Makale
İnsana yatırım yapmak
Sevimli görünümlü fakat hastalıklı bir tabirdir. Zira "Hani, Rabbin meleklere, 'Ben yeryüzünde bir halife yaratacağım' demişti. Onlar, 'Orada bozgunculuk yapacak, kan dökecek birini mi yaratacaksın? Oysa biz sana hamd ederek daima seni tesbih ve takdis ediyoruz.' demişlerdi. Allah da 'Ben sizin bilmediğinizi bilirim' demişti. Bir başka bölümde; "Göklerde ve yerde bulunan şeylerin hepsini kendisinden (bir lütuf olarak) size boyun eğdirdi. Elbette bunda, düşünen bir toplum için ibretler vardır."
Yeryüzüne halife tayin edilmiÅŸ olan insan; yani yeryüzü hayatına, varlıklarına, sistemlerine, süreçlerine, iradi olarak müdahale edebilmek; onları inÅŸa ya da imha edebilmek, adalet veya zulüm yapabilmek potansiyeline ve fakat adaletle ve hikmetle davranıp; yeryüzünü inÅŸa etmek adalet ve barışı tesis etmek sorumluluÄŸuna sahip kılınmıştır. Bunun için yeryüzündeki her ÅŸey ona boyun eÄŸdirilmiÅŸ yani onları kullanabilmek, istifade edebilmek imkânı verilmiÅŸtir.
İşin varoluşsal doğrusu, doğası ve esası böyle iken, hiç kimsenin insana bundan farklı bir anlam yüklemesi, değer ve konum belirlemesi haddi olamaz. İslami terminolojiye göre bu tuğyandır. İnsana yatırım yapmak tabiri, zaten varoluşsal eksende duran, her şeyin onun emrine, yönetim ve kullanımına verildiği bir varlığa, ontolojik anlam ve değerinden başka bir perspektiften bakanların değerlendirmesidir.
Yeryüzüne halife olarak tayin edilmiş olan insan, bu sorumluluğun gereğini, yani yeryüzüne müdahalesini; kendisinin ve bütün varlıkların, yaratılış amaçları çerçevesinde, yaratılış özelliklerine uygun olarak ve hepsinin hukuklarını; ilişkilerin, olguların, oluşların dengelerini muhafaza ederek yerine getirebilmek için; adaletli, hikmetli, bütüncül ve özgür değerlere sahip olması ve bunları koruyabilmesi gerekmektedir. Bu keyfiyet, insanı yeryüzünün kurucu aktif öznesi konumuna getirir. Bunun gerçekleşmesi için de sadece Allah'a kulluk etmesi gerekir.
Sadece Allah'a kulluk edenler, yeryüzü amaçlarını; Allah'ın yarattığı sabiteler çerçevesinde, Allah'ın kendilerine verdiği yetkileri, kendi fıtratlarının hükümlerine uygun biçimde, özgür olarak kullanıp; hayatın bütün anlarında, yapılması en doğru, isabetli, güzel ve adil davranışları sergileyerek gerçekleştirirler. Bunu gerçekleştirebilmeleri için gerekli bütün donanıma sahip kılınmışlardır. İnsanı, varoluş hakikatlerini ve kendi varlıklarının anlam ve pozisyonlarını böyle anlayıp, anlamlandırmayan bazı insanlar; kendi hayat hedeflerini gerçekleştirmek için diğer bütün insanları da kullanabilecekleri nesneler, araçlar, aparatlar olarak anlamlandırıp, buna göre bir hayat tasarımı yapmaktadırlar.
Bu tasarıma göre; sadece Allah'a kulluk ederek özgürleşip Allah tarafından kendilerine verilen yetkileri özgürce kullanabilecek olan insanlar; bunların hayata dair imal ettikleri ve tarif ettikleri anlam ve amaçlarına; bu amaçların gerçekleşmesi için imal edilmiş ilkelere, değerlere, ölçülere, sistemlere, ilişkilere, usul ve mekanizmalara inandırılmaktadırlar. Yani öncelikle kendilerine kulluk etmeleri sağlanmaktadır. Bundan sonra inandıkları çerçevede; amaçları, hedefleri, kararları, davranışları, ilişkileri, projeleri, çalışmaları yönlendirilerek köleleştirilmektedirler. Ancak modern zamanlarda, köleleştirme sürecindeki yönlendirilmeler öylesine ustaca, hissettirmeden yapılmaktadır ki; insanlar bu süreçlerin, kararların, davranışların, ilişkilerin, kendi rıza ve iradeleri ile olduklarını zannetmektedirler.
