Makale
Tefsir'de Muhatap Tespitinin Önemi- 2
Muhatapların doğru tespit edilmesiyle ilgili olarak şu ayet de iyi bir örnek oluşturur:
“(Ey Muhammed!) De ki: ‘Ben size ancak bir tek ÅŸeyi, Allah için ikiÅŸer ikiÅŸer, teker teker kalkıp düşünmenizi öğütlüyorum. Arkadaşınız Muhammed’de cinnetten eser yoktur. O, ÅŸiddetli bir azaptan önce sizin için ancak bir uyarıcıdır.’ ” (1)
Bu ayetin muhatapları, Peygamber (sav)’e “mecnun” (cinlenmiÅŸ) diyen kâfirlerdir. Uydum kalabalığa anlayışını eleÅŸtirerek grup psikolojisiyle hareket etmemeleri gerektiÄŸi konusunda onları uyarır. (2) Burada muhataptan Allah için kalkması ve düşünmesi istenir. Amaç kiÅŸinin içinde bulunduÄŸu toplumun ona dayattığı yanlış fikirleri anlamasını saÄŸlamaktır. Muhatabın içinde bulunduÄŸu gruptan ayrılarak herkes öyle dediÄŸi için ya da birileri bu ÅŸekilde kabul ettiÄŸi ve bunu herkese öğrettiÄŸi için böyle düşündüğünü anlaması, fark etmesi beklenmektedir. Mekke aristokrasisi, kendi menfaatleri doÄŸrultusunda bir algı oluÅŸturmaya çalışmaktadır. Buna göre Muhammed (sav) kırk yaşına gelinceye kadar kendi aralarında yetiÅŸmesine ve pek çok açıdan onun dürüstlüğüne tanık olmalarına raÄŸmen onun cinlerin etkisiyle (hâÅŸâ) bir sürü ÅŸey uydurup yalan söylediÄŸini ve çıkarlarını gözetmek uÄŸruna herkesi kandırıp kendisine tabi kılmak istediÄŸini, düşünmektedirler. Oysa O’nu en az çocuklarını bildikleri gibi/kadar tanımaktadırlar. (3) Bu cinlenme ithamı birilerinin O’na layık gördüğü bir iftiradır. Bunu fark etmeleri için tek baÅŸlarına düşünmeleri yeter. Önemli olan içinde bulundukları ve kendilerine öğretilen yanlışlardan kurtulmak istemeleridir. Yanlış ve kasıtlı bir propagandanın tesiri altında bulunduklarını anlamaları için onlardan inandıklarını söyledikleri Allah’ın huzurunda ayaÄŸa kalkmaları istenir. Allah için ayaÄŸa kalkmaları demek içinde bulundukları fasit halkadan dışarı çıkmaları ve vicdanlarının sesini dinlemeleri demektir. Çünkü bu ses oturdukları/oturtuldukları yerden, duyulmamaktadır.
Ayetin muhatapları, Mekke ileri gelenlerinin etkisi altında uydum kalabalığa diyerek herkesin yaptığını yapmaya çalışan geniÅŸ halk kitlesi, yani müşriklerdir. Bunların her biri müslüman olmaya adaydır. Bu nedenle kurgulanmış menfi söylentilerden kurtulup doÄŸru düşünmeleri istenir. Belki bu açıdan bu kiÅŸiler müellefe-i kulub (kalbi Ä°slam’a ısındırılacak kimseler) ÅŸeklinde deÄŸerlendirilebilir. Ama müslüman/mümin olarak deÄŸerlendirilemezler.
