Makale
Mülteci sorununda en önemli problem ulusal çıkarların uluslararası çıkarlar önüne geçirilmemesidir
Bugün karşı karşıya olduğumuz mülteci sorununda en önemli problem ulusal çıkarların uluslararası çıkarların önüne geçirilmemesidir. Uluslararası iş birliği sorunun çözümünde yeni fırsatların ortaya çıkarılmasını sağlar, ulusal çıkarların öncelenmesi ise sorunun sadece hasır altı edilmesine katkı sunacaktır.
2015 yılında Paris’te meydana gelen korkunç saldırı ve 2001’deki 9/11 hadiseleri radikal teröristlerin artışı ve onların networkünden daha çok ortak paydayı paylaÅŸmakta. Öncelikle bu iki saldırıda da ilginç olan nokta, ikisinin de gerçekleÅŸtirildikleri sırada mülteci sorunu konusunda anlaÅŸmaların yapıldığı süreçlere denk gelmesidir. 9/11 hadisesi esnasında dönemin Meksika BaÅŸkanı Vicente Fox , ülkesinin Kuzey Amerika ile ticari pazarın kolaylaÅŸtırılacağı anlaÅŸmanın detaylarını açıklarken Avrupa’da Paris saldırısı esnasında Afrikalı mültecilerin ana karaya ulaşımlarında kolaylıkların saÄŸlanması için Malta’da tarihi adımlar atılıyordu.
Bu iki elim olay da mülteci sorunu üzerinde uluslararası siyasi işbirliğini zaafa uğratıp keserken Batılı ülkeler sınırlarını geçici olarak bu müşkül durumdaki insanlara kapatmıştır. Ve yine sivil toplum, temel haklar ve kişisel hürriyetler bu süreçte zarar görmüştür. İş gücü, ticaret ve insani hususlar da ulusal güvenlik ve toplum düzeni gerekçesiyle bastırılmıştır. Yine Paris Saldırısı ulusalcı söylem ve popülist duyguların artmasını tetiklemiştir; ama ilginç olarak bu olay Ortadoğulu mültecilere yönelik büyük şehirlerin gettolarında uygulanan tehcirin kalkmasına da sebep olmuştur.
Mülteci sorunundaki politika eksikliÄŸimiz ilk göze çarpan hususlardan biri olarak göze çarpmaktadır. Almanya BaÅŸbakanı Agela Merkel yaptığı açıklamada karşı karşıya olduÄŸumuz sorunun vehametini açıklayabilmek adına ÅŸu sözleri sarfetmiÅŸtir: ‘’Mülteci göçü Avrupa’nın son on yılda karşılaÅŸtığı en büyük problemdir. Yeni bir politik paradigma ile bu soruna ışık tutulmalıdır; çünkü bu sorun kendi içerisinde; insan göçü, radikalizm, çevresel bozulmayı, kaçakçılığı, terörizm ve sınırlarımız tehdit eden pek çok sorunu barındırıyor.’’
BirleÅŸmiÅŸ Milletler Yüksek Komiseri’ne göre en temelde bu göçü zayıflatmanın yolu olayların gerçekleÅŸtiÄŸi bölgelerdeki krizlerin bastırılması gerektiÄŸi yönünde. 2014 yılından baÅŸlayarak insan göçünün beklenmedik ÅŸekilde arttığını ve 2015 yılında Türkiye sahillerine vuran küçük bir çocuÄŸun cansız bedenini taşıyan Türk askerinin görüntüsünün Avrupa’nın bu iÅŸten kaçamayacağının ve olayın artık kesinlikle bir parçası olduÄŸunun en somut kanıtı olduÄŸunu ifade etmiÅŸtir.
Ama tüm bu insani öykü bir anda Paris saldırısıyla spekülasyona uğradı. Paris, Avrupa özgürlüğüne yapılmış saldırının sembolüne dönüştü. Biranda tüm değerlerimiz radikal islamcıların saldırı tehditi altında olduğuna dair bir algı oluşturuldu. Tüm bu politikazisasyon içerisinde Mülteci sorunun insani yönü üzerinde durup konuşma melekelerimizi yitirdik.
