Sosyal Medya

Makale

Temel Sorun Hakikati Umursamamaktır

Hakikat, Allah’ın hak üzere yarattığı ve yaratmaya devam ettiÄŸi varlıkların, olguların, oluÅŸların ve iliÅŸkilerin yaratılış özellikleridir.

Hayatı inşa etmekle mükellef olan insanın hakikat peşinde olması, hakikati öğrenmek zorunda olması; inşayı, yaratılış özelliklerine özdeş gerçekleştirmek mecburiyetinde olmasındandır.

Bu keyfiyetin istisnası yoktur.

Aile kurarken ve yürütürken, yemek piÅŸirip beslenirken, devlet kurup yönetirken, teknoloji geliÅŸtirip üretirken, eÄŸitim sistemi kurup eÄŸitirken, iÅŸ kurup ticaret yaparken, düşünüp yazarken…

İstisnası olmadan, hayatın her alan ve anında; yaratılış özelliklerine uygun yani hakikat çerçevesinde kalmak ve davranmak zorunludur.

Ancak güncel realitenin bu olmadığı ortadadır. Sürekli maruz kaldığımız ve hayatın zorunlu gerçekleri olarak da iman ettiğimiz olgu ve oluşların belirleyiciliği, hakikate dair ehemmiyet ifade eden bir farkındalık ve arayış söz konusu olamamaktadır. Nitekim insanların büyük çoğunluğu hakikati umursamamaktadır. Bu insanların kendilerini nasıl tarif ettiklerine ve hangi sosyolojik kimliğe sahip olmasına bakmaksızın, durumun böyle olduğu söylenebilir.

Hakikati umursamak, aramak ve üzerinde olmanın temel şartlarından bir tanesi, belki de en önemlisi; nefislerin, benlerin terbiye edilmiş, doğasına uygun konuma getirilmiş olması ya da bu süreçte olunmasıdır.

Ancak “ene/ben” mertebesini aÅŸma sürecinde olanların ya da bunu aÅŸabilenlerin hakikat arayışında olması mümkündür. Zira “ben” mertebesine takılmış olanlar; insanın temel hallerinin bazılarının en ilkel etkilerinin kontrolünde ve motivasyonu ile hareket etmesi vakıası ile karşı karşıyadırlar.

Hakikati umursamayanlar, genel olarak üç ilkel halin tesiri altındadırlar.

  • Birincisi; güç ve iktidar eksenli bir bakışa ve yaklaşıma sahiptirler. Güç ve iktidar alanlarını ve sahiplerini önemserler ve onlara yakın olmaya çalışırlar.

Güç ve iktidar sadece siyasi alanı ifade etmemektedir. “Güç parametresi” olarak tarif edilen her unsura sahip olanlara sempati duymak, yakın durmayı; bunları elde edebilmeyi arzularlar.

Üzerinde hüküm sürdürülebilecek bütün alanları ve ölçekleri iktidar alanı olarak ifade ederler.

Tarihin bir döneminde bir ilmî ekol oluÅŸturmuÅŸ; bu usulü dondurmuÅŸ ve tartışılmaz kılmış olan bir “âlim”in ya da o ekolü kutsayanların temel motivasyonu, hakikat deÄŸil iktidardır.

İş yapmanın anlamını önemsemeyen ve bu nedenle bilmeyen bir iş adamının para kazanma motivasyonu güçtür.

Ailenin ve karı-koca ilişkisinin doğasını bilmeyip önemsemeyenin motivasyonu, aile ölçeğinde bir iktidar hevesidir.

  • İkincisi; sahip olmak ve yönetebilmek güdüsüdür. Bu sahiplik, emanet anlayışı ile yetki kullanmak gerçeÄŸinden çok mutlak sahiplik yanılgısını tarif eder.

Yönetim arzusu ise emanet üzerinde yetki kullanmanın hukukuna uygun bir yönetim doÄŸasını esas almaz. Egoyu tatmine yönelik, benmerkezci bir sorumsuzluk duygusu ile gerçekleÅŸtirilmeye çalışılır. Siyasi alanda, fıtrata izafeten “la yüs-ellik” bunun bir örneÄŸidir.

