Makale
İman Mümeyyiz Aklın Meyvesidir
Akıl, insana mahsus bir kuvvettir ki, insan ruhu onunla bilgileri ve idrakleri kazanmaya muktedir olur. Akıl, doÄŸruyu yanlıştan, iyiyi kötüden, faydalıyı zararlıdan ayırt eden bir kuvvettir. Akıl, esasta tutmak, men etmek demektir ve ona insani idrak de denir. Çünkü o, insanı fena ve çirkin olan ÅŸeylerden men eder, iyi ve güzel olana yöneltir. Akıl kelimesi, "ıkal" denilen, hayvanların baÄŸlandığı ipten alınmıştır. Deveyi baÄŸladıkları ip gibi ki, o ip deveyi kaçmaktan men ediyor. Ä°ÅŸte böylece akıl da sahibini küfür ve inkardan men ediyor ve kötü fikirlerden alıkoyuyor.
Akıl, insanoÄŸlunun en üstün vasfıdır. Çünkü yaratıcının emanetleri akıl sayesinde kabul edilir, ilahi teklif onunla baÅŸlar ve yine akıl sayesindedir ki insan, Rabb’inin kulluÄŸu ÅŸerefine nail olur. Kainatta hiçbir ÅŸey abes ve boÅŸ yere yaratılmış olmadığına göre, insana insanlık vasfını kazandıran yegane cevher olan aklın da elbette çok mühim bir görevi ve icra etmesi gereken fonksiyonu vardır.
Aklın ilk görevi, Allah’ı tanımak, bilmek ve O’na iman etmektir. Aklın görevi, Allah’ın Kur’an’da bildirdiÄŸini, peygamber ile gönderdiÄŸini idrak ve kabul etmektir. "Ahiret yurdu muttakiler için daha hayırlıdır, aklınızı kullanmıyor musunuz?" (Araf, 7/123). Kur’an’da aklın idrakine ÅŸunlar da sunulur: "Åžüphesiz göklerin ve yerin yaratılışında, Allah’ın gökten su indirip onunla ölmüÅŸ yeri dirilterek üzerine her çeÅŸit canlıyı yaymasında, aklı olan bir toplum için deliller vardır." (Bakara, 2/164). Allah, insana her türlü ayetlerini, insanların akletmesi ve onlardan ibret alması için bildirir.
Yine Kur’an’da: "Siz kitabı okuduÄŸunuz halde insanlara iyiliÄŸi emredip kendinizi unutuyor musunuz? Hiç aklınızı kullanmıyor musunuz?" (Bakara, 2/44). Aklın görevi, Kur’an’ı okuyup anladıktan sonra baÅŸkasına iyiliÄŸi emrederken kendini unutmamaktır. Aklın görevi, kötülükten sakınmaktır. Devenin bukağısına "akıl" denmiÅŸtir. Çünkü kaçmaktan korur. Akıl da insanı yanlış ve fena yola gitmekten korur.
Aklın mükellefiyeti, dünyayı hakkıyla anlamaktır. Çünkü ilahi kelamda da insana "Dünya hayatı sadece bir oyun ve eÄŸlenceden baÅŸka bir ÅŸey deÄŸildir. Muttakiler için elbette ahiret yurdu daha iyidir." (Enam, 6/32) buyurulur. Sonra da "Aklınızı kullanmıyor musunuz?" diye sorulur. O halde akla düÅŸen, dünyaya tapmamak ve ahireti unutmamaktır.
Ä°nsan aklından, ÅŸu önemli emri de kavrayıp ona göre hareket etmesi istenir: "Ey müminler, müminlerden baÅŸkasını dost edinmeyin. Onlar sizi bozmaktan geri durmazlar. Size sıkıntı verecek ÅŸeyleri isterler. Onların ağızlarından öfke taÅŸmaktadır. GöÄŸüslerinde gizledikleri kin ise daha büyüktür. EÄŸer aklederseniz, size ayetleri böyle açıkladık." (Ali Ä°mran, 3/118).
Akıl, hep tevhide, Allah’ın birliÄŸini anlamaya yöneltir. Akla düÅŸen, insanı bu hakikatlere sevk etmektir. Akla havale edilen, dünyayı ahiret için bir vasıta haline getirmesi, onu din için kullanmasıdır. "Size verilen herhangi bir ÅŸey, dünya hayatının bir geçimliliÄŸi ve süsüdür. Allah katında olan ise daha hayırlı ve devamlıdır. Hala aklınızı kullanmaz mısınız?" (Kasas, 28/60). Ä°ÅŸte bununla onun arasındaki, yani fani olan ile ebedi olan arasındaki farkı sezebilmek için her ikisinin mahiyetini anlayabilen bir akla ihtiyaç vardır. "Andolsun ki size içinde öÄŸüt bulunan bir kitap indirdik. Hala akıl erdiremiyor musunuz?" (Enbiya, 21/10).
