Sosyal Medya

Makale

dindarlık hayata gölgeni düşürme azmidir

bir nedenle tanıştığım arkadaş grubu olan öğrenci gençleri
iftar için ramazanda eve çağırmıştım.
normalde her gün kızlı erkekli okulda, lokantada, kafede, kütüphanede
birlikte oturan gençleri
evin ayrı odalarında misafir etmiÅŸtim. haremlik selamlık yani iÅŸte, anlayın…
bir ara kız öğrencilere hoş gelmişsiniz demek için salona doğru yürürken
5 yaşındaki torun ömer önüme atlamış ve heyecanla
“dede kızlar var baÅŸları açık girme oraya” diyerek yarım yamalak zor anladığım cümleler kurmuÅŸ önümü kesmiÅŸti..
kız talabelerin çoÄŸunun zaten başörtü tesettürü yoktu.
torun ömer evde yaÅŸanan sınırları aÅŸtığımı görmüş ve müdahalesini de yapmıştı…

ne mi derim?
dindarlık hayata sınırlar koymaktır

dost insan mekan ilişkisi birebir sadece insana özgüdür
onun için Allah arza insanı halife tayin etmiÅŸ,
kendi rızasına uygun mekan inÅŸaa etmesini istemiÅŸ,
bu konuda da sadece insanı muayyer bırakmıştır.
imtihanımız olmuÅŸ yani. onu derim…

onun için kurduğunuz, inşaa ettiğiniz mekanlarınız sizi anlatır, açıklar, gösterir...

sadece binalar değil, sadece yaşadığımız coğrafya ve iklimi değil
bindiğiniz otobüs dahi bir mekan olarak insanı çevreler ve etkiler
günde 3 saat tıkış tıkış kadın erkek yolculuk yapılan toplu taşımanın
insan üzerindeki etkilerinin hesabı yoktur hiçbirimizde…

sonra
evlerimiz deyip geçmeyin, gücünüzün yettiği, iktidar olduğunuz
hayatı geçirdiğimiz en önemli mekanlardır ve dindarlığımızdaki etkisi tartışılmaz yerlerdir.

kaçıp sığınılan, yatılan, gözlerden uzak saklanılan,
sorgulanmayacağı düşünülen yerler
kiÅŸiye ait belki en doÄŸru bilgiye, iÅŸte tam da bu sebeplerle buradan, yani
"dört duvar arasından" ulaşılır...

evimizin kapısına mülk Allah’ın yazınca, oda duvarlarına hat yazısı ile Allah, peygamber levhaları asınca dindarların yaÅŸadığı evler olmuyor be dost.
yaşanası evlerden söz ediyorum.
müslüman aklının inşa ettiği mekanlar hayata geçirmek için gölgesi düşmeli önce adamın hayatının tam da merkezine...
gölgesi olmayanın dindarlığı olmaz be dost. valla.
yaşadığı mekana, oturduğu koltuğa, makama
rızkını kazandığı alana, sokağına, şehrine
gölgesini düşürme azmidir dindarlık.

dindarlık, Ã§amurun içinde bile olsa,
biriken pisliÄŸin akması için logar geçiÅŸini açmanın gayretidir...
sıçrar üzerine o ara çamur taneleri tamam biliyorum, biliyorum da
kavga etmeden, mücadele vermeden olmuyor yeni temiz mekanlar inÅŸaa etmek iÅŸte…
o ara kavgayı verirken sınırlar koymanın belirtisi “paçanı sıvamaktır”
öylece hayata dalmak gerek işte onu derim.

mekan/insan iliÅŸkisi tüm dinlerin, ideolojilerin, felsefeci ve kelamcıların, tıpçıların  üzerinde konuÅŸtuÄŸu, dikkat çektiÄŸi bir konu olmasının önemi...
mekanı insanın oluÅŸturma ve deÄŸiÅŸtirme gücü varken,
veya tam tersi yaÅŸanan mekan insanı deÄŸiÅŸtirir ve dönüştürebilir.
mekanın rengi, kokusu bile insan ruh dünyasına bire bir etkiliyorsa
günlerinizi, saatlerinizi yıllarınızı geçirdiğimiz mekanların önemi herhalde malumunuzdur

onun içindir işte;
musa’ya “mısır'da evlerinizi mescitler edinin’’ denmiÅŸtir.
evleri mescit haline getirmek sadece namaz kılınan evler değildir.

çay ocağında içilen bir çay ve muhabbetin mekan etkisi ayrı
starbucks vs kafede oturmak ve mekan tutmak bile farklı bir hayatın sınırlarıdır.

etrafımızdaki insanlar, ilişkiler bize nasıl kalıcı etki bırakıyorsa
hayat şeklimizi aynı zamanda mekanlar da duygularımızı ve yaşantımızı bir o kadar etkilemektedir.
yavaş evet yavaşça ama derinden,
bizleri etkileyen ve hayatlarımıza, aklımıza kalbimize bir şekilde iz bırakan bir gerçektir aslında.

ökkeş
“Siz, böyle gösteriÅŸ ve eÄŸlence olsun diye, her tepeye anıt gibi binalar dikip duracak mısınız?” ÅŸuara 128
ayetini okudu
ve
dost, ‘’hangi mekanın adamısınız hele bi söyleyin’’ dedi
ve sustu

Henüz yorum yapılmamış.

* İşaretli tüm alanları doldurunuz.