Sosyal Medya

Makale

Doğruluk sapkınlıktan aşikar olarak ayrılmış mıdır?

Bakara Suresi 256 "Dinde zorlama yoktur. Çünkü doÄŸruluk sapıklıktan iyice ayrılmıştır. O hâlde, kim tâÄŸutu tanımayıp Allah'a inanırsa, kopmak bilmeyen sapasaÄŸlam bir kulpa yapışmıştır. Allah, hakkıyla iÅŸitendir, hakkıyla bilendir."

Müslümanlar için sadece, namaz kılıp, oruç tutmayı ve Ä°slâmî deÄŸerlere inanmayı dayatmak, insanları zecri, psikolojik ya da sosyolojik olarak zorlamak bir nevi yasaklanmış; insanların aldıkları kararlar ve davranışlarında özgür hareket etmek imkânına sahip olmaları da söz konusu edilmiÅŸtir. Zira din, insanların karar ve davranışlarının mahiyetini belirleyen olgudur.

Zorlamanın olmaması, dünya hayatının hikmetine ve insanın varoluÅŸ nedenine uygun olması açısından önem taşımaktadır. Ä°nsanın hata yapması, günah iÅŸlemesi; terbiyesi, öğrenmesi, kemalâtı açısından bir fonksiyona sahiptir. "Allah'tan daha hikmetli olmaya çalışmamak" lazımdır. Yani zorlamalarla, bütün insanların hidayet üzere veya günahsız olmasını hedeflemek doÄŸru olmadığı gibi mümkün de deÄŸildir. Ki insan iradeli olarak var kılınmış ve irade tasarrufları ile hem halife hem de sorumlu olmak makamındadır.

Bu sözlerden günahın önemsenmediği ya da teşvik edildiği sonucu çıkmaz. Zira günah, haram, küfür, şirk, nifak, tuğyan ve benzeri olguların anlamlarını ve hükümlerini Allah belirlemiş, bunlara ilişkin emir ve tavsiyeleri de O vermiştir. İnsanlara, bunlara uymamak tercih yetkisini de Allah vermiştir. Sonuçta karşılığını da ödül ya da ceza olarak kendisi vermektedir ve verecektir.

Allah, güç ve imkânı olduÄŸu halde, insanları hükümlerine uymaya zorlamamış; bunları anlayacak ve en doÄŸrusunu yapabilecek mekanizmalar, donanımlar, sistemler, bilgiler, imkânlar, iliÅŸkiler ile ve iradeyle yaratmıştır. Varlık nedenine uygun bu imkânlarla birlikte, doÄŸru yolu bulup, üzerinde kalacakları hükümler de vazetmiÅŸtir.

Bunlara uygun olarak, insan-insan ilişkilerinde de hukuksuz zorlamanın her bir türünü yasaklamıştır.

İnsanlar birbirlerine karşı elbette duyarsız ve sorumsuz değildirler. Allah bunun hukukunu ve sınırlarını bildiren hükümler göndermiştir. Birbirimize; şahit olmayı, iletişim kurmayı, hukuka uygun ilişkiler ve iş birlikleri geliştirmeyi, iyilik yapmayı, yardımlaşmayı, paylaşmayı, öneriler getirmeyi, dinlemeyi, istişare etmeyi, usulüne uygun uyarmayı, nasihat etmeyi, iyiliği tavsiye etmeyi, kötülükten sakındırmayı, yönetmeyi, dua etmeyi, hayrı-güzeli-hakkı tebliğ ve tavsiye etmeyi, adaleti tahakkuk ettirmeyi, merhamet etmeyi ve düşmanla savaşmayı meşru kılmıştır.

Bunlardan hiçbirisi dinde yani karar ve davranışların mahiyetinde zorlamayı içermez.

Müslümanların tebliği, misyonerlik ruh ve usulünden farklıdır. İnsanların hakikati görmesi niyetiyle yapılır ancak insanlara hidayet vermek maksatlı, gizli - açık manipüle edici, güdüleyici, propagandist, zihin yapılandırıcı yöntemler kullanılmaz. Kitap hükmünce Rabbaniler olmaya davet edilir.

Müslümanlar, insanları eleÅŸtirip, yargılayıp, suçlayarak zorlamalara maruz bırakmazlar/bırakamazlar. Zira Hâdi olan Allah'tır, O dilediÄŸine/dileyene hidayet eder. TebliÄŸ eden sadece, Allah'a olan sorumluluÄŸu nedeniyle ve Allah'ın koyduÄŸu sınırlar ve anlam içerisinde tebliÄŸini gerçekleÅŸtirir. 

İnsanların varlık nedenlerine uygun yaşamaları, itminana ulaşmaları, kemal bulmaları için özgürlük esastır. Elbette Allah'ın sınırlarını ve anlamını belirlediği özgürlük. Bu nedenle, özgürlüklerin anlamlarını ve sınırlarını, herhangi bir gerekçe ile yeniden belirlemek hikmet değil tuğyandır. Velev ki İslam adına yapılsın. Müslümanın tavrı ancak; " Allah ne diyorsa o demektir." Zira sabiteleri belirleyen Allah'tır ve insanlar, değişkenleri buna göre inşa ve icra ederler.

Ayetin muhtevasında bunun kadar önemli diÄŸer bir husus ta, doÄŸruluk ve sapkınlığın aÅŸikâr olarak birbirinden ayrılmış olmasıdır. 

Allah'ın indirdiği hükümler, hiç şüphesiz bunu sağlamaktadır. Ancak yaşanılan cari hayatta bu ne kadar mümkün olmaktadır?

Ä°nsanların bir parçası oldukları süreçler, sistemler, kurumlar, toplumlar, projeler, disiplinler, ekoller, iliÅŸkiler ve benzeri olguların oluÅŸumu ve iÅŸlemesinde hâkim; kurucu anlamlar, ilkeler, deÄŸerler, sınırlarda ve iÅŸleyiÅŸ hükümlerinin de doÄŸruluk ve sapkınlık birbirlerinden aÅŸikâr olarak ve bütünüyle ayrılmış mıdır? Yoksa iç-içe, karışık biçimde mi hükümlerini sürdürmektedir? Zira insanların büyük çoÄŸunluÄŸu, bilgi formundaki hükümlerden deÄŸil de bunun hayata dönüşmüş, mücessemleÅŸmiÅŸ halinden etkilenerek inanır, taraf olur, karar ve davranışlarını oluÅŸtururlar.

O halde, bu ayet hükmünce tağutu, yani sınırlarını aşıp, birincil hüküm vazedenleri, bunun sistematik ve pratiklerini oluşturanları ve insanların karar ve davranışlarını zorla etkileyenleri yani dinde zorlama yapanları tanımamanın ve Allah'a iman etmenin cari perspektifi ve pratiği nedir?

Henüz yorum yapılmamış.

* İşaretli tüm alanları doldurunuz.