Kur’an-ı Mübin, dünyaperestlere, mal ve mülk ile maÄŸrur olanlara, dünyanın basit metalarına üÅŸüÅŸüp onları kapışanlara, "Takva sahipleri için ahiret yurdu daha hayırlıdır. Hala aklınızı kullanmıyor musunuz?" ÅŸeklinde hitap ediyor. Çünkü onlarda arzu ve hevesler yerine akıl hakim olsaydı, ilim adını verdikleri cehalet yerine onu ortadan kaldıracak gerçek bilgi hakim olsaydı, ÅŸüphesiz ki ahiret yurdu onların yanında bu dünyanın geçici metalarından daha iyi olurdu.
Allah, aklı imtihana çekeceÄŸi kullarına kendisi için bir hüccet olsun diye koymuÅŸtur. Bu bakımdan akıllı kimseler için layık olan, bu alemde Allah’ın gözetimi altında olduÄŸunu, ölümün ve hesabın, cennet ve cehennemin önünde olduÄŸunu düÅŸünerek kendisine yararlı olanı almak, zararlı olanı terk etmektir.
Ä°man, mümeyyiz aklın meyvesidir.Ä°manda karar kılan, ÅŸüpheleri atan, hevayı ve batılı bırakan akıl, gaye ve hedefini iyi tayin etmiÅŸ demektir. Çünkü memuriyeti ve yaratılış gayesi budur. Küfür ve delalet, ancak akıl kullanmamanın eseridir. Kur’an-ı Kerim’de küfürde kalışlarını "akılsızlıklarına" baÄŸlayan kafirlere ait ÅŸöyle bir tablo çizilir: "Rabb’lerini inkar edenler cehenneme atıldıktan sonra cehennemin bekçileri onlara soracak: 'Size bir uyarıcı peygamber gelmedi mi?' Åžöyle cevap verecekler: 'Evet, bize bir peygamber geldi ama biz yalanladık. Ä°nkar ettik ve Allah hiçbir ÅŸey indirmedi. Siz ancak büyük bir yanlışlık içindesiniz dedik.' O cehennemlikler sözlerine ÅŸöyle devam ederler: 'EÄŸer biz o peygamberleri dinleseydik veya aklımızı kullansaydık, ÅŸu çılgın ateÅŸin halkı arasında bulunmazdık.' (Mülk, 67/8-10).
DüÅŸünen, duyan insan kendisini böyle kötü bir yere atmaz. O basiretsiz insanların yaptığı gibi inkara yeltenmez. Bunlar gibi peygamberleri sapıklıkla itham etmez. Bunlar inkarlarında hiçbir delile dayanmamaktadır. Ama yine de inkar ederek Allah’ın doÄŸru peygamberlerini itham etmektedirler. "Allah size bir ÅŸey indirmiÅŸ deÄŸildir" gibi sözler sarf etmektedirler. Böylece günahlarını itiraf ederler.
Kur’an’ın teklifiyle akıl ÅŸunları da kavramalıdır: "Allah’u Teala, 'Åžeytana kulluk etmeyin, o sizin için apaçık bir düÅŸmandır. Bana kulluk edin, bu dosdoÄŸru bir yoldur. O sizden pek çok kimseyi delalete düÅŸürmüÅŸtür. Bunları idrak edecek aklınız yok mu?' Yani Rabb’inize emrettiÄŸi ÅŸeylerde muhalefet etmenizin ve size düÅŸman olan ÅŸeytana uymanızın fenalığını kavrayacak aklınız yok mu? EÄŸer bunları kabul edemiyorsanız, elbette akıldan mahrumsunuz diye insana hitapta bulunuyor. Tüm emirler, ayetler aklın güzelce kullanılması için insana yöneliktir. Aklın kötü kullanılması ise küfre ve delalete razı olmaktır.
