Makale
Rüzgârımıza ne oldu?
‘’Rüzgârı aşılayıcılar olarak gönderdik.’’(Hicr,22)
Ayet-i celile rüzgârın taşıyıcı ve aşılayıcı gücüne iÅŸaret ediyor… Bitki tozlarını taşıyan ve bitkilerin üremesini saÄŸlayan rüzgârdır…
Rüzgâr sayesinde hava sirkülasyonu gerçekleÅŸir, kirli havalardan kurtuluruz… Oksijen yüklü temiz havayı teneffüs ederiz…
Rüzgârın aşılayıcı özelliÄŸi ile tabiat filizlenir, yeryüzü çiçeklenir… Rüzgârın bereketi ile doÄŸa kısırlık ve çoraklıktan kurtulur…
Rüzgâr nimeti ile hayat canlanır… Rüzgârın gücü aynı zamanda enerji kaynağıdır…
Bugün sadece bitki örtüsünün deÄŸil insan tekinin ve toplumunda aşılayıcı rüzgârlara ihtiyacı var…
Toplumsal kısırlığı, kitlesel kıtlığı, ruhsal çoraklaÅŸmayı sonlandıracak bir rüzgâra muhtacız… Ölü toprağı serpilmiÅŸlikten kurtulmak, küllerimizden yeniden doÄŸmak, tozlarımızdan silkinmek için acilen bir esinti gerekiyor…
Makus talihimizi rahmet meltemleri ile yenebiliriz… Sapla samanı ayıran rüzgârdır… Hakla batılı netleÅŸtiren rüzgârdır…
Evet, kardeÅŸlik, özgürlük, direniÅŸ aşısı içeren güçlü bir rüzgâra ihtiyacımız var…
Kışımızı bahara çevirecek, Ä°slam’ın müjdesi olacak rüzgârlar bekleniyor…
Rüzgârı olan yapılar, toplumlar, uygarlıklar yol alabilirler… Aksi takdirde buharlaÅŸmaktan ve savrulmaktan kurtulamazlar…
Ä°tiraz etmek gerekirse, ancak rüzgârınız kadar varsınız, rüzgârınız yoksa yok olmaktan kurtulamazsınız… EstireceÄŸiniz rüzgâr kadar etki gücünüz oluÅŸur… Esameniz okunur… Ağırlığınız, saygınlığınız rüzgârınızla orantılıdır…
Yüzyıllık serencamımız nedir?
Bizi batıran Batı rüzgârı deÄŸil mi?
Yaban yellerden, yalancı rüzgârlardan çok çektik… YozlaÅŸtık… YabancılaÅŸtık… YalnızlaÅŸtık… Çünkü kendimiz bir rüzgâr estiremedik…
Seküler, popüler, liberal, nasyonal rüzgârlar bizi çok yordu…
Kahpe rüzgârlara karşı güçlü bir kardeÅŸlik rüzgârı estiremedik…
Artık rüzgârlar karşısında savrulan deÄŸil, rüzgâr estiren olmalıyız…
Aslında bizde bu rüzgârı estirecek kapasite, kalite, karakter, kiÅŸilik, kabiliyet, keyfiyet, kararlılık, kumaÅŸ, kadro, kitle var… Var olmasına varda…
Ahh!.. Rüzgâr estirmesine estireceÄŸiz de, ÅŸu rüzgârımızı kesen günahlarımız olmasa… Kinlerimiz, kıskançlıklarımız, kavgalarımız, kötülüklerimiz, kirli ve karanlık iliÅŸkilerimiz, kasvetimiz, kabalığımız, körlüklerimiz, kuruntularımız, korkularımız, kuÅŸkularımız, kaygılarımız, küskünlüklerimiz, kızgınlıklarımız, kibrimiz, komplekslerimiz, kaprislerimiz, kurgularımız, kasılmalarımız, kumpaslarımız, kazdığımız kuyular olmasa…
‘’Allah ve Resulüne itaat ediniz, birbirinize düşmeyiniz, sonra zayıflarsınız, rüzgârınız gider…’’ (Enfal,46)
Evet, Rabbimiz buyuruyor: ‘’Birbirinize düşerseniz rüzgârınız gider…’’
Yani onurunuz, özgürlüğünüz, gücünüz, Kudüs’ünüz, Endülüs’ünüz gider mi gider…
Küfrün kasırgaları küfür küfür kırıp geçerken, efil efil esecek rahmet rüzgârına insanlık muhtaç…
Sahici rüzgârlara yelken açmak durumundayız…
Tekrardan sormak gerekirse; hangi rüzgâr?
Aşılayıcı bir rüzgâr… Diriltici bir rüzgâr…
Biz biz olabilirsek, rüzgârı Hz. Süleyman’ın emrine veren Allah, bize de bir rüzgâr nasip edecektir…
Kenan ilinde Hz. Yakup (as.), Mısır diyarındaki Hz. Yusuf’un (as.) kokusunu alabiliyordu… Nasıl bir rüzgâr deÄŸil mi?
Hz. Muhammed (sav) bir aylık mesafeden düşmanlarının kalbine korku salabiliyordu… Nebevi rüzgârı düşünün… Åžimdi derin bir nefes alalım… Vahyin soluÄŸu ile bir rahmet meltemi estirmeye niyetlenelim…
Ama mutlaka aşılayıcı olsun…
Henüz yorum yapılmamış.