki olgunluÄŸa eriÅŸebilmiÅŸ deÄŸiliz. Hılfül Füdul’da haksızlığa uÄŸrayanın kimliÄŸine, inancına bakılmaz hemen yardımına koÅŸulurdu. Peygamberimizin gençliÄŸi de Hılful Füful’da adaleti savunarak geçti. EÄŸer biz Hilful Füdul’u anlayıp buna göre tavır geliÅŸtirseydik bu toprakların en güvenilir, en emin insanları olurduk.

Nasıl bir Türkiye hayaliniz var?

Benim hayalini kurduÄŸum Türkiye farklı kesimlerden insanlar haksızlığa uÄŸradığında; fikrine, mahallesine bakmadan her kesimin ona sahip çıktığı Türkiye’dir. Ortak payda adalet olmalı,  Ã¼lkemiz adaletle anılmalıdır.  Oysa biz haksızlık veya adaletsizliÄŸe ancak kendi başımıza veya kendimize yakın gördüğümüz insanların başına bir ÅŸey geldiÄŸinde karşı çıkıyoruz. BaÅŸka mahalleden birinin uÄŸradığı haksızlığı ifade ettiÄŸinizde ise hemen kendi mahallenizden hain damgası yiyip, yakınlarınız tarafından linç ediliyorsunuz. Fakat asıl erdemli olan herkes için adalet istemektir. Bunun zemini ÅŸu an Türkiye’de ne yazık ki yok. Bu sorun da sadece bir kesimin deÄŸil; Ä°slamcıların, Muhafazakarların, Solcuların, Liberallerin, Milliyetçilerin, Kemalistlerin; yani tüm kesimlerin sorunu... Fakat ben zamanla Türkiye’de bu zeminin oluÅŸacağına inanıyorum. En azından bunun için mücadele etmeliyiz. Ä°nanın o zaman çok daha güzel ve emin bir Türkiye’de yaÅŸamaya baÅŸlayacağız. EÄŸer bu ülkeyi gerçekten seviyorsak birbirimizi dinleyecek, birbirimizi anlayacak ortamlar oluÅŸturmalıyız. Buna öyle ihtiyacımız var ki…

28 Åžubat maÄŸdurlarıyla ilgili yoÄŸun bir gündem oluÅŸtu. Siz de 28 Åžubat maÄŸdurlarının özgürlüğü için baÅŸlatılan kampanyayı etkin bir ÅŸekilde destekliyorsunuz.  Bu konu hakkında neler söyleyeceksiniz?

Türkiye gerçekten mizah dergileri için fazlasıyla malzeme dolu bir ülke… Baktığınızda 28 Åžubat darbesini gerçekleÅŸtirenler müebbetle yargılanırken, bu darbecilerin maÄŸdur ettiÄŸi insanlar 20-25 senedir hapisteler. Açıkça söylemek istiyorum. Bu bir zulüm ve paradokstur. EÄŸer 28 Åžubat’ın maÄŸdurları hala içerdeyse bin yıl sürecek denilen bu zulüm hala devam ediyor demektir. Ben yakın zamanda bu zulmün sona ereceÄŸine inanıyorum. Yapmamız gereken biraz daha ses çıkarmak…

Alparslanan Kuytul’un tutuklanmasına, Altan kardeÅŸlerin veya Nazlı Ilıcak’ın müebbet cezaya çarptırılmasına yönelik itirazlarınız bazı kesimler tarafından eleÅŸtirildi. Neler söyleyeceksiniz?

Mavi Marmara davasının düşürülmesini doÄŸru bulmadığımı ifade ettiÄŸimde, Büyük Ada Davası’ndaki çekincelerimi belirttiÄŸimde, Van ve Hakkari’de insanlara yapılan iÅŸkencelere itiraz ettiÄŸimde, Fethullahçılarla mücadelede bazı yanlışlar yapıldığını, suçsuz insanların da arada maÄŸdur edildiÄŸine dikkat çektiÄŸimde, Aysel TuÄŸluk’un ölmüş annesine yönelik tavrı doÄŸru bulmadığımı belirttiÄŸimde, belediyeler tarafından yapılan ErdoÄŸan heykellerini eleÅŸtirdiÄŸimde de  aynı tepkilerle karşılaÅŸmıştım. Fakat bu meselelerle ilgili tepki gösterenlerin bir çoÄŸu ErdoÄŸan da bazı meselelerde bizim gibi tavır alınca doksan derece dönüş yaptılar. Bu gerçekten ilginç bir durum. Bundan dolayı sosyal medyadaki eleÅŸtirileri belli bir yere kadar ciddiye alıyorum. Ä°yi insanların eleÅŸtirilerinin başımın üstünde yeri var. Fakat menfaatlerine, hatta alacakları paraya göre hareket eden ahlaksız trolleri veya zihni trolleÅŸmiÅŸ tipleri önemsemiyorum. Benim için ister vekil olsun ister yazar duruÅŸ ve kendine has düşünce sahibi olan insanlar önemlidir. Ne yazık ki bu tür insanların sayısı artık iyice azaldı. Ayrıca bir insana yapılan haksızlığı ifade etmek onun fikirlerini savunduÄŸunuz anlamına da gelmez. Sizden farklı düşünenlerin hak ve hukuklarını savunabilmek ise herÅŸeyden önce vicdan ve cesaret gerektirir. Fakat biz ne yazık ki bu kültüre uzağız.