Avrupa'nın Yaşadığı Zorluklar
Avrupa'da, son zamanlarda bu olaylarla beraber demokratik ülkerin milliyetçi iç güdülere zorlandığını görüyoruz. Bu şekilde güdülen politakalar ile Avrupa içinde yaşayan birçok etnik unsurun birleştirilmesi konusunda hangi yöntem ve politikayı kullanabiliriz?
Avrupanın ÅŸu an süre gelen mülteci krizi reçetesi, mültecileri birçok farklı soruna sevk etmekte. Bu durum mültecilerin Avrupa’ya entegrasyonunda bir çok sorunu da beraberinde getiriyor. Bu durum Avrupa’yı kendi içinde bir tutarsızlığa iterek globalizasyon hedefleri arasında bulunan özgür ticaret hakkı, uluslararası sermayenin durumunu bir sorun olarak kendi ileri demokrasisi karşısına çıkarıyor.
BilindiÄŸi üzere Avrupa 1957 yılında imzaladığı Roma anlaÅŸmasının yanında mültecilere sığınma hakkı veren konseptin dünyada öncüsü olmuÅŸ ve bu konunun en az serbest ticaret hakkı kadar kendileri için önemli olduÄŸunu belirtmiÅŸti. Bu madde ile plananlanan hedef ticari geliÅŸmelerin desteklenmesi kadar insan hakları ve demokratik normlar hususunda da mantıksal bir teÅŸvik oluÅŸturularak uluslararası iÅŸ birliÄŸinin saÄŸlanmasıydı; ancak bugünkü tavır, Avrupa’nın kendi içinde Mülteci krizi konusunda tutarsızlık yaÅŸadığını gösteriyor.
'UZUN VADELİ ÇÖZÜMLER'
Pek çok okul ve gözlemci 2. Dünya Savaşı sonrası periottan hareketle ÅŸu sonuca ulaÅŸmıştır: liberal prensipler Avrupa’nın bugünkü modern yapısına ulaÅŸmasını saÄŸlamıştır. Serbest seyehat hakkı bu prensiplerin içerisinde tümünü domine edebilecek kadar hayati bir yer ve öneme sahiptir.
Bugün karşı karşıya olduğumuz mülteci sorununda en önemli adım ulusal çıkarların uluslararası çıkarların önüne geçirlmemesidir. Uluslar arası iş birliği sorunun çözümünde yeni fırsatların ortaya çıkarılmasını sağlar, ulusal çıkarların öncelenmesi ise sorunun sadece hasır altı edilmesine katkı sunacaktır. Daha genelde ise ülkelerin bu bireyci tutumu yukarıda zikrettiğimiz prensiplere de zarar vereceğinden Avrupa medeniyetini oluşturan temel dinamiklere karşı da işlenmiş bir suç sayılacaktır.
Bugün 4 ile 6 milyon arasında evsiz mülteci tehlikesi ile karşı karşıyayız. Kapımıza gelen bu insanları reddetmek gerçekçi bir politika ile örtüşmüyor. Bunun yerine stratejik ortaklarımız olan Ukrayna, Tunus, Türkiye, Mısır, Cezayir gibi ülkelerin mülteci politikalarına gerçekçi bir yardımda bulunmamız, bu sorunun uzun vadeli gerçekçi çözümlerinden olacaktır.
Son olarak uzun vadeli gerçekçi bir çözüm için kendi iç politikamızda sosyal ve kültürel entegrasyon, refahın sağlanmasıi yükselen popülizm ve milliyetçiliğin önüne geçilmesi gerekiyor. Ayrıca omzumuzdaki bu yükü Katar, Suudi Arabistan gibi zengin Müslüman ülkeler ve ABD, Japonya gibi gelişmiş ülkelerle de mutlaka paylaşmamız gerekmektedir.
Gallya Lahav
Çeviren: Mehmed Mazlum Çelik
Henüz yorum yapılmamış.