Sosyal Medya

Makale

Sesimi duyan var mı?

Yaşanan 17 Ağustos depremi sonrası gereği anlaşılan arama kurtarma ekipleri, şimdi, afetlerin vazgeçilmezleri oldular. Bu ekiplerin depremzedeleri sağ salim kurtarmaları, enkaz altında kalanların canlılık emareleri gösterdiklerinin tespitine bağlıdır. Bunun için genel bir sessizlik duyurusu yapılıyor. Kararlaştırılan dakikalarda hiçbir makine çalıştırılmıyor ve insanlardan nefeslerini tutması isteniyor. Ardından “Sesimi duyan var mı?” çağrısına enkaz altından bir cevap gelmesi veya bir ses duyulması umutla bekleniyor. İnsanlar susup kulak verince bir mağdurun “beni kurtarın” diyen kısık sesi adeta bir çığlığa dönüşüyor. Bunun üzerine başlayan ve saatler süren gayretler sonucunda tekbirlerle çıkarılan mağdurun bindirildiği ambulansın acı sireni ise çekilen tüm sıkıntıları unutturuyor…

Basit gibi görünen bu olay aslında bir hakikati fark etmemize sebep olmalı. Başta Medya’nın sonrada insanların oluşturduğu o gittikçe artan ses kirliliği olmasa birçok mağduriyetten haberimiz olacak ve el ele verip bu zorlukları yenmesi için o mağdurlara yardımcı olabileceğiz. Çevrimiçi yaşadığımız büyük şehirde, bu gürültünün kesilmesi mümkün görünmediğine göre, o zaman nelere kulak verip nelere kulak vermemeliyiz konusunda bir karara varmalıyız. Zira işitmek özensizce yapılan bir duyu hadisesiyken, kulak vermek seçilmiş iradi bir eylemdir.

Gürültüye karışıp yok sayılan mağduriyetler, korku, kaygı, güven yitimi, yas, üzüntü, evham, öfke, boşluğa düşmüşlük hissi ve reddediş gibi acziyetlere dönüşerek içinden çıkılmaz hallere eviriliyor. Belki de bu haller birçok suça yataklık ediyor. Aileler parçalanıyor, hayat anlamsızlaşıyor, yalnızlıklar çoğalıyor, kalpler katılaşıyor ve bu insanların çocukları hayata yenik başlıyorlar. Ne yaparlarsa yapsınlar akranlarının sağlıklı ve korunmuş haleti ruhiyelerine kavuşamıyorlar. Kamplaşma burada başlıyor. Korunmuş bir aidiyet için yapmayacakları fedakârlık kalmıyor. Bundan dolayı organize suç örgütleri, terör örgütlenmeleri adam bulmakta zorlanmıyorlar. Politikacılar da bu kamplaşmadan faydalandığından insanlar arası uçurumlar büyüyor. Bu nedenle kalabalıklaştırdıkları üzerinden oyun kuranlar, kirli emellerine kolayca ulaşabiliyorlar.

İşte Maraş merkezli büyük depremden haberdar olan insanlar, meşgul ederek işgal eden bu gürültüden bir an kurtulduklarında fıtratlarının gereği mağdurların yardımına koştular. Enkazdan çıkardıkları insanı yedirip, içirip, giydirdi, barınma imkânı için didindi ama daha sonra neler yapılacağını bilemedi. Zira insana mukayyet olmak, görülerek elde edilecek bir melekedir. Hayatları boyunca mukayyet olunmayıp kapitalist düzenin çarkları arasında ezilenler ne yapacağını bilemezler. Hayatları boyunca korunup kollananlar ise işi devlete havale edip sanal geyiklerle tatmin olurlar.

Resulullah’ın (sav) Kuran ile hayatı okumaya başladığında, karanlığın yani zulmün biteceğini ve aydınlık yani adalet ve merhametin galip geleceğini müjdeliyordu. Onun bu fıtri çağrısını susturmak için sistematik olarak gürültü çıkaranların organizasyonuna rağmen O, gürültüye karşı gürültü oluşturmuyordu.  Onunla birlikte olan bir avuç insan, susup Kuran’a kulak kesildiklerinde, birçok mağdurun çığlığını duyuyor ve onların yaralarına ilaç olmaya koşuyorlardı.

Mekkeli bir avuç mutlu Müşrik azınlık buna engel olmak için yalanlamaya, iftira atmaya, boş ve anlamsız gündemlerle gürültü çıkarmayı sürdürdüler. Zira hak gelmişti ve batıl zail olmamak için gürültü çıkarmaktan başka çaresi kalmamıştı.

Hayatımızı zehir eden ses kirliğinin yanında 7/24 süren sanal gürültü Hakkın sesinin duyulmasına imkân vermiyor. Zira hak taraftarı olduğunu iddia edenlerin bile gürültüye, karşı gürültü çıkararak cevap vermesi, dünyayı elinde tutan bir avuç mutlu azınlığın zulmünün sürmesini kolaylaştırıyor. Sürdürülen bu karşılıklı gürültüde ise mağdurların ve mazlumların çığlıkları duyulmadığından Salih amellerin peşinde koşmak yerini (bizden?) trollere destek olma çabası alıyor.

Maraş merkezli depremde, “Sesimi duyan var mı?” sorusuna cevap alındığında vinçler o mağdurun üzerinden yükleri kaldırıyor. Sonra sese doğru bir “yaşam koridoru” açılıyor. Ve o yolu izleyen insan, mağdura ulaşıyor ve onu o karanlıktan alıp aydınlığa çıkarıyor.

Hepimizin hayatında bizi karanlıktan aydınlığa çıkarmak için mukayyed olan insanlar vardır. Bir zamanlar tebliğ, mukayyed olmanın diğer adıydı, daha sonra ise kalabalıklaşma adına tebliğ etmek bir propagandaya dönüştürüldü. Böylece çoğalarak azalmanın ne olduğunu anladık.

İşte deprem kaynaklı ölümlerin insanı insana yaklaştırdığı bu acılı günlerdeki üstün çabaları, bir ömür boyu birbirimize mukayyed olmaya dönüştürmenin tam zamanı. Yoksa tekrar birileri çıkardıkları gürültülerle bizi kalabalıklara dönüştürüp kirli emellerine alet etmeye devam edecek…

Şevket Hüner 

Henüz yorum yapılmamış.

* İşaretli tüm alanları doldurunuz.