Sosyal Medya

Makale

Meryem'in Kıymeti

-Sözün kime ait olduğunun belirlenmesi-

Herhangi bir dilden diÄŸerine yapılan çeviri faaliyetlerinde ilk metnin aslına sadık kalmanın büsbütün mümkün olmadığı bilinir. Kur’an çevirilerinde de bu böyledir. Her tercüme yeni bir metin inÅŸa eder ve farklı yorumlara kapı aralar. Kur’an’ın ilk muhatapları, onunla aynı dili konuÅŸtuklarından bu çevirilere ihtiyaç hissetmemiÅŸ ayrıca indiÄŸi sırada gerçekleÅŸen olaylara bire bir vakıf olduklarından onun muradını rahatlıkla anlayabilmiÅŸlerdir. Nitekim Kur’an anlaşılmak için “kolaylaÅŸtırılmış” olduÄŸunu söyleyerek bu türden çabalara bizzat yardım edeceÄŸini de ifade etmektedir. BilindiÄŸi gibi; noktalama iÅŸaretleri, müslüman olan ama Arapça bilmeyen ve onun nüzulüne tanık olmayan milletlerin ilgili metni doÄŸru anlayabilmeleri için sonradan konulmuÅŸtur. Şüphesiz Kur’an’ın doÄŸru anlaşılmasının önemli ÅŸartlarından biri de bu iÅŸaretlere dikkat etmektir. Zira bunlar sözün bittiÄŸi ve baÅŸladığı yerleri gösterirler. Böyle olunca kimin konuÅŸtuÄŸu da bu iÅŸaretler marifetiyle bilinir ki muhatap seçiminin kimin konuÅŸtuÄŸuyla birebir ilgisi bulunduÄŸunu söylemeye de gerek yoktur. Aslında bunlar, yazılı bir metnin gerektirdiÄŸi iÅŸaretlerdir ve Kur’an yazıya geçirildikten sonra önem kazanmışlardır. Buna göre sözün kime ait olduÄŸunun doÄŸru tespit edilmesi, onun muhatabını bulmadan önce yapılacak iÅŸlerden biridir. (1)

Muhatap seçiminde genellikle önemli olan sözün kime söylendiÄŸidir. O hâlde sözü kimin söylediÄŸinin de doÄŸru tespit edilmesi bir zarurettir. ÖrneÄŸin, “…Erkek kız gibi deÄŸildir…” (2) ayeti sözü söyleyenin durumuna göre farklı bir anlam kazanır. (3)

Burada konu, Ä°mran’ın hanımı ve Meryem (as)’in annesinin (Fâkuz kızı Hanne’nin) doÄŸurmak üzereyken karnındaki çocuÄŸu Rabb’ine adamasıdır.

Konuyla ilgili ayetin tamamı şu şekilde anlaşılmaktadır:
“Onu doÄŸurunca, Allah, ne doÄŸurduÄŸunu bilip dururken: Rabbim! Ben onu kız doÄŸurdum. Oysa erkek, kız gibi deÄŸildir. Ona Meryem adını verdim. KovulmuÅŸ ÅŸeytana karşı onu ve soyunu senin korumanı diliyorum, dedi.” (4)