Bu anlayışa sahip olanların; "insana yatırım yapmak" tabirleri, politikaları ve çalışmaları; aslında bu çerçevedeki işlerin gerçekleşmesi ve buna uygun insan niteliğinin, tipolojisinin üretilmesi için ortaya konulmaktadır. Zira bu anlayışta, insan; bütüncül olarak doğasına uygun özellikleri, hukuku, özgürlükleri, amaçları olan bir varlık değil; bu anlayışa sahip olanların amaçları istikametinde kullanacakları aparatlardır. İyi birer tasarım, mühendislik, yönetim, uygulama, öğretim, güvenlik, uzmanlık ve benzeri aparatları...
Ä°nsana yatırım yapılmaz. Ä°nsanlara varoluÅŸtan verilen anlamlar çerçevesinde, varlık gayelerini gerçekleÅŸtirebilecekleri; altyapılar, sistemler, özgürlükler, imkânlar, iliÅŸkiler, perspektifler, atmosferler saÄŸlanır.Bunların inÅŸası, güvenliÄŸi, istikrarı, bütünlüğü için politikalar, yönetimler, sistemler, usuller, mekanizmalar geliÅŸtirilir. Zira bunlar insanların doÄŸal haklarıdır. Ä°mkân ve kaynaklar üzerinde tasarruf etmek konumunda olanların da ödevleri ve yetki kullanım sınırlarıdır. Bu durum ebeveynlerin evlatlarına karşı, iÅŸverenlerin işçilerine karşı, mekteplerin öğrencilerine karşı, devletlerin tebaalarına karşı da böyledir.
Mesela eÄŸitim verilen çocuklara; zihinsel, bedensel, ruhsal, iliÅŸkisel, sosyal doÄŸaları, karar ve davranış mekanizmaları, hayatın anlamı ve inÅŸa süreçleri ile bu süreçlere, nasıl dâhil ve müdahil olabilecekleri; ÅŸakilelerini yani onları ayırt eden, tarif eden, biricik kılan özelliklerini (mizaçları, kök yetenekleri, ilgi alanları, zeka ve diÄŸer kapasite unsurları...) keÅŸfedip, öğrenebilecekleri; bu çerçevede kendi ilgi ve sorumluluk alanlarını tespit edip, hayat tercihlerini belirleyebilecekleri; bilgilendirme, ÅŸahitlik ve rehberlik imkânları, Rablarıyla iliÅŸkileri, akletmek, araÅŸtırma, analiz, bilgi üretimi ve kullanımı, üretim, paylaÅŸmak, iÅŸbirliÄŸi, muhasebe, geliÅŸim, adalet, iletiÅŸim, iliÅŸki kurmak ve yönetimi, bütüncül düşünmek ve davranmak gibi çekirdek bilgi, hal, ahlak ve yeteneklerin öğretilmesi ve bunlar için vasat ve imkân saÄŸlanması mümkün olsaydı, insanları nasıl insanlar olurdu?
Bu, fıtrata uygun gerçekleÅŸtirilseydi ve bunun devamında insanlar; hayattaki rollerini, yerlerini, sorumluluklarını, tercihlerini bu atmosferde belirleyebilselerdi, daha sonra bunu gerçekleÅŸtirebilecekleri formasyon ve yeteneklerini geliÅŸtirebilecekleri alanlarda eÄŸitimlerini alabilmeyi özgürce tasarlayabilselerdi; baÅŸlangıcından itibaren eÄŸitim olgusu, bilgi yüklemek, zihinsel ve kültürel faaliyetlerle sınırlı kalmasaydı; genel ve özel olarak, fıtratlarına ve ÅŸakilelerine uygun hedeflere göre belirlenmiÅŸ alanlarda; bilgi, hayal, tasavvur, karar, teÅŸebbüs, davranış, tecrübe, üretim, muhasebe, geliÅŸtirme, ahlak, ÅŸahsiyet, örneklik, paylaÅŸma ve iÅŸbirliÄŸi döngüsü içerisinde gerçekleÅŸebilseydi; oluÅŸturdukları bu formasyonla hayata dâhil ve müdahil olabilselerdi; bu ÅŸekilde hem varlık gayelerini gerçekleÅŸtirebilmek hem de hayatı fıtratına uygun inÅŸa edebilmek sürecine katılıp, bütüncül tatminlerine ulaÅŸabilselerdi soyo-kültürel hayat nasıl olurdu?
Bu fırsatları, adil bir ÅŸekilde; buna uygun inÅŸa edilmiÅŸ sistemler içerisinde, yönetim ve süreçler dâhilinde, özgürce ve kolayca elde edebilselerdi; sonra da hayatı, bu insanlar, bu özellikleri ile inÅŸa edip, yönetmeye vaziyet etselerdi; dünya nasıl bir dünya olurdu?
Unutmayalım; zannettiğimiz normallerin hepsi, varlığın hakikatine uygun biçimde yapılandırılmış, mutlak ve değişmez olgular değillerdir.
Henüz yorum yapılmamış.