Makale
Kuran Tefsirinde Galip Zihnin Tanınması
Kur'an okumalarında göz ardı edilen en önemli etkilerden biri de galip zihnin etkisidir.
Şüphesiz Allah, asla maÄŸdur veya maÄŸlup edilemeyen yegâne galiptir. BilindiÄŸi gibi Kur’an da özellikle baÅŸlangıç itibariyle bir sözdür ve Allah’a ait bu özelliÄŸi bütünüyle yansıtır. Sözün galip olması, gerçekleÅŸmesinin engellenememesidir. Bu aynı zamanda hakkın/doÄŸrunun/gerçeÄŸin gücüdür. Özellikle tehdit ve uyarı içeren ayetlerin serencamı budur. Mutlaka ortaya çıkar ve meydana gelir. Dolayısıyla sözün gücü, galiptir ve Kur’an bu ÅŸekilde galip bir zihinle okunur. Okunmalıdır da. Güzel ahlak elinde gerçekleÅŸmek için bekleyen bir sözün hakkı da budur. Nitekim müminler, her ÅŸeye hâkim ve galip olan Rablerinin sözüne baÅŸka türlü yaklaÅŸamazlar. Lakin bu yaklaşımın haklılığı, sözün okuyucunun zihnine doÄŸru bir ÅŸekilde ulaÅŸmasına baÄŸlıdır. Bu nedenle Kur’an, okuyucusuna ulaÅŸmadan önce gerekli açıklamalarla desteklenmeli ve mümkün olduÄŸu nispette doÄŸru anlama kavuÅŸmalıdır. Aksi hâlde sözün insanı aciz bırakan ve gerçekleÅŸmek için bekleyen âdeta canlı yönü, muhatabın arka planda var olan maÄŸduriyetleri görmesine engel olur.
Galip zihinden kasıt, Kur’an üslubunun geri çevrilemeyecek ÅŸekilde gerçekleÅŸmek için bekleyen ve insanı saran canlı tarafı deÄŸil, Kur’an’ı okuyup anlamaya çalışan insanın zihniyetidir. Kur’an’ın üstünlüğü, onun canlılığını yansıtan bizzat kendi vasfıdır. O hâlde Kur’an’ın bu özelliÄŸi ile onu okuyan zihnin yaklaşımları arasındaki farkı görmek ve gözetmek gerekir.
Kevser suresi örneÄŸinde görüleceÄŸi gibi konu, nimete şükretmek deÄŸil, baskı ve tehdit altında yolunu deÄŸiÅŸtirmemektir. (1) Bir mümin bu anlamların hangisini bulursa onunla hemhal olacaktır. Buna göre okuyucuya gelmeden önce doÄŸru mananın ortaya çıkması bir zarurettir. O hâlde galip zihnin olumsuz etkisinden bahsederken burada tenkit edilen okuyucunun yaklaşımı deÄŸil, arka planı ihmal eden uzmanların bakış açısıdır.
Okuyucunun galip zihinle anlamaya çalışması, Mekkî ayetlerde pek çok anlamın buharlaÅŸmasına neden olmaktadır. Muhatabın sözün gerçekleÅŸtiÄŸi yerden bakması sonuç itibariyle doÄŸru anlama katkı saÄŸlar. ÖrneÄŸin Kevser suresinin bütünüyle yaÅŸanmış olması, doÄŸru anlaşılması açısından çok önemli bir etkendir. Peygamber (sav)’e verildiÄŸi söylenen çok ÅŸey, konuya surenin bütünüyle yaÅŸanıp gerçekleÅŸtiÄŸi zamandan, yani nüzul zamanından yaklaşık yirmi yıl sonra, yani Peygamberimiz (sav)’in vefatından geriye doÄŸru bakıldığında risâlet devri boyunca elçiye verilen her ÅŸeyi, hatta daha da fazlasını içerir. (2) Daha fazlasından kasıt, henüz ona verilmemiÅŸ kevser havuzu veya nehri gibi rivayetlerin öngördüğü doÄŸrultuda ahirette verilmesi muhtemel nimetlerdir. Son iki dönem itibariyle surenin konusu, bu çok ÅŸey karşılığında namaz kılıp kurban keserek şükretmektir. Hâlbuki surenin indiÄŸi zaman diliminde sözü edilen o çok ÅŸey yoktur. (3) Dolaysıyla surenin konusu, nimete şükretmek deÄŸil, tehditlere direnmektir. Sonuç itibariyle surenin yaÅŸanmışlığının da bu anlamı desteklediÄŸi açıkça ortadadır. Burada sözün söylendiÄŸi zaman (nüzul zamanı) ile gerçekleÅŸtiÄŸi zaman arasındaki farkı da gözetmek gerekir. Okuyucu, Allah’a imanın ve dinin kendisine verdiÄŸi öz güvenle öylesine galip bir bakış açısı oluÅŸturur ki bu okuma biçimi bütün anlama çabalarına damgasını vurur. Sözün içeriÄŸinin engellenemeyecek ÅŸekilde mutlaka gerçekleÅŸmesi açısından bu galibiyet, sonuç itibariyle doÄŸrudur. Oysa söz ilk duyulduÄŸunda muhatapların içinde bulunduÄŸu maÄŸduriyetin uzmanlar tarafından fark edilmesi gerekir. (4)
Kur’an okumalarında iki ÅŸeye dikkat edilmelidir.