Arka planda, Ä°mran’ın hanımı karnındaki çocuÄŸu hiçbir karşılık beklemeden Allah’a adar. (5) Hanne, nezrini/adağını kız/erkek ayırt etmeden ??? ??? ??????? “karnımdakini” diyerek mutlak manada yapar. Fakat çocuÄŸun erkek olacağını düşünerek bunu yapmıştır. (6) Çocuk kız doÄŸduÄŸunda ise bu adağının yerine gelmediÄŸini düşünerek üzülür. Çünkü o dönemde hastalara bakmak yolda kalanlara yardım etmek vb. gibi insanlara hizmet etmesi düşünülerek Allah’a adanan çocuklar hep erkektir. ÇocuÄŸu doÄŸup da kız olduÄŸunu anlayınca “…Ya Rabbi, iÅŸte ben bir kız doÄŸurdum…” der. O’nun bu ifadeyi Allah’a bildirmek amacıyla deÄŸil -ki Allah’ın onun bildirmesine ihtiyacı yoktur- bilakis, özür beyan etmek amacıyla zikrettiÄŸi belirtilir. (7) Nitekim Ä°bnu’l-Arabî, bu sâliha kadının, çocuÄŸunu mescide hizmet etmesi için adadığını, ancak bunun kız olduÄŸunu, hizmete uygun olmadığını, avret olduÄŸunu görünce, bu konuda maksadına muhalif bir çocuÄŸu doÄŸduÄŸundan dolayı, Rabb’ine özür beyan ettiÄŸini dile getirir. (8)

Râzî, Allah’ın, Hanne’den naklederek, “…Erkek, kız gibi deÄŸildir…” buyurmasını iki ÅŸekilde izah eder. Bunlardan birincisi ÅŸudur:
“Onun muradı, erkek çocuÄŸun kız çocuÄŸundan üstün olduÄŸunu ifade etmektir.

Çünkü;
– Onların ÅŸeriatına göre, oÄŸlan çocuklarını bırakıp da kız çocuklarını azat etmek caiz deÄŸildir.
– Erkek çocuklarının, ibadet yerine hizmette daim olmaları mümkündür; ama hayız ve kadınlara mahsus özel haller sebebiyle, kadınların devam etmesi mümkün deÄŸildir.
– Güçlü ve kuvvetli oldukları için bu hizmete erkekler daha elveriÅŸli olup, kadınlarsa uygun deÄŸildirler. Çünkü kadınlar zayıf varlıklar olup, bu hizmeti layık veçhile beceremezler.
– Bu hizmeti yaparken insanlarla bir arada bulunmasında bir mahzur ve ayıp yoktur; kadınlar ise böyle deÄŸildir.
– Erkeklerin insanlar arasına karışmasında, kadınlar için söz konusu olabilecek töhmet söz konusu deÄŸildir. Ä°ÅŸte bunlar bu manada olmak üzere, erkeklerin kadınlardan üstün olmalarını iktiza eder.” (9)

Râzî’nin bu açıklamasına göre Hanne, tefsir/te’vil ifadeleriyle birlikte verilmesi gerekirse mealen şöyle demek istemiÅŸtir:
“Onu doÄŸurunca, Allah, ne doÄŸurduÄŸunu bilip dururken: Rabbim! Ben onu kız doÄŸurdum. Oysa benim istediÄŸim erkek çocuÄŸu, elbette senin verdiÄŸin kızın yerini tutmaz. Ona Meryem adını verdim. KovulmuÅŸ ÅŸeytana karşı onu ve soyunu senin korumanı diliyorum, dedi.”

Burada “…Oysa benim istediÄŸim erkek çocuÄŸu, elbette senin verdiÄŸin kızın yerini tutmaz…” ifadesi, Hanne’nin erkek çocuÄŸunun üstünlüğünü bildiÄŸini ama diÄŸer yandan kendisine verilen kız çocuÄŸunu da kabul ettiÄŸini anlatır. Yani erkek kız gibi deÄŸildir cümlesi Râzî’nin bu açıklamasına göre Hanne’nin dilinde bir durum tespitine dönüşür.

Râzî’nin ilettiÄŸi ikinci görüşe göre Hanne, o kız çocuÄŸunu erkeÄŸe tercih ettiÄŸini belirtir.

