Sosyal Medya

Makale

Yeni Parti Kaçınılmaz Ama Doğru Olur mu?

Bugün Abdullah Gül, Ali Babacan ve Ahmet Davutoğlu?nu parti kurması durumunda başta Erdoğan olmak üzere hiçbir Ak Partili olumsuz söz söylemeye hakkı yoktur. Çünkü kendileri bu insanları partiden uzaklaştırdılar.

Bana sorarsanız Ak Parti dönülmez bir yola girdi; hızla bitişe doğru gidiyor. Bu saatten sonra dönüşü ancak yolsuzlukla mücadele etmesi durumunda olabilir ki ona da izin verdirtmezler.

Ak Parti, buraya geleceğini çok önceden belli etmişti:

Statüko/askeri oligarşi karşıtlığından statükonun/askeri oligarşinin hamiliğine soyununca;

Ümmetçi düşünceden milliyetçi düşünceye kayınca;

Haramzadeler partiyi kuşattığında dava adamları teker teker feda edilince;

Adalet unutulunca;

Özeleştiri getirmek ihanetle eşdeğer görülmeye başlanınca;

İstişareden tek adamlığa geçince;

Millete iğne ucuyla verilen adalet/hak ve özgürlükler, FETÖ bahanesiyle kepçeyle geri toplanınca;

Partide Erdoğan’a itiraz edecek kimse kalmayınca

Yolun buraya varacağı belli olmuştu zaten.

Ak Parti zaman içinde Reis’in Partisine dönüşünce parti kurucularından önemli isimler ya partiden uzaklaştılar ya da parti idare çarkının dışına itildiler.

Gül, Babacan ve diğerlerine takınılan tavır, bir nebze olsun anlaşılabilir belki ama Davutoğlu’na takınılan tavır, zoraki istifaya zorlanması resmen Davutoğlu’na hakaretti bana göre.

Tüm bunlara rağmen Davutoğlu, bence büyük bir olgunluk gösterdi; Ak Partiye ve Erdoğan’a zarar vereceği birçok fırsatı olmasına rağmen susmayı ve kritik durumlarda da uzaktan destek vermeye devam etti.

Ortada bunca küskün varken ve Ak Partinin son siyasetiyle hayal kırıklığı yaşayan ve yeni bir arayış içinde olan milyonlar varken yeni bir parti beklentisi kaçınılmaz oluyor.

Bugün Abdullah Gül, Ali Babacan ve Ahmet Davutoğlu’nu parti kurması durumunda başta Erdoğan olmak üzere hiçbir Ak Partili olumsuz söz söylemeye hakkı yoktur. Çünkü kendileri bu insanları partiden uzaklaştırdılar.

Uzaklaştırdıkları yetmezmiş gibi birçok kişi açık veya ima yoluyla Abdullah Gül’ü İngilizlere, Davutoğlu’nu Almanlara, Babacan’ı da Amerikaya hizmet etmekle suçladılar/suçluyorlar. Kimin kime hizmet ettiğini bilecek değilim ama insanlara bu ithamı bu kadar kolayca isnat etmenin de öyle kolay olmaması gerektiğini düşünüyorum.

Abdullah Gül’ün kişiliğine ve siyaset anlayışına büyük saygı duyan biriydim. Fakat Devlet Başkanlığı seçimlerinde Abdullah Gül’ün tavrı beni şaşırttı. Bu saatten sonra atacağı siyasi adımlara kuşkuyla bakarım.

Ali Babacan’ı yakinen tanımıyorum. Şimdiye kadar siyasi olarak herhangi bir yolsuzlukta adının anılmamış olmasını (aynı şekilde Abdullah Gül’ü de) önemsiyor ve takdir ediyorum.

Babacan’ın İslami hassasiyetini ve ümmet endişesini bilmiyorum. Bunlar varsa büyük işler yapabileceğine inanıyorum. Lakin bu düzeye gelmiş ve özellikle batıda eğitimini tamamlamış kişilerde İslami hassasiyet yoksa yabancı ülkelerin desteği olmadan veya onlara biat etmeden bir yere gelebileceklerine pek ihtimal vermiyorum (bunu Babacan için bir iddia veya ima için söylemiyorum).

Davutoğlu, şu ana kadar samimiyetle siyaset yaptı. Birçok yol arkadaşı ilk baştaki çizgisini kaybetmesine rağmen o çizgisini korudu. Ümmetçi endişeyle siyaset yaptığına inanıyorum. Bazı siyasi adımlarını hatalı bulsam da samimiyetinden ve İslami endişesinden dolayı (sağlıklı bir ekip kurabilirse) Ak Partinin üstelendiği ama yarım bıraktığı misyonu devam ettirebileceğini düşünüyorum.

Bu üç isim beraber veya ayrı ayrı parti kurmalarını doğal hakları gibi görsem de şuan ve şu ortamda parti kurmalarını büyük bir hata görürüm.

Ak Partinin bu saatten sonra ülkeye bir şey verebileceğine inancım olmasa bile özellikle Davutoğlu’nun Ak Parti ciddi anlamda tükenmeden parti kurmasının hem bizim hem de Türkiye dışındaki İslam âlemi için hayırlı olmayacağını düşünüyorum.

Ayrıca yeni parti olayında derin devletin hamlelerine dikkat etmek lazım (derin devletin siyasetteki reflekslerini görmek istediğimde sağ siyasette Bahçeli’ye sol siyasette Perinçek’e, liberal siyasette de (şuan için) Akşener’e bakıyorum).

Derin yapı politik, ekonomik ve stratejik olarak Avrasyaya doğru kayarken; ABD ve müttefiklerine rağmen Ortadoğudaki pastadan pay almaya çalışırken (burada derin devleti desteklediğimi belirteyim) ve bu yüzden ABD ve müttefiklerinin hışmını üzerinde toplamışken bir yönetim zafiyeti yaşamak istemez (ki bu yüzden hiç hazzetmediği Erdoğan’ı 5 yıldır destekliyor).

Derin yapı, hazzetmediği siyasi hareketleri önce engellemeye çalışır ama bunda muvaffak olamayınca/olamayacağına kanaat getirince o hareketi daha embriyo aşamasında iken (güçlenmeden) piyasaya sürerek düşük yapmasına çalışır. Güçlenmeden siyaset arenasına çıkan hareketler doğal olarak ayakta kalmak için derin yapıyla bir şekilde ittifak kurmak zorunda kalır.

Bu yüzden özellikle Davutoğlu’nu (tek başına değerlendirmiyorum, güçlü ve sağlıklı bir ekip kuracağını varsayarak) siyasi hareketini olgunlaştırmadan siyaset arenasına çıkmasını büyük hata görüyorum.

Henüz yorum yapılmamış.

* İşaretli tüm alanları doldurunuz.