Makale
Birbirimize Neden Öfkeleniyoruz ki?
Aslında öfkelenmemiz gerekenler; senin, benim, onun, sizin, bizim, onların bu hale gelmesine neden olanlar deÄŸil mi?
EÅŸeÄŸi dövemeyen, semerini dövmeye çalışıyor.
BaÅŸkalarından duyup, görüp tahammül edemediÄŸimiz öfkelendiÄŸimiz ÅŸeyler, gerçekte kendimizde olup da tahammül edemediÄŸimiz ÅŸeylerdir.
Emin olun, iyice bir düÅŸünün, böyle olduÄŸunu anlayacaksınız. Fakat ne kendimize ne de birbirimize kızmakta haklı deÄŸiliz. EÄŸer sen ve ben, kendi fıtratımız üzerinde kalabilseydik ne kendimize ne de birbirimize kızacak bir ÅŸeyler bulamazdık muhtemelen. Zira insanın fıtratı üzere yaÅŸaması; tatmininin, dinginliÄŸinin, huzurunun, barışının saÄŸlandığı demdir. Barış, insanın hem iç dünyasında hem de onu kuÅŸatan bütün çevreyle çatışmasızlık halidir. Niye çatışma olsun ki? Kendi hukukunu ve dengelerini koruyan; çevredeki bütün insanların, varlıkların hukukunu ve dengelerini gözeten bir dem de çatışmaların nedenleri ortadan kalkar. Bu sebeple fıtratın korunduÄŸu yerde öfke olmaz. Çünkü öfkeyi körükleyecek, çatışma çıkartacak; adaletsizlikler, korkular, hasetler, zayıflıklar, oluÅŸmak için zemin bulamazlar.
Bu nedenle bana öfkelenmekte haklı deÄŸilsin. Çünkü ben senin fıtratına uygun yaÅŸamana engel olacak bir ÅŸey yapmadım. Fıtrat hükümlerine saldırıp, deÄŸiÅŸtirmeye, ortadan kaldırmaya yönelik bilgim, gücüm, niyetim ve çabam da yok. Olsa olsa anlam veremediÄŸin bazı davranışlar içerisinde olabilirim. Fakat bu hal, benim de senin gibi zarara uÄŸramış bir kurban olmamdan ve bu durumdan kurtulmak çabalarımdan kaynaklanıyordur.
Sen son karede beni görüp, öfkeni bana yöneltiyorsun ve fakat bu, herhangi bir sonuç elde edebileceÄŸin etkili bir ÅŸey deÄŸildir. Zira ikimizde, fıtratımıza yönelik gadre maruz kaldığımız müddetçe; aynı zaafların, korkuların, kıskançlıkların, öfkelerin maÄŸduru olarak, çaresizliÄŸimizi ve etkisizliÄŸimizi sürdürmeye devam edeceÄŸiz.
Adam, ufku dar, kaba-saba, bencil, cahil kiÅŸilere öfke kusuyor ve toplumdaki sorunların müsebbibi olarak bunları görüyor. Bu insanlara düÅŸmanca tavırlar sergiliyor. Bir baÅŸkası, marjinal davranış ve kıyafetleri ile toplumsal normlara uymayanları aynı biçimde yargılayıp, büyük kızgınlık gösteriyor. Ya da kendisinden farklı düÅŸünüp, ifade edenlere ÅŸedit muarızlık ediyor. EÄŸer bu kızgınlıklar, fıtrattan gelen hukukuna bilinçle saldıranlara karşı deÄŸilse; aslında fark etmiyor ki, öfkelendikleri ile kendileri aynı yere tekabül ediyorlar. Öfkelendikleri insanlar, gerçekte ulaÅŸamadıkları, engellendikleri doÄŸalarına karşı yapılanlara, ÅŸuuraltı tepkilerinin tezahürlerini böyle gösteriyorlar. Bu insanlara öfkelenenlerin de ÅŸuuraltı tepkileri aynı ÅŸeyedir, fakat görünür yansıması, gözünün gördüÄŸüne oluyor.