O âdeta şöyle demiÅŸtir; ‘Benim arzum, erkek çocuÄŸu idi; bu kız çocuÄŸu ise, bana Allah’ın bir bağışıdır. Arzum olan erkek çocuÄŸu, Allah’ın hibesi olan kız çocuÄŸu gibi olamaz.’ sözü bu hanımın, Rabb’in kuluna yaptığı ÅŸeyin, kulun kendisi için murad ettiÄŸinden daha hayırlı olduÄŸunu bildiÄŸi anlamına gelir.” (10)

Bu açıklamaya göre ise Hanne’nin tercihi tefsir/te’vil ifadeleriyle birlikte verilmesi gerekirse ayetteki mana ÅŸu anlama gelir:
“Onu doÄŸurunca, Allah, ne doÄŸurduÄŸunu bilip dururken Rabbim! Ben erkek olacağı ümidiyle onu sana adadım ama kız doÄŸurdum. Fakat şüphesiz bütün üstünlüğüne raÄŸmen benim düşündüğüm erkek, senin verdiÄŸin kızdan daha hayırlı olamaz. Ona Meryem adını verdim. KovulmuÅŸ ÅŸeytana karşı onu ve soyunu senin korumanı diliyorum, dedi.”

Aslen ayetin ifadesi “…Erkek, kız gibi deÄŸildir…” ÅŸeklinde o kadar nettir ki bu cümle açıkça kız çocuÄŸunun erkekten daha iyi olduÄŸunu söyler. Bu anlamdan kaçmanın yolu meseleyi gayba taşımaktır. Yani Hanne, haklı olarak erkek çocuk istemiÅŸtir. Ama Allah, bunun yerine ona daha hayırlı bir kız çocuÄŸu vermiÅŸtir. Hayırlı kılma iÅŸi gayba ait bir eylemdir. Buna göre Allah’ın bu müdahalesi olmasa bir kızın erkekten daha iyi olma ihtimali neredeyse yoktur. Evet, Meryem çok hayırlı biridir. Ama bu Rabb’in özel bir tasarrufudur.

Ä°mran’ın hanımı Hanne, doÄŸurduÄŸu kızın adanma amacını yeterince gerçekleÅŸtiremeyeceÄŸini düşündüğünden “Kız, erkek gibi deÄŸildir.” demesi gerekirken bu üzüntüsünü, tam tersine “Erkek, kız gibi deÄŸildir.” ÅŸeklinde dile getirir. Buna göre ilgili ayette bu cümle ona ait olmamalıdır.

Burada konuşanın kim olduğu anlamı değiştirecek kadar önemlidir. (11)
Ä°mran’ın hanımı yani Meryem’in annesinin nerede konuÅŸmaya baÅŸlayıp nerede sustuÄŸu ve konuÅŸmayı Allah’ın devam ettirip ettirmediÄŸine, doÄŸru karar vermek gerekir. Kur’an metni; “…Erkek, kız gibi deÄŸildir…” ÅŸeklinde olduÄŸuna göre, burada sözün sahibi (konuÅŸan) Allah olmalıdır.

Yani,
Önce Ä°mran’ın hanımı (Hanne) konuÅŸur ve şöyle der.
“Ä°mran’ın karısı ‘Rabbim, karnımda olanı tam hür olarak sana adadım, benden kabul buyur; şüphesiz sen iÅŸitensin, bilensin.’ demiÅŸti…”
“…Fakat çocuÄŸu doÄŸurunca, ‘Rabbim, bir kız çocuk doÄŸurdum.’ dedi…”

Burada Hanne’nin konuÅŸması biter. Bundan sonraki cümleye “cümle-i mu’tarıza” yani “ara cümle” denir ve konuya açıklık getirmesi için kullanılır.
“…Hâlbuki Allah, ne doÄŸuracağını bilmekteydi…”

Meallerin çoÄŸunun da tercih ettiÄŸi görüşe göre bu açıklayıcı ara cümle burada biter ve Hanne konuÅŸmasına “Erkek kız gibi deÄŸildir.” diyerek devam eder. Oysa ara cümle burada bitmemeli ve “…Erkek kız gibi deÄŸildir…” ifadesini de içermelidir. Yani Böylece açıklayıcı ara cümle ÅŸu ÅŸekilde gerçekleÅŸmiÅŸ olur:

