Sosyal Medya

Makale

Saf Suresi Bağlamında Ganimet İçin Mevzi Terk Etmek

-Hayat Ä°man ve Cihad-

Saf suresi “Müsebbihât” denilen Allah’ın anılmasının manasının bir mümin için ne ifade ettiÄŸini ortaya çıkaran surelerden biridir. Gökler, yer ve ikisi arasında bulunan her ÅŸeyin tesbih ettiÄŸini söyleyen sure, bu anlamda iman sözünü samimiyetle söylediÄŸi iddiasında olan kiÅŸilere de Allah’ı tesbih edecekleri önemli bir sorumluluk yükler. Böylece sözün gereÄŸi yerine gelmiÅŸ olur.

1. GÖKLERDE ve yerde ne varsa tümü Allah’ın sınırsız ÅŸanını yüceltir. Zira kudret ve hikmet sahibi olan O’dur.

BilindiÄŸi gibi kitabın ayetlerinin yanısıra tabiatın da ayetleri vardır. Bunlara kevnî ayetler denir. Yaratılan her ÅŸey, sahip olduÄŸu özellikler hasebiyle yüce, güçlü ve hikmetli bir Yaratıcının varlığına iÅŸaret/delâlet eder. Bu anlamda her varlık bir ayettir ve âdeta “Hey bakar mısın beni bir yaratan var görmüyor musun?” diye seslenir. Yaratılan hiç bir ÅŸey, kendisi için var edilen ölçüyü aÅŸamaz. Bu anlamda insanın tabiatı da bu tesbihe katılır. Ancak insanın iradesinin gönüllü bir ÅŸekilde dile getirmesi gereken önemli ve zaruri bir tasdik vardır. Saf suresi, inandığını iddia eden kiÅŸiye bu tasdikin ve devamında gerektirdiÄŸi eylemlerin çerçevesini hatırlatır.

2. Siz ey iman iddiasında olanlar! Yapmayacağınız ÅŸeyleri neden söylüyorsunuz?

Ayet, bir türlü söyleyip baÅŸka türlü davranmanın ya da insanın yapmadığı veya yapmayacağı ÅŸeyleri söylemesinin doÄŸru olmadığını ifade eder. Ä°lk bakışta bu uyarının insanın her anlamda sözünü tutmasıyla ilgili olduÄŸu anlaşılır. Ancak surenin konusu, devam eden ayetlerinde göstereceÄŸi gibi iman ettiÄŸini söylediÄŸi hâlde bunun gereÄŸini yeterince yerine getirmemektir.

Burada arka planda Uhud’da ganimeti bir an önce paylaÅŸmak için bulundukları stratejik mevzileri terk eden sahabeler vardır. Bu anlamda safları terk etmek, hem tarihte bu mücadeleyi verenlerin ruhunu hem de o anı yaÅŸayan diÄŸer müminleri muazzep etmiÅŸtir. Dolayısıyla yapmadığı ÅŸeyi söylemek, basit bir görgü kuralı ihlali ya da günlük hayatta verilen sözlerin yerine getirilmesi deÄŸildir. Nitekim tenkit konusu yapılan ÅŸeyin ağırlığı bir sonraki ayetle daha iyi anlaşılır.

3. Yapmayacağınız ÅŸeyi söylemeniz, Allah katında büyük bir gazaba sebep olur.

Ayet, söz konusu fiilin basit bir günah olmadığını dile getirir. “Kebura makten” ( ?????? ??????? ) ifadesi; tiksinti veren ÅŸey, nefret uyandıran, hiç sevilmeyen, gazaba sebep olan, buÄŸz sebebi ve büyük bir günah olarak açıklanır. Buna göre söylenen sözün ardından gelen eylemsizlik kararı, kiÅŸiyi yalancı çıkarır ve büyük bir suç teÅŸkil eder.

Bir sonraki ayet, saÄŸlam ve yekpare bir bina gibi, kenetlenmiÅŸ saflar halinde savaÅŸmaktan bahsettiÄŸine göre, ayetin konusu iman iddiasının gereÄŸini yerine getirmekte gösterilen zaaf ya da zayıflıklardır.

KiÅŸinin iman iddiasının gereÄŸini yerine getirmemesi, yani sorumluluklarını askıya alması ya da yok sayması, büyük veballer oluÅŸturur. Çünkü bu sayede eÅŸkıyalar ve soytarılar âleme hükümdar olurlar. Buna göre ayette geçen Allah katında/nazarında ifadesi, aynı zamanda insanlar, mazlumlar, kimsesizler ve mustazaflar yanında anlamına gelir. Zira Allah indinde geçerli olan bütün insanların selâmetidir.