Allah’ın ölçülerini, insanın ve iliÅŸkilerin hukukunu yok sayan evliliklerin temel duygusunda yoz mülkiyet anlayışı yatmaktadır. Hayatını çarçur eden bir insanın temel yanılgısı da bu tür bir mülkiyet yaklaşımından doÄŸmaktadır.

  • Üçüncü etki unsuru ise “adam yerine konulmak, bende varım duygusu; onaylanmak ve beÄŸenilmek” talebidir.

Varoluşu itibarıyla şerefli, değerli ve önemli bir varlık olan insan; ben mertebesine takıldığı müddetçe bunların dış unsurlar tarafından onaylanmasını talep etmektedir.

İnsan; “ben” inÅŸa olana kadar, bizatihi bir farkındalık ve bu hususun doÄŸasına iliÅŸkin bir bilince sahip olamayabilir. Bu durumda dışsal faktörlerin düşünceleri ve tasdikleri büyük önem taşır.

İnsanın değersizleştirilip hakikatine esas unsurların ezildiği toplum ve kültürlerde bu; insanların istismarı ve sömürüsü, kolay yönetim, talepsiz ve itirazsız toplum gibi hukuk dışı niyetlere istinaden gerçekleştirilir. Zira değer dilencisi ve adam yerine konulmak yoksunu bir halde bulunan toplumda, manipülasyon çok kolay olabilmektedir.

Bunu sağlayabilecek toplumsal ölçüler, değerler ve normlar oluşturmak, aynı niyetlerin sonucudur. Siyaset, ticaret, sanat, sosyal çalışmalar; şöhret olmak, zengin olmak gayretleri de çoğunlukla bu duygunun tesirinde talep edilmektedir.

Bütün bu tespitlerdeki önemli husus; çoğumuzun, açık ya da gizli olarak hakikati umursamamak, peşinde olmamak illetine sahip olmamızdır.

Bir adım daha ileri bir durum ise hakikate talip olmanın ne demek olduğuna ilişkin açık bir fikre sahip olamamak musibetidir.

Siyaset-iktidar, sahip olmak-yoz yönetim, adam yerine konulmak-önemsenmek şeytan üçgeni; hakikat yerine ikame edildiği için, yanılıp gerçek sanmak durumu söz konusu olmaktadır. Bunun zehirli sonuçları vardır. Bir kısmını sıralarsak:

  • Öncelikle Allah’tan gelen mahza hakikate göz kapama, kulak tıkama belası 
  • Hakikate ÅŸahit olmak isteyenleri yok sayma, görmeme, onlardan uzak durma problemiHakikatten uzaklaÅŸtıkça ÅŸeytanın kucağına düşme tehlikesi 
  • Korkaklıkla kovuklarında saklananların maruz kalacakları; nesnelik, kölelik, itminansızlık musibetleri
  • Hali inÅŸa, sorunları çözme, adamlık ve öznelik için lazım ÅŸart olan hakikate sahip olma bilincinden yoksun olmak gafleti
  • Hakkı ikame, fitneyle mücadele hususunda; farkındalık ve anlayış kıtlığı, ortak payda ve mutabakat yoksunluÄŸu, pasiflik ve yenilgi zilleti…

Hakikatin temel tariflerinden birisi de insanın yeryüzü macerasının temel iki ilişkiye oturmasıdır.

Rab-kul iliÅŸkisi.

Heva-ÅŸeytan-insan iliÅŸkisi.

Hak üzerine yaÅŸanacak bir hayatın hakikati Rab-kul iliÅŸkisidir. İstisnası yoktur ki âlemlerin Rabbi Olan ile Rab-kul iliÅŸkisi ve itminanı olmayanların, heva-ÅŸeytan-insan iliÅŸkisi aktif iÅŸliyor demektir.

Bu hakikati umursamayıp, peÅŸinde olmayanların payına düşendir. 

Ve elbette Allah Gafur, Rahimdir...

Henüz yorum yapılmamış.

* İşaretli tüm alanları doldurunuz.