Sosyal Medya

Makale

Nasıl Bir Allah'a inanıyoruz

<< İşte o kitap, kendisinde hiçbir şüphe yoktur. Muttakiler için yol göstericidir.>> (2/Bakara:2)

<<Halbuki o alemlere uyarıdan başka bir şey değildir.>> (68/Kalem:53)

 

Kuran’ın ana hedefi Allah’ın varlığını ispatlama noktasında deÄŸil, insan ve insan davranışları üzerinde yoÄŸunlaÅŸmaktadır. Nitekim kendisini de <insanlara yol gösterici> <karanlıklardan aydınlığa çıkarıcı, alemleri uyarıcı>>

Åžeklinde tanımlanmaktadır ki, bu manada çok sayıda ayet sıralamak mümkündür. Bununla birlikte Allah lafzı, Allah’ın sıfatları ve isimleri Kuran’da bir çok defa kullanılmıştır. Fakat Kuran’da, Kuran’ın amacı Allah’ı ispatlamak ÅŸeklinde ortaya konmamıştır. Zira tabiat ayetlerinin Allah’ın varlığının ispat etme konusunda yeterli olduÄŸunu Kur’an bize hatırlatmaktadır.

 

<< Göklerin ve yerin yaratılışında gecenin ve gündüzün gidiş ve gelişinde elbette akıl sahipleri için ibret verici deliller vardır.>> (3/Al-i İmran-110)

 

Kur’an bizatihi tevhid inancını ikame etmeye, zihinlerde ve pratik hayattaki ÅŸirk ÅŸekillenmelerinin, bozuk inançların, batıl geleneklerin ıslahına yönelmiÅŸtir. Ayetler Kur’an bütünlüğünde ve Resul’un örnekliÄŸinde,Allah’ın murad ettiÄŸi manada anlaşıldığı sürece muttakiler için yol göstericidir.  Taassubu kırdığımız, hurafelerden temizlendiÄŸimiz, kaderci anlayışı ıslah ettiÄŸimiz andan itibaren, karanlıklardan aydınlıklara ulaÅŸtıran nurdur. Ayetler beraber kıyam ettiÄŸimiz, rukuya gittiÄŸimiz istiÅŸari çabalarda bulunduÄŸumuz sürece müjde ve uyarıcıdırlar. Ayetler anlaÅŸmazlığa düştüğümüzde onunla hükmettiÄŸimiz sürece hidayettirler. Dikkatlerin bu yaklaşıma çekilmesi, vahyin amacına uygun bir yolun tutulmasını saÄŸlayacaktır.

 

Yüce yaratıcı fikri, insanın içinde, derununda mevcuttur.Dolayısıyla, problem Allah’ın varlığını ispat etmek problemi deÄŸildir. Kaldı ki, hiç bir tarih diliminde ateizm, sorun olacak düzeyde büyük bir gündem oluÅŸturmamıştır. Ä°nsanların asıl problemi nasıl bir Allah’a inanıyorlar? Ä°nandıkları Allah, Kuran’ın tanıttığı Allah mı ? Ä°nandıkları Allah’a güveniyorlar mı? Allah’ı hayatlarına müdahale ettiriyorlar mı yoksa Ey Allah sen bizi yarattın, gökleri, yerleri tüm varlıkları yarattı ama, hayatımıza yaÅŸantımıza, sistemimize, düzenimize karışma mı? Diyorlar.

 

Hem Allah vardır denecek, hem ondan baÅŸkasına kulluk itaat edilecek, ondan baÅŸkasına tövbe edilecek, ona ulaÅŸmak için aracılar ittihaz edilecek vesaire…..

Mekke müşriklerinin Allah anlayışı-inanışı gibi bir ilah tasavvuru kesinlikle, Kur’an’ın tanıttığı Allah deÄŸildir.

