Makale
Başkalarındaki ben, bendeki başkaları
Kendi hakkındaki kanaatlerini baÅŸkalarından devÅŸiren biri dışarıdan nasıl göründüÄŸüne dair göreceli verilere sahip olabilir belki ama gerçekten kim olduÄŸuna dair bir fikir edinebilir mi? Hepimiz hayatın içinde temas halinde olduÄŸumuz insanlara dair bazı fikirlere sahibiz. Ancak bu fikirler sözünü ettiÄŸimiz o insanlarla ilgili olduÄŸundan daha çok bizim onlara nereden baktığımızla, bakarken nasıl bir hâlet-i rûhiye içinde olduÄŸumuzla ilgili. Nitekim pek çoÄŸumuz geçen zaman içinde kiÅŸilerle ilgili kanaatlerimizin pek de isabetli olmadığını ve zamanla deÄŸiÅŸtiÄŸini müÅŸahede ediyoruz. Hayatla ilgili algılarımız gibi, insanlarla ilgili kanaatlerimiz de kiÅŸisel ve deÄŸiÅŸken... Dolayısıyla yanlış görmeye, yanlış bilmeye, yanlış yorumlamaya her zaman sonuna kadar açık olduÄŸumuzu kabul etmek zorundayız. Madem durum böyle; kendimiz hakkında baÅŸkalarının kanaatleri doÄŸrultusunda fikirler oluÅŸturmanın, bu minvalde deÄŸerlendirmelerde bulunmanın da aslında yanıltıcı tarafları olduÄŸunu bilmemiz gerekiyor. KiÅŸinin baÅŸkalarının kanaatleriyle kendi hakkında yanlış kanaatler ediniyor olması, kendine yabancı yaşıyor olması demek aynı zamanda. Bu herhalde günümüz insanlarının duçar olduÄŸu en dramatik yabancılaÅŸma biçimi... BaÅŸkalarının yalancısı ve kendinin yabancısı bir insan! Nasıl oldu da bu kadar uzaklaÅŸabildik acaba kendi gerçekliÄŸimizden?
“Kendimize olan bakışımızı belirleyen ÅŸey baÅŸkalarının bizimle ilgili ne düÅŸündüÄŸüdür. Kimlik bilincimiz bir arada yaÅŸadığımız insanların yargılarına hapsolmuÅŸtur. Yaptığımız esprilere gülerlerse eÄŸlenceli bir insan olduÄŸumuza inanmaya baÅŸlarız. Bizi överlerse nitelikli biri olduÄŸumuzu düÅŸünürüz. Ve eÄŸer bir odaya girdiÄŸimizde kafalar bize dönmezse ya da ne iÅŸle uÄŸraÅŸtığımızı açıkladığımızda yüzlerinde sabırsız ve ilgisiz bir ifade belirirse kendimizi deÄŸersiz hissetmeye, kendimizden ÅŸüphe etmeye baÅŸlarız” diyor ‘Statü EndiÅŸesi’ kitabında Alain de Botton.
“Üzüm üzüme bakarak kararıyormuÅŸ” dedi tabaktaki iki elmadan büyükçe olanı diÄŸerine. “Neyse ki biz pembeyiz” dedi diÄŸer elma hiç oralı olmadan.
Kendi iç deÄŸerlerinin, kendine özgü kıymetinin farkında olmayan kimselerin zaman içinde bu kompleksleriyle baÅŸ edebilmek için kendine koruma kalkanları edinmesine de sıkça rastlıyoruz. Böyleleri belli statik fikirler ve ezberler üzerinde kiÅŸiliklerini sabitliyor, hatta kilitliyorlar. Zihinsel anlamda ulaşılması, nüfuz edilmesi imkânsız karakterler haline geliyorlar. Kendilerini, fikirlerini, duruÅŸlarını kafadan doÄŸru, erdemli, ÅŸaÅŸmaz kabul ediyor ve tartışmaya tamamen kapatıyorlar. Bu zihinsel anlamda çevrelerine duvarlar örmeleri ve bu duvarlar sebebiyle dünyayı, hayatı, baÅŸka fikirleri, baÅŸka açılımları göremez hale gelmeleri demek... Zihinlerinde iskambilden ÅŸatolar kurdukları için dışarıdan gelecek her türlü cereyandan endiÅŸe ediyorlar. Bu kapalılık zamanla kemikleÅŸiyor ve kendini bir kibir zırhının ardına saklayarak korumaya çalışıyor.
Alain de Botton ‘Statü EndiÅŸesi’nin bir baÅŸka sayfasında günümüz insanının yaÅŸadığı bu temel çeliÅŸkiye ışık tutuyor: “Kendi duruÅŸundan emin olan kiÅŸilerin etrafındakileri aÅŸağılamak gibi huyları yoktur. Kendini beÄŸenmiÅŸlik ve kibrin nedeni derin bir korkudur.”
Dünyanın karanlık bir yer olduÄŸunu fikrisabit haline getirmeden önce belki de perdeleri açıp dışarıya bir bakmak gerek!
“Bir vakit kulağını aç” dedi meczup, “ama bir vakit de kulağını kapa, can kulağını aç!”
…
Gazze için hassasiyetimizi korumaya, elden geleni yapmaya, bolca dua etmeye devam ediyoruz. Bunu sadece Gazze için deÄŸil, insan kalabilmek için de yapıyoruz.
Kaynak: YeniÅŸafak Gazetesi
https://www.yenisafak.com/yazarlar/gokhan-ozcan/baskalarindaki-ben-bendeki-baskalari-4653242
Henüz yorum yapılmamış.