Birincisi, sure içeriklerinin önemli bir bölümünün bizzat yaÅŸanmış olmasıdır. Mesela Kevser suresi, bütünüyle gerçekleÅŸmiÅŸ bir sözdür. Yani bu sure, Peygamber (sav)’in hayatta olduÄŸu zaman aralığında bütünüyle yaÅŸanmıştır. Ä°ÅŸte sözün gücü budur. Allah, sözünü tutmuÅŸ ve vaat ettiÄŸi ÅŸeyi gerçekleÅŸtirmiÅŸtir. Kâfirler ve müşrikler onu ve ona tabi olanları böyle devam ettikleri sürece her türlü hayırdan kesecekleri hususunda tehdit etmiÅŸlerdir. Sure, ona çok ÅŸey verildiÄŸini ve bu ikramın devam edeceÄŸini ve hayırdan kesileceklerin ona düşmanlık edenler olacağını ifade eder. (5) Medine döneminin sonu, bu surede vadedilenin tamamen gerçekleÅŸtiÄŸini gösterir. YaÅŸanmışlık, surenin anlaşılmasını (tefsir/te’vil) kolaylaÅŸtıran önemli bir etkendir. (6) Söz, burada tehdit altında maÄŸdur olan müminlere yol gösterir. Sözün gücüne güvenenler ona inandıkları için bir zaman sonra galip olmuÅŸlardır. Ä°ÅŸte asıl sorun konuya galip olduktan sonra bakmak ve ilk planda muhatapların içinde bulundukları maÄŸduriyeti görememektir. Okuyucu, sözün gerçekleÅŸme seyrine baktığında surenin indiÄŸi dönem itibariyle elçinin ve ona tabi olanların içinde bulunduÄŸu maÄŸduriyeti göremez. Oysa sözün gücünün arka planda yaÅŸanan maÄŸduriyetleri örtmemesi gerekir. Nitekim arka planda verilen mücadele unutulduÄŸunda sözün muhataplarını galip getirmesinin de deÄŸeri tam anlamıyla yerine oturmayacaktır.
Kur’an okumalarında dikkat edilmesi gereken ikinci nokta, sözün insan dilinde söylenmiÅŸ olmasıdır. Söz, hayata dair hakikati kuÅŸatan bütün hâkimiyetine raÄŸmen, insanların anlayabileceÄŸi bir forma sokulmuÅŸ hatta bu anlamda kolaylaÅŸtırılmıştır. Kur’an’ın Arapça indirilmiÅŸ olması, zihnin algılama düzeyini dikkate almış olması, hayata dair bütün renkleri içermesi, sonuç itibariyle insanın anlayamayacağı gizli, kapalı veya gizemli manaları devre dışı bırakır. Mesela A’lâ suresinin ilk ayetlerinde şöyle buyrulur: “Rabb’inin o çok yüce adını tesbih et! O ki, (her ÅŸeyi) yaratmakla kalmayıp ÅŸekillendirerek ölçüsünü koymakta ve ona yol gösterip bir amaç belirlemektedir. O, yeÅŸil otu çıkarıp sonra onu kupkuru siyah bir çöp hâline getir(mesinde görüleceÄŸi gibi yaratılışı da sürekli olarak tekrar ettir)mektedir.” Burada Allah’ın vasıflarının arka arkaya sayılmasından kasıt, onun hayatın içinde yaratılışı sürekli tekrar eden yönüne vurgu yapmaktır. Bu vurgu devam eden ayetteki “Biz sana (indirdiÄŸimiz ayetlerin hayattaki karşılıklarını) öğreteceÄŸiz ve Allah’ın (unutmanı) diledikleri hariç (bunların hiçbirini) unutmayacak (ve tebliÄŸinde güçlük çekmeyecek)sin.” ifadesine bir hazırlıktır. Böylece ayetten Allah’ın elçisinin hayatını kolaylaÅŸtıracağı vaadi ortaya çıkar. (7) Dolayısıyla bakış açısı, burada elçinin hayatına dair bilinebilecek bir olguya yönelmelidir. Konu, Allah’ın Peygamber (sav)’e kimsenin anlayamayacağı ÅŸekilde neyi nasıl unutturduÄŸu deÄŸil, herkesin başına gelebilecek anlamda onun bizzat yaÅŸadığı hayatta unuttuÄŸu örneklerle ilgili olmalıdır. Yani mesele kimsenin bilmediÄŸi ve bilemeyeceÄŸi bir ÅŸekilde Rabb’in ortaya çıkan bir tasarrufu deÄŸil, herkesin anlayacağı ve başına gelebilecek ÅŸekilde hayata dair unutulan somut örneklerdir.