 

Hepimizin bildiÄŸi Mekke dönemi, Arap toplumunun yapısı dikkate alındığında, onlarında Allah inancına sahip olduÄŸu yeri ve göğü yaratan Allah’ın varlığına inandıkları görülecektir. Bununla birlikte Kur’an bu toplumun din anlayışını tümden deÄŸiÅŸtirmek için vahyedilmiÅŸtir. Ä°lahi kanunlar insanlar için gönderilmiÅŸtir bu kanunların hepsinin gerek fert düzeyinde olsun gerekse toplum düzeyinde olsun günlük yaÅŸamda bir karşılığı pratik bir deÄŸeri vardır. Aksi durumda vahyin insanlar için hidayet aracı olmasının geçerliliÄŸi olmazdı. Ä°nsanların temel zaafları Allah’ı yok sayma noktasında deÄŸildir. Asıl zaaf ve sapma onunla birlikte baÅŸkalarını veya kendi heva ve heveslerini ilah etme noktasında baÅŸlamaktadır.

 

 Allah, yaratıcı ve kanun koyucu olarak Ä°slam’ın ilahının özel adıdır. Kur’an’da en yoÄŸun olarak 2500’den fazla kullanılan Allah adı dışında onun pek çok güzel isimleri (El-Esma’ül-Hüsna) vardır.

 

Kuran’da Allah kendisine bu güzel isimlerle dua ve hitap edilmesini ister. Kur’an insana, muazzam bir Allah tasavvuru sunar. Kuran’ın Allah tasavvuruna yabancı bir takım kelami/teolojik tartışmalara girmeden tevhidi bir çizgide Allah’ı tanımak ve iman etmek gerekir. Allah’ın Müslümanlardan istediÄŸi Kur’an’da kendisi hakkında bizzat kendisinin yaptığı açıklamalarla yetinilmesidir.

 

Bizzat Allah, Kuran’da kendi ifadesiyle kendini tanıtarak binlerce yol göstermektedir. <<De ki o Allah’tır eÅŸsiz benzersiz bir tektir. Allah Samed’dir. O doÄŸurmamıştır ve doÄŸrulmamıştır. >> ve hiçbir ÅŸey ona dek ve benzer olmamıştır. >> (112/Ä°hlas suresi) Kuran’a göre Allah’a olan gerçek bir iman dini tecrübe ile elde edilen bir iman olup bütün ispatlardan çok daha güçlü bir temele dayanmaktadır. Kur’an muhataplarını düşünmeye davet eder.. Sonuçta onları Allah’a iman etmeye çağırır. Bu yüzdendir ki << Tefekkür etmez misiniz>> <<Düşünmez misiniz>>  Görmez misiniz, aklınızı ne zaman kullanacaksınız <<Tedebbür etmez misiniz>> gibi ifadeler Kuran’ın her yerinde göze çarpar. Bu ifadeler, Allah’ın varlığını ispat eden delilleri mantık yoluyla ortaya koymak veya bu delillere dayanarak Allah’ın varlığını ispat etmekten ziyade, Allah’ı keÅŸfetmek onu bulmak basiretli bir ÅŸekilde idrakini geliÅŸtirerek aklın Allah’ı bulması önünde bir perde teÅŸkil eden gaflet bulutlarını dağıtmak demektir. Kuran’a göre, bütün varlık dünyası gerçekte Allah’ın ayetleridir, bunların sembolik mahiyetine ancak düşünen saÄŸduyulu akıl ve vicdan sahipleri anlayabilirler. Allah hakkındaki bilgilere malumat deÄŸil, marifet denir. Malumat sadece bilmeyi ifade etmekteyken, marifet hem bilmeyi hem tanımayı ifade eder. Dolayısıyla, Rabbiyle iliÅŸki kurmaya baÅŸlayan insanın önündeki ilk basamak marifettir. Ä°nsan kendi iç dünyasında, kendi öz benliÄŸini tanıyıp tanımlayınca Rabbini de tanımak isteyecektir. Ä°ÅŸte nasıl bir Allah? Sorusunun cevabı marifetin içeriÄŸini oluÅŸturur, kulun Rabbine <<Ya Rabbi seni tanımak istiyorum> diye yakarışı kabul görür ve aÅŸkın olan Allah, içkin olan kulunun idrak edebileceÄŸi bir üslupta kendini tanıtmaya baÅŸlar.

