Sosyal Medya

Makale

Huzura Sürgün

Pencere önünde oturmuÅŸ, yalnızlık duygusunun ruhunda açtığı endiÅŸeyle gözlerini sokaktan almaya korkuyordu.  Dışarıda esen rüzgârla sallanan çınar aÄŸaçlarının sararmış yaprakları dökülüyordu. Kaldırımlarda ıslanmış yapraklar, sonbaharın hüzünlü manzarasını tamamlayan edasıyla yerlerde süründüÄŸünü umursamadan gururla ve inatla öylece duruyorlardı. Son günlerde güneÅŸ ÅŸöyle bir görünüp kayboluveriyordu. Ayazlı havalar sokakları sevimsiz hale getirmiÅŸ olmalı ki oldukça tenha görünüyorlardı. Günlerdir çiseleyen yaÄŸmur “Ahmakıslatanın” ötesine geçip ÅŸöyle bir saÄŸanaÄŸa dönüÅŸseydi, az da olsa sokaklar temizlenirdi.

Ä°nsanoÄŸlunun sonbaharı tabiatınki gibi bir yerlerinde umut barındırmıyor. Bu yüzden olacak ki kıştan sonra bekleyeceÄŸi bir baharı da olmuyordu. Kışı hatırlayınca göÄŸsü daraldı, nefes alamadı, hızla solumaya baÅŸladı.  Yalnızlığın gittikçe ağırlaÅŸtığı bir kışı bekliyordu artık.

Hastalığı ağırlaÅŸan oda arkadaşı Mümtaz Bey, arada bir inlese de artık sesi soluÄŸu çıkmıyordu. Sıkıntılı zamanlarında ya nihavent makamında bir ÅŸarkı ile ya da Ä°stanbul’a dair bir ÅŸiirle kasvetli havayı dağıtmaya çalışırdı. Mümtaz Bey, doksanlara merdiven dayamış olmasına raÄŸmen elinden kitap düÅŸürmezdi. Burnunun ucunda, ha düÅŸtü ha düÅŸecek gözlükleri ile pencere önünde oturur, saatlerce kitap okurdu. Bazen “Dinle azizim!” diye baÅŸlar, kitaptan uzun bir bölüm okurdu Ahmet Bey’e. Naif bir insandı, kimseyi kırmazdı. Ezberinde Ä°stanbul’a dair hatırı sayılır miktarda ÅŸiir vardı. Mümtaz Bey’e baktı, artık ne kitap okuyabiliyor ne de ÅŸiir diye mırıldandı.

-KonuÅŸma sırası bende Mümtaz Bey, dedi Ahmet. 

- Anlat Ahmet, anlat. Neler yaÅŸadın, nasıl oldu buralara geliÅŸin derdin ya? Åžimdi anlatacağım, sen de dinleyeceksin, hem de sözümü hiç kesemeden.

-Böyle düÅŸünmemiÅŸtim, yaÅŸlılığımı bir huzurevinde ölümü bekleyerek geçireceÄŸimi... Aklımdan geçmemiÅŸti yaÅŸlılık ile ölüm arasında, çocuklarımın bile katlanamayacağı kadar uzun bir hayatın varlığı. Nasıl mı oldu huzurevine geliÅŸim? Gelmemek için bir süre dayanmaya çalıştım. Çocuklarımın benden dolayı kavgaları artmaya baÅŸlamıştı. “Neden hep biz bakıyoruz? Sizin eviniz de, imkânlarınız da daha geniÅŸ, bundan sonra siz bakın…” Tartışmalar benimle ilgiliydi, benim yanımda yapılıyordu ama ne düÅŸündüÄŸümü dahi sormadan bir karara vardılar. Bundan böyle bana reva görülen göçebe bir hayat. Bir süre elimde valiz; hafta sonu bir çocuÄŸumun kapısında öbür hafta diÄŸerinin… Başım önümde boynum bükük ve mahcup.

Derin bir iç geçirdi:

-Ah Meliha ah... Hani beraber yaÅŸlanacaktık, el ele olacaktık, yalnız bırakmayacaktın beni, duramadın sözünde? Çocuklarımızla gecenin bir vaktinde cami avlusuna bırakılan bir bebek gibi huzurevinin kapısına bıraktınız beni. Vefalıdır çocuklarım, bizi ortada bırakmazlar diyordun ya, sana inanırdım, belki de böyle olması gerektiÄŸi için aksini düÅŸünmek istemezdim. Ä°ki göz evde beÅŸ çocuk büyüttük ama ÅŸimdi koskoca beÅŸ evde bir kanepelik yer düÅŸmedi bana. Kıymık gibi çocukların gözüne batar oldum. Torunlar üzerine ne çok hayallerimiz vardı. Onları büyütürken çocuklardaki acemiliklere düÅŸmeyecektik, ama olmadı. Önce sen terk ettin, sonra mı? Sonrası malum…

Tutmayan dizleri, titreyen elleri ile gözleri topraÄŸa bakan bir dedenin doÄŸan torunuyla yeniden dirilmesini, yeniden hayata tutunmasını, onunla ikinci çocukluÄŸunu yaÅŸamasını imrenerek izlerdim. Nasip olmadı Meliha. Huzurevinde canlılıktan eser; sadece yaÅŸlılar korusunun anlaşılmaz uÄŸultuları...