Bazı meallerde “De ki: ‘Size bir tek öğüdüm var; ister baÅŸkalarıyla birlikte iken ister yalnız, Allah’ın huzurunda (bulunduÄŸunuzun bilincinde) olun…” ya da “Deki: Size tek bir öğüdüm var: ister baÅŸkalarıyla beraber ister yalnız başınayken, Allah’ın huzurunda bulunduÄŸunuz gerçeÄŸini asla (unutmayın)!..” (4) ÅŸeklinde dile getirilen ifadeler de muhatapların müslümanlar olduÄŸu intibaını verir. Nitekim bu yaklaşımların birinde Allah’ın huzurunda bulunmak düşüncesi, “Allah’a karşı esas duruÅŸunuzu bozmayın.” ÅŸeklinde anlaşılmış ve bu öğüt kulluÄŸun anahtarı olarak deÄŸerlendirilmiÅŸtir. (5) Buna göre “Allah’ın huzurunda (bulunduÄŸunuzun bilincinde) olun” veya “Allah’ın huzurunda bulunduÄŸunuz gerçeÄŸini asla (unutmayın.)” ifadeleri ile mümin ya da kâfir ayırt etmeksizin insanın vicdanına, fıtrî özelliÄŸine, kul tarafına yani, bireysel aklına seslenildiÄŸi düşünülse bile anlam çerçevesi ve üslup dikkate alındığında bu zayıf bir ihtimaldir. (6) Bu ÅŸekilde muhatapların müellefe-i kulub kabul edilmesi ve onlardan Allah karşısında doÄŸru bir duruÅŸ beklenmesi ihtimaline raÄŸmen okuyucunun bu ayrıntıyı fark edebilmesi zor hatta mümkün gözükmemektedir. Her hâlükârda burada muhataplar müşriklerdir ve Allah’ın karşısında bulundukları düşüncesiyle bir iç hesaplaÅŸmaya davet edilirler. Yani ayetin direk muhatapları Rasulullah (sav)’a cinlenme iftirası atan kâfirler/müşriklerdir.
Yine bazılarına göre bu kiÅŸiler Peygamber (sav)’in meclisinden kalkan müslümanlardır. Şöyle ki:
“Ey Resulüm, (Mekke kâfirlerine) de ki: ‘Size sadece bir tek nasihat edeceÄŸim: Allah için, (tarafgirlik için deÄŸil, gerçeÄŸi anlamak için) ikiÅŸer ikiÅŸer ve teker teker (peygamberin meclisinden) kalkarsınız, sonra da iyi düşünürsünüz; arkadaşınızda cinnetten eser yoktur. O, yalnız ÅŸiddetli bir azabın önünde sizi korkutan bir peygamberdir.’ ” (7) Ayetin başında muhatapları Mekke kâfirleri yapıp sonra onları elçinin meclisinden kaldırmak bir çeliÅŸkidir. Yani bu yaklaşımda Nebi (sav)’ye mecnun diyenler onun meclisinde oturan kâfir arkadaÅŸları olamaz.
Bazıları bu kalkışı kıyam şeklinde nitelemektedir. Şöyle ki:
“De ki: ‘Size bir tek öğüt veriyorum: Allah için ikiÅŸer ikiÅŸer ve teker teker kıyam etmeniz, sonra düşünmeniz. Sizin sahibiniz (veya arkadaşınız olan Peygamber)de hiçbir delilik yoktur. O, yalnızca sizi, ÅŸiddetli bir azabın öncesinde uyarandır.’ ” (8) Oysa düşünmeye davet için yapılan teklifi kıyam ÅŸeklinde isimlendirmek ve bu kavramın genellikle cihada yönelik ve özellikle müslümanlar tarafından kullanılan bir kavram olması, muhatapların müslümanlar olabileceÄŸi intibaını uyandırır ki bu da doÄŸru kabul edilemez. Bazılarına göre bu sorgulamada karşısında durulacak kiÅŸi bizzat Peygamber (sav)’dir ki bu yaklaşımda meal dili açısından uygun kabul edilmemelidir. (9)
Râzî ayete “Ben size sırf Allah için ikiÅŸer, ikiÅŸer, teker teker karşımda durmanız…” ÅŸeklinde anlam verir. Burada ikiÅŸer ikiÅŸer denilmesi kiÅŸinin bir baÅŸkasıyla teker teker ise tek başına olma hâldir. Ayet, “Ä°ster toplu halde, ister tek başınıza olun, cemiyet (topluluk) sizi, Allah’ı zikirden (anmaktan) alıkoymasın. Yalnız kaldığınızda Allah’ı zikretmek için, size yardım edecek birine ihtiyaç duyulmasın.” anlamında ele alınmıştır. (10) Cemiyetin kiÅŸiyi Allah’ı zikirden alıkoymamasına çalışmak veya yalnız kaldığında bu zikre kimseden yardım görmeden devam etmek doÄŸru olabilir. Fakat bu yorumların hiç birinin ayetle ilgisi yoktur.