“…Hâlbuki Allah, ne doÄŸuracağını bilmekteydi ve (onun istediÄŸi) erkek çocuÄŸu hiçbir zaman (kendisine verilen bu) kız gibi deÄŸildi…”

Bu açıklama, ara cümleyi bütünüyle Allah’a ait kılar. (12)
Açıklayıcı bu ara cümleden sonra Ä°mran’ın hanımı (Hanne)’nin sözü devam eder.
“…Ve ona Meryem ismini verdim. LanetlenmiÅŸ Åžeytana karşı onu ve soyunu korumanı diliyorum…”

Bu yaklaşımda en önemli ÅŸey, “Erkek kız gibi deÄŸildir.” ifadesinin Hanne’ye ait olmamasıdır. Nitekim söz ara cümle ÅŸeklinde Allah’a ait olunca hem ifadedeki terslik düzelir hem de Hanne’nin tesellisi de yerini bulmuÅŸ olur. Yani Hanne’ye “Ãœzülme senin istediÄŸin/adadığın o erkek çocuk ????????? (belirli/bilinen/yani senin zihninden/gönlünden geçen o erkek çocuk) Allah’ın sana verdiÄŸi o kız çocuÄŸu gibi ???????????? (Allah’ın bildiÄŸi/takdir ettiÄŸi ve sana verdiÄŸi o kız gibi) olamaz.” denilmektedir.

Burada bu hanımın, “…Fakat onu doÄŸurunca ‘Rabbim! Onu kız doÄŸurdum.’ dedi…” sözüne nokta konur. Buradan sonra konuÅŸmaya bir ara cümle ile açıklama getiren bizzat Allah’tır. BaÅŸka bir ifade ile “…Oysa Allah, onun ne doÄŸurduÄŸunu daha iyi bilir…” cümlesiyle “…Erkek, kız gibi deÄŸildir…” cümlesi, birlikte Hanne’nin deÄŸil, Allah’ın oraya/araya takdir ettiÄŸi ifadelerdir. Zira Allah’ın daha iyi bildiÄŸi ÅŸey beklenilen/adanan erkeÄŸin bu kızın yerini tutmayacağıdır. Yani ikinci cümle birincinin açıklaması (beyan) mahiyetindedir. Bu ÅŸekilde Allah’ın ne doÄŸurduÄŸunu daha iyi bildiÄŸi vurgusu bir yandan onun büyüklüğüne diÄŸer yandan Hanne’nin Allah’ın takdiri konusundaki bilgisizliÄŸine iÅŸarettir. (13) Buna göre mana, “…Hâlbuki Allah, neyi doÄŸuracağını ve (onun istediÄŸi) erkek çocuÄŸun hiçbir zaman bu kızın yerini tutmayacağını bilmekteydi…” (14) ÅŸeklinde anlam kazanmalıdır. Burada tekrar nokta konur ve Ä°mran’ın hanımı konuÅŸmaya devam eder; “…O’na Meryem adını verdim. O’nu ve soyunu kovulmuÅŸ ÅŸeytandan senin korumana ısmarlıyorum/bırakıyorum…” (15)

Ä°mran’ın hanımı, “YaÅŸlandığımda bana baksın.” türünden annelik haklarının hepsinden feragat ederek çocuÄŸunu Allah’a adar. O’nun yolunda insanlığın mutluluÄŸuna hizmet etmesini ister. Bir annenin yapabileceÄŸi fedakârlığın üst sınırıdır bu. Allah ise, onun bu fedakârlığını daha fazlasıyla ona ikram ederek karşılar. Ona öyle bir kız çocuÄŸu verir ki adı, dünyada o günden bu güne deÄŸin hâlâ iffetin ve erdemin karşılığı olarak anılmaktadır.

