Makale
Trilyon Parçalı Yapboz
Bir trilyon parçalı bir yapboz düşünün. Yapbozu herkes biliyordur. Ön yüzünde bir resim vardır ve bu resim şekilsiz pek çok parçaya ayrılmıştır. Bu parçalar karıştırılır ve tekrar birleştirilerek resmin tamamlanması hedeflenir. Parçalar birleştirilirken, ön yüzlerindeki resim, parçalarındaki renk ya da görünüm benzerliklerinden veya parçanın şeklinin diğerlerine uyumundan çıkılarak yapılan tahminler ya da öngörülerden yararlanılır.
Hayatta bir nevi yapbozdur fakat bir trilyon parçalı çok karmaşık bir yapboz. İnsanların bir bölümü yapbozun düzenini bozup, parçalarını karıştırmak; diğer ekseriyette her an, yapbozun kendilerine isabet eden parçalarını yerleştirmek çabası içerisindedir. Daima yeni bir dünya yapılanmaktadır.
Hatta üç boyutlu ve organik olması hasebiyle hayatı, insan vücuduna benzetebiliriz. Trilyonlarca benzer ve farklı hücreler bir araya gelirler ve bu organizmayı oluştururlar. Hayatın bütününü bu organizmaya benzetirsek; insanları da bu organizmayı inşa eden varlıklar olarak tarif edebiliriz. Hayatın her anında her insan, bu trilyonlarca hücreden bir tanesini inşa edip, yerine koyuyor ve bunlardan hayat inşa oluyor.
İnsan organizmasında her bir hücre, ortak yapı taşlarından yani aynı DNA’lardan yaratıldığı için ortak paydaları ve uyum unsurları vardır. Ancak her birisi farklı fonksiyonlarına istinaden, farklı yapılara ve biçimleri sahip olabilirler. Bu trilyonlarca farklı unsur; ortak varoluş anlamını gerçekleştirmek için tasarlanmış bir sistem bütünlüğü içerisinde, yaratılış süreçleri ile bir araya gelir, iş birliği ve uyum içerisinde çalışır.
İnsan hayatının inşasında da aynı karmaşıklık ve ahenk söz konusudur.
Öncelikle hayatın tek bir anlamı olacaktır ve bütün hücreler, yani hayatı oluşturan parçalar, bu anlamı gerçekleştirecek mahiyete sahip olacaklar ve buna uygun bir ilişki ile bir araya geleceklerdir. Bu anlam da teker teker insanların hayatlarının anlamını yani varoluş nedenlerini gerçekleştirmeyi mümkün kılacaktır.
İnsan vücudunda bu kusursuz uyum, mahza bir yaratılış süreci ile meydana gelir. Oysaki İnsan hayatındaki bütünlük, milyarca, birbirinden farklı insanın, birbirinden farklı anlardaki, farklı neden ve mahiyetteki karar ve davranışları ile inşa olur. İnsanların her birisi, her an bir hayat hücresi inşa ederler ve bunların uyum içerisinde bir araya gelmesi lazım ki, uyumlu bir bütüncüllükle hayat inşa olsun ve işleyebilsin, aynı yapbozdaki gibi.
Yani insan organizmasında, ilahi irade bir fıtrat belirler ve bu çerçevede bir yaratılış süreci ile hatasız ve noksansız olarak organizmanın yaratılışını ve işleyişini mümkün kılar. Oysaki hayat için durum biraz farklıdır. Milyarca insan, birbirlerinden habersiz ve bağımsız kararlar alıp, davranışlar sergilerler ve hayatın yapılanması gerçekleşir.
Sorular şunlardır:
- Bu kadar farklı unsurun, farklı müdahalesi ile yapılanan hayatın anlamına dair nasıl bir ortak karar verilip hayatın inşası, bu anlama göre gerçekleştirilecektir?
- Bu yapılanma sürecinde ve sonucunda uyum gerekmiyor mu?
- Uyum gerçekleşmezse ne olur?
- Uyum, bütüncüllük ve iş birliği nasıl gerçekleşir?
Yapbozda nasıl, renk, desen, biçim uyumu gerçekleşmeyince ortaya tablo çıkmazsa; insan organizmasında ortak DNA ve fıtrat birliği olmayınca; yaşayan, işleyen ve varlık nedenini gerçekleştiren bir organizma olmazsa; hayatta da varlık nedeni, sistem, süreçler ve ilişkilerin uyumlu bir bütünlüğe sahip olmaması durumunda; hayat kendi anlamını gerçekleştiremez. Dolayısıyla, fonksiyonlarını yerine getiremez ve içerisindeki her unsuru tahrip ve imha eder.
Ezcümle uyum olmazsa, olmaz.
İnsanların çoğu farkına varmasa da hayat onların inşasını da imhasını da etkileyen en önemli unsurdur. Gariptir, insan hayatın inşasını ya da imhasını belirler. İnşa ettiği hayat insanın inşasına, imha ettiği hayatta, imhasına etki etki eder. Bir zorunlu döngüdür, zorunlu etkileşimdir.
Sorular sorular sorular...
- İnşa nedir?
- İmha nedir?
- Hayata nasıl etki eder?
