Sosyal Medya

Makale

Kelimenin Kavrama Dönüşmesi...

Bir kelime demek bir hayat serüveni demektir.

Kelime, hayatın bütün enstrümanlarını taşır bünyesinde… Hayat, var oldukça kelimenin gelişim seyri üzerine etki eder. Aynı zamanda kelime de etkiyi aldıkça hayata dair bir etkiye sahip olmayı başarır. Yoksa kelime ölür gider. Ölümü erteleyen kelime, sürekli yeni anlamlara yelken açarak varlık sahasındaki ömrünü uzatır durur. 

Her kelimenin bir hikâyesi vardır. 

Bu hikâye bir şahsiyet gibi işlerlik kazanır. Kişinin şahsiyeti gelişirken nasıl olgunlaşarak varlığını sürdürüyorsa kelimeler de öyle... Şahsiyetin oluşumunu belirleyen etkenler kelimenin olgunlaşmasının da zeminini oluşturuyor. Bir kelime etkileşime geçerek varlık sahasında kendi gelişim dinamiklerini harekete geçirir. Her öykünün giriş, gelişme ve sonuç bölümü olduğu gibi ayrıntılarında derinliği ve estetik kaygısının yerini ortaya çıkartır. Kelime, sürekli yeni etkileşimler yoluyla yeni anlamlara yelken açar. Her etkileşim, kelimeyi ya zaafa veya güce ulaştırır. Bu yüzden bir kelimenin öyküsü çoğu zaman bir kültürün öyküsüne dönüşüverir…

Her kelime bir çocukluk ve masumiyet boyutuna sahiptir.

Her kelime, lâfzen ne olduğunu kendi safiyeti ve masumiyeti altında ele verir. Ama bu lafızsal anlam süreç içinde yeni etkileşimlerle -ki bu etkileşimlerin bir kısmı, siyasi, kültürel, inanca taalluk edeni ve toplumsal boyutu da içermektedir- anlam dünyasını geliştirir ve derinleştirir. Bu arada kelime yeni anlam katmanları ile tanışarak tecrübesini artırır. Sonra o küçük kelime bir de bakmışız ki kocaman bir delikanlı olmuş, ele avuca sığmıyor. Ve artık ona istediğimiz anlamı yüklemekte zorlandığımız gibi kendi anlamını dikte eden bir dik başlılığı da bizi zorlayacaktır.

Kelimeler de yolcudur…

Kelimeler, tabii ki kendi başlarına yolculuk yapmıyorlar. Kendisi ile türdeş olan ve aynı anlam katmanlarını birlikte taşıyan diğer kelimeler ile birlikte yol alırlar.  Bu yolculukta kelime aynı zamanda muhalif kelimelerle bir yolculuğu da paylaşıyor. Yolculuk, kelimeye sürekli yeni anlamlar kazandırarak hayata etkisini artırıyor. Hayat, kelime ile karşılıklı olarak paslaşarak, yeri geldiğinde mücadele ederek etkileşimi derinleştiriyor.

Kelimelerde aşamalar var…

Bir kelime, bir yolculuk serüveni sonunda bir aşama kaydeder, anlam genişliği yaşayarak varlığını kalıcı yapma imkânı kazanır. Bu anlam genişliği üzerinden bir aşama daha yaşayarak onu bir mefhuma dönüştürür. Bir şeyi izah ederken artık ona dayanılır ki bu, kelimeyi bir üst aşamaya taşır. Artık bir tanım yapılırken, bir şey izah edilirken ve bunu teknik bir dille yapma ihtiyacı olduğunda öne çıkar ve kendisini dayatır. Onsuz bir tanım yapılmayacağı anlaşılacağı için o kelime artık bir kavram, idrakin yeniden o kelimeye yüklediği tasarım üzerinden tanımlanmayı ve etkileşimi en üst seviyeye çıkarmayı başarmış olur.

Kelime öyküsünde kavrandıkça, kavradıkça kavram olur…

Kelimenin kavrama dönüşmesi, kişinin ergenliği aşarak olgunluğu yakalaması gibidir. Olgunlaşmaya dönük gelişme kelimeyi sürekli daha çok genişletir, ufuk sahibi kılarak derinleşmesini güçlendirir. Kavram, insan eliyle sürekli yeni bir anlam öyküsü içinde yeni tanımlamalara ve betimlemelere maruz kalır. Ancak kelime, her seferinde kendisine dayatılan anlam eğer taşınmaz bir ağırlığı oluşturuyorsa hemen ona yönelik bir itiraz geliştirir. Böylece kendi kavranma öyküsünün mimarı kendisi olma arzusunu taşır. Biz kelimelerle oynadığımızı düşünürken çoğu kez kelimelerin bizimle oynadıklarının farkına varamayız. Niye? Çünkü biz onları cisim gibi düşünüyoruz. Hâlbuki kelimelerde tıpkı bizim gibi canlıdırlar. Akıllı olduklarını gözlemliyoruz. Ne kadar sıkı bir bağ ile bağlasanız da bir başka yerde, başka bir bağ ile karşımıza çıkmaktan da yorulmuyor.