4. Gerçek ÅŸu ki Allah, kendi yolunda kenetlenmiÅŸ bir yapı gibi saf baÄŸlayarak savaÅŸanları sever.

Müminler, Allah yolunda diÄŸer kardeÅŸleriyle birlikte mücadele etmelidirler. Nihayet iman iddiası, tarih boyunca süren Tevhid mücadelesi ruhuna katılmayı ve bunun gereÄŸi olarak da içinde bulunulan toplumda diÄŸer inananlarla beraber saÄŸlam ve yekpare bir bina gibi savaÅŸmayı gerektirir.

5. Bir zamanlar Musa kavmine: “Ey kavmim! Benim Allah’ın size gönderdiÄŸi elçisi olduÄŸumu bildiÄŸiniz hâlde niçin beni üzüyorsunuz!” dedi(ÄŸinde de iman etmiÅŸ olmanın gereÄŸini yerine getirmemiÅŸlerdi.) Mamafih onlar yoldan sapınca Allah da kalplerini saptırmıştı. Allah, günaha gömülüp yoldan çıkan milleti asla doÄŸru yola eriÅŸtirmez.

Yapmadığı/yapmayacağı ÅŸeyi söylemenin ilk örneÄŸi, onun Allah’ın Elçisi olduÄŸu kabul edildiÄŸi hâlde Musa (as)’yı üzmektir. BilindiÄŸi gibi Ä°srailoÄŸulları pek çok kere onun sözünü dinlememiÅŸ ve ona itaatte zorluk çıkarmıştır.

Musa (as)’yı üzenlerin günaha gömüldükleri için doÄŸru yoldan sapmış olmaları, surede söz konusu edilen konuyu ağırlaÅŸtırır. Zira zaaf gösteren müminlere tarihte yoldan çıkmış insanlardan örnek vermek, burada öÄŸüt alıp doÄŸru davranmanın, yani sözünü yerine getirmenin ciddiyetine delâlet eder.

6. Hani Meryem oÄŸlu Ä°sa da “Ey Ä°srailoÄŸulları! Ben size gönderilmiÅŸ Allah’ın elçisiyim, benden önce gelen Tevrat’ı doÄŸrulayıcı ve benden sonra gelecek Ahmed adında bir peygamberi de müjdeleyici olarak geldim.” dedi(ÄŸinde de iman iddiaları boÅŸ bir söz olarak kalmıştı). Zira (Ä°sa’nın önceden haber verdiÄŸi) elçi kendilerine apaçık deliller getirince (bu sefer) de “Bu, apaçık bir büyüdür.” dediler.

Yapmadığı/yapmayacağı ÅŸeyi söylemenin ikinci örneÄŸi, Ä°sa (as)’yı üzmektir. Bu da onun öncesini ve sonrasını doÄŸrulamamak ve vahyi büyü ÅŸeklinde nitelemekle gerçekleÅŸir. Böylece son üzülen kiÅŸi de Muhammed (sav) olmaktadır.

GeçmiÅŸte Musa (as)’yı yalnız bırakıp üzenler ardından Ä°sa (as)’ya da aynısını yapmışlardır. Åžimdi de aynı durum Muhammed (sav) için geçerlidir. Kâfirler, vahyi büyü ÅŸeklinde niteleyerek onun insanlar üzerindeki etkisini kırmayı amaçlamaktadırlar. Böyle bir ortamda müminlerin ganimet peÅŸine düÅŸerek zaaf göstermeleri, meseleyi basit bir ahlaki sorun olmaktan daha ileriye taşır. Oysa iman iddiasının mücadelede sebat edip elçiye destek çıkarak kanıtlanması önemli bir sorumluluktur. Kendi çıkarları için Allah’ın mesajlarını büyü olarak niteleyenler, her zaman ganimet peÅŸindedirler. Oysa iman iddiasında olanlar için peygamberin emirleri doÄŸrultusunda Allah yolunda harcamak çok daha üstündür.

7. Allah’a teslim olmaya çaÄŸrıldığı hâlde Allah(ın ayetleri) hakkında yalan uydurandan daha zalim kim olabilir? Ama Allah zalimler topluluÄŸunu doÄŸru yola iletmez.

Zulüm; elçileri üzmek, vahyi sihir saymak, yalan söyleyerek Allah’a iftira atmaktır.

8. Onlar ağızlarıyla Allah’ın nurunu söndürmek istiyorlar. Hâlbuki kâfirler istemeseler de Allah nurunu tamamlayacaktır.

Elçiye itaatsizliÄŸin en ağır noktası, bu ayetle gündeme oturur. Buna göre ağızlarıyla Allah’ın nurunu söndürmek isteyenler vardır. Ä°man iddiasının gereÄŸini yapmamak bu noktada âdeta onlara katılmak, destek vermek ve onlardan sayılmak anlamı taşır. Konuya bu derece ağır bir ifadeyle yaklaÅŸmak, sözü edilen zaafın Allah tarafından en sevilmeyen ÅŸey olarak dile getirilmesiyle paralellik arz eder. Sözün gereÄŸini yerine getirmemek, ağızlarıyla Allah’ın nurunu söndürmeye çalışanların ekmeÄŸine yaÄŸ sürer. Bunun büyük bir suç/günah olarak nitelendirilmesinin sebebi budur.

