Makale
Ä°lklerden olmak
Yüce Rabbimizin Kur’an-ı Kerim’de beyan ettiÄŸi bazı vurgular derin tefekkürlerin ve güzel hikmetlerin kapısını aralıyor… Uzun zamandır üzerinde zihnen yoÄŸunlaÅŸtığım ÅŸu ayeti celile bunlardan bir tanesidir…
“ De ki; Bana Müslüman olanların ilki olmam emredildi ve sakın müÅŸriklerden olma (denildi).” (En’am,14)
Benzeri vurgular ayrıca En’am-163, Araf-143, Åžuara-51 ayetlerde de geçmektedir…
Evet, “Müslümanların ilki olmakla emrolunmak” ne anlama geliyor…
Gerçekten ilklerden olma çaÄŸrısı oldukça önemli…
Özellikle dava adına bir ÅŸey yapılması söz konusu olduÄŸunda, baÅŸka öncü ve örnek aramaksızın öne çıkmak, ilk hamleyi yapanlardan olabilmek en yüce eylem ve erdemdir. BaÅŸkalarının ne yaptığına, nasıl davrandığına bakmaksızın fırsat bu fırsattır, gün bugündür diyerek ilklerden olmayı ilke edinmek… Herhangi bir beklentiye girmeden ilk omuz veren, ilk elini taşın altına koyan, ilk risk alan olmak övülüyor… Hareketin öznesi, öncüsü olmayı yüce Kitabımız öneriyor…
Bir diÄŸer boyut, her ÅŸeyden önce Müslüman olmak, üstlenilen görev, konum, statü ve sahip olunan kariyer ne olursa olsun önceliÄŸimizin, vazgeçilmezimizin Müslümanlığımız olduÄŸunu unutmamak ve bundan ödün vermemek…
Müslüman olma kimliÄŸini tüm kurumsal kimliklerden, konumlardan, kazanımlardan önde tutmak… Ä°dari, siyasi, ticari, akademik, mesleki statüleri Müslüman olma duyarlılığı ile deÄŸerlendirmeye almak…
Sanıyorum modern zamanlarda Müslüman kimliÄŸin en zor sınavı… kiÅŸisel kaygılar, dünyalık korkularla Ä°slami ÅŸahsiyetin flulaÅŸması, ilkelerin silikleÅŸmesi riski altındayız…
YozlaÅŸma günlerinde ilklerden olmak kolay deÄŸildir, her yiÄŸidin kârı olmadığını da biliyoruz… Ancak ilahi ölçekte övülen ve öne çıkan dava derdi ile tüm kınamalara ve korkulara raÄŸmen öncü ve önder olmaktır…
Arada kalmakla, arka sıralarda durumu idare etmekle, dostlar pazarda görsünler hesabına görüntü vermekle yol alınmıyor, dava adamı olunmuyor…
Allah(cc) aksiyon yüklü bir ruhla aktif olmamızı istiyor. Edilgen kalmamızı, pasif durmamızı tasvip etmiyor. Elimizden ne geliyorsa sonuna kadar kullanmamız gerekiyor. Kendi halinde bir gidiÅŸ deÄŸil, kendini aÅŸan bir duruÅŸ üzere olmamız bekleniyor…
Bir çığır açan olmalıyız… Ä°z bırakarak seferi sürdürmeliyiz… Sonrakilerin sürükleyicisi ve toplumsal deÄŸiÅŸimin meÅŸalesi bizde olmalı… Aksi takdirde nal toplayarak rahmete nail olamayız…
Ä°nsanlarımızın yorgun düÅŸtüÄŸü, çoÄŸunluÄŸun dünyevi kaygılarla yoÄŸunluklarını arttırdığı bir süreçte, umut ve ufuk olmak gerçekten takdire ÅŸayan bir durumdur… Zor zamanlarda yola revan olmak, zor zamanlarda konuÅŸmak, zor zamanlarda okumak, adam gibi adam olmanın da ispatıdır…
Uhud savaşının en kritik anında, Allah Rasulü (sav) elindeki kılıcı ashabına göstererek;
Bu kılıcın hakkını kim verecek?
Ebu Dücane (r.a) öne atılıyor:
Ben veririm ya Rasulullah
Üç defa tekrarlanan soruya her defasında öne çıkan sahabi Ebu Dücane’dir…
Efendimiz (sav) kılıcı Ebu Dücane’ye teslim eder… Bu defa Ebu Dücane sorusunu sorar:
Ey Allah’ın Rasulu bu kılıcın hakkı nedir?
Parçalanıncaya kadar düÅŸmanla savaÅŸmaktır…
Åžimdi bizler Hz. Peygamber (sav) in sorusunu güncelleyebiliriz…
Åžu kulluÄŸun hakkını kim verecek? KardeÅŸliÄŸin hakkını kim verecek? Kitabın, kıblenin, Ä°slami kimliÄŸin hakkını gerçekten kim verecek?
İslami davanın, davetin, duruşun, direnişin hakkını kim verecek?
Kimden bekliyoruz? Yoksa kurtarıcı mı bekliyoruz?
“En”lerden ve “ilk”lerden olmak varken, elenenlerden, eriyenlerden olmak ne kadar hazin, deÄŸil mi?
Henüz yorum yapılmamış.