Ayetin kendi içindeki vurgusu, Peygamber (sav)’e yapılan “mecnun” cinlenmiÅŸ iftirasını çürütmektir. Cinlenmenin karşılığı, bugün anladığımız ÅŸekilde delilik de deÄŸildir. (11) Bu ağır itham, vahyi kaynağıyla birlikte reddetmeyi içerir. Ayet, Mekke’de özellikle ileri gelenlerin Peygamber (sav) aleyhine yürüttükleri kötü propagandadan etkilenen insanlara karşı bir uyarı taşır. Bunun anlamı; “Herkesin yaptığını yapmayın, ‘uydum kalabalığa’ anlayışını terk edin, içinde bulunduÄŸunuz gruptan dışarı çıkın ve düşünün, sonuç olarak onun cinlenmiÅŸ olmadığını biliyorsunuz, göreceksiniz.” demektir.
Bazıları ayetin kişiden bir grup (yaşadığı ortam) sorgulaması yapmasını istediğini göz ardı eder. Böylece anlamı asıl mecrasından koparır. Şöyle ki:
“De ki: size sâde(ce) bir tek nasihat edeceÄŸim şöyle ki: Allah için ikiÅŸer üçer ve teker teker kalkarsınız, sonra da iyi(ce) düşünürsünüz, (o zaman anlarsınız ki) arkadaşınızda cinnetten eser yoktur, o yalnız ÅŸiddetli bir azabın önünde sizi sakındıracak bir peygamberdir.” (12)
Burada ayete “ikiÅŸer üçer” ifadeleri de eklenir. Bu asla doÄŸru olamaz. Üç kiÅŸi bir gruptur, cemaattir. Ayet, grup psikolojisinden kurtulmayı önerirken üç kiÅŸi demiÅŸ olamaz. Zaten dememiÅŸtir de. Aksi hâlde hem gruptan kurtul hem de üç kiÅŸi ol denilmesi çeliÅŸki doÄŸurur. Bu yaklaşım, ayetin baÄŸlamından tamamen uzaklaÅŸmak anlamına gelir.
Surenin 41. ayetinde müşriklerin melek adı altında cinlere tapındığı açıklanır. Onlara göre inandıkları bu cinler Muhammed’i çarpmış, yani bir nevi ele geçirmiÅŸtir. 43. ayette ise bu yaklaşımlarının gerekçesini atalarının yolunda olmakla açıklarlar. Ayette ata dininin kınanması dikkate alındığında mananın psikolojik bir hesaplaÅŸmaya davetten daha çok körü körüne taklidi kınamaya yönelik sosyolojik bir kurtarma talebi olduÄŸu anlaşılır. 45. ayette bu hâlin hakikati yalanlamak olduÄŸu söylenir. Arkasından da bu taklitten uzaklaÅŸmaları ve birer ikiÅŸer, yani yalnız baÅŸlarına veya bir baÅŸkasıyla içine girdikleri bu batıl çerçeveden kurtulmayı isteyip düşünmeleri önerilir. KiÅŸi, önce bu ithamı nerede ve kimden duyduÄŸuna bakmalı ardından Muhammed (sav)’i ve onun güvenilir, dürüst kiÅŸiliÄŸini aklına getirmeli ve en önemlisi de onun ne söylediÄŸine odaklanabilmelidir. Burada kiÅŸinin tek başına veya bir arkadaşıyla giriÅŸeceÄŸi çaba, akıl ve vicdan muhasebesi içerir. Ancak bu muhasebeden daha önemlisi bu düşünme eyleminin geleneksel anlayışın, topyekûn kabullerin meydana getirdiÄŸi kalabalık etkisi dışında yapılmasının gereÄŸidir. BilindiÄŸi gibi içinde akıl, feraset ve kiÅŸilik iddiası olmadan kalabalıkların peÅŸinden gitmenin sorumlulukları baÅŸkasına devreden veya yok eden rahatlatıcı bir yönü vardır. (13) Sonrasında surenin 47. ayeti de bir samimiyet testidir. Ãœcret istemeyen bir elçinin doÄŸru söylediÄŸi, çıkar gözetmeyip samimi olduÄŸu tezi savunulur. Buradan da Peygamber (sav)’in ilettiÄŸi mesajların cinlerin bir eseri olamayacağı vurgusu ile birlikte asıl tartışma konusunun vahyin kaynağına iliÅŸkin olduÄŸu anlaşılır. Her hâlükârda ayetin muhatap kitlesi müşriklerdir. Dolayısıyla anlamın bunu yansıtacak ÅŸekilde verilmesi gerekir.
