Sosyal Medya

Makale

AÅŸk ile buyrun: Allahu Ekber

Gündeme “ahlâklı olmanın ölçüsü nedir” ÅŸeklinde bir soru getirecek olsak cevap yerine bir dizi uÄŸultu ile karşılaşırız.

Konuya öncelikle bilimsel açıdan bakılır, sosyolojik analizler yapılır, son noktada ise felsefi açıklamalar gelir. Çünkü “günümüz dünyası malumatlar, istatistikler, teoriler ve lafazanlıklar dünyasıdır” diyor Ä°smet Özel. Ve günümüzün ahlâkını senet ödeme ahlâkı ÅŸeklinde çerçeveliyor.

Bu kritere göre bir insan arkadaşına ihanet edebilir ancak senetlerini vaktinde ödüyorsa o ahlâklıdır.

Bir insan yalan konuÅŸabilir ancak senetlerini vaktinde ödüyorsa o ahlâklıdır.

Bir insan yetim hakkı yiyebilir ancak senetlerini vaktinde ödüyorsa o ahlâklıdır.

Bir insan faiz yiyebilir ancak senetlerini vaktinde ödüyorsa o ahlâklıdır.

Bu örnekleri çoÄŸaltmak mümkün. Ne hazindir ki belirlenen çerçevenin içine oturtuluyor hatta çoÄŸu kere sıkıştırılıyor modern insan. Seküler algının tezahürleri ile karşı karşıya kalıyoruz sıklıkla. Kafa yormamız gereken husus ÅŸu ki bu tarz indirgemeci yaklaşımlarla inandığımız deÄŸerler nereye savruluyor? 

Bu soruyu öncelikler listemize kaydedip üzerinde çalışmak boynumuzun borcu olsun. Ä°sterseniz ÅŸimdi çerçeveyi dönüÅŸtürerek bakalım:

Bir insan arkadaşına ihanet edemez. Borcunu vaktinde öder ancak senetle sepetle iÅŸi olmaz. Çünkü faize bulaÅŸmamak ahlâklı olmanın bir ölçüsü her ÅŸeyden önce inancımızın bir gereÄŸidir.

Olanlar oluyor. Yapmamız gerekirken yapmadıklarımız üst üste birikirken seküler algı inancımızın kodları üzerinde çalışmaya devam ediyor. Peki uhrevi bir davaya inananlar olarak biz ne yapıyoruz? Meselâ hiçbir ÅŸeyi umursamayan nesil bu noktaya nasıl geldi acaba ÅŸeklinde bir mevzumuz var mı? Sahi nasıl oluyor da bir meseleye sahip olmadan tüketiyoruz ömrü?     

Bu soruları da çoÄŸaltmak mümkün.

Çocuk yaÅŸta erdemliler ÅŸehri hayalinin peÅŸine düÅŸen Farabi’nin çabasını düÅŸünüyorum.

Åžöyle ki o ÅŸehirde herkes öÄŸrenme isteÄŸiyle yanıp tutuÅŸuyor. Herkes yeteneklerine göre çalışıyor. Adaletle yönetiliyor.

Herkes birbirinin hakkını koruyor.

On iki yaşındayken hocası ile birlikte ilim öÄŸrenmek için yollara düÅŸen Ä°bn Sina’yı düÅŸünüyorum sonra. Meselesi var onun: GüneÅŸin dünyaya olan uzaklığına kafayı takmış. Zihnim bunlarla meÅŸgulken yedi yaşındaki yeÄŸenim “hayat sorumu buldum hala, yıldızlar” diye sesleniyor. Hayranlıkla tebessüm edip ÅŸükür secdesi yapmak için güzel bir vesile. Çocuklardaki hayret hayranlık verici. Ä°ki yaşında gökyüzünün farkında olan bir çocuk beÅŸ yaşında yıldızlara kafayı takıp bir zaman sonra da kararını açıklıyor.

