Sosyal Medya

Makale

Akademik Kölelik

Eczacılık fakültesini bitirir bitirmez yeni mezun idealist her genç gibi yüksek lisans eğitimi almak istedim.

İlk önce kendi okulumdan 1-2 hocamın referansıyla Çukurova Üniversitesi Ziraat Fakültesi Kültür Bitkileri Bölüm başkanı hocaya gittim. Tıbbi bitkilerin kültürel ekimiyle ilgili yüksek lisans yapmak istediğimi söyledim.

Benim bildiğim kadarıyla Türkiye'de bu alanda ilk çalışma olacaktı. Hocanın büyük bir heyecanla ve mutlulukla bunu kabul etmesini beklerken o umursamaz ve bıkkın hali beni şaşırtmıştı.

Hem ülke ekonomisi hem de halk sağlığı açısından bu projenin ne kadar kıymetli olduğunu anlatmaya çalıştım ama nafile; profumuz, işlerinin zaten çok yoğun olduğunu yeni bir projeyle ilgilenecek zamanlarının olmadığını söyleyerek kibarca defetti.

Son bir umutla Tıp Fakültesinde Farmakoloji anabilim dalı hocasına gidip yüksek lisans eğitimi almak istediğimi söyledim.

Hoca, benimle ilgili biraz bilgi aldıktan sonra olur dedi.

Sevinçle "hocam eğitim takvimi nasıl olacak; haftada kaç gün ve kaç saat geleceğim?" diye sorunca hoca yüzünü ekşitti "ne demek kaç gün, haftanın her günü sabah 8 akşam 5 arası çalışacaksın" dedi.

"Hocam, geçimim için eczane açacağım; her gün gelmem mümkün değil. Okuldan hocalarımla da görüştüm, yüksek lisans için haftada en fazla 2 gün eğitim olduğunu, hatta hoca anlayış gösterirse 1 gün bile yeter dediler" dedim.

Hoca, "onu bunu bilmem; benim yanımda yüksek lisans yapacaksan haftanın beş günü ful mesai çalışacaksın."

"O zaman bana Araştırma Görevlisi kadrosu verin" dedim.

"O benim işim değil. İstersen rektöre gir ondan kadro iste ama zaten vermezler" dedi.

Hocanın o kibirli ve anlayışsız tavrı gerçekten yıkıcıydı.

"Hocam, kusura bakmayın ama siz eğitecek, yetiştirecek insan değil çantanızı taşıyacak eşek arıyorsunuz. Yüksek lisansınız da okulunuz da eğitiminiz de sizin olsun" deyip akademik eğitim hayalime öylece noktayı koydum.

Üniversiteyle yakın diyalog içinde olanlar bilir. Bu yaşadıklarım sadece bana özgü değil. Neredeyse akademik eğitime başlayan herkesin yaşadığı şeyler.

Yükselmeniz, eğitiminizin onaylanması üstünüzdeki hocanın iki dudağı arasındadır.

Hak ettiği halde yıllarca akademik ünvanını alamayan çok kişi biliyorum. Bir arkadaşım hak ettiği "Yardımcı Doçentlik" ünvanını ancak 4-5 yıl sonra alabildi.

Asistan çok kişi bilirim; hocaları tarafından analarından emdiği süt burunlarından getirilir. Gece gündüz demeden kendi eğitimleri yanında hocaların çıkaracağı kitabın araştırmalarını ve hazırlığını da yaparlar.

Bunca çalışma yanında tek bir takdir/teşekkür alamadığı gibi hocalarının üstten konuşmalarına (bir çoğu hakarete varan) tavırlarına maruz kalıyorlar.

Hepsi değil elbet ama hatırı sayılır hoca, asistanlarını bir köle gibi kullanır. İtiraz eden mümkün değil akademik eğitimini tamamlayamaz.

Bu ağır ve keyfi uygulamalar nedeniyle intihar eden asistanlar var.

YÖK'ün bu keyfiliğe dur deme zamanı gelmedi mi?

Henüz yorum yapılmamış.

* İşaretli tüm alanları doldurunuz.