Hz. Ä°brahim (a.s.)’ın "Yuh size ve Allah’tan baÅŸka taptıklarınıza" dediÄŸi putçu kavim (Enbiya, 21/67), aklını kullanmayan bir kavim idi. Onun için ÅŸirk içinde bulunuyorlardı. Hz. Hud (a.s.)’ın "Hala akıllanmayacak mısınız?" diye hitap ettiÄŸi kavmi, ona karşı "Ey Hud, sen bize açık bir mucize getirmedin. Biz de senin sözünde tanrılarımızı bırakacak deÄŸiliz, sana inanmayacağız" (Hud, 11/51) dediler.
Akıl aslında iman için yaratılmıştı. Fakat bunların akılları küfrü seçti. Çünkü bunların akılları hevalarına tabi idi.
Ä°slam’ın Muhatabı Akıl Sahipleridir:
Ä°slam’ın muhatabı akıl sahipleridir. Deli için muhataplık söz konusu deÄŸildir. Aklı olan içindir bütün hitap. Akıllı olup da akletmeyenler içinde Allah, "Onlar davarlar gibidir" buyuruyor. Zira hayvanlar içinde koyunlar (davar) kadar beyinsizi yoktur. Dikkat edelim, hiçbir hayvan ya da sürüsünde, koyun sürülerindeki özellikler yoktur. Bir koca sürü içinden birisi ürküp kaçsa, hemen sürü önündekinin kuyruÄŸuna başını dayayarak onun arkasından nereye gittiÄŸini düÅŸünmeden akar gider, uçuruma doÄŸru… Koca bir sürü telef olur gider. Zira insanlarda önlerindeki ileri gelenlerinin gittikleri yolda gitmeyi, koyunlar gibi hep tercih edegelmiÅŸlerdir ve akletmeyenlerden olmuÅŸlardır. Bu sebeple davarlar gibi vasıflandırmışlardır.
Ä°nsanın aklı yoksa neyinin deÄŸeri vardır? Dininin mi? Malının mı? Canının mı? Irzının mı? Hiçbirinin deÄŸeri yoktur. Aklı olduÄŸu halde onu kullanmayanın, aklını gerçekleri kavramak ve gereÄŸince kullanmadığı için kendisine akıl verilenlerden olmadığı görünümünü arz edenler, bu halleriyle Allah’a isyan ediyor deÄŸiller midir? Onun verdiÄŸini bir bakıma inkar ediyor konumda deÄŸiller midir? Aklını kullanmayıp baÅŸkalarına teslim edenler, orada azaba uÄŸratılacaklardır. Akıl kimseye teslim edilmemeli. Kitap ve sünneti, eÅŸyanın tabiatını, Allah’ın yarattığı kainatı ve içindekileri düÅŸünmeye, iÅŸin gerçeÄŸine uygun sonuçlar çıkarmaya, kainatın Rabb’ine nasıl kulluk edileceÄŸine dair sonuçlar çıkarmalıdır. Aklını ÅŸeyhe, efendiye, aÄŸabeye, lidere teslim edenler bilmelidirler ki Allah katında mesul tutulacaklardır.
Müslüman EleÅŸtireldir:
EleÅŸtirmek, istiÅŸare enginliÄŸinde uyumlu bir yapıyı oluÅŸturmak, var olan uyumu pekiÅŸtirmek, yanlışları ayıklamak, eksiklikleri tamamlamak, düÅŸünsel donukluÄŸu aÅŸabilmek ve ortak akla ulaÅŸabilmek için… EleÅŸtirmek, yerinde ve zamanında, teslimiyetçi bir uzlaÅŸmayı reddedip eleÅŸtirel uzlaÅŸmayı tercih etmek, defineci bir mantık sahibi olmak, altının deÄŸerini bilip tenekeyi bırakmak… Süpürgeci bir mantığa sahip olmamak, yanlışın yerine neyin ikame edileceÄŸini belirtmek… EleÅŸtirmeyi, emr-i bil maruf nehy-i anil münkerin bir gereÄŸi olarak yapmak… EleÅŸtirirken merhametli ve ölçüyü elden bırakmamak. Åžunu unutmamak lazım ki herkes yanlış yapabilir, ancak ismet sıfatına sadece peygamberler sahiptir. Ä°nsanlar yanlış anlayabilirler, etrafındaki insanlara yanlış telkinde bulunabilirler. "Biz liderlerimize uyduk da onlar bizi yoldan saptırdılar" (Ahzab, 33/67) savunmasının yapılacağı gün gelmeden önce, bütün bilinenlerin, sunulanların, anlatılanların, yazılanların vahyin süzgecinden geçirilmesi gerek. Yapılan eleÅŸtirilere Müslüman ahlakıyla cevap vererek…
