Sosyal Medya

Makale

Aç gözlülerin ahlakı

—Bin yıl yaÅŸamak —

“Nun. Kaleme ve yazdıklarına andolsun ki (Resulüm), sen –Rabb’inin nimeti sayesinde- mecnun (deli) deÄŸilsin…

Kalem suresi, ilk inen surelerden biri. Çok erken bir döneme ait olmasına raÄŸmen ayetteki suçlama konusuna bakılırsa tebliÄŸin baÅŸladığı ve hatta yoÄŸunlaÅŸtığı bir dönemin ardı sıra gelmiÅŸ olmalı. Zira neredeyse bütün surenin baÄŸlamı “mecnun” suçlamasından peygamberimizin aklanması ile ilgili.

Buradaki “mecnun” kelimesinin bugünkü karşılığının meallerde “deli” olarak verilmesi ya da bizzat kavramın “cinlenmiÅŸliÄŸi” ifade etmesi yeterli gözükmüyor. Çünkü bugünkü toplum nezdinde bu karşılıklar, o günkü toplumun bu kavramlara yüklediÄŸinden farklı bir içeriÄŸe sahip. O gün için bu iddianın sahipleri, “mecnun” tanımıyla Hz. Muhammed’in aÄŸzından çıkan olaÄŸanüstü sözleri muhtemelen kendi zihinlerinde mahkûm etmeye çalışıyorlardı. KuÅŸkusuz önyargılıydılar. Zira inkârlarını gerekçelendirerek rahatlamaları gerekiyordu. Onların “mecnun” dediÄŸi ÅŸey, bugün aklın yok sayılması anlamında “deli” denen ÅŸey deÄŸildi. Onlar “mecnun” tanımlamalarıyla peygamberi ÅŸairlere denk düÅŸürmeyi ve vahyi inkâr etmeyi amaçlıyorlardı. Nitekim bir sözün kaynağı cin olduÄŸu varsayılınca ancak diÄŸerleri kadar bir deÄŸeri olabilecekti. Bu durumda bu sözler ciddiye alınmaya bilecekti. Bir yandan oluÅŸmasına zemin hazırladıkları cin hikâyeleriyle ürettikleri “din” aracılığıyla kendi toplumlarının tapınma ihtiyaçlarını karşılarken diÄŸer yandan peygamberi cinlenmiÅŸlikle suçlamak onlar açısından ciddi bir paradokstur. Bu aynı zamanda onların efsunlu din anlayışlarının sahte olduÄŸunu itiraf etmeleri anlamına da gelir. Nitekim içeriÄŸini göz ardı ederek kategorize edip mahkûm etmeye çalıştıkları sözlerin -peygamberin cinlenmiÅŸ olması hasebiyle- Ä°lah ile bir iliÅŸkisinin olamayacağını vurgulamak istiyorlardı. Kur’an’da onların düÅŸüncesindeki ÅŸeytanî güçlerin bu vahiy metinlerinin oluÅŸmasında hiçbir katkısı olamayacağı üzerinde ısrarla durulmuÅŸ olması da bunu göstermektedir. Hakikati inkâr etmeye ÅŸartlanmış olanlar, o gün de hedef saptırmada mahirdiler. TebliÄŸin içeriÄŸinden ziyade kaynağını sorgulamayı seçmeleri bunu gösteriyor. Hâlbuki Kur’an’ın deÄŸindiÄŸi konuların insanlara fayda vermekten, adaleti ve özgürlüÄŸü savunmaktan baÅŸka bir amacı yoktur. Ancak bu bahislerin birilerinin menfaatini sarstığını görmek gerekiyor.  Bu sebeple peygamberlere her defasında neden siyasi ve ekonomik alanda toplumun ileri gelenlerinin karşı çıktığı da anlam kazanıyor. Zira peygamberler konuÅŸtukça onların menfaatleri sarsılıyordu.

…Hiç ÅŸüphesiz senin için bitip tükenmeyen bir mükâfat vardır. Ve sen elbette yüce bir ahlâk üzeresin. Hanginizde delilik (hanginizin cinlenmiÅŸ) olduÄŸunu yakında sen de göreceksin, onlar da. DoÄŸrusu Rabb’in, kendi yolundan sapan kiÅŸiyi en iyi bilendir, hidayete erenleri de en iyi bilen O’dur…

Resul’üne yapılan ve sonu hakarete varan bu tanımlamaya Rabb’in nasıl kızdığına bakar mısınız!