Huzurevinde kalabalıklar içinde niye bu kadar yalnızdır insan? Herkes endiÅŸeli, suskun konuÅŸmaktan imtina ediyor. KonuÅŸacak bir ÅŸeyleri olmaz mı bu insanların? Koskoca bir ömür yaÅŸamıştı her biri. Hatıralar, tecrübeler... Lakin hiçbirinin iÅŸine yaramıyordu ve birilerini dinleyecek tahammülleri de yoktu. Tecrübelerinden ders alacak ne bir evlat var yanlarında ne de anılarını masal tadında dinleyecek torunlar... Herkes kaygılı, endiÅŸeli ve ağır... Ä°nsanların soÄŸukluÄŸu adeta duvarlara sinmiÅŸ.

Mümtaz Bey’e baktı, yatağında hareketsizce yatıyordu. Nefes alışları hırıltıya dönüÅŸmeye baÅŸlamıştı. Yüzü iyice solmuÅŸtu. Böyle zamanlarda eÅŸ dost ve çocuklar toplanır başına, helallik alınırdı evin yaÅŸlı babasından. Son anlarını Kur’an’la geçirsin diye birkaç kez Yasin okunurdu. Kendi evinde, ocağında kapatırdı gözlerini bu fani dünyadan göçerken. Gözleri doldu, kendi ölümünü yaşıyordu bir bakıma. Odadan dışarı çıktı, görünürde kimseler yoktu, etrafı süpüren hizmetli Hasan Efendi dışında. Durumu idareye bildirmesini söyledi ancak bir daha da içeri giremedi. Odaya hızla giren ve çıkanlar oluyordu. Pencere önünde duran sandalyeye yığılırcasına oturdu, dışarıya bir noktaya kitlenmiÅŸ gözlerle bakıyordu. Mümtaz Bey’e anlattıklarını düÅŸündü. Ya anlatamadıklarım diye mırıldandı.

-Dinle sevgili dostum, anlatamadıklarımı dinle de, öyle git. Karantinaya alınmış vebalılar gibiyiz.  Görevliler dışında ne gelen var ne giden... Çocuklarının hafta sonu mutlaka geleceÄŸini konuÅŸuyor herkes. Olması gerekeni söyledikleri için, inanıyor insan. BildiÄŸin gibi, umutlar bir sonraki haftaya saklanıyor. Zaten gelenler de hemen gitmek istiyor, istisnasız herkesin acil iÅŸleri oluyor. Öyle görünüyor ki, günün birinde babaları gibi huzurevinde kalma tedirginliÄŸi ile geldikleri gibi gidiyorlar. Torunlar mı?  Bu küçücük yaÅŸta ne ağır yükleri var yavrucakların... Hafta boyunca okul yetmezmiÅŸ gibi hafta sonları da dershaneye ve isimlerini saymakla bitmeyecek kurslara gönderiliyorlar. Aslında yeni nesil ebeveynleri anlamak da zor, çocuklarıyla ne vakit ilgileniyorlar anlayamıyorum. Sanki yaÅŸlılar gibi çocuklardan da kurtulmanın yollarını arıyorlar.

SaÄŸ omzuna dokunan ele doÄŸru döndüÄŸünde tepesinde dikilen hizmetli Hasan Efendi ile göz göze geldi, üzgündü. Uzun uzun baktıktan sonra aÄŸlamaklı bir ses tonuyla, "Öldü", dedi. Åžimdi iyice yalnızdı artık. Oda arkadaşı Mümtaz Bey de terk etmiÅŸti onu...  OturduÄŸu yerden kalkamadı. Karmaşık duygular içinde, ne yapacağını ne söyleyeceÄŸini bilemedi. Derin bir üzüntü yaşıyordu. Ama Mümtaz Bey'in son günlerde tekrarladığı mısraları hatırlayınca gülümsedi. Pencereden gökyüzüne doÄŸru bakarak o mısraları mırıldandı:

            -“Ey ipeklere yumuÅŸaklık bağışlayan merhametin kalbi

               Sevgili

               En sevgili

               Ey sevgili

               Uzatma dünya sürgünümü benim.”

5 Yorum

  1. Adem

    Mart 26, 2025 Çarşamba 17:32

    Rabbım kışımızı zemheriye çevirmeden emanetini alsın. Ama emanette emin olarak inş.

  2. Süleyman Çam

    Mart 26, 2025 Çarşamba 15:56

    Yine bizi geleceğe doğru götürdünüz Musab Bey.

  3. Cemal

    Mart 26, 2025 Çarşamba 15:52

    Mutlak dost rahman ve rahim olan rabbimizdir. Yaşlılık rezilliktir. Allah bizi rezil etmesin.

  4. Hüseyin Çiftçiler

    Mart 26, 2025 Çarşamba 12:58

    Kalemine yüreğine sağlık kardeşim gerçekten sanki yaşamış gibi yazmışsın çok güzel olmuş...ee artık bizde o yaşlara geldik sayılır Allah istikametimizi doğru eylesin

  5. Osman

    Mart 26, 2025 Çarşamba 12:56

    Allah sağlıklı hayırlı ömürler nasip etsin hepimize kimseye muhtaç ve yük etmesin

* İşaretli tüm alanları doldurunuz.