Aklımızı kullanarak eleÅŸtirmek. Yanlışı eleÅŸtirmemek, o yanlışın devamına rıza göstermektir. Yanlış olan ÅŸey zulüm, haksızlık olabileceÄŸi gibi ifrat, tefrit, bidat, hurafe de olabilir. Ä°nsanları her halükarda uyarmak, Allah’tan baÅŸka ilah, Ä°slam’dan baÅŸka din edinmemelerini öÄŸütlemek, onların hidayete eriÅŸmeleri için çaba sarf etmek gerekir. Müslümanların her ÅŸeyden önce farklı bakış açıları yakalaması, çok tefekkür etmeleri, deÄŸiÅŸik çıkış yollarının olabileceÄŸine inanması, hep aynı yöntemlerle hep aynı yanlışa düÅŸmenin burukluÄŸunu yaÅŸamaması gerekir. Ama maalesef ÅŸu anda eleÅŸtirel tutum hiç söz konusu deÄŸil. Özgür deÄŸerlendirme yapabilme ortamını oluÅŸturmamız lazım. Sormak, sorgulamak suretiyle baÅŸka pencereler açmamız lazım hayata…
BaÅŸka ufuklar açmalı, hep diri kalmak için. BuharlaÅŸmamak, yosun tutmamak, bir nehir gibi sürekli akmak için sorgulamak, analitik bir mantığa sahip olmak için…
Bu eleÅŸtirel tutumu kuÅŸanabilmek için iyice özümsenmiÅŸ Ä°slami fikri dayanak ve özgürce deÄŸerlendirme yeteneÄŸine sahip olmak gerekir.
Velhasıl, Ä°slam akla büyük önem vermiÅŸ, imana akıl ve tefekkür yoluyla ulaÅŸmamızı istemiÅŸtir. Vahye teslim olmak, aklı dışlamak, onu devreden çıkarmak deÄŸildir. Akıl, kendi idrak alanı olan müÅŸahede, tecrübe ve fenomenler dünyasında tek söz sahibidir. Tabiat, tecrübi akılla kavranacaktır. Tabiat ayetleri, insanların ibret duygularını harekete geçirmek, Allah’ın nimetlerini anlamalarını saÄŸlamak ve onları tefekküre, düÅŸünmeye teÅŸvik etmek içindir. Bu tür ayetler hiçbir zaman tabiat bilimleri ile ilgili doÄŸmalar deÄŸildir. Ä°slam bütünüyle makul bir dindir. Vahiy ve akıl uyum içindedir. Bu uyumu ortadan kaldıran her ikisinin de tabiatı deÄŸildir. Bu uyumsuzluk, insanın zaaflarından kaynaklanmaktadır. Çünkü vahyi indirdiÄŸi hedeften saptıran, aklı belli maksatlar için kullanan insanlardır. Akıl, dini tanımak ve onun Allah’tan geldiÄŸini anlamak için onun delillerini inceler. Aklın insanoÄŸlu tarafından yanlış amaçlar için kullanılması, ÅŸehevi arzulara alet edilmesi sebebiyle ona bir teklif ve yol gösterici olarak vahiy lazım olmuÅŸtur. Keza fenomenler dışına aklın ulaÅŸması da mümkün deÄŸildir. Gayb aleminin bilgisine ulaÅŸmak ancak vahiyle mümkündür. Gayb alemi, insan sezgisiyle hissedilebilir. Ä°manı bu duygularla güçlendirir. Ancak sezgi alemi açıklamada bir araç olarak kullanılmamalıdır. Çünkü aklın geçerli olduÄŸu alemi kavramanın yolu sadece ve sadece tecrübi akıldır.
Akletmek Allah’ın Emridir:
Akıl ve iman ikiz kardeÅŸtirler. Allah birini öteki olmadan kabul etmez. Her ÅŸey akla muhtaç, akıl da eÄŸitime, vahyin terbiyesinden geçmeye… Akıllarındaki sapma, insan ile vahyin arasındaki bağın kopmasındandır. Zira Kur’an, fertlerin akıllarını, nefislerini ıslah ederek bir arada olma, aynı safta yer alma, ümmet bilincini onlarda yeniden diriltebilir.
Kur’an üç bilgi aracından bahseder: Göz, kulak, kalp. Akıl, Kur’an’i tanıma göre kalbin türevidir. Bundan dolayı birçok Ä°slam düÅŸünürü, aklı kalpte ve ruhta bulunan manevi bir nur ÅŸeklinde tanımlamışlardır. Bu bilgi yolları, hiyerarÅŸik bir mertebeden çok, hakikatin bilgisini elde etme çabalarında biri diÄŸerini içine alan iç içe dairelere benzer. Hepsi aklın alanında birleÅŸiyor.