Peygamber (sav), A’lâ suresinden önce inen Müzzemmil suresinde gece eÄŸitimine alınmış ve bu ÅŸekilde ertesi gün yapacağı tebliÄŸ faaliyetini planlamaya baÅŸlamıştır. O, gece kalkışlarında kendisine indirilen ayetlerin mana ve maksatlarını anlamak ve bunları hayata dair çarpıcı örneklerle muhataplarına anlatmanın yollarını bulmak, yani bir nevi plan yapmak durumundadır. Nebi (sav)’nin bu hususta endiÅŸesi, tebliÄŸini yeterince iyi ve doÄŸru örneklerle desteklemek ve muhataplarını ikna etmek açısından olabildiÄŸince etkili örnekler verebilmektir. Ä°ÅŸte tam burası, uzun sure tebliÄŸine cevap alamama durumunda bir mübelliÄŸin kendisini yetersiz hissedebileceÄŸi tehlikeli bir alandır. A’lâ suresi, yaratılışın sürekliliÄŸi gibi Allah’ın yardımının da devam edeceÄŸini ve ayetlerle yaÅŸanan hayat arasında bulunabilecek bazı örnekleri unutmasının onun tebliÄŸine bir zarar vermeyeceÄŸini izah eder. (8) Burada unutulan/unutturulan ÅŸey, ayetler deÄŸil, bilakis gece eÄŸitiminde planlanan tebliÄŸin bazı ayrıntılarıdır. Ayette geçen “…ve Allah’ın (unutmanı) diledikleri hariç…” ifadesi elçiyi teselli etmeye, yani unuttuÄŸu ÅŸeylerin Allah’ın bilgisi dâhilinde önemsiz bulunduÄŸunu anlatmaya yarar.
Not: Bu makale, “Sözün BaÄŸlamı” adlı eserden iktibas edilmiÅŸtir.
