Sosyal Medya

Makale

Ramazan ayı: Ruhun uyanışı...

Gündelik hayatın gidişatı içinde farkındalığı yitirerek yaşam sürdüren insanın kendini fark etmesi ve kendine dikkat kesilmesinin en önemli göstergelerinden biri de oruç tutmaya başladığımız ilk günden bayrama eriştiğimiz güne kadar, insanın duyarlılığını artırdığı bir zemini yaşamasıdır. Ramazan ayının Allah tarafından kendisine ait olduğunu beyan etmesi üzerine derinden düşünmenin her zaman bir karşılığı olmalıdır.

Allah’a ait bir zaman diliminde ruhun uyanışa geçmesi doğal bir sonuçtur…

İnsanın uzun bir zaman diliminde Allah’ı hatırladığı ve O’nun huzurunda hissettiği psikolojik vasatı ifade eden Ramazan; gündüz, oruç; her türlü dünyevi kaygıyı bir tarafa bırakarak, açlığı, susuzluğu sürekli hissetmesine rağmen ona dayanarak büyük bir ikrama kavuşan insan; Allah’a vasıl olmayı bu kadar rahatlıkla kazanabileceği bir başka vasat bulamaz. Her an aç ve susuzluğu tatmasına rağmen kendisini tutması ve isteklerine gem vurması bir insanın kendini keşfetmesi için yeterli bir sebebi işaret eder.

İnsanın kendini keşfetmesinin en önemli etmeni, kendi üzerine derinlemesine bir teemmül gerçekleştirme imkânıdır. Ramazan ayı bu imkânı bolca vermektedir. Teravihler ve dost meclislerinde muhabbet ile geçen vakitler de bu uyanışa destek mahiyetli eylemliliklerdir. Yani insan, uyanışa geçmenin bütün şartlarına haiz iken bu vasatı kullanamadığı zaman ruz-i mahşerde nasıl bir pişmanlık ateşinde kavrulacağını da hesaba katmayı düşünmelidir.

Ramazan ayı ile birlikte ilk duyulan emir: dur, düşün ve kendine yönel…

Durmak, yavaşlamak hayatın farkına varmayı da içermelidir. İnsan durduğu zaman neyin içinde debelendiği konusunda bir ayrıma sahip olur. Ayrım, başlangıç adımıdır. Her ayrım bizi bir farka taşımalıdır. Her fark bizi bir değere taşır. Ve ancak değer üzerinden kendimizi yeniden kurma imkânını elde ederiz.

Ruhumuzun uyanışını sağlayacak olan şey ayrımlara dikkat kesilmemiz ve farkları doğru bir şekilde teşhis edebilmemizle orantılıdır. Durmak ayrıma tanık olmayı içerir. Durmak ve yavaşlayarak farkındalığı artırmak ise oruç mevsiminin en güzel meyvesi olmayı hak eden bir olguyu gösterir. Bu yüzden yaşadığımız oruç sevincini ayrım üzerinden farka taşımak ve bu farkı farkındalığa dönüştürdüğümüzde ruhun uyanışını tetiklemiş oluruz. Her tuttuğumuz oruçlu günü yeni güzellikler ile besleyerek ruhun uyanışını hızlandırmak ve bu uyanış üzerinden yeni anlam dünyalarına yönelik ilgimizi güçlendirmemiz esasa tekabül eder.

Uyanmak, halin değişimini içerir. Bir halden bir başka hale geçişi işaret eder. Ruhun uyanışı da halin değişimi ile ilişkili bir olguyu ifade eder. Uyanış aynı zamanda yeni hal içinde devinime geçmek ve bu yeni devinim çerçevesinde yeni hareketleri gerçekleştirecek iradeyi ortaya çıkarmayı da zımnında taşır. İşte bu irade üzerine kurulu hareketler uyanışı hızlandırır ve güçlendirir. Uyanıklık, yeni halin kabulünü ve ona uygun davranışı kodlara dönüştürmeyi de teyit eder. Böylece kişi, uyanışını gerçekleştirdiği gibi bu uyanışa uygun bir ahlaki yapıyı da inşa etmeye başladığını haber verir.