 

Ä°slam, Allah’ın aÅŸkınlığını herkesin meselesi olarak kabul eder. Allah’ın bütün insanları, kendisine aÅŸkınlığı içinde tanıma yeteneÄŸine sahip olarak yarattığını buyurur. Bu, bütün insanların paylaÅŸtığı doÄŸal bir kabiliyet, bir fıtrat ya da bir saÄŸduyudur. Yapısı, insanların kendisiyle ilahi üstünlüğü, birliÄŸi ve yüceliÄŸi anladığı bir melekedir. Ä°lahi aÅŸkınlığın tasdikinin insanda doÄŸuÅŸtan gelen dolayısıyla zorunlu bir ÅŸey olması nedeniyle Ä°slam bu kuraldan sapan her ÅŸeyi eÄŸitime ve tarihe dayandırır. Unutkanlık, zihni tembellik hırs ve çıkar Ä°slam’a göre, kültürden kültüre ve kuÅŸaktan kuÅŸaÄŸa sürüp giden bir tür sapmaların sebebidir.

 

Ä°slam inancının ilk ikrarı <<Allah’tan baÅŸka ilah yoktur.>> ÅŸeklindedir. Müslüman, buna herhangi bir varlığın ilahi varlığı temsil etmesi, kiÅŸileÅŸtirmesi ya da herhangi bir ÅŸekilde ifade etmesi imkanının reddi kadar, evreni yönetmesinde ve ona hükmetmesinde herhangi bir ortağı olduÄŸunu reddetme ÅŸeklinde de anlar. Kur’an Allah hakkında şöyle der: <<O göklerin ve yerin yaratıcısıdır. O bir ÅŸeye hükmetti mi ona ancak ol der o da oluverir. O bir tek tandırıdır. Yücedir.>>  (2/117.163) Kendinden baÅŸka hiçbir tanrı yoktur. Diridir. Zatıyla, kemaliyle kaimdir. (3/2) <<Onun zatı ise vasfede geldiklerinden çok uzaktır.>> (6/100) (Ona gözler eriÅŸemez.) (6/103)

 

Müslümanlar bu görüşün icrasında hiçbir ÅŸekilde herhangi bir sureti (17/43) yada nesneyi Allah’ın varlığına yada bilinçlerindeki Allah tasavvuruna ortak koÅŸmamaya ve Allah ile ilgili söz ve yazılarında Allah’ın Kuran’da kendisi için kullandığı dilin, terimlerin ve ifadelerin dışında baÅŸka hiçbir ÅŸeyi kullanmamaya özen göstermiÅŸlerdir.  

 

Tevhid, yaratanın yarattığı, bütün diÄŸer ÅŸeylerden, varlık-bilimsel olarak ayrılması demektir. Her yaratılmış zaman ve mekan kanunlarına tabiidir. Yaratıcıyla yaratılmış arasında hiçbir anlamda bir bütünlük ve bütünleÅŸme düşünülemez ve tevhid, temelde ilk olarak bu düşünce tarzını reddeder. Yaratıcı, bütün tabiatın varlıkların üstündedir aÅŸkındır. Yine tevhidin ortaya koyduÄŸu ilkeler uyarınca hiçbir ÅŸey Allah’a benzeyemez. (42/11) Ve onu sembolize ve temsil edemez. Allah mümkün olan hiçbir sezgi metodu ile bilinemez ve ona eriÅŸilemez.

 

Kuran, Allah’ı sıfatlarına ve yaptığı iÅŸlere göre çeÅŸitli bölümlerden niteler. Kuran’a göre Allah, yalnız üstün varlık deÄŸil aynı zamanda var denmeye layık tek gerçek varlıktır. Varlık dünyasının merkezinde Allah vardır. Ona karşı olabilecek hiçbir ÅŸey yoktur.

           

Kuran, Cahiliye toplumunun, yüce kudret sahibi her ÅŸeyin yaratıcısı ve iÅŸlerin kendi elinde olduÄŸu, kainatın dizginine hakim ve Kabe’nin Rabbi olan bir Allah’ı bildiklerini bildirmektedir. Burada söz konusu olan Allah, gökleri ve yeri, güneÅŸi ve ayı öte yandan insanı yaratan, diriyi ölüde, ölüyü diriden meydana getiren, insana, göz ve kulak veren ve onu gökten ve yerden gönderdiÄŸi nimetlerden besleyen bir Allah’tır. <<De ki eÄŸer biliyorsanız dünya ve içindekiler kimindir? Allah’ındır diyecekler. De ki yine de öğüt alıp düşünmeyecek misiniz. Yedi göğün Rabbi ve büyük arşın Rabbi kimdir? Allah’tır diyecekler. De ki yine de sakınmayacak mısınız? De ki: EÄŸer biliyorsanız her ÅŸeyin melekütü elinde olan ve koruyup kolladığı halde korunup kollanmayan kimdir? Allah’tır diyecekler. De ki o halde nasıl büyüleniyorsunuz? >> (23/Müminun 84-89)