Dipnotlar:
1. Sebe suresi, 46. ayet. (Diyânet Meali)
2. Bu ayet, doğru anlamlandırıldığında sosyolojinin önemli ilkelerinden birine parmak basar.
3. Bu hususta Kur’an’da özellikle Ehli Kitap için ÅŸu ayet dikkat çekmektedir: “Kendilerine kitap verdiklerimiz onu (Peygamberi) oÄŸullarını tanıdıkları gibi tanırlar. Böyle iken içlerinden birtakımı bile bile gerçeÄŸi gizlerler.” (Bakara 146. ayet. Diyânet Meali); “Kendilerine kitap verdiklerimiz, onu (Peygamberi) kendi öz oÄŸullarını tanıdıkları gibi tanırlar. Kendilerini ziyana sokanlar var ya, iÅŸte onlar inanmazlar.” (En’am suresi, 20. ayet. Diyânet Meali); Ehl-i Kitab’ın Peygamber (sav)’i tanıması, bir takım ÅŸahsi özelliklerinin yanısıra hassaten vahyin pek çok mesajına daha önceden ÅŸahit/tanık olması açısındandır. Mekke müşriklerinin durumu da bundan farkı deÄŸildir. Onlar kendi içlerinde doÄŸan, büyüyen ve olgunlaÅŸan Muhammed (sav)’in aklı, irfanı ve ahlakı konusunda herkesten çok daha fazla ÅŸey bilmektedirler. Buna raÄŸmen kara propagandanın aleti/hedefi olmaya namzettirler. Ayet, onları bu hendekten kurtulmaya çağırmaktadır. Nihayet bu kurtuluÅŸ sayesinde sadece elçi hakkında doÄŸru düşünmekle kalmayacak onun getirdiÄŸi mesajların içeriÄŸini de doÄŸru anlayabileceklerdir.