Kuran tilaveti, gündüzleri oruçlu olma, geceleri teravih ile kulluğun zirvesini yakalama, teslimiyeti koyulaştırmaya zemin hazırlayan muhabbet ortamları, hep insanın ruhunun uyanışının inceliklerini keşfetmesini sağlar. Kendi ruhunun derinliklerine indikçe uyanışı da o düzeyde gerçekleşmiş olacaktır. Her ruhunun derinliğine indiğinde ise mevcut durumun geçici boyutunu daha derinden kavrama konusunda bir istidat geliştirecektir. İnsan çoğu zaman bildiği şeyi hayata geçirmekte zorlanır. İşte bu zorluğu aşma; durmayı, düşünmeyi, ayrımı, farkı, farkındalığı ve iradeyi harekete geçirmeyi ruhunun güzelliğine tanıklık ederek olacaktır.

Bu ayın Allah’a mahsus oluşunu derinlemesine düşünmeliyiz dedik. Yani, bu ay boyunca O’nun huzurunda oluşumuzun temelini işaret eder. Diğer günlerde de tabii ki O’nun huzurundayız. Ama Ramazan ayında aradaki bütün perdeler neredeyse kalkarak, bunu bizimde fark etmemizi sağlayacak yeni bir düzenlemeyi de işaret ediyor. Diğer günlerde ise bir sürü perdeler araya girerek kişiyi huzurda olma duygusundan uzaklaştırıyor. Bu yüzden yazın, özellikle uzun süren oruç tutma vakitleri bu perdelerin iyice ortadan kalktığı anlara tekabül eder. İşte insan, bu perdesiz süreçte ilahi mazhariyete kavuşma adına yaşadığı hali derinlemesine teemmül ederek huzurda oluşunun tanığı olmalıdır. Bu tanıklık ruhu sevince taşıyacaktır. Bu sevinç ruhun uyanışını hızlandıracak ve kalıcı bir boyut kazanmasının zeminini kuracaktır.

Ruhumuzun üzerinde kalın örtüler bulunmaktadır. Bilgeler, bedenin ruhun örtüsü olduğu görüşünü savunurlar. Bu önemli bir tespit… Bedenin hafiflemesi ve ağırlaşması, ruhun varlığının hissedilmesi ile ilişkisi kaçınılmazdır. Beden hafifleyince ruhun varlığı aşikâr olunur. Beden ağırlaşınca da ruh geriye doğru çekilir ve hissedişi azalır. Bu yüzden bilgelik yolu; bedenin ağırlığını atacak eylemlilikleri öne çıkartır. Yani, oruç tutma, bedene can veren yeme ve içme faaliyetini askıya alma, zihni bedenin emrinden çıkarma, yani sürekli ruhu ve ruhsal hayatı düşleyerek ruhla bağ kurmayı ilkeye dönüştürür. Zorlu bir yola çıkan ruh,  tökezlemezse emellerine kavuşmanın imkânına sahip olabilir. Ki çoğu ruh dökülür ve pek azı ancak bu ruhsal tecrübeye sahip olabilir.

Hâlbuki İslam, Ramazan ayını Allah’a mahsus kılarak bir adım öne çıkmaktadır. Bu ay boyunca yeme ve içmeye kesinti getirerek bedeni hafifletmektedir. Bu ayın Kuran ayı olması münasebetiyle her vesile ile Kuran okunur veya okunuşuna tanık olunur. Birlikte, sürekli, ilahi sözü dinleme imkânı, ruhsal keşfe hazırlanma konusunda öne çıkan adımların çoğalmasına zemin oluşturmaktadır. Ayrıca, sadaka, kendisinin bedeli olan fıtır sadakasını verme gibi kulluk edimleri de ruhun üzerindeki örtüleri atarak ona kavuşmayı kolaylaştırmaktadır. Ayrıca toplu zikirler, birlikte kılınan namazlar, edilen dualar ile de ruhu diğer ruhların sevincine ortak kılarak onu duyumsanır hale getirir.

İslam Peygamberinin yerinde uyarısını buraya not alalım: bedenin ruh üzerindeki ağırlığını dengelemek adına:

‘Az yeme, az uyuma ve az konuşma’ iyi bir mümin olmanın koşulları olarak tavsiye edilmektedir. Az yeme, bedensel iştigali azaltır. Az uyuma, tembelliği, atıllığı geriletir. Az konuşma, boş konuşmayı ve birilerini kırmayı veya yalan söylemeyi azaltır. Böylece bedenin tahakkümünü ortadan kaldırabilmenin zeminini elde eder kişi…

Önemli olan bu elde edilen boş vaktin dolu olarak kayıtlara geçmesini sağlamaktır. Bol zikir, bol ilim elde etme edimleri, bol başkasına yardım faaliyetleri mümin kulu sürekli Allah’a yakın kılmanın imkânlarını çoğaltır. Ruh, bu imkânlar üzerinden uyanışını ikame eder.