 

<<Gemiye bindikleri zaman dini yalnız Allah’a mahsus kılarak Allah’a dua ederler. Allah onları kurtarıp karaya çıkardığında ise bir de bakarsın ki ÅŸirk koÅŸuyorlar.>> (29/Ankebut: 65-31/Lokman-32)

 

Madalyonun bir yüzünde Allah’a baÄŸlılık ve teslimiyet öteki yüzünde baÅŸka bir eÄŸilim ve daha deÄŸiÅŸik bir tutum. Bu bilgi ve imanın yanı başında yer alan putları kutsama, Allah ile beraber kimi varlıklara ibadet ve tasdikte ortaklık gayesi vermeyi baÄŸdaÅŸtırma gereÄŸi ve mantığının doÄŸurduÄŸu paradoksal durum soruÅŸturulduÄŸunda, Arapların bütünü ile hoÅŸ olmayan ve yerine göre makbul bir mantık yürütme diye deÄŸerlendirilebilecek ta’lillere dayandıkları görülür.

 

Allah’a azameti nedeniyle vasıtasız ibadet edilebilecek ehliyete sahip olmadıkları için Allah’a, yaklaÅŸtırsınlar diye putlara taptıkları, bir baÅŸka ifadeyle, Allah’a ibadette putları kendilerine kıble yaptıkları, Allah’a ibadet ederken Kabe’nin kıble olarak kabul edilmesi gibi bir yaklaşım içinde oldukları anlaşılmaktadır.

 

Tevhid ve fıtrat dini olan ve tarihin derinliklerinden süzülüp gelen Ä°slam’ın bozulma ve çözülme vetiresi tekrar hatırlanacak olursa böylesi bir yaklaşımın hangi temele oturduÄŸu daha kolaylıkla kavranabilir. Bu, paganizme güç veren ve onu besleyen sembolün, ve temsil ettiÄŸi varlığın, Allah katındaki yeri ve konumu dolayısıyla aracı olabilme ve ÅŸefaat edebilme gücüdür.  Ortada olan Hristiyanlıkta ki üçleme gibi, Allah’ın gerçek ve kendine has sıfatlarında ve özelliklerinde bir ÅŸirkten çok aracılık ve ÅŸefaat düşüncesi üzerinde yoÄŸunlaÅŸan bir pagan anlayış ve düşüncedir.

 

Allah’ın zatına iÅŸaret eden ayetlere nasıl anlamak lazım. Öncelikle, Kuran bize, bir çok kavram ve ifadelerin beÅŸere kavratılması murad edildiÄŸi halde, baÅŸka her hangi bir yolla buna imkan bulunmadığından – sırf bu temel nedenle –- mecazi tarzda anlaşılmasını açıkça ifade eder. Dolayısıyla, eÄŸer biz, Kuran’ın her ifade cümle ve ibaresini zahiri (= literal) manasıyla olarak onun bir mecaz bir istiare, bir temsil olması ihtimalini göz ardı edersek, ilahi vahyin gerçek ruhuna aykırı hareket etmiÅŸ oluruz.

 

Allah’ın zatına iÅŸaret eden bazı ayetlerin üzerinde düşündüğümüzde, tanımlanamayan, zaman ve mekanda sınırsız ve beÅŸer kavrayışının tamamen ötesinde bir varlık. Onu tasavvur etmenin imkansızlığı karşısında biz ancak onun ne olmadığını kavrayabiliriz. Yani zaman ve mekanla sınırlanamayan bir takım benzetmelerle tasvir edilemeyen beÅŸer düşüncesinin hiçbir türü ile çevrelenemeyen bu nedenle onun varlığı ve etkinliÄŸi çok yetersiz kalmakla beraber, ancak oldukça genelleÅŸtirilmiÅŸ mecazlarla bize aktarılabilir.