Tekrar Alparslan Kuytul’un tutuklanma meselesine gelirsek…

Alparslan Kuytul meselesine gelince. Benim de kendisine karşı yüzlerce eleÅŸtirim olabilir. Fakat bir kiÅŸiyi hem FETÖ, hem IŞİD hem El-Kaide hem de PKK ile suçlamak bir defa formel akla aykırı... Bu örgütlerden birine ideolojik olarak yakın olanın diÄŸerlerine uzak olması gerekir. Ortada akıl ve mantığın kabul edemeyeceÄŸi bir durum var. Öte yandan iddialara bakıyorsunuz, deniyor ki sohbetine katılan kiÅŸilerden biri Suriye’ye geçerek el-Kaide’ye katılmış. Bu mantıkla AK Parti’nin programlarına katılan herhangi biri bir hata yapsa, biz de buradan yola çıkarak tüm mekanizmayı mı suçlayacağız? Daha kötüsü bu iddia ile Türkiye’deki tüm STK ve vakıfları potansiyel suçlu ilan etmiÅŸ oluyorsunuz.

Niçin?

Çünkü siyasi partilerin programlarına nasıl herkes gelirse Türkiye’deki tüm STK ve vakıfların programlarına da her türlü insan gelir. Bırakalım insanlar konuÅŸsunlar. Benden taban tabana zıt düşünen biri hakaret etmediÄŸi, üslubuna dikkat ettiÄŸi sürece konuÅŸsun. EÄŸer insanlara legal olarak konuÅŸma izni vermezseniz onları illegal alana itmiÅŸ olursunuz. Türkiye’de geçmiÅŸte bunun örnekleri yaÅŸandı. Ben bu tür hataların tekrar yapılmamasını istiyorum. Altan kardeÅŸler veya Nazlı Ilıcak’ın aldıkları müebbet cezalara yönelik itirazım ise saçma sapan taraflara çekilmeye çalışıldı. Hatta biz 15 Temmuz gecesi köprüde can pahası mücadele edip arkadaÅŸlarımızı ÅŸehit verirken korkularından evlerinden çıkamayan veya sokakta halkla birlikte mücadele etmek varken soluÄŸu televizyon kanallarında alanlar bizi darbeci ilan etmeye kalktılar. Çünkü onların amacı üzüm yemek deÄŸil; baÄŸcıyı dövmek. Çünkü onlar dünyevi menfaatleri karşılığında adalet ve vicdan duygularını çoktan kaybettiler. Bugün her ne kadar edebiyatı yapılıp iyice sulandırılsa da darbe gecesi kimlerin en önde mücadele ettiÄŸini, sokakları kimlerin tuttuÄŸunu hem Allah hem de olayların içinde olanlar gayet iyi biliyor. Tıpkı 28 Åžubat’da olduÄŸu gibi 15 Temmuz’da da direnmek bir kısım insanlara; edebiyatını yapmak, bu iÅŸlerin kaymağını yemek baÅŸkalarına düştü. 15 Temmuz darbesinde kimin en ufak bir payı varsa cezalandırılmalıdır. Ben başından beri bunu savunuyorum. Fakat siz bir insana sırf tweetinde, konuÅŸmasında darbeyi ima etti diye müebbet hapis cezası veremezsiniz. Darbeyi destekleyene de hakettiÄŸi cezayı verin. Bunu sonuna kadar destekliyorum. Fakat siz tweet atanla, yazı yazanla silah sıkanı veya darbenin emrini vereni aynı kefeye koyamazsınız. Bir de hayat tarzı veya düşünce olarak asla yanyana gelemeyeceÄŸim insanların haklarını savunmak zorunda kaldığım için buna sebep olanlara açıkçası sitemkârım…

Son olarak genel bir deÄŸerlendirme alırsak neler söyleyeceksiniz? Özellikle ülkemiz insanı için konuÅŸacak olursak…

Evet, bu ülkede kızacağımız insanlar var; ama bunların sayısı çok fazla deÄŸil… Birbirimizi anlamaya yönelik daha çok çaba sarf etmeliyiz. Ne yazık ki biz birbirimizle konuÅŸmuyor, birbirimize bağırıyoruz. Birbirimizi anlamamak için gösterdiÄŸimiz çabanın binde birini anlamak için göstersek inanın bir çok meseleyi çözeriz. Türkiye iddiası olan bir ülkedir. Bu iddialarımızı gerçekleÅŸtirmek için de aralarımızdaki duvarları aÅŸmak zorundayız.  Bunun için de herÅŸeyden önce birbirimize karşı seslerimizi deÄŸil; sözlerimizi yükseltmeliyiz. Birbirimizi tanımlamak yerine Allah aÅŸkına birbirimizi anlamaya çalışalım. Birbirimizle olan diyalog yollarını kapatmayalım. Siyasetin bambaÅŸka bir dünyası var. Ben sivil bir insan olarak siyasiler veya devlet gibi düşünmek, davranmak zorunda deÄŸilim. Ben vicdanımla, inandığım ilkelerle hareket etmeliyim. HerÅŸeye “tamam efendim” diyen, insana  en büyük deÄŸeri katan düşünme eylemini terkedip birer emir eri, kurÅŸun asker olan bir genç bu ülkeye hiçbir ÅŸey katamaz. Bizim bugün statükocu gençlere deÄŸil; Türkiye’nin, Alem-i Ä°slam’ın, tüm insanlığın daha iyi durumda olması için sözü olan, üslubuna dikkat ederken, muhalif damarını da diri tutan gençlere ihtiyacımız var. Ä°ÅŸte bu gençler Türkiye’nin önünü açacaklar... Onlara selam olsun!

Kaynak: dusuncemektebi.com

Henüz yorum yapılmamış.

* İşaretli tüm alanları doldurunuz.