İnsanlar hayatın hakikatini anlamak için bu sorulara cevap ararlar ya da hiç bu soruları sormadan, gelişine yaşarlar. Cevap arayanlar eğer hayatın hakikatine uygun farkındalıklar elde ederlerse, özgür özneler olarak yaşarlar. Eğer yanlış cevaplar üzerinden hayata dâhil olurlarsa, edilgen ve şaşkın köle nesneler olarak hayatı tüketirler. Aramayanlar ise selde sürüklenen çer çöpler gibi bir tükeniş içerisindedirler. Bu noktada, insanın davranışlarını üzerine bina ettiği olgunun ne olduğu öne çıkmaktadır.
Hayatın anlamını; bu anlamı gerçekleştirecek sistemi, sınırları, süreçleri, fonksiyonları, ilkeleri, ilişkileri, temel düzeyde belirleyen olgunun ismi “dindir”.
İnsanlar, inandıkları dinin öğreti ve hükümleri çerçevesinde karar ve davranışlar gerçekleştirerek, anlarda, hayatın hücrelerini yapılandırırlar.
İnsanların, tek tek hayatlarının anlamını, orijinal doğalarına göre gerçekleştirmeyi mümkün kılacak hayatı inşa edebilecek dinin ismi “İslam”dır.
Zira İslam dini, insanın doğasının bilgileri ve hükümleri demektir. Hayatı inşa etmek demek, insanın doğasına uygun anlam, bilgi ve hükümler üzerinden kararlar alıp, davranışlar geliştirerek, anlarda, hayatın hücrelerini inşa etmek demektir. Bu hücreler, hayatın bütüncül anlamını gerçekleştirecek bir mahiyete sahiptir. Ancak bu din ile inşa süreçlerini besleyen ilişkiler kurabilir, uyum ve ahenk oluşturabilirler. Yani bu hücrelerin yapılandırdığı hayatlarda, insanlar bireysel hayatlarını doğalarına uygun olarak inşa edip, yaşayabilecekleri zemin ve atmosferi bulabilirler.
Hayatı imha etmek demek; insanların varlık doğalarına uygun olmayan zemin, atmosfer ve koşullardan oluşan bir hayat yapılandırmak demektir.
İnsanların bir din üzerinde yaşamaları demek; o dinin, hayatın bütününe ve parçalarına dair bildirdiği anlamı bilmek; bu anlamı gerçekleştirmek için, mensup oldukları dinin diğer hükümleri çerçevesinde kararlar alıp davranışlar gerçekleştirerek; hayatın her anında ve alanında, hayatın hücrelerini tek tek inşa etmek demektir.
Müslüman olmak demek, insanların; Allah’ın, Kitabı ile indirdiği, Nebileri ve Resulleri ile tebliğ edip, hayatın inşa süreçlerine ilişkin orijinal misyon ve şahitlik ifa ettirdiği dinin hükümlerini öğrenip; yaşadıkları hayat bağlamında, karar ve davranışlarını bu çerçevede gerçekleştirerek, hayatı inşa etmeleri demektir.
Yani İslam; bağlamı hayat olan, herkese, somut olarak, hayata dâhil ve müdahil olmayı zorunlu kılan; bunu da sadece Allah’a kulluk etmenin gereği olarak emreden; hayatı inşa etmek döngüsünü yani bilmeyi-bulmayı-yapabilmeyi-olmayı-paylaşmayı, bütüncül olarak mecbur kılan bir dindir.
Yani İslam; bütüncül mahiyetinden, sistem ve sistematiğinden; ritüellere, sembollere, ilişkilere, romantizme, kimliğe, duygusal hallere, aidiyetlere, kültüre, yakınlıklara, hikâyelere indirgenerek mensup olunan bir din değildir.
Yani İslam; tarihte yaşanmış, insan ölçeğinin anlaşılabilirlik ve uygulanabilirlik sınırlarının dışında değil; anda ve her insanda cari olan bir dindir.
Her insanın, kendi imkân ve ölçeğinde anlayıp, gerçekleştirebileceği bir sadeliği ifade eder. O nedenle, insanların izafi halini, kapasitesini, mizacını ve özgünlüklerini belirleyen şakileleri nispetinde, herkesi tek tek sorumlu kılan bir dindir.
Zira her insan bu sorumluluk çerçevesinde, hayatın kendi payına düşen hücrelerini inşa ederek, hayatın topyekûn inşası sürecine dâhil olur. Eğer olmazsa, hayatın o alanları eksik kalır.
Dinin orijinal doğası dışında tarifler yaparak insanları buna inandırmaya çalışanlar; bunu her ne niyetle yapıyorlarsa yapsınlar, şeytanın şükredici olmamayı sağlayıcı stratejisine yenik düşmüş ve farkında olmadan imha sürecine katkı veriyor olabilirler.
Zira milyarca insanın, neredeyse sınırsız anlarda, sınırsız nedenle karar vererek, davranış sergilemeleri sonucu, yeryüzü hayatının hücrelerini; hak ile ahenkle, adaletle, uyumla, hikmetle, çelişkisiz, çatışmasız ve bütüncül inşa edebilmelerinin yegâne koşulu; “tek Yaratıcı İlahın” belirlediği yaratılış özelliklerinin hükümleri ile karar alıp, davranış sergilemektir. Bu tek ilah Allah’tır ve bu hükümler de Kitap’la gönderilmiştir.
Henüz yorum yapılmamış.