Yani;

Senin sahip olduÄŸun ahlakî seviyenin yüksekliÄŸini nasıl da kıskanıyorlar.

Nitekim sen bu tertemiz hâlinle kötü bir sonuçla asla karşılaÅŸmayacaksın.

Hangi gaybî güç, iman eden ve kendiyle barışık birine musallat olabilir?

Senin söylediklerinin hangisinden nasıl bir fenalık hâsıl olmuÅŸ ve kime ne zarar gelmiÅŸ ki?

Onlara biraz zaman ver.

Ahlakın ve erdemin yalan ve iftira karşısında ne kadar güçlü olduÄŸunu yakında görecekler.

…O halde, (hakikati) yalan sayanlara boyun eÄŸme! Ä°sterler ki sen gevÅŸeyesin de, böylece kendileri de yumuÅŸasınlar…

Yani;

Sürekli ithamlar altında senin kendini suçlu hissetmeni saÄŸlamaya çalıştıklarını gör.

Ben ne diyorum, ne yapıyorum ki bu kadar ÅŸiddet gösteriyorlar diye geri çekilme.

Seni dedikodu ve iftiralarla bunaltarak taviz vermeye zorladıklarını fark et.

Her şeyi pazarlık konusu yapmak istediklerini anla.

Sakın bu düzenbazların oyununa gelme.

Onları ciddiye alarak sakın gevşeme.

Yalana ve yalancılara asla boyun eğme.

…Ayrıca, yemin edip duran alçaÄŸa uyma (yahut) iÄŸrenç dedikodular yapan iftiracıya (yahut) iyiliÄŸe mani olana (yahut) günahkâr zorbaya (yahut) ihtiraslarına esir olmuÅŸ zalime ve bütün bunların ötesinde (hemcinslerine) hiçbir faydası dokunmayana…

Allah’ın, Resul’ünü bu derece savunduÄŸunu ve her türlü baskı ve eziyete karşı onu ayakta tutmaya çalıştığını görmek insanı duygulandırıyor. Ayrıca inananlara da aynı desteÄŸi vereceÄŸini düÅŸündürdüÄŸü için bir sevinç kaynağı oluÅŸturuyor. Allah, Resul’üne yapılan bu iftiraya öylesine kızıyor ki, peygamberine bu suçlamayı yapan muhataplarının bozuk sicillerini bir bir ortaya dökmeye baÅŸlıyor.

Yani;

Hey sen!

Çok yemin edip duran ve bu haliyle yalancı olduÄŸu belli olan alçak

Yaptığın dedikoduları ve iftiraları sağır sultan duymuş,

Zorbalığın ve günahkârlığın ayyuka çıkmışken,

Hırslarının kölesi olmuÅŸ bu zalim halinle,

Neden senin iyilik yaptığını kimse bilmez ve

Niçin kimseye faydan dokunmuyor?

Bir de kalkmış bu zaaflarının gölgesinde küstahça benim elçimi suçluyorsun.

Sen ne hakla benim vahyimi cinlerin eseri sayıyor hangi yüzle Resul’üme çamur atıyorsun?

…Onun mal-mülk ve çocuk sahibi olmasından mıdır ki ne zaman mesajlarımız böyle birine iletildiyse, ‘Bunlar eski zaman hikâyeleri!’ demiÅŸti? (Bu yüzden) Biz onu, yakasını kurtaramayacağı bir zillet ile damgalayacağız!..

Yani;

Resul aralarında. Samimiyeti de ortada. Hasır üstünde yatıp yetim ve yoksul için aÄŸlarken,

KurumuÅŸ et yiyen bir kadının çocuÄŸu olarak bir gömlekten baÅŸka neyi var?

Mekke’nin gayri safi milli hâsılasından inandığını söyleyenlere ne düÅŸüyor?

Açlık ve sefaletten kum üstüne yığılmış zavallıları hanginiz fark ediyor?

Günahla sulanmış topraklarınızda neden adalet ve özgürlük boy atamıyor?

Kâbe’yi arpalık yaparak panayırlardan elde edilen turizm gelirlerini yiyenler kimler?

Bütün bunlarla ceplerinizi doldurduÄŸunuzu görmüyor muyuz sanıyorsunuz?

Hurafelerle oluşturdukları dinin insanlara verdiği sahte huzura bakınca,

Bu halkın kendine okunan masallarla nasıl uyuduğunu anlamak zor olmuyor.

Asıl hikâye dedikleri ÅŸey toplumlarını uyutmak için ortaya koydukları kendi ideolojileri.