Dipnotlar:
1. Nitekim galip zihin surenin manasını “Biz sana çok ÅŸey verdik, öyleyse sen de namaz kıl ve …..” ÅŸeklinde verilen nimetlerin karşılığında şükretmeyi öneren anlamıyla öne çıkarır. Yani nimet-külfet dengesi içinde Allah’ın verdiklerine şükretmek gerekir. Oysa surenin taşıdığı anlam bu deÄŸildir. Kevser suresi, arka planda kâfir ve müşriklerin tehditlerini sorgular. Mücadele içinde Peygamber (sav) ve ona tabi olmanın Mekke’de bir bedel ödetmeye baÅŸladığı, risâletin en hareketli ve tehlikeli döneminde indirilmiÅŸtir. Kâfirler, müminlerin daha fazla çoÄŸalmasını engellemek için Muhammed’e uymaları durumunda kiÅŸiyi her türlü hayırdan kesmekle tehdit ederler. Surede geçen “venhar” fiili kurbanla ilgili deÄŸil, bu tehditlere göğüs germekle ilgilidir. Ayrıca “ebter” kelimesi de soyu deÄŸil, sonu kesik olmayı, yani hayırdan kesilmeyi ifade eder. Buna göre sure zor ÅŸartlar altında olmalarına raÄŸmen müminlere namaz kılıp tehditlere göğüs germeye devam etmelerini tavsiye eder. Hayır, Allah’ın elindedir ve onu daha önce çok ÅŸey verdiÄŸi gibi bu ÅŸekilde de yine direnen kullarına verecektir. Surenin bu anlamı o kadar net ve açıktır ki bunun delili bizzat yaÅŸanan tarihtir. Mekke’de baÅŸlayan tevhid mücadelesi, tehditler ve baskılar altında yılmayan müminler için Medine’de baÅŸarı ve zaferle sonuçlanmıştır. Hayır ve nimetler kâfirlerin dediÄŸi gibi onların eline deÄŸil müslümanların hanesine geçmiÅŸtir. Hayırdan kesilenler, bu tehdidi yapanların bizzat kendileri olmuÅŸ, müminler Allah için ödedikleri ne varsa fazlasıyla geri almışlardır. Allah, her zaman kullarına çok ÅŸey vermiÅŸtir. Kendi yolunda mücadele edenleri mahcup ettiÄŸi ise görülmüş ÅŸey deÄŸildir. Bu nedenle sure zor zamanda namaz kılıp dürüst kalmak konusunda direnmeyi ve tehditlere aldırmamayı hatırlatır. Görüldüğü gibi surenin Mekke’de her ÅŸeye raÄŸmen mücadele içinde direnme ve imanı için zorluklara göğüs germe anlamı, devam eden süreçte galip zihnin elinde namaz kılıp kurban kesmeye indirgenmiÅŸtir.
2. Tefsirlerin bu gerçekleşme zamanını en az 150-200 yıl sonrasından takip etmesi de ayrı bir handikaptır.
3. “Kevser Suresi”, .Musa ÅžimÅŸekçakan, Sözün Gücü, (Ä°lahî Vahyin RehberliÄŸi)
4. Bu anlamda ÅŸu ayet de dikkat çekicidir: “Ä°yiliÄŸin karşılığı iyilikten baÅŸka bir ÅŸey olabilir mi?” (Rahman suresi, 60. ayet. M. Esed Meali); Yani iyiliÄŸin karşılığı mutlaka iyiliktir. Bu sözün Allah’a ait olmasının anlamı, kiÅŸinin iyilik yapmayı, karşılığını bulamam endiÅŸesiyle hiçbir ÅŸart altında terk etmemesi gerektiÄŸidir. KiÅŸi yaptığı iyiliÄŸin karşılığını dünyada olmazsa ahirette bir ÅŸekilde mutlaka alacaktır. Çünkü söz, Allah’a aittir ve o her zaman galiptir. Bu söz baÅŸkasına ait olsaydı “Ä°yilikten maraz doÄŸar.” diyerek kaçınmak da söz konusu olabilirdi. Bu örnekte de görülebileceÄŸi gibi söz Allah’a ait olduÄŸunda ortaya çıkan güç, onun gerçekleÅŸme zeminiyle ilgilidir. Yoksa iyilik yaparken maÄŸdur olan veya edilen pek çok örnek bulmak da mümkündür. Bu anlamda kiÅŸi, dinin aslı ile yorumları arasındaki fark gibi sözün gücüyle beÅŸeri söz ve eylemler arasındaki farkı doÄŸru bir ÅŸekilde ayırt edebilmelidir.
5. “Kevser Suresi”, .Musa ÅžimÅŸekçakan, Sözün Gücü, (Ä°lahî Vahyin RehberliÄŸi)
6. Surenin muhtevasının bütünüyle yaÅŸanmış olması, yorumlama çabaları açısından muhtemel tefsir/te’vil alternatiflerini asgariye indirip çoÄŸu zaman sıfırlar.
7. “(Böylece kendini yetersiz ve kötü hissetmeni önleyecek) ve senin iÅŸini kolaylaÅŸtıracağız.” (A’lâ suresi, 8. ayet.)
8. A’lâ suresinin Allah’ı sadece yaratmakla kalmadığını anlatan giriÅŸ ayetleri, tenzih ifade eder. Burada mücadele içinde pek çok güçlükle karşılaÅŸma ihtimali bulunan kiÅŸinin olup biten ÅŸeyler konusunda Rabb’ini tenzih etmeye ihtiyacı olacağı; ayrıca müşrik muhataplar açısından doÄŸru bir Rabb anlayışı oluÅŸturmanın önemi de unutulmamalıdır.
Henüz yorum yapılmamış.