Sosyal Medya

Makale

Siyasal İslam'ın Çöküşü ve Bir Siyasal İslam Eleştirisi

Türkiye?de 50 yıllık Siyasal İslam serüveninin sonuna gelidik.

Konuya girmeden önce “Siyasal İslam” kavramına bir açıklama getirmek lazım.

Malumunuz, ülkemizde kavramlar söylemde aynı olsa da kişilerin kendi zihin dünyalarında o kavrama yükledikleri anlam çok farklı olabiliyor. O yüzden “Siyasal İslam” denince hemen şunu sormak lazım:

 “Hangi Siyasal İslam..?”

(Bunu mevcut kavramların %90’ı için de pekâlâ sorabiliriz.)

Siyasal İslam” kavramı çoğunlukla tebliğ ve İslam’ı yaşama mücadelesinin karşılığı olarak kullanılageldi. Benim burada tartışacağım bu bakış açısı değil. Benim bahsedeceğim/kast ettiğim (reel uygulamada olan) referansını İslam’dan alan ama beşeri akılla yeniden şekillendirilmiş, din boyutundan –izm/idea boyutuna indirgenmiş düşünce şeklidir.

Buna bir isim vermek gerekirse “İslamizm” demek mümkün. Ya da popüler kullanımıyla “İslamcılık”.

Siyasal İslam/İslamizm/İslamcılık ile İslam arasında ne fark var?

Vahiy ile –izm, ilah ile beşer kadar fark vardır.

Dışarıdan bakıldığında Müslümanlık ile İslamcılık bir gözükebilir ama işin ruhuna inince farklı yönde akan iki nehir gibidirler.

Siyasal İslamcılık öyle tu kaka bir şey değil. Ne olduğu bilinirse ve bu yolun yolcuları haddini bilirse faydalı bir şeydir aslında.

Ne yazık ki Siyasal İslamcılar ne olduklarını/sınırlarını bilmediler.

Referansını İslam’dan (vahiy ve sünnetten) alan ama beşerin duygu ve düşünceleriyle yoğrulan/oluşan Siyasal İslam hareketi, farklı kişi, farklı bilgi,  farklı düşünce ve duygularla etkileşince haliyle bir sürü alt fraksiyona dönüştü.

Ve bu fraksiyonlar her biri kendini din/İslam gördü; kendinden olmayanı din dışı (kimi zaman kâfir) gördü. O yüzden sürekli bir çatışma içinde olup geldiler.

Oysaki dinin/İslam’ın kendisi olmadıklarını dini/İslami olduklarını bilip anlayabilselerdi onca kavga/kaos yaşanmazdı. Ama bırakın bunu idrak etmeyi; bazıları kimi zaman kendilerini Allah’ın yerine koyup onun adına hüküm vermeye bile kalktı.

Belki biraz ağır olacak, Siyasal İslam ile Yahudilik arasında çok fazla bir fark göremiyorum:

İkisi de Allah adına, peygamberi adına ve kitabı adına hareket ettiğini söyler ama Allah/Peygamber/Kitapla çeliştiği yerde bunları kendi işine karıştırmaz, kendi heva ve hevesine göre karar verir.

İslamcılık ile köylü Ayşe Ninenin veya Ali Dedenin yaşadığı İslam/Müslümanlık arasında ritüel olarak benzerlik olsa da ruhen çok farklılar.

İslamcılıkta bilgi var, düşünce/idea var, proje ve eylem var ama iman ve ahlak ikinci planda kalır.

Ayşe Nine veya Ali Dede de ise durum bunun tersi; bilgi, fikir, siyasal mücadele yok veya az ama iman ve ahlak noktasında daha yüksek yerdeler.

Ahlak ve iman zemin; bilgi ve eylem o zemin üzerine inşa edilmiş bina gibidir. Zemin kaypak/gevşek olursa o bina ufak bir sarsıntıda/rüzgârda yıkılıp gider.

Bu yüzden İslamcı birçok kişi makam, para, çıkar karşısında büyük sarsıntı yaşarken Ayşe Nine ve Ali Dedede zerre kımıldama göremezsiniz.