Böylesine kabadayı kesilmelerine yol açan ÅŸey ne acaba?

Doğru olanı savunmaları ve haklı olmaları mı?

Yoksa servetle şımarmaları, çocukları ve çevreleriyle övünmeleri mi?

O eski zaman hikâyesi dedikleri ÅŸeyler, yakalarına yapışıp,

Yakında kimin yalandan medet umduÄŸunu ortaya çıkaracak, bekleyin.

Allah, onların kirli, çamaşırlarını ortaya koyduktan sonra bir özelliklerine daha vurgu yapmak istiyor. Bu husus önemli olduÄŸundan olsa gerek sona saklamış. Önemine binaen de bu konuyu tek bir kelimeyle geçiÅŸtirmeyip “bahçe sahipleri” denilen bir vakıa ÅŸeklinde naklediyor. Öyle ki peygamberi suçlayanların toplum nezdinde iÅŸledikleri kayda deÄŸer bir suçları daha var. YaÅŸadıkları toplumda sosyal adaleti saÄŸlamaya çalışmamak. Yani paylaÅŸmamak. Bunca iyi niyet ve merhamet karşısında karıncayı dahi ürkütmeyen bir peygambere karşı yapılan bu haksızlıklar insanı korkutmuyor deÄŸil. DüÅŸünüp anlamaya çalışmadığı zaman cehalet ve ihtiraslarının elinde kiÅŸinin nasıl canavarlaÅŸabildiÄŸini görünce insanın kanı donuyor. Birini bu derece küstahlaÅŸtıran ÅŸeylerin başında kendini güçlü hissetmesi geliyor. Ve maalesef bu hissi besleyen ÅŸey, insanın sonsuza kadar sahip olacağını sandığı serveti.

…Ve Biz o (günahkâr)ları (sadece) sınayacağız, tıpkı aÄŸaçtaki meyveleri ertesi gün kesinlikle toplayacağına yemin eden bazı bahçe sahiplerini sınadığımız gibi ve onlar (Allah’ın iradesi ile ilgili) hiçbir istisnai kayıt da koymamışlardı: bunun üzerine, onlar uykudayken Rabbinden (gelen) bir salgın o (bahçeyi) sarmıştı ve ertesi gün (bütün bitkiler) sararıp kurumuÅŸtu. Sabah erken kalktıklarında birbirlerine seslendiler: ‘Meyve toplamak istiyorsanız erkenden tarlanıza gidin!’ Derken yola koyuldular, giderken fısıldaşıyorlardı: ‘Bugün hiçbir yoksul, bahçeye girip (siz habersizken) yanınıza (sokulmayacak)!’ ve amaçlarına ulaÅŸmaya kararlı bir ÅŸekilde erkenden kalkıp gittiler. Ama bahçeye bakıp onu (tanınmaz halde) görünce: ‘Herhalde yolumuzu ÅŸaşırmış olacağız!’ diye bağırdılar (ve sonra da) ‘Hayır, galiba elimizden çıkmış!’ (dediler). Aralarındaki en akl-ı selim sahibi olanı, ‘Ben size, Allah’ın sınırsız ÅŸanını yüceltmelisiniz demedim mi?’ diye sordu. Onlar: ‘Rabbimizin ÅŸanı yücedir! DoÄŸrusu biz zulüm iÅŸliyorduk!’ diye cevap verdiler ve sonra dönüp birbirlerini suçlamaya baÅŸladılar. (Sonunda) ‘Yazıklar olsun bize!’ dediler, ‘Gerçekten biz küstahça davranmıştık! (Ama) belki Rabbimiz yerine daha iyisini bize bağışlayacak: Biz de ümitle O’na yöneleceÄŸiz!’ Ä°ÅŸte (bazı insanları bu dünyada denemek için verdiÄŸimiz) azap böyledir; ama öteki dünyada (günahkârların uÄŸrayacağı) azap daha ÅŸiddetli olacak; keÅŸke bunu bilselerdi!..

