Sosyal Medya

Makale

Peygamber Balına Konmuş Sinekler

Alemlere rahmet Hz. Muhammed’i sevmek imanımızın gereğidir. O bize sonsuz mutluluğun yolunu gösterdi, sırat-ı müstakim olan yolda nasıl yürünür, nasıl kulluk edilir, İslam davası uğrunda nasıl bedeller ödenir üsve-i hasene olarak bizlere gösterdi.

Sünnet, Resulullah’ın vahyi kavrayışının ve yaşayışının genel adıdır. Yani, Resulün takip ettiği ana çizginin, onun hayat tarzının adıdır. Allah Resulünün hayatı vahyin ete kemiğe bürünmüş şekli idi. Onun içindir ki müminlerin annesi, Hz. Aişe’ye onun ahlakı sorulduğunda “Siz hiç Kuran okumuyor musunuz? Onun ahlakı Kurandı.” diye cevap vermişti. O’nun hayatını Kuran inşa etmişti. Sünneti, Resulullah’ın vahyi hayata taşımadaki, yaşayışındaki ayak izler, gittiği yol anlamında almalıyız. O’nun örnekliğini çağımıza, hayatımıza taşımalıyız…

Kuran’ın emir ve yasakları türünden olmayan Resulullah’ın kişisel uygulamaları sünnet kavramı içinde değildir. Örnek olarak yemeği elle yemek, yemeğe tuzla başlamak, sağ yanı üzerine yatmak, tabakta yemek bırakmamak, ayakkabı giyerken sağdan giymek, karnını tıka basa doyurmamak, cübbe, sarık, sakal, sürme çekmek vb. gibi uygulamalar maalesef günümüzde sünnet diye anlatılmakta peygamber balına konup tüketenler bunu ısrarla anlatmaktadırlar. Gerçek sünnet olan Kuran’ın anlaşılıp hayata geçirilmesi, yaşanması, vahyin inşa ettiği tasavvura, şahsiyete, kişiliğe sahip olunması gerçeği unutturulmuş veya ısrarla unutturulmaya çalışılıyor. Kimler tarafından derseniz, işte bu peygamber balına konup tüketenler tarafından…

Şunu çok iyi bilmeliyiz ki, peygamber bizlere kıl değil, akıl bıraktı. Vahiy ile inşa olmuş akıl... Vahye teslim olmuş akıl... Tuz yalama ve kap sıyırma sünneti değil… İman etmiyorlar diye kendini helak edecek kadar üzen, parçalayan bir peygamber. Taif’te bir insan da olsa nasıl Allah’ın dinine kazandırabilirim diye tebliğe giden, taşlanan kan revan içinde kalan bedeller ödeyen bir peygamberimiz var. Beleş, sünnetsiz sünnetçiler, beleş cennet yolcuları hayatınızda vahyi tebliğ ederken bir bedel ödediniz mi, kafanıza bir taş değdi mi buyurun, taşlanmakta bir sünnettir diyebiliyor musunuz? Yok efendim bu pahalı bir sünnet aman ha seslerini duyar gibiyiz...!

Hz. Peygamber sadece mübelliğ yani vahyi bildiren değil, aynı zamanda mübeyyin kendisine gelen vahyi açıklayan ve bu açıkladığını uygulayan idi. Dolayısıyla ilk planda değişme aşamasında olan toplum elbette hem aralarından çıkan hem de kendilerine son derece düşkün şefkatli ve merhametli olan düşmanları tarafından bile el- emin sıfatına layık görülmüş birini örnek alacaktı. Allah Teala, ibadet ve kullukta doğrudan ilişkilerinde ancak kendisiyle muhatap olmalarını aralarındaki münasebetlerinde ise Hz. Peygamberi doğrudan örnek almalarını tavsiye etmiştir.