9. MüÅŸrikler ne kadar öfkelense de, elçisini, bütün (diÄŸer bâtıl) dinlere üstün kılmak üzere hidayet ve hak ile gönderen O’dur.

Ä°nsanlar sözünü tutmasa da Allah nurunu tamamlayacaktır. Burada cihadın asıl gayesi, “Gerçek dinin sahte olanlarına üstün gelmesi” ÅŸeklinde açıklanır. Böylece imanın gereÄŸini yerine getirmenin ne kadar önemli olduÄŸu vurgulanmış olur.

10. Siz ey iman iddiasında olanlar! Åžiddetli bir azaptan sizi koruyacak bir alışveriÅŸ göstereyim mi size?

Ayet, kiÅŸiyi bu badireden kurtaracak bir öneriyle gelir.

11. Allah’a ve Elçi’sine inanır ve Allah yolunda malınız ve canınızla mücadele edersiniz. Bu sizin için en iyi yoldur. EÄŸer bilirseniz.

Söz, Allah’a ve Elçisi’ne inanmak, eylem ise mal ve canıyla cihad ederek bunu kanıtlamaktır. Bu ayet, yukarıda dile getirilen sözünü yerine getirmenin açılımıdır. Nitekim Allah’a ve elçisine inanmak, mal ve canla savaÅŸmayı gerekli kılar. Aksi halde kiÅŸi yapmadığı bir ÅŸeyi söylemiÅŸ ya da bir türlü konuÅŸmuÅŸ ama baÅŸka türlü davranmış olur.

12. Böyle yaparsanız Allah günahlarınızı bağışlar, sizi içlerinden ırmaklar akan bahçelere Adn cennetlerindeki güzel meskenlere koyar. Ä°ÅŸte en büyük kurtuluÅŸ budur.

Ayete göre insan, iman sözünün gereÄŸini yerine getirdiÄŸinde cennete girecektir.

13. Ve (sözünüzde durduÄŸunuz zaman Allah size bu dünyada) sevineceÄŸiniz baÅŸka bir ÅŸey daha (verecek). Allah’ın yardımı ve yakında gerçekleÅŸecek bir fetih. (Ey peygamber) müminleri (bunlarla) müjdele.

Sadece ahirette deÄŸil dünyada da zafere eriÅŸmenin yolu mal ve canı feda edebilmektir. Tabi bu sadece fiili bir savaÅŸ deÄŸil aynı zamanda Kur’an’ın mesajlarının yayılması uÄŸrunda çaba göstermek veya açlık ve güvenlik sorunlarına çözüm üretmekle de gerçekleÅŸebilir.

14. Siz ey iman iddiasında olanlar! Allah’ın (davasının) yardımcıları olun! Nitekim Meryem oÄŸlu Ä°sa havarilere: “Allah yolunda benim yardımcılarım kimdir?” demiÅŸti. Havâriler: “Allah (yolunda) yardımcılar(ın) biz olacağız!” demiÅŸlerdi. Ä°srailoÄŸullarından bir zümre buna inandı, bir zümre de inkâr etti. Biz de inananları, düÅŸmanlarına karşı destekledik ve onlar üstün geldiler.

Allah’ın yardımcısı olmak, havarilerin yaptığını yapmaktır. Onlar Allah’ın dininin, sahte/sanal/batıl dinlere karşı üstün gelmesi için çaba sarf etmiÅŸler, söyledikleriyle yaptıkları arasında tutarlı davranmışlardır.

Müminler, mallarıyla canlarıyla bir mücadele içinde olmalıdırlar. Dava veya dert sahibi olmak da budur. Bir mümin için Allah’ı tesbih etmelerinin en etkili/açık yollarından biri bu sureyle ortaya çıkar. Ä°manın gereÄŸini yerine getirmek ve her ÅŸeyiyle bu dünyanın daha yaÅŸanabilir bir yer olması için çalışmak. Aksi hâlde iman sözü, boÅŸ bir laf olarak kalır.

Ganimet için safları terk etmek, Allah katında en tiksinti verici ÅŸeylerden biridir. Bu nedenle hiçbir gerekçe mevzileri terk etmeye ve davadan vazgeçmeye sebep yapılmamalıdır.

 

Not: Bu yazı, “Sözün BaÄŸlamı” adlı eserden iktibas edilmiÅŸtir.

Henüz yorum yapılmamış.

* İşaretli tüm alanları doldurunuz.