Ä°ÅŸte Allah’ın Resul’ünü suçlayanların en önemli ahlaksızlıkları budur. PaylaÅŸmamak. Servetlerini güç gösterisine dönüÅŸtürerek tekelleÅŸtirmek. Toplumdan uzaklaÅŸmak. Yoksul insanları hesaba katmamak. Serveti elde ederken Allah’ı anmamak “Hiçbir fakir yanımıza sokulmasın.” demekle aynı ÅŸeydir. Göz ardı ettikleri ÅŸey, fakirin hakkıdır. Bu suça “Allah’ı analım” yani “Elde ettiklerimizi yoksullarla da paylaÅŸmalıyız.” diyen ama onlarla aynı suça iÅŸtirak eden kardeÅŸleri/ortakları da katılmıştır. Hani doÄŸru olmadığını bile bile bir sürü haksızlığa seyirci kalan ve böylece olup bitenlere imza atanlar gibi. Ayrıca burada gösterilen piÅŸmanlık ve ahiretteki azap vurgusu, bu yanlışlardan dönmeleri için insanları teÅŸvik ederken beraberinde olup bitenin farkına varmalarını da istiyor.

…Çünkü (yalnız) Allah’a karşı sorumluluklarının bilincinde olanları Rableri katında mutluluk bahçeleri beklemektedir: yoksa Bize teslim olanlara suçlular ile aynı ÅŸekilde mi davranalım? Sizin neyiniz var? (Haklı ile haksız arasındaki) yargınızı neye dayandırıyorsunuz? Yoksa dönüp baktığınız (özel) bir kitabınız mı var, içinde istediÄŸiniz her ÅŸeyi bulabileceÄŸiniz (bir kitap)? Yoksa vereceÄŸiniz her hükmün sizin (meÅŸru hakkınız) olacağına dair Kıyamet Günü’ne kadar Bizi baÄŸlayan saÄŸlam bir vaat mi aldınız? Onlara sor hangisi bunu yüklenecek! Yoksa görüÅŸlerini destekleyen bilge kiÅŸiler mi var? Peki, iddialarında samimi iseler kendilerini destekleyenleri göstersinler, insan bedeninin bir kemik yığınından ibaret hale getirileceÄŸi gün ve onların, (ÅŸimdi hakikati inkâr edenlerin, Allah’ın huzurunda) secde etmeye çaÄŸrılacakları ama onu yapmaya güçlerinin yetmeyeceÄŸi gün: (iÅŸte o gün) gözleri zilletin ağırlığıyla ürkekleÅŸip durgunlaÅŸacaktır; çünkü hayatta iken (Allah’ın huzurunda) secde etmeye çaÄŸrılmaları (boÅŸa gitmiÅŸti)…

Yani;

Siz haklıyla haksızı birbirinden nasıl ayırıyorsunuz?

Allah’a teslim olmayı suç saydığınıza göre,

Yargılarınızı hangi temele dayandırıyorsunuz?

Yaratıcı iradeye boyun eğmediğinize ve

KötülüÄŸe avukatlık yaptığınıza bakılırsa,

Toplumdaki ahlaksızlıkları sahiplenecek gibisiniz.

BaÅŸkalarına düÅŸünme ve yaÅŸama hakkı tanımadan,

Her konuda kendinizce hükümler veriyorsunuz.

Her şey nasıl sizin istediğiniz gibi olacak?

Ä°lahî irade sizin arzularınızın peÅŸine mi takılacak?

Siz hiç açgözlülüÄŸün kazandığını gördünüz mü?

Teslim olanlarla suçlulara aynı davranmadığımızı bile bile,

Hangi cesaret sizi sorumsuz ve dokunulmaz kılıyor?

Sizin neyiniz var?

Cehaletin de suyunu çıkarıyorsunuz.

Ä°nsanları mutlu etme iddiası büyük bir lokmadır. Vahyi ve onun getirdiÄŸi ahlakı yok sayarak ortaya konacak teÅŸebbüsler büyük bir vebal oluÅŸturur. Ahlakı kiÅŸinin sadece bireysel sorumluluÄŸuyla sınırlayıp kalbi eylemlerine indirgeyerek dini vicdanlara hapsetmenin faturası hep ağır olmuÅŸtur. Dünyaya ait iÅŸlevselliÄŸinden soyutlanmış yalnızca ahiret bahisleriyle süslenmiÅŸ bir anlayış saÄŸlıklı olabilir mi?

…O halde bu haberi yalanlayanları bana bırak. Onları, ne olup bittiÄŸini fark etmeyecekleri ÅŸekilde, yavaÅŸ yavaÅŸ alçaltacağız: çünkü onlara bir süre belli bir üstünlük versem de Benim ince planım son derece saÄŸlamdır! Yoksa (ey Peygamber,) onlardan bir karşılık isteyeceÄŸinden ve böylece (seni dinledikleri için) borç yükü altında kalacaklar(ından mı korkuyorlar)? Yoksa (bütün var oluÅŸun) gizli gerçekliÄŸi(nin) kendi kavrayış alanları içinde (olduÄŸunu), böylece (zamanla) onu yazabilecekler(ini) mi (zannediyorlar)?..

