Makale
Susabilsek belki de anlayabileceÄŸiz!
Bu işi de estetikçiler mi yapıyor bilmiyorum ama birçokları dilinin kemiğini aldırmış gibi konuşuyor bugünlerde. İyi bilmediği meselelerde sükutu seçen temkin ehli pek fazla kimse kalmadı. Bir meseleyi iyi bilmediğini bilen de azaldı iyice. Dolayısıyla araba yüküyle konuşulan ortamlarda incir çekirdekleri hiç olmadığı kadar boş kalıyor. Yüzlerce söz söyleme sırası alan var, eveleme gevelemeden, bin kere söylenmiş tekerlemeden, cehaleti açık eden gevezelikten başka söylenen pek bir şey yok. Sadra şifa bir şey çıkmayınca bu laf kalabalığı koca bir gürültüye dönüşüyor ve her yeri işgal ederek ömrümüzü tüketiyor.
“Bir ÅŸey olup herkes bir an sustuÄŸunda her ÅŸey daha anlamlı geliyor son zamanlarda bana” dedi yanındakine. “Öyle vallahi!” dedi yanındaki, “keÅŸke birileri yılda en azından bir günü ‘Susma Günü’ filan ilan etse de azıcık kendimizi duyabilsek!”
Ä°van Gonçarov meÅŸhur ‘Oblomov’unda sayıları gittikçe artan bir insan tipi hakkında tespitlerde bulunuyor: “Her duydukları üzerinde inceden inceye fikir yürütürler, ama aslında hiçbir ÅŸeyle de candan ilgilendikleri yoktur. Ha böyle konuÅŸmuÅŸlar, ha uyumuÅŸlar, hepsi bir. KonuÅŸtukları ÅŸeyler kiralanmış elbiseler gibi, kendi malları deÄŸildir. Yapacak iÅŸleri olmadığı için güçlerini öteye beriye harcarlar. Her ÅŸeye sarılan ilgileri, ruhlarının boÅŸluÄŸunu ve sevgi yoksulluklarını kapayan bir örtüdür. Ama orta halli bir yol seçmek ve orada derin bir iz bırakarak yürümek iÅŸlerine gelmez; çünkü böylesi can sıkar, göze çarpmaz; çok ÅŸey bilmek o zaman iÅŸe yaramaz, gösteriÅŸe yer kalmaz”
Bizi kendimizle ilgili gerçeklerden saklayan, hatta kaçıran pek çok icat çıktı son yıllarda. Pamuk Prenses’in hain üvey annesininkine benzer yalan söyleyen aynalarımız var. Hiç kimse kendi gerçeÄŸinin yüzüne vurulmasını istemiyor ve kendini hoÅŸ tutacak ahbaplarla dolduruyor çevresini. Böylece herkes birbirini hoÅŸ tutmuÅŸ, birbirinin defolarını örtbas etmiÅŸ oluyor. Ä°nsanların ÅŸurada burada birbirleri hakkında yaptıkları yorumlara bakın, bu samimiyetsiz ve abartılı ‘ağırlamalar’ı göreceksiniz. Eskilerin deyiÅŸiyle “Terakki ne mümkün”, böyle bir durumda! Dostların birbirine acı olan gerçekleri söylemediÄŸi, aksine habire birbirlerinin imajlarını cilaladığı bir yerde, hiç kimsenin eksiklerini bilmesi, ayıplarını görmesi, hatalarıyla yüzleÅŸebilmesi mümkün olamıyor elbette.
Nurettin Topçu merhum ‘Ahlak’ isimli kitabında baÅŸkalarının sözleriyle kendi hâl-i pürmelalimizden nasıl perdelendiÄŸimize iÅŸaret ediyor: “Ruhsal benliÄŸi zayıf olan insanlar, kendilerinin sosyal benlikleriyle tanınmasını istiyorlar, onunla övünüyorlar, BaÅŸkaları da onlara yaranmak için, gururlarını okÅŸayan sözler söylüyorlar. Böylelikle toplum bizi, kendimizden gizliyor, olduÄŸumuz gibi deÄŸil, olmak istediÄŸimiz gibi tanıtıyor. Sahte benliÄŸimiz bizi esir ediyor”
İnsanı öldürmeyen ama günden güne azaltıp eksilten, kalınlaştırıp sığlaştıran öyle zehirler var ki sosyal hayatımızın içinde; bunları yalayıp yutuyor ama zehirlendiğimizin farkında bile olmuyoruz çoğu zaman! Sarhoşluk veren her şeyin azı da haram, çoğu da haram oysa!
Her içeri aldığını nefesmiş gibi tastamam dışarı verirsen sana elbette bir şey kalmaz, hayat böyle!
“Havayla temas ettiÄŸinde bozulan öyle kıymetli sözler var ki” dedi beyaz saçlı adam, “ancak içinde saklı tutabilirsen koruyabilirsin onları!”
https://www.yenisafak.com/yazarlar/gokhan-ozcan/susabilsek-belki-de-anlayabilecegiz-4678235
Henüz yorum yapılmamış.