Sosyal Medya

Makale

Milli Katolik Eğitim Sistemi

Yeni bir eğitim-öğretim dönemi daha başladı.

Hayırlı olsun diyoruz da ilmeği yanlış atılmış bir işin sonu ne kadar hayır olur o ayrı bir muamma.

Ömrümüzün 25-30 yılını eğitimle geçirmek zaten başlı başına bir garabet.

Kreşten üniversiteye kadar neredeyse ömrümüzün yarısı eğitimle geçiyor ama onca yılın sonunda elde kalana bakıyoruz; koca bir eksiklik.

İlkokul, ortaokul, lise ve üniversiteye kadar İngilizce görüyoruz ama (istisnalar dışında) üniversite diploması alanlarİngilizce olarak derdimizi anlatmaktan aciziz.

Her yıl yapılan LGS sınavlarında sıfır çekenlerin sayısının hiç 50 binin altına düştüğünü hatırlamıyorum.

Meslek liselerinden mezun olanların en az yarısı kendi mesleğiyle ilgili bir alanda tek başına iş yapamıyor.

Çocuklarımız bir yanda üniversite öncesi 12 yıl eğitim alıyor, diğer yanda bir o kadar yıl da etüt, kurs, özel ders alıyor.

Herhalde çocuklarımızın hepsi o kadar da aptal değildir değil mi?

Milli eğitim sistemimiz her şeyiyle iflas ettiğini bangır bangır bağırıyor ama biz kör ve sağır bakıyoruz.

Anlayın artık sistemimiz problemli.

Her yeni gelen bakan kendince yeni bir sistem deniyor.

54 yaşındayım; kendimi bildim bileli her 3-5 yılda bir yeni bir eğitim sistemi denenir ama sonuç hep aynı.

Şahsen MEB yetkililerinin eğitim gibi bir önceliklerinin olduğunu sanmıyorum.

Varsa yoksa tek tip Kemalist kafalar yetiştirmek.

Okulda Atatürk portresinin karşısında sürekli hazırolda bekletilen hatta büste secde ettirilen çocukları, ebeveynlerine “Atatürk mü büyük yoksa Allah mı?” diye soran öğrencileri sıkça görmüş/duymuşsunuzdur.

Bilimin, eğitimin ikinci plana atıldığı Hristiyan Katolik Okullarına benzeyen bu sistemde bundan daha iyisini beklemek saflık olur. 

Çocuklarımızın eğitimini Kemalist İdeolojiye kurban ediyoruz.

Aklı başında biri bana Milli Eğitim Komisyonunda niçin asker/askerler bulunduğunu açıklayabilir mi?

Ayrıca özel okullardaki ile devlet okullarındaki eğitim kalitesi arasındaki uçurum hepimizin malumu.

Her iki okulda ders veren öğretmenler aynı okuldan/fakülteden mezunlar. Zekâ seviyeleri de aşağı yukarı aynı.

Aradaki fark; biri devlet memuru diğeri değil.

Olması gerekmiyor ama sonuçta devlet memuru zihniyeti eğitimin önünde büyük bir engel.

İdealist bir avuç öğretmen dışında MEB öğretmenleri eğitimi, öğretmenliği angarya görüyor.

Mezun olduktan sonra tek bir kitap okumamış öğretmenler biliyorum.

Diğer bir sorun ise “Eğitim Süresi”.

12 yıllık zorunlu eğitim mi olur?

Okuma-yazma, toplama-çıkarma ve toplumsal yaşamla ilgili temel kuralları öğrettikten sonra insanlara 12 yıl eğitimi dayatmak niye?

Lise 3 yıl iken 4 yıl yaptık; sonuç ortada, bir milim ilerleme olmadı.

4 yıllık lise eğitimini dershaneler 1 yılda veriyor.

Eğitimi uzattıkça uzattık, sonunda “öğrenme açlığını” öldürdük.

Öğrenme açlığının olmadığı yerde kaliteli insan çıkmaz.

Bu yüzdendir ki bizde ve Batı’da dâhiler çıkmıyor artık.

Her insanın fıtratı ayrıdır; kimisi eğitime meyillidir kimisi de sanatkârlığa/zanaatkârlığa meyillidir.

Okul eğitimine meyilli olmayan birini 12 yıl okumaya mecbur bırakmak zulüm değil mi?

Terzinin, marangozun, diğer esnafın çıraklara ihtiyacı var.

Zorunlu eğitim yüzünden piyasada çırak olmayınca birçok zanaat mesleği bugün bitme noktasına geldi.

Özetle; yeni bir kafa ile eğitimi yeniden düşünmek gerek.

Henüz yorum yapılmamış.

* İşaretli tüm alanları doldurunuz.