Yani;

Gayb’ı biliyor musunuz?

Hayır.

Öyleyse bu cin anlayışınız neyin nesi?

Din anlayışınızın nereden kaynaklandığının farkında mısınız?

Hayır.

Öyleyse bildiklerinizin doÄŸru olduÄŸunu nereden çıkarıyorsunuz?

Kabullerinizin zandan öteye geçmediÄŸini anlamıyor musunuz?

Hayır.

O zaman böyle bir dinin kime ne faydası var?

Suçladığınız kiÅŸi sizden kaldıramayacağınız bir ÅŸey mi istiyor?

Hayır.

O halde neden ona düÅŸmanlık yapıyorsunuz?

“Onları bana bırak.” sözüyle Allah, bütün yaratıcı eylemleriyle devreye girer. Resul’ün aradan çekilmesi istenir. Muhataplar, inananların kabahatleri saydıkları ÅŸeyleri inkârlarına gerekçe yapmamaya davet edilirler. Peygambere yakıştırdıkları ÅŸeyleri bir an olsun bırakmaya ve Rabb’lerini düÅŸünmeye çaÄŸrılırlar. Bir iç hesaplaÅŸmaya davet edilerek…

Yani;

Gel bakalım!

Sen zulme karşı çıkacaksın, adaleti ve özgürlüÄŸü savunacaksın,

Ä°çkiyi, kumarı bırakıp, kendin için arzuladığın ÅŸeyleri, baÅŸkaları için de isteyeceksin,

Yetim, yoksul mutlu olmadan asla rahat etmeyeceksin. Demek ki sen iyi bir insansın.

Kısacası Rabb’ine teslim olacaksın da.

Ä°nandığını söyleyenler mi seni bunlardan alıkoyuyor?

Muhammed mi sana engel oluyor?

Yoksa kendini mi kandırıyorsun?

Bununla birlikte bu baÅŸ baÅŸa görüÅŸme daveti; onların samimiyetsizliÄŸini ortaya çıkarır çıkarmaz bir tehdide dönüÅŸecektir. Burada onların derdinin inananlarla ya da peygamberle deÄŸil bizzat Allah ile olduÄŸu gösterilmek istenmiÅŸtir (6/33). Böylece gerçek ortaya çıkar ve en azından Resul, kendi davranışlarının onların inkârının gerçek sebebi olmadığını anlayarak rahatlar. Ä°çinde birilerine tehdit, birileri için de teselli barındırması açısından bu ayetler, belagatin gerçek birer örneÄŸidirler.

…Öyleyse, Rabb’inin hükmüne sabırla katlan ve öfkeye kapılıp da sonra (ızdırap içinde) haykıran büyük balık sahibi gibi olma. (Ve hatırla:) ona Rabb’inin rahmeti ulaÅŸmamış olsaydı mutlaka aÅŸağılanmış bir ÅŸekilde ıssız bir sahile atılmış olurdu: ama (bilindiÄŸi gibi,) Rabb’i o’nu alıp dürüst ve erdemliler arasına koydu…

Ä°nsanların hakikate karşı bu kadar önyargılı ve inatçı davranabilmesi peygamberimizi oldukça ÅŸaşırtmış olmalı. Onun ince ruhlu ve beyefendi kiÅŸiliÄŸi dikkate alındığında bu suçlamaların oldukça canını sıktığı belli oluyor. Anlaşılan bu iftiralar, ona ağır gelmiÅŸ ve bu iÅŸi baÅŸaramadığını, sorumluluklarını yeterince yerine getiremediÄŸini ve toplumunu terk etmeyi düÅŸünüyor olmalı. Ardından kendisine hemen balık sahibi (Hz. Yunus) hatırlatılarak bu düÅŸüncelerden vaz geçiriliyor.

Yani;

Bu derece tepki alacağını düÅŸünmemiÅŸtin.

Bu karşı çıkışları anlamlandırmada zorlanıyorsun.

Haklısın.

Yetimi ezmeyin diyorsun; baÄŸnaz diyorlar.

Yoksulu doyuralım diyorsun; gerici diyorlar.

Ä°nsanlara zulmetmeyin diyorsun; terörist diyorlar.

Atalarınıza körü körüne baÄŸlanmayın diyorsun; ayrılıkçı diyorlar.