EÄŸer gerçekten bir düÅŸmana öfkelenip, tepki gösterilecekse ve hatta onunla mücadele edilecekse, bu düÅŸman, insanın fıtratına harp açmış, onun orijinal anlamlarını, sınırlarını, ilkelerini, hukukunu, deÄŸerlerini, ölçülerini, iliÅŸkilerini deÄŸiÅŸtirmek için çabalayanlardır. Zira bizleri huzursuz, mutsuz, baÅŸarısız, etkisiz, umutsuz, güvensiz kılan; korkulara, öfkelere, nefretlere, ezikliklere, çaresizliklere, zulümlere maruz bırakan her ÅŸey bunların çalışmaları sonucunda oluÅŸmaktadır.
Bir de iÅŸ birlikçiler vardır, kızılması, karşı konulması gereken. EÄŸer iÅŸ birlikçiler olmasa, düÅŸman olanların etki edebilmeleri mümkün olmaz. Bunlar, hepimizin nefisleri, egolarıdır. EÄŸer nefisler -ki böyle bir tabiata sahiptirler- insanın doÄŸasının sınırları, ilkeleri, deÄŸerleri, ölçüleri dışında beklentilere, taleplere sahip olurlarsa ve bunları dayatırlarsa; iÅŸte insanlar bu anlarda zayıflarlar ve açıklar vermeye baÅŸlarlar, düÅŸmanlar bu açıklardan sirayet ederler. Zira nefisler dayatmaya baÅŸladıkları zaman iradeyi zayıflatıp, çökertecek taktikler uygularlar. Öncelikle aklı devreden çıkarıp; akletmeye, muhasebe yapmaya, idrak etmeye mugayir iÅŸler yaparlar.
Aslında iÅŸ birlikçi olmaları bu nedenledir. Ä°nsan, doÄŸasına uygun yaÅŸarsa; akleder, fıkh eder, idrak eder, güçlü iradeye sahip olur ve nefsi fıtrat sınırları içerisinde tutmayı baÅŸarabilir. Tabiatı icabı, fıtrat sınırlarının dışında talep etmek yöneliminde olan nefis, fıtratın yapısını deÄŸiÅŸtirmek stratejisine sahip olan düÅŸmanla iÅŸ birliÄŸi içerisine girebilir. Fıtratın yapısı bir kez deÄŸiÅŸince, nefsin sınır tanımazlığının güdümüne giren insan; bu keyfiyet üzerinden stratejilerini yürüten düÅŸman karşısında tüm güç ve imkânlarını kaybeder.
Yani kızacak ve mücadele edeceksen, benimle ya da bizlerle aynı durumda olan garibanlarla deÄŸil, gardını düÅŸüren nefsine karşı yap. Zaten insan farkında olmasa da fıtratının saÄŸladığı güç, imkân ve yükseklikleri, ÅŸuuraltında biliyor ve talep ediyor. Buna karşı zaaf içerisinde olan nefsinin bu hallerinin de farkında oluyor. EÄŸer bunlara karşı bir ÅŸey yapamıyorsa, kendine öfkeleniyor. Fakat bunu kabul edemediÄŸi için, eÄŸer benzer ÅŸeyler karşısındakiler tarafından hatırlatılırsa veya bunlarla yüzleÅŸmek durumunda kalırsa, öfkesini onlara yansıtıyor. Yani bir nevi kuyruÄŸu ile kavga ediyor.
EÄŸer akledip, iradeyi bir miktar da kullanabilmek imkânı olsa; öfke ve enerjiyi, tuzaktaki garibana deÄŸil, tuzağı kurana yöneltmek, akıllıca olandır. Tuzaktakinin hakkı; acınmak, tolerans, hakikati görebilmesi için özgür vasat imkânı, iÅŸ birliÄŸi teklifi, sınırları belli iliÅŸki ve iletiÅŸim, mümkünse iyilik ve hakka ÅŸahitlik edebileceÄŸi özneler olmalıdır. Farkında olmadıkları zararlardan korunacak firaset, güç ve hikmetse senin halin. DüÅŸmanlık öfkesi ise ancak asıl ve müessir faillerin hakkıdır. Bunun için de uygun bir bakış açısı, yaklaşım biçimi geliÅŸtirmek icap etmektedir.
Henüz yorum yapılmamış.