“Erkek kız gibi deÄŸildir.” ifadesi, “Adanan erkek çocuÄŸu hiçbir zaman ona verilen bu kızın yerini tutmaz.” demektir ki bu mana, söz konusu Meryem olduÄŸunda “Nice erkek vardır, bir kız etmez.” anlamına gelir. Takva ölçü alındığında bunun tersi de doÄŸrudur. Yeri gelir nice kız çocuÄŸu da bir erkek etmez. Fakat burada söz Allah’a aittir, Meryem’i niteler ve onun ÅŸahsında kızların da erkeklerden üstün olabileceÄŸini dile getirir. Görüldüğü gibi bu ifade noktalama iÅŸaretlerinin yanısıra sözü kimin söylediÄŸinin doÄŸru/iyi tespit edilmesiyle ortaya çıkabilmektedir. (16)

Not: Bu makale “Sözün BaÄŸlamı” isimli eserden iktibas edilmiÅŸtir.

Dipnotlar:

1. BaÄŸlam, sözün başı sonu belli bir anlam çerçevesinde konu bütünlüğü içinde ifade edilmesine dikkat etmektir. Sözün doÄŸru anlaşılması için çevresinde bulunan diÄŸer etkilerin de iyi hesaplanması gerekir. Kimin söylediÄŸi, kime söylediÄŸi, sözün nasıl ifade edildiÄŸi gibi pek çok sâik anlamın oluÅŸmasında önemli katkılarda bulunur. Her ÅŸeyde bir ölçü bulunur. Sözün de bundan hâli kaldığı düşünülemez. Dolayısıyla sözün baÄŸlamından koparılmadan anlaşılması çok önemlidir.
2. Âl-i İmran suresi, 36. ayet.
3. Medine’de indirilen Âl-i Ä°mran suresinin bazı bölümlerinde Ehl-i Kitab’ın Ä°sa (as) ile ilgili kabul edilemez tezini çürütmek maksadıyla onun ailesinin önceki durumlarına ait konular gündeme taşınır. Ä°mran’ın soyundan gelen Meryem (as)’in ve oÄŸlu Ä°sa (as)’nın doÄŸumu ve tabiatlarına iliÅŸkin açıklamalar, onların tanrılaÅŸtırılmasını engellemeyi ve bu ÅŸekilde sadece Allah’a kulluk edilmesini saÄŸlamayı amaçlar.
4. Âl-i Ä°mran suresi, 36. ayet. (Diyânet Vakfı Meali); “Onu doÄŸurunca Allah onun ne doÄŸurduÄŸunu bilirken yine şöyle söyledi: ‘Rabbim, onu kız doÄŸurdum, erkek, kız gibi deÄŸildir. Ona Meryem adını verdim. Onu ve soyunu kovulmuÅŸ ÅŸeytanın ÅŸerrinden sana ısmarlıyorum.’ “ (S. AteÅŸ Meali); “Ä°mran’ın zevcesi (Hanne) çocuk doÄŸurunca, Allah onun ne doÄŸurduÄŸunu daha iyi bildiÄŸi halde: ‘- Ey Rabbim, onu kız doÄŸurdum. (Mâbede hizmet için) erkek, kız gibi deÄŸildir. Bununla beraber, ben onun adını (Allah’ın kulu mânasına) Meryem koydum. Ä°ÅŸte ben onu ve zürriyetini koÄŸulmuÅŸ ÅŸeytanın ÅŸerrinden sana ısmarlıyorum.’ dedi.” (A. F. Yavuz Meali)