Kelime canlı, akıllı ve etkileşime açıktır. 

Mesele, kelimenin canlı oluşunu göz ardı eden insandır. İnsan, kendi dışındaki varlığı canlı ve akıllı görme isteğini yok saydığı için sürekli kendi dışında akıllı ve canlı bir varlık yoktur hülyasına yatmaktadır. Bu hülya ise sürekli insanın başına yeni belalar açmaktadır.  İnsan elbette varlığı kendi dilemesi üzerine sürekli yeni bir konuma taşıma istidadına sahiptir. Ancak bu taşıma istidadının varlığın fıtratına mugayir olmaması da başarısı için elzemdir. İnsanın fiyaskoyla sonuçlanan eylemlerinin altında yatan temel saik bu fıtrata mugayir olmama halini gerçekleştirememesidir. Düşünce ameliyesi de budur. Düşünce sonuç itibarıyla kelime ile yapılır. Tanım, tasvir, açıklama, haber ve bildiri hep kelimeler olmadan yapılmaz. Ya işaret dilini ya kelimeleri kullanacağız. Ki işaret dili de kelimeler ile anlam kazanır.

Bir kavram tarihsel süreklilik içinde anlamını bulur…

Her kavramı tarihsel sürekliliği bağlamında ele alırken aynı zamanda yeni konumunu ve yeniden kazandığı anlamı da dikkate almak bizi doğruya taşır. Kavram her zaman hem değişime hem de derinlik kazanmaya açık bir yapıdadır. Kavramın yanlış kullanımı tamamen insanın hatasıdır. Bu yüzden kavramlarla tartışılmaz. Kendimizi kavramın derinliğine güvenle bırakarak yüzmeyi başardığımızda o kavramın derinliğini kavrayarak yeni anlamlara yelken açmasının imkânını da sağlamış oluruz. İnsan ve kavram, birlikte yol alır. Kendi emanetini ve kendi sorumluluğunu da birlikte üstlenirler. İnsan, dikkatle kendisine baktığında kelime, kavram ve ıstılahlar olmadığında neyi, nasıl, ne yapılacağı gibi temel meselelerde dilsiz, elsiz ve kulaksız kalır. 

Her kavramın bir kullanım kılavuzu vardır.

Kavramın değişimi ve gelişimi de o kavramın kullanım alanıyla ilişkili olduğu gerçeğini hatırlatalım. Ama en çok o kavramı kullanan kişinin zihinsel yeterliliği ile alakalı olduğunu da işaret edelim. Kavramın derinliği aynı zamanda bakışın kuşatıcılığı ve ufku ile de belirginlik kazanır. Yani her şey ayrı ve her şey ayrıntılı bir şekilde birbiri ile ilişkilidir. Ne sensiz ne senle hikâyesi... İlginç değil mi?

Sonuç olarak kavram, kelimenin öyküsünün yeterlilik kazandığı bir zaman diliminde varlık kazanır ve insan ile birlikte bir öykünün kahramanı olmaya doğru bir ivme ile hareket eder. İnsan, kendi yolculuğu süresince bu kavramın yardımına ve gözetimine ihtiyaç hisseder. Kavram da insana yeni anlam dünyalarına yelken açabilmek için duyduğu ihtiyacı bilerek insana katlanır. Bu karşılıklı alışveriş hem kavrama hem de insana birçok şey katar. Onların hayat karşısında duruşlarını belirgin kılar. Ama insan nankörlüğünü bu konuda da gösterir ve kavramı kullanılıp atılacak bir şey olarak düşler. Bu yüzden ondan yeterince faydalanamaz. Bu faydayı sağlayan az insan düşünür kavramı içinde konumlanırlar. 

Kelimelerde doğar, büyür ve gelişerek sona erer, ölümünü ilan eder...

İnsanlığın tarihsel seyri içinde nice kavram suikasta kurban gider. Nice kavram tarihten silinir gider. Bütün bu olup bitenlerin tek müsebbibi ise insandır. İnsan, kendi duygusal yetersizliklerini hep kavramlara yükler, ya da düşünsel yetersizliklerini de kelimelerden hınçla çıkartır. Bu yüzden kavramlar bazen insana ihanet ederler. Onları farklı mecralara taşırlar. Şeytanın fısıltısının aracılığını üstlenirler. Meselenin bu boyutu insan tarafından öğrenilince doğal olarak o aracı kelime ve kavramlar unutkanlığa tevdi edilirler…

Henüz yorum yapılmamış.

* İşaretli tüm alanları doldurunuz.