 

Kuran ondan bahsederken  <<Semalarda olduÄŸunu, arÅŸ üzerine yerleÅŸtiÄŸini bize bildiriyorsa biz bu ifadeleri zahiri (= literal) manalarıyla alamayız. Çünkü aksi takdirde farkına varılmadan Allah’ın mekan içinde sonlu olduÄŸu ifade edilmiÅŸ olur.  Böyle bir sınırlılık sonsuz bir varlıkla baÄŸdaÅŸmayacağından, en küçük bir kuÅŸkuya katılmadan anlarız ki, Allah’ın semalarda oluÅŸu onun üzerine yerleÅŸmesi, beÅŸer tecrübelerinin tamamen dışında kalan bir kavramın yani, Allah’ın her ÅŸeye gücü ve bütün varlıkların mutlak hükümranı olduÄŸu kavramının sadece lisani vasıtalardır. Aynı ÅŸekilde O ‘’ her ÅŸeyi bilen’’ ‘’her ÅŸeyi gören’’ ‘’ her ÅŸeyden haberdar’’ olarak nitelendiÄŸinde bu tasvirlerin, maddi bir görme, iÅŸitme, olayı ile meydana gelen ÅŸeyler olmadığını, ancak var olan ve Vuku bulan her ÅŸeyde Allah’ın ebedi mevcudiyetinin, beÅŸerin anlayacağı terimlerle basit anlatımları olduÄŸunu anlarız. Ve  <<Hiçbir beÅŸeri görüş onu idrak edemeyeceÄŸinden >> (6/103) yaratmış olduÄŸu evren içinde ve üzerinde kesintisiz etkinliÄŸini müşahede etmenin ötesinde, insanın onu kavraması umulamaz. 

 

Ä°nsan lisanının yetersizlikleri içerisinde ki bu yetersizlikler insan dimağının fıtri sınırlığının zaruri neticeleridirler - bu etkinlik ancak çevrelenebilir, fakat gerçek ÅŸekliyle asla tarif edilemez. Bizim için Allah’ın zatını tasavvur ve tayini de ihatamızın dışında bulunmalıdır. Ancak Kuran kesin olarak Allah’ın hikmetli yaratıcılığı kavramına bina edilen ahlaki bir öğretiyi bize aktarmayı hedeflediÄŸinde 2. Husus (O’nun yaratma eylemi ve planı) insanın kavrayabileceÄŸi düşünce tarzlarına indirgenebilmelidir – nitekim indirgenmiÅŸtir.

 

Cenabı Hakk’ın yarattığı varlıklarla münasebeti kesilmemiÅŸtir. Bununla ilgili çok net ayetler vardır.  <<Biz size ÅŸah damarınızdan daha yakınız.>> <<Beni sorarlarsa söyle ben onlara çok yakınım. >> Åžimdi böyle bir Allah anlayışı ve Kuran, eski Yunan’dan beri gelen deizmin Allah’ını dışlıyor…

 

Cenabı Allah bizimledir. Allah bu alemi yaratmış Aristo’nun ilk muharriki gibi kenara çekilmiÅŸ uzakta bizi seyrediyor, ne haliniz varsa görün, Kuran’ın Allah’ı böyle bir Allah deÄŸil bana eÄŸer ÅŸah damarımdan daha yakınsa, bana, anamdan, babamdan, çocuklarımdan, eÅŸimden, dostlarımdan, arkadaÅŸlarımdan vs... Daha yakın bir Allah bu..

 

O beni bırakmıyor, beni hayatın zorluklarla dolu dikenli yollarında benim elimden tutuyor. Åžimdi onun benimle münasebetinin kesildiÄŸini kimse söyleyemez. Hem sokakta hem deruni yapımda o hep benimle o halde deizmin yokluÄŸu – Allah kainatı yarattı bir köşeye çekildi ondan sonrasına karışmıyor manasında bir uluhiyetin yokluÄŸu – bu manaya geliyor.

 

Biz, kul olarak tek olan, Rabbimiz olan Allah’a güvenmeliyiz, dayanmalıyız Allah kulundan güven bekler çünkü o El-Mümin’dir. Güven ