Sosyal Medya

Makale

Her Şeyi Gördüm

Aklım erdiÄŸinde, aklım her konuda bana yetmeyeceÄŸini kulağıma fısıldadı. Hayretim büyüdü. KelebeÄŸin serencamından daÄŸların heybetine, baÄŸrından su fışkıran kayalardan çiçeklerin rengine, kokusuna koÅŸular yaparken buldum kendimi. Hayretim bütün bu olan biten karşısında hayranlığa dönüÅŸtü. Hayret ki gökyüzüne baktıkça katman katman açılan sınırsızlığın lezzetine ulaÅŸtım ve açtım ellerimi:
“Allah’ım! Ben ölmeden hayretimi öldürme.” diye duaya durdum. GüneÅŸ’e bakıp gözleri kamaÅŸmış elinde peynir ekmek olan çocuk gibi yaÅŸadım. Bildikçe acıktım, acıktıkça hissettim. Aklımın can yoldaşı kalbimi bilince, görmenin gözden çıktığı, ÅŸahitliÄŸin idrak boyutunu anlama yolculuÄŸuna girdim.
Sonra insanı gördüm; bir baÅŸka insandan parça koparıp yaÅŸamaya çalışan insanı! Kim bilecekti savaşı kesecek sözü, kim görünen, görünmeyen yüzüyle adâleti hayatın kılcal damarlarına taşıyacaktı. Ä°nsan zayıf, aceleci, cahil, menfaatine düÅŸkün, kan dökme eÄŸilimi var! Bir rehber gerek ve rehberi, tüm varlığı ihya edecek bilgi ve hikmet olmalıydı.
Ve buldum!
Göklerden gelen, yerde yeÅŸeren haberi buldum, aslında kendimi buldum.
Öleni gördüm. Ölenle “ölmeyen” insanı ÅŸaÅŸkınlıkla izledi. Ve kalabalıkların hayreti sıradanlaÅŸtırdığına ÅŸahit oldum. Ä°nsan insandan “et” koparıp beslenmeyi sürdürüyor hâlâ. Üstelik artık hızlı, kapsamlı, etkili öldürme araçlarına sahip.
Öldürmenin yaÅŸatmaya galebe çaldığı bir dünyada insanın yok oluÅŸuna ÅŸahit oldum. Ä°nsan yaÅŸarken de öldürülürmüÅŸ. Dünya tek renk; gri, hayat çığlıklar üzerine raks edilen mekân artık.
Bilginin namlusu var. Bu çaÄŸda bombalar çocukları arar.
Ä°nsanın kartal gibi uçtuÄŸunu, denizin dibine balık gibi indiÄŸini ancak; “insan” gibi yaÅŸayamadığını gördüm. Åžahidim buna.
Bilginin barut koktuÄŸu, uçakların öfke ve ölüm taşıdığı çaÄŸda ölümden daha ağır suskunluÄŸu gördüm. Yurtlarından, evlerinden çıkarılırken hastanesi, okulu, hatıralarıyla alevlere sarılan yiÄŸit çocukları gördüm. Sekiz milyar susuyor, iki milyar elli yedi ülke daha çok susuyordu. Gördüm ve azalarımın yerini kaybettim. Söz gitti, fikir bitti. Yıkıntılar üzerinden cennetten ÅŸarkılar getirmiÅŸ, neÅŸidelerini Rabbin ÅŸehadetine sunan çocukları gördüm. Kendimi aradım, yoktum.
Bir ölünün ÅŸahitliÄŸiyle, siyahı erimiÅŸ gözlerle bakıyorum hayata. Hayat ki; tuzruhu dökülmüÅŸ mekânda öfkenin simsiyah rengini giyinmiÅŸ zaman.
Yönler erimiÅŸ, kimyası insan eti kokusu olmuÅŸ dünya. Sayısız maske, içi boÅŸ, kini ambalajlayan sahte söylemler üzerinden hiçbir ÅŸey olmamış, olmuyor gibi eÄŸlenen kalabalıklar. Kalabalıklar ki, ruhunu kan içme yarışında rehin bırakmış.
Yaratıklar ormanında sadece Hanzala’nın ülkesi, onun arkadaÅŸları saÄŸ. Umut onlara emanet. DüÅŸ gören anahtarlar ceplerinde. Filistinli muhacirler, uçurumda tutunduÄŸumuz yeÅŸil zeytin dalı.
Ebabillerin rolünü üstlenen çocukların dansı uyandıracak uyuyanları.
Ve tek tek çağın her bir insanı ÅŸahitliÄŸi çaresizliÄŸe endekslemenin hesabını verecek. Üç ayrı coÄŸrafyada üç çocuk ruh alfabesiyle çağın hesabının hülasasını ahiret sayfasına kayıtladı. Duymadım yok! Bilmiyorum geçmez! Anlamadım, geçersiz. Çünkü, insanın kendine ÅŸahit olduÄŸunu bir “bilen” var.
1- Anne, çocukları küçük kurÅŸunlarla mı vururlar? / Bosnalı Çocuk
2- Anne biz yemek yemeden oruç tutuyoruz, orucumuz kabul olur mu? / Afrikalı Çocuk
3- Hayattan yoruldum ölsem de biraz dinlensem / Filistinli Çocuk
4- Anne, seni bir daha görebilecek miyim? / DoÄŸu Türkistanlı Çocuk
Bu dört çocuk ateÅŸleyecek hesaplaÅŸmanın baÅŸlangıç safhasını.
Herkes cevabını hazırlasın; varsa…

Henüz yorum yapılmamış.

* İşaretli tüm alanları doldurunuz.