Bu kadar saçma ve yoÄŸun tepkiyle kim karşılaÅŸsa “Acaba yanlış mı yapıyorum?” diye döner kendine sorar. “Ben bu iÅŸi baÅŸaramıyorum.” diye kendini umutsuzluÄŸun girdabına sokar.

ÜmitsizliÄŸe kapılma. Ben sana doÄŸru yoldasın diyorum.

Åžimdilik bununla yetinmeyi öÄŸren.

Tekrar Hira’ya geri dönmek yok.

Gerçekleri öÄŸrendiÄŸine göre,

Artık yalnızlık da seni koruyamaz.

Rabb’in sana verecek ve memnun olacaksın.

Haydi kalk. Üzülmeyi bırak. Anlatmaya devam et.

…Bu nedenle, hakikati inkâra ÅŸartlanmış olanlar bu uyarı ve öÄŸüdü her duyduklarında gözleriyle seni yiyecek/öldürecek gibi olsalar ve ‘(Muhammed mi?) o kesinlikle (cinlenmiÅŸ) bir delidir!’ deseler/demeye devam etseler bile, (sabırlı ol/dayan.) Çünkü bu, (Allah’tan) bütün insanlığa yönelik bir öÄŸüt ve uyarıdan baÅŸka bir ÅŸey deÄŸildir.”(Kalem Suresi)

Burada surenin başındaki hakikati inkâra ÅŸartlanmış insanların “mecnun” nitelemesine geri dönülüyor. Bu tavırlarından geri adım atmayabilecekleri hatırlatılarak peygamberin bu iftiralara dayanması gerektiÄŸi belirtiliyor.

Yani;

Anlattığın ÅŸeylerin insanlar için sadece bir öÄŸüt olduÄŸunu görmeden,

Sana böyle söylemeye ısrarla devam edecekler.

Sabretmen gerekiyor.

Ä°mkân bulsalar seni bir kaşık suda boÄŸacaklar.

Dayanmalısın.

Gözlerindeki hain bakış seni ürkütmesin.

Üzülme.

Bunu hak edecek hiçbir ÅŸey yapmadığını ben biliyorum.

Sadece ellerinden kaçmakta olan iktidar için köpürüyorlar.

Bekle, sakın pes edeyim deme.

İnsanlara karşı seni ben koruyacağım.

Ä°çinde bulunduÄŸun nimetleri düÅŸün ve anla.

Seni kimseye lokma yapmayacağım.

Dikkat ettiyseniz “Kalem suresi”, hakikati inkâra ÅŸartlanmış olanların “mecnun” suçlamasıyla baÅŸladı. Ardından Allah, elçisinin yüksek bir ahlak sahibi olduÄŸunu vurgulayarak onu bu suçlamadan akladı. Devamında suçlamayı yapanların kirli çamaşırlarını ortaya döküp buna hakları olmadığını belirtti. Bu arada “bahçe sahipleri” örneÄŸini getirerek onların özellikle “paylaÅŸmayan” küstah tavırlarına dikkat çekti. Böylece bir yandan Resul’ünü teselli ederken diÄŸer yandan ahlaksızlığı ve sahiplerini mahkûm etti. Sonrasında peygambere yapılan nitelemenin aslında bir bahane olduÄŸunu ve bu davranışların arka planında vahyi inkâr olduÄŸunu öÄŸrendik. Dahası Rabb’in Resul’ünü nasıl hararetle savunduÄŸunu gördük.

Åžimdi, inananları yapmadıkları ÅŸeyler yüzünden kınayan ve sonu iftiraya varan bu eziyetleri yapanların nasıl olur da böylesine cesaret gösterebildiklerini anlamak istiyorsanız; onların kazançlarını bir güç gösterisine dönüÅŸtürerek fütursuzca nasıl şımardıklarına bakmalısınız. Allah rızasına dayanmadığında sahip olduÄŸu ÅŸeylerin insanın ahlakî zaaflarını oldukça besleyip büyüttüÄŸünü fark etmiÅŸ olmalısınız. Bu anlamda servet edinmenin, onu kutsayıp meÅŸrulaÅŸtırarak paylaÅŸmamanın ve bu halde bin yıl yaÅŸayacağını zannetmenin söz konusu edilmesi gerekiyor. Tabi ki sözüm meclisten dışarı…

 

 

Devam edecek...

 

Kaynak: Söz ve Adalet / Sayı: 3

Henüz yorum yapılmamış.

* İşaretli tüm alanları doldurunuz.