Sosyal Medya

Makale

İDLİB ve RİYAKÂRLIK

Suriye’de resmen ilan edilmemiş bir savaş içindeyiz.

6 Mart itibariyle bir ateşkes ilan edilmiş olsa da karşımızdaki İran ve Rusya; yarının ne olacağını kestirmek zor. 

27 Şubatta İdlib’te 33 askerimizin öldürülmesi üzerine bir fırtına koptu (ki kopması da lazımdı).

Toplum olarak ikiye ayrıldık: 

Bir yanda “Suriye’de ne işimiz var” diyenler diğer yanda “yakalım, yıkalım, kelle toplayalım…” diye nara atanlar.

Samimi olanların sayısı az. 

Ölümlerin acısını hissedenler, savaşın yıkımını bilenler susuyor. Boşboğazlar konuşuyor.

Suriye'deki askeri varlığımızı ve operasyonları savunanlar, Erdoğan için savunuyor. 

Karşı çıkanlar da Erdoğan'a muhalefet olsun diye karşı çıkıyor.

Karşı çıkanlar da taraf olanlar da cenazeler üzerinden insanların duygularını istismar ediyorlar. O giden canların çok da umurlarında olduğuna inanmıyorum.

Maalesef büyük bir kitle şartlandırılmış; papağan gibi kendilerine dikte edileni tekrarlayıp duruyorlar.

Bir kısmı, Erdoğan yanlış yapsa dahi peşinen kabul etmeye hazır diğer bir kısmı da Erdoğan ne kadar güzel iş yaparsa yapsın yaptığını ret etmeye şartlanmış.

Savaşın galibi olmaz; en az zarar edeni olur.

Aklı başında kimse savaşı istemez ama savaş gelip kapınıza dayanmışsa da savaştan kaçmak peşinen kaybetmek demektir.

Türkiye Suriye'de çok yanlışlar yaptı.

Akşama kadar oturup yanlışları konuşabiliriz.

Lakin bugün gelinen noktada Türkiye'nin askeri harekâttan başka seçeneği kalmamıştır.

Mecbur kaldığımız bu savaştan dönmek olmaz ama sıcacık evimizde, oturduğumuz koltuklarda nutuk atmak da hiç ahlaklı olmaz.

Düne kadar Esed'in Şebbihaları ve İran'ın devşirme milisleri, Suriye'de Rus destekli katliamlara imza atarken akıllarına Müslüman kanı, Müslümanların vahdeti gelmeyenler ne hikmetse Türkiye, rejim ve İranlı milisleri vurmaya başlayınca birden vahdet nutukları atmaya, akan Müslüman kanından bahsetmeye başladılar.

Maalesef gelinen nokta İsrail, ABD ve Batının işine yarıyor. İsrail en güvenli zamanını yaşıyor.

Ama bu ayıp bizim değil bizi bu noktaya getirenlerindir; başta İran’ındır.

Türkiye’nin Suriye’deki askeri varlığından, silahların ölüm kusmasından memnun değilim ama ülkem olduğu için demiyorum; (sütten çıkan ak kaşık olmamakla beraber) Türkiye’nin bundan başka seçeneği kalmadı.

Bugün savaşların seyri değişti. 

Ülkelerin güvenliği devlet hudutlarıyla sınırlı değil.

Sahada göğüs göğüse savaşlar azaldı; masa başı mücadeleler, ekonomik ve stratejik hamleler, ülkeler arası işbirlikleri/diyaloglar kazanımlarınızı veya kayıplarınızı belirliyor.

Mesela, Rusya Suriye’deki hamlenin karşılığını Libya’da verebiliyor. Tam tersi de olabiliyor.

Şuan ateşkes ilan edildi.

Dilerim ateşkes devam eder ama pek umutlu değilim.

Özellikle İran’ın karşı hamle yapacağına inanıyorum. 

Türkiye bu 1 haftada basit bir lokma olmadığını gösterdi. Rejim ve Rusya bundan sonra atacağı adımları iki kez düşünecektir ama İran’a o kadar güvenmiyorum.

Çünkü İran’ın kaybı en azdır; milisleri İranlı değil, toprak İran’ın değil. Başkasının kanı ve toprağı ile savaşmak daha kolay.

Bir de İran’ın her yalanına/propagandasına inanmaya hazır yüzbinler var ülkemizde.

Sonuçta Ortadoğu ülkeleri olarak (İsrail hariç) bir bataklığa saplandık. Barış ve ittifak dışında her sonuç Ortadoğu’nun kaybı olacaktır.

Allah, bize bu bataklıktan çıkmayı nasip etsin.

Henüz yorum yapılmamış.

* İşaretli tüm alanları doldurunuz.