İslam’ın özü, insanın ruhunun uyanışını sağlaması ve insanı ruh vasıtası ile aşkınlıkla buluşturarak onu sonsuzluğa taşıyacak adımları atabilmesinin yolunu döşemesidir. Ramazan ayı, salt herhangi bir ay değildir. Onu diğer aylardan ayıran en önemli gösterge bu ayın Allah’a ait oluşudur. Aslında gördüğümüz herhangi bir şey sadece o şey olmakla sınırlı bir tabiata haiz değildir. Mesele, o şeyin aslı itibarıyla ne olduğu konusunda bir bakışa sahip olabilmektir. Ruh, bir şeyin aslının neliği konusunda tanıklık edebilecek bir ilahi lütuf olarak betimlenmelidir. İnsan, ruhu sayesinde diğer bütün yaratılmış varlıklar hiyerarşisinde en başa çıkabilmektedir. O ruh, diğer ruhlar ile bağını kurabilecek bir istidada sahiptir. Mahşeri vicdan dediğimizde veya bir toplumun ruhu dediğimizde aynı kaygıyı işaret ediyoruz. Ruh, diğer ruhlarla kendi varlığı sayesinde bir bağ kurar. Bu bağı zihinsel bir zeminde ve düşünce aracılığı ile gerçekleştirir. İşte, Ramazan ayı bu fırsatı defalarca kişiye sunar. İnsan, bu fırsatı kullandığı ölçüde ruhu ile bağ kurar ve uyanışını belirgin kılar.

Yoksa ruh zaten uyanık…

Mesele kişinin kendi ruhunun uyanıklığının farkına varmasıdır. İmtihan olmayı, her şeyin örtülü olduğu gerçeğini bilmenin vasatını oluşturduğunu derinden kavramalıyız. Fıtrat ve oluşturulmuş kültürel benlik arasındaki derin yarık, kaygı ve çatışma zemini imtihanın çetin geçeceğinin ontolojik kabulünü sağlar. O zaman insan, her fırsatı ve özellikle de fırsatlarla donatılmış Ramazan ayını doyasıya yaşamalı, o ayda yapılması öngörülmüş hayır, hasenat, salih amelleri ve vermeyi; sadaka, infak, paylaşma, yardım etmeyi vs. temel bir amaç olarak uygulamalıdır. Ki ruhun uyanışını ve kendine gelişini hazırlayalım…

Ruh; uyandığında önce bakışı değiştirir, düşünceyi derinleştirdiği gibi düşünme ameliyesini çoğaltır ve koyulaştırır, eylemi güçlü kılar, teorik çerçevesini güçlendirir. Ruhu ile düşünen ve eylem gerçekleştiren kişi sahici olur, yapaylıktan ve kurgusallıktan korunur.

Müslüman, Ramazan ayının bereketini, hayrını ve lütfünü kazanmak için her anının kıymetini bilmeli, büyük ve paha biçilmez bir hazine olarak kabul ederek yaşamaya çalışmalıdır. Bedenden ruha doğru bir hicreti gerçekleştirerek en büyük inkılâbı gerçekleştirmeye hazır olmalıdır. Bilgelik yolu zaten sürekli bir yolculuk üzere olmak değil mi? Hep bir hicretin varlığı üzerine kurulu bir yaşamı, Ramazan ayının bereketi ile hayata geçirmeye hazır olmaya var mıyız?

Oruç; bedenden ruha doğru bir ilticanın varlığına delalet eder. Maddeden manaya yürüyen insan, bedeni unutmadan ruha doğru bir seyrüsefere Allah’ın izni ile başlamalıdır. Başlangıcını devam ettirdiği sürece insan, ruhunun uyanıklığını da devam ettirerek varlık âlemindeki anlamını icra eder…

Kaynak: Şark'ul Avsat

Henüz yorum yapılmamış.

* İşaretli tüm alanları doldurunuz.