Kur’an’da sık sık anılan akletmek, neden ile sonuç iliÅŸkisidir. Eser ile eser sahibi arasındaki ilgiyi, nedenselliÄŸi ifade eder. Akıl, hakikate ulaÅŸma yeteneÄŸine sahip olan en büyük araçtır. Eserden müessire gidilebileceÄŸi gibi, aksine bir yolla müessirden esere veya iki eser arasındaki temel iliÅŸkinin kavranmasında gidilebilir. Sonuçta akıl, duyulabilir alandan duyulamaz alanın varlığını keÅŸfeder. Bu kuÅŸkusuz bir intikal olayı ile gerçekleÅŸebilir. Bunların akıl ile baÄŸlantıları önemli.
Ä°slam ahlakının dinamikleri ÅŸunlardır: Hür bir akıl (mümeyyiz akıl), diri bir kalp, sarsılmaz irade, güzel eylemler. Akıl ile düÅŸünce, eylem birliÄŸi ÅŸart.
Ä°slam düÅŸünce sistemi, sade bir ideoloji olarak algılanmaya baÅŸlandığı günden beri iki yakamız bir araya gelmedi. Bunun sonucu sabırsızlık, ahlaksızlık, hırçınlık, stres, bunalım, çözülme, buharlaÅŸma, fikri kabızlık gibi hastalıklar bu ümmete tebelleÅŸ oldu. Hiçbir haz alınmayan bir din gibi algılanmaya baÅŸlandı. Ortaya akletmeyen adam yokluÄŸu girdi… Ä°nsan kıtlığı… Modern kuÅŸatmaya karşı direniÅŸimizi yükseltemedik. DireniÅŸ bilinçtir, bu da akılla olur. Elimizin altındaki insanları akıldan arındırmayalım, bir kuzu rolüne indirgemeyelim.
Ä°slam’ın birinci özelliÄŸi, akla hakim bir din olmasıdır. Aklın mantığına saygı duyan, imanı doÄŸru düÅŸünce ve derin görüÅŸ üzerine bina eder. Bu vasıtalar saÄŸlanmayan akılda gerilik ve kusurlar meydana gelir (Dini, imanı ciddiye almaz, dini daraltmak gibi kusurlar). Ortaya aklı olup dini olmayanlar, dindar olup akılsız olanlar gibi insanlar çıkabilir. Dindar görünen çok sayıda insanın derin düÅŸünceden ve anlayış geniÅŸliÄŸinden fakir olmalarını söylemekle üzülüyoruz. Akletmeyen nefs, muhasebesinde münafıklık yapar. Bu münafıklık kiÅŸiyi tövbekar yapmaz. Akletmeyen, Allah’a dönüÅŸ teslimiyetinden uzaklaÅŸmış olur.
Akletmeyen, hakikat merkezli bir bilgi elde edemez. Faydasız ilimden Allah’a sığınırım demez. Aklın rütbesi iÅŸindedir…
Aklın hakimiyeti ve basiretiyle duyguların sapmalarını gemlememiz lazım. Duyguların alemiyle akılların ışıklarını yakalım. Hayalin realiteden ve hakikatten ayrılmasına izin vermeyelim. Yakini bir bilgiye, saÄŸlam imana ve üstün bir takvaya sahip olan seçkin insanlar, Kur’an’ın ve varlık dünyasının ayetleri üzerinde araÅŸtırma yapıp tefekkür, tezekkür, tedebbür ederek akıl güçleri sayesinde hakikatin bilgisini arayacak, böylelikle kalbin nuru olan aklın kılavuzluÄŸunda ilahi muradı, Kur’an’ın hikmetini ve tabiatın sırlarını keÅŸfetmeye çıkacaktır. Rabb’im bizleri ulul elbab olanlardan kılsın… Gençlerimize ÅŸunu özellikle hatırlatmak isterim: Åžeyhler, üstatlar, hocalar, abiler, efendiler vesaire aklınıza, düÅŸüncenize, tefekkürünüze, ufkunuza barikatlar kurmasın, kurdurtmayın… Akledin, sorgulayın, derinlikli düÅŸünün, ufkunuz geniÅŸ olsun… Evrensel düÅŸünün, düÅŸüncenizi Kur’an’ın onayından geçirin vesselam.
BÜNYAMÄ°N DOÄžRUER
Henüz yorum yapılmamış.