Evlerimizde Ä°slam Dünyasının geleceÄŸi büyüyor. YetiÅŸmekte olan nesilden ÅŸikayet etmeyi bir tarafa bırakarak gök bilimci Zeynep Sena’nın çocukluÄŸu, Ä°slam tarihçisi Meryem’in çocukluÄŸu, mimar Aslı’nın çocukluÄŸu, doktor Yusuf’un çocukluÄŸu, eÄŸitimci yazar Bilge Kudüs’ün çocukluÄŸu, mühendis Ahmet’in çocukluÄŸu, belgesel yapımcısı Ali Asaf’ın çocukluÄŸu, neyzen Nil Feza’nın çocukluÄŸu ÅŸeklinde bakalım tabloya. Onlara asil insan muamelesi yapalım. Rahatsız olduÄŸumuz gidiÅŸatın deÄŸiÅŸmesi için ilk adım kendimizden baÅŸlayacak.

YetiÅŸmekte olan neslin neye inanacağına, nasıl davranacağına, kimi örnek alacağına, kimi seveceÄŸine dair yol haritası çizmez isek eÄŸer daha çok depremler yaÅŸarız içimizde. Artçı sarsıntılar hep devam eder. Üstelik arama kurtarma ekipleri gecikebilir.

Hayatta hiçbir ÅŸey ertelemeye gelmiyor. Hem de hiçbir ÅŸey. Sonra gün geliyor birdenbire bir virüs çıkıyor ve ertelenen ÅŸeyler için piÅŸmanlık yaÅŸanıyor. Ä°mkân varken bir çocuÄŸun başını okÅŸamayı, bir çiçeÄŸe tebessüm etmeyi, gökyüzüne bakmayı, dostlara selam vermemeyi ihmal etmemeli.

Allah’ın günleri dönüp dolaşıyor. Ä°bretlerle dolu miladi 2020 senesinin sonuna geldik neredeyse. Hicri 1442 senesinin ise üçüncü ayının sonundayız.

“Rebiülevvel girdi mi” diye soran kaç kiÅŸi kaldı dünyada bilmiyorum ama anneannem günlerin sıkı takipçisi. Bu haliyle her günü tesbih tanesi gibi özenle dizen bir sufi duruÅŸunda görüyorum onu. Senet ödeme ÅŸeklinde bir ahlâktan haberi bile yok.

Rimbaud’un ölürken “Allah kerim” dediÄŸi söyleniyor. Hangi davanın mensubu olarak hangi ruh haliyle söylediÄŸini rabbimiz bilir. Vurgulamak istediÄŸim husus ÅŸu ki Kerimdir Allah. Hakimler hakimi ve mülkün tek sahibidir. Biz Müslümanlar sadece ibadetlerimizde deÄŸil sevinince Allahu ekber, üzülünce Allahu ekber, ÅŸaşırınca Allahu ekber, korkunca Allahu ekber, bir ÅŸey ararken Allahu ekber, aradığımızı bulunca Allahu ekber deriz. Çocuklarımıza her ÅŸeyden evvel bunu öÄŸretiriz. Vesile ile bir kez daha aÅŸk ile buyrun: Allahu ekber.

Gürültüden kaçıp ÅŸehrin tepelerine çıkıyorum. Bolca sessizlik, yıkılmayıp ayakta durmayı baÅŸaran aÄŸaçlar, kendisini bahar mevsiminde zanneden kelebekler çıkıyor karşıma. Ä°ki kadından birisi diÄŸerine “insanlar birbirinden kaçar oldu” diyor. DiÄŸerinin söylediÄŸi pek de umut vadetmiyor. Zaten umudumuzun sahibi de Allah.

O sahibin izniyle normale dönmesini umduÄŸum dünya için hayaller çoÄŸaltıyorum:

Mesela kitap kahvelerde bilimin öncüleri anlatılsın her hafta. Etkinlikler düzenlensin. Okullara, caddelere, sokaklara Semerkand, UluÄŸ bey, Farabi, Ä°bn Heysem, Razi ismi verilsin. Sonra ÅŸehrin öte ucundan koÅŸarak gelen bir genç elinde telefonlarıyla dolaÅŸan kalabalığın arasına karışsın: Allahu ekber.

Henüz yorum yapılmamış.

* İşaretli tüm alanları doldurunuz.