4. Sebe suresi, 46. ayet. (M. Esed Meali); Sebe suresi, 46. ayet. (M. Ä°slamoÄŸlu Meali)
5. M. Ä°slamoÄŸlu, Hayat Kitabı Kur’an, Sebe suresi, 46. ayet, dipnot: 6.
6. “Allah’ın karşısında esas duruÅŸunuzu bozmayın.” ya da “Allah’ın huzurunda (bulunduÄŸunuzun bilincinde) olun.” yaklaşımı, bir vicdan muhasebesi önermektedir. Bu haliyle iç hesaplaÅŸmayı dikkate almış görünür. Allah’ın huzurunda olmak yalan söyleyememeyi gerektirdiÄŸi düşünülerek muhataplardan vicdan ve saÄŸduyularının sesine kulak vermeleri istenmiÅŸ olur. Bu da fıtrata (öze) yönelik bir muhasebeye davet anlamına gelir. Ä°lk bakışta uygun bir tercih gibi durmasına raÄŸmen baÄŸlam söz konusu olduÄŸunda ayetin anlamı bu yaklaşımdan uzaklaşır. Çünkü muhatap olarak müslümanların kabul edildiÄŸi hissini uyandırır. Bu insanlara müellefe-i kulub demek mümkün görünse bile okuyucunun bu ifadeden muhatapların müşrik olduÄŸunu yakalayabilmesi neredeyse imkânsızdır. Ãœstelik “esas duruÅŸ” gibi tabirlerin kullanılışı genellikle emir-komuta iliÅŸkisi içinde savaÅŸ, cihat gibi konulara hastır. Ayetin baÄŸlamına bakıldığında bu kelime tercihlerini haklı çıkaracak gerekçeler bulmak veya fıtrata yönelik bir iç hesaplaÅŸmayı varsaymak oldukça zordur. Ayrıca Allah karşısında “esas duruÅŸ” göstermek yine inananlara ait bir özelliktir. Bu tavrı daha baÅŸtan Peygamber (sav)’e “mecnun” diyenlerden beklemek de doÄŸru olamaz.
7. A. F. Yavuz Meali.
8. A. Bulaç Meali.
9. Buna göre anlam şöyle verilmektedir: “(Habibim) de ki: ‘Ben size sırf Allah için ikiÅŸer, ikiÅŸer, teker teker (karşımda) durmanız, sonra arkadaşınızda hiçbir mecnunluk olmadığını iyi düşün(üb bil)menizi va’z ederim. O, çetin bir azâb (gelip çatmaz)dan evvel (bunu) size haber veren (bir peygamber) den baÅŸkası deÄŸildir.’ ” (H. B. Çantay Meali.); Burada Peygamber (sav)’in karşısında durmak bu ayetin tebliÄŸi edildiÄŸi aÅŸamada/anda mümkün olabilir. Ancak bunun parantez içinde de olsa meal diline yansıtılması doÄŸru deÄŸildir. Çünkü hem kiÅŸinin içinde bulunduÄŸu grubu/toplumu sorgulaması anlık bir ÅŸey deÄŸildir, hem de kiÅŸinin Allah karşısında bulunduÄŸunu düşünerek bu sorgulamayı yapması istenir.
10. Bu yaklaşımda muhatap müminlerdir. Fakat ????? ????????????? “Sonra düşünüp anlamanız…” ifadesinin Tevhid’i (yani asıl olanı) kabul ediniz, anlamına geldiÄŸini açıklar. Ãœstelik muhatapları Nübüvvet ve HaÅŸr hususunda tefekküre davet eder. Oysa bu açıklamalarla muhatapların müşrik ya da kâfir kabul edilmesi gerekir. (Râzî, Mefâtihu’l-Gayb, c. 18, s. 360-362.)
11. Konuya giriÅŸte verilen Diyânet mealinde dile getirilen “cinnetten eser yoktur”ifadesinde geçen cinnet, de Türkçe delirmek anlamındadır. Bu mana bu sözü söyleyen ilk müşrik muhatapların iddiasını ve kastını yeterince doÄŸru/iyi açıklamaz. Cinlenme, Peygamber (sav)’in ilettiÄŸi mesajların cinler tarafından ona iletildiÄŸi iftirasıdır. Yani cinlenme iddiası elçiyi kapsamakla beraber asıl vahyin kaynağına saldırmayı amaçlayan bir bühtandır.
12. Sebe suresi, 46. ayet. (Elmalılı Meali)
13. Nitekim Mekke’de hüküm süren müşrik bakış açısının cin anlayışı ve geleneksel tapınma tablosu da bir çeliÅŸki yumağı olmasına raÄŸmen insanı sadece toplumun bir üyesi yapan bu çoÄŸunluktan beslenmektedir. FakirliÄŸin veya kimsesizliÄŸin doÄŸurduÄŸu güçsüzlüğü hissettirmeyen en önemli ÅŸeylerden biri aidiyettir ve bu duygunun eksikliÄŸi yaratılış düşüncesiyle giderilmediÄŸi takdirde müstekbirlerin elinde her zaman suistimal edilmiÅŸtir.
Henüz yorum yapılmamış.