Hz. Peygamberin vahyin nazil olduğu süreç içerisinde takip ettiği / yönlendirdiği hayat tarzı ve yöntemi olan Nebevi sünnet, kendi döneminde adeta “canlı bir vahyin” en önemli göstergesiydi. Bu sebeple Nebevi sünnet kendi tarihi ortamında beyan açısından daima ilk delil olmuştu…

Müslümanlar bir problem ile karşılaştıklarında öncelikle çözüm için Hz. Peygambere geliyorlardı ve ilk müracaat kaynağı sürekli Nebevi sünnetti. Hz. Peygamberin verdiği hükümlerde veya kararlarda bir sıkıntı duydukları zaman bunların vahiy kaynaklı olup olmadığını soruyorlardı. Eğer vahye dayanıyorsa derhal itaat ediyorlardı ya da kendi içtihatlarına göre hareket ediyorlardı.

Peygamber balına konmuş, onu tüketenler, beleş cennet yolcuları bu hakikati çok iyi anlamaları gerekir. Tuz yalamayı, kap sıyırmayı çok iyi becerenler, mükellef sofralarda peygamberin midesine taş bağladığını anlatanlar beş yıldızlı otellerde iftar programlarında boy gösterenler, Hz. Peygamberin 23 yıl vahyi hayatına, yeryüzüne hakim kılmak için verdiği mücadeleyi, çektiği ızdırapları, gördüğü işkenceleri, uğradığı iftiraları, döktüğü gözyaşlarını anlayamazlar… Ve hala anlamamakta ısrar ediyorlar…

Hz. Muhammed vahyi yaşam biçimine dönüştürdü, hayatın hamuruna Allah’ın boyasını ve mayasını kattı. Allah aşkı ile yoğurdu hayatını. Onun yolu sünneti budur. Günümüz Müslümanları da beleş sünnetçilikten vazgeçip Kuran’ın manasını kalplerine yeniden nazil oluyormuşçasına anlamaları, Kuran’ın dilini yakalamaları ve yansıtmaları gerekir.

Hayatın merkezine Kuran’ı koymamız lazım. Engin bir tefekkür dünyasına dalıp Kevni ve kelami ayetleri içselleştirmek gerekir. Hz. Muhammed’in belini büken, saçını ağartan ayetleri hayatımıza uygulamak lazım. Resulullah böyle buyurmuştu <<Hud suresi ve benzerleri beni ihtiyarlattı >>

<<Emrolunduğun gibi dosdoğru ol>> (Hud 112)

İşte Resulün sünneti, yolu bu: Dosdoğru olmak, Allah’ın huzurunda esas duruş sahibi olmak, güvenilir olmak, davası uğruna bedeller ödemek, taşlanmak, hakarete uğramak, bittim ya rabbi diyecek kadar alın terini, yürek terini tüm imkanlarını Allah’ın dini uğrunda harcamak, ortaya koymak…

Çağın zulüm ve zulmet istikbarına karşı, rehberimiz Kuran’la, direniş erleri olarak böyle donanımlı bir ruh sunabilmeliyiz. Hz. Muhammed iki ayaklı Kuran’dı. Allah Kuran’la amel eden insanı ve toplulukları yüceltir onun içinden gitmeyenleri alçaltır. Şimdi kendimizi ve hayatımızı Kuran’a açmanın zamanı.

Kokuşmuş, çürümüş, kirli ve karanlık bir hayattan; temiz, pak, onurlu, izzetli bir hayata kavuşmanın yolu Kuran'ın anlamıyla buluşup hayata taşımaktır, yaşamaktır. Tek önderimiz Hz. Muhammed’in izini yolunu takip ederek Kuran’ı ahlak edinerek onurlu bir hayatı yaşayabiliriz. Allah’ın sevgili kulu olmanın yolu, Resulullah’ın izinden gitmektir.

<< De ki, eğer Allah’ı seviyorsanız beni izleyin ki Allah da sizi sevsin. >> ( Ali İmran – 31)

 

 

                                                                                                                                Bünyamin DOĞRUER

1 Yorum

  1. Yusuf şahin

    Aralık 23, 2024 Pazartesi 14:44

    Hayattaki duruşu dosdoğru olmayanların sünneti anlayamayacakları gibi onu eğip bükerek kendi menfaatine kullanmaları doğaldır.

* İşaretli tüm alanları doldurunuz.