5. Bir rivayete Ä°krime’ye göre Hanne, hiç doÄŸuramamış ve bu yüzden çocuÄŸu olan diÄŸer kadınlara gıpta eden biridir. Bu nedenle eÄŸer çocuÄŸu olursa onu Allah rızası için hizmet etmesi amacıyla Beytu’l-Makdis’e vakfedeceÄŸini dile getirir. BaÅŸka bir rivayette ise Muhammed Ä°bn Ä°shâk’a göre Hanne’nin çocuÄŸu olmaz ve bu ÅŸekilde yaÅŸlanır. Bir gün aÄŸacın gölgesi altında iken, yavrusuna bir ÅŸeyler yediren bir kuÅŸ görür. Bunun üzerine gönlünde çocuk sevgisi kımıldar ve kendisine bir çocuk bağışlaması için Rabbine dua der. Derken Meryem (as)’e hamile kalır ama bu arada Ä°mrân da ölür. Hanne, hamile olduÄŸunu hissedince, karnındakini Beytu’l-Makdis’e vakfeder. Hasan el-Basrî, Ä°brahim (as)’in, rüyasında oÄŸlunu kestiÄŸini görmesi ya da Hz. Musa (as)’nın annesinden onu denize bırakmasının istenmesi gibi Hanne’nin karnındaki çocuÄŸu adamasının da Allah’ın ilhamıyla gerçekleÅŸtiÄŸini dile getirir. (Taberî, Tefsîru’t-Taberî, c. 3, s. 1747; Râzî, Mefâtihu’l-Gayb, c. 6, s. 273; Ä°bn Kesîr, Tefsîru’l Kur’ani’l-Âzîm, c. 2, s. 26.)
6. Bu hususta Esâmm’ın şöyle dediÄŸi aktarılır: “Ä°srailoÄŸullarının ne bir ganimeti, ne de bir esiri yoktu. Bunun için, onların hürriyete kavuÅŸturup azat etmeleri, çocuklarını, yukarıda anlatmış olduÄŸumuz ÅŸekilde vakfetmeleriyle oluyordu. Çünkü onların dinine göre, çocuk hizmette bulunabileceÄŸi çaÄŸa geldiÄŸinde, onun ebeveynine hizmet etmesi vacip oluyordu. Böylece de onlar, adakta bulunmak suretiyle çocukların bu ÅŸekildeki hizmetlerinden feragat ediyor; onları, Beytu’l-Makdis’e hizmet ile Allah’a itaat ve ibadete tahsis ediyorlardı.” Bu adağın sadece erkek çocuklar için caiz olduÄŸu açıklanır. Kız çocuklarına gelince, hayız ve diÄŸer özel halleri sebe¬biyle, bu iÅŸe ehil görülmedikleri belirtilmiÅŸtir. (Râzî, Mefâtihu’l-Gayb, c. 6, s. 273, 274.); Bu ÅŸekilde çocuk adamayı diÄŸerlerinden farklı olarak Ä°srailoÄŸullarının ÅŸeriatında var olan bir uygulama ÅŸeklinde deÄŸerlendirenler bu hususu, dinin onlara dayattığı bir sorumluluk ya da takva çeÅŸidi saymaya meyillidirler. Oysa bu adama iÅŸi, örfen her anne-babayı kuÅŸatacak ÅŸekilde ve sadece ilerleyen yaÅŸlarda hizmet görme beklentisinin sınırlandırılması ya da yok sayılması ÅŸeklinde algılanmalıdır. Böylece Allah’a adama hususunda ayetten çıkarılabilecek mesajın evrensel yönü muhafaza edilmiÅŸ olur.
7. ????????? ???????? ????? ???????? ayetini bazılarının Hanne’nin sözünün bir hikâye ediliÅŸi olmak üzere, tâ harfinin ötresiyle ???????? (doÄŸurdum) ÅŸeklinde okudukları (Ebu Bekir ve Ä°bn Âmir kıraati) nakledilir. Buna göre Hanne, “…Ä°ÅŸte ben bir kız doÄŸurdum.” deyince, bunu Allah’a haber verdiÄŸinin sanılmasından korkar ve “Allah benim ne doÄŸurduÄŸumu daha iyi bilir ya!” diyerek böyle bir şüpheyi izale eder. Bu bir özür beyanıdır. Fiili ???????? ÅŸeklinde