İslamcılık varlığını/yaşantısını zihin/akıl üstünde inşa ederken Ayşe Nine ve Ali Dede dini yaşantısını kalp üzerinde inşa eder.

İslamcılık güce, otoriteye, sayıya önem verir ve başarıyı bununla ölçer. Klasik dindarlık gücü ve sayıyı istese de bunların yokluğunu mağlubiyet/başarısızlık görmez.

İslamcılık tüm insanlık için mücadele ettiğini söyler ama insanları var oldukları yerden koparıp kendi içinde hapsetmek ister. Nitekim klasik İslam kişileri camiye toplarken İslamcılık tebaasını camiden uzak tuttu.

Türkiye’deki İslamcı hareket fikir olarak karşıt olsa da eylem ve usul yönünde Sol Hareketi taklit ettiği çok yer oldu; örgütlenme şekli, basım ve neşriyat, protesto ve eylem şekillerinde sıkça Sol Hareket taklit edildi.

İslamcılığın Solculardan etkilendiği en olumsuz yön çatışma (kimi zaman imha etme) duygusu/dürtüsü oldu.

Mücadele adı altında Solcular gibi kendinden olmayan herkesle çatıştı/savaştı. Bu çatışmacı ruh öylesine belleğine işledi ki kendi alt fraksiyonlarında hiçbir zaman bir birliktelik oluşturamadı. Alt fraksiyonları bir düşman gibi sürekli aralarında çatıştı durdu. Bu yüzdendir camia/cemaatlerin çoğunluğu konuşmalarında İslam Kardeşliğinden, Vahdetten sıkça bahsederler ama birbirini seven camia sayısı yok denecek kadar azdır.  

İslamcılığı eleştirirken şunu unutmamak lazım; İslamcılığın müntesipleri, yaşantılarında tek bir noktada durmayıp İslamcılık ile geleneksel İslam/Müslümanlık arasında gitgeller yaşamışlardır. Bu yüzden kişileri değil düşünceyi/ekolü konuşmak lazım.

Türkiye İslamcılarının 3 ana hedefi vardı:

1- Siyasi olarak iktidar olmak

2- Üst kademelere İslamcı kadrolar yerleştirmek

3- Başörtüsünü serbest bırakmak

Bunun yanında İmam Hatiplerin, Kuran Kurslarının sayısını artırmak, vakıf/dernekler için büyük devasa binalar/salonlar inşa etmek, rahatça gazete/dergi çıkarmak, TV radyo sahibi olmak gibi alt hedefleri de sayabiliriz.

Ak Parti iktidarıyla beraber neredeyse hedeflerin tamamına ulaşıldı.

Hedefe ulaşınca, yeni hedefler kalmayınca İslamcılık bir nevi anlamını/varlık sebebini yitirme moduna girdi.

Hedeflerine ulaşan ve iktidarın getirdiği ganimetler uğruna kirlenip ilkesizleşmek İslamcılığı bitirme noktasına getirdi.

Karşıtlarının varlığı/düşmanlığı olmasa bugün İslamcılık iddiasında bulunanlar muhtemelen İslamcılıktan irtida ettiklerini söyleyeceklerdi.

Sonuç olarak bundan sonra varlığını devam ettirse bile İslamcılık Düşüncesi bu toplumda beklediği ilgiyi ve talebi (en azından uzun bir süre) bulamayacaktır.

Belki birkaç nesil sonra, yapılan yanlışlardan ders alınıp yeniden (ama bu sefer ahlak üzere) inşa edilecek bir İslamcılık umut vaat edebilir.

NOT: Siyasal İslam söylemi her ne kadar bugün Ak Parti ismiyle beraber anılıyor olsa da Ak Partinin de içinde olduğu ama Ak Partiden önce başlayıp diğer birçok parti, cemaat, dernek ve vakfı kapsadığını unutmayalım.

Henüz yorum yapılmamış.

* İşaretli tüm alanları doldurunuz.