sükûn ile okuyanlara gelince bu kıraate göre mana, çocuÄŸunun ÅŸanını yüceltmek ve Hanne’nin bu çocuÄŸun kadrini takdir edemediÄŸini göstermek için, “Allah onun ne doÄŸurduÄŸunu daha iyi biliyor iken…” olur. Aynı ÅŸekilde Ä°bn Abbas (ra)’ın kıraatinde bu ifade, Allah’ın bir hitabı olarak, “Allah senin ne doÄŸurduÄŸunu daha iyi biliyor…” manasında okunmuÅŸtur. (Râzî, Mefâtihu’l-Gayb, c. 6, s. 274-276; Kurtubî, El-Câmi’u Li-Ahkâmi’l-Kur’an, c. 4, s. 177, 178.)
8. Kurtubî, El-Câmi’u Li-Ahkâmi’l-Kur’an, c. 4, s. 178.
9. Râzî, Mefâtihu’l-Gayb, c. 6, s. 276.
10. Râzî, Mefâtihu’l-Gayb, c. 6, s. 276.
11. Kur’an tefsirinde özellikle kadınlarla ilgili konularda göze çarpan “erkek” izleri, bazen kalın bir çizgiyle kadının üstünü çizer. Tefsir faaliyetlerinde hanımların rolünün yok denecek kadar az olması, bu gibi konularda bazı zaaflara yol açabilmiÅŸtir. Bu zaaflar, çoÄŸu zaman anlam boÅŸlukları oluÅŸmasına yol açmış ve baÄŸlam dikkate alınmadığı için ayetin metni, pek çok meallerde anlam kaybına uÄŸramıştır.
12. Yukarıda Râzî’nin açıklamasında bu cümle Hanne’ye aitken ÅŸimdi Allah’a ait olur. Her iki cümlenin de odak noktası bir kızın bir erkekten daha iyi olabileceÄŸidir. Ancak birinde söz Hanne’ye diÄŸerinde Allah’a aittir.
13. ZemahÅŸerî, KeÅŸÅŸaf, c. 1, s. 350.
14. M. Esed Meali.
15. Âl-i Ä°mran suresi, 36. ayet; Ayetin diÄŸer bazı meallerdeki karşılığı ÅŸu ÅŸekildedir: “Ä°mran’ın karısı doÄŸum yapınca (buruk bir ruh hâliyle) ‘Rabbim! dedi, (Sana erkek evlat için dua etmiÅŸtim, ama) iÅŸte bir kız doÄŸurdum.’ Oysa Allah onun erkek evlat beklerken kız doÄŸurduÄŸunu çok iyi biliyordu; kaldı ki onun istediÄŸi erkek çocuk bu kızın yerini asla tutmazdı. (Bu gerçeÄŸi bilmeyen) Ä°mran’ın karısı (Allah’a niyazına şöyle devam etti): ‘Ben yine de kızımın adını Meryem (Allah’a ibadete adanan) koydum. Onu ve soyunu rahmetinden kovulmuÅŸ ÅŸeytandan koruman için sana emanet ediyorum.” (M. Öztürk Meali); “Fakat çocuÄŸu doÄŸurunca, ‘Ey Rabbim!’ dedi, ‘Bak, bir kız çocuk doÄŸurdum.’ Hâlbuki Allah, neyi doÄŸuracağını ve (onun istediÄŸi) erkek çocuÄŸun hiçbir zaman bu kız gibi olamayacağını bilmekteydi ‘ve ona Meryem ismini verdim. LanetlenmiÅŸ Åžeytana karşı onu ve soyunu korumanı diliyorum.’ “ (M. Esed Meali).
16. Bu örnek, “Galip Zihinde Kadının Yeri” bölümü açısından da kayda deÄŸer bir veri oluÅŸturur. Nitekim takvayı ölçü edindiÄŸinde bile bir kızın bir erkekten daha iyi olabilmesi ihtimali, galip zihinde pek yüksek deÄŸildir.

Henüz yorum yapılmamış.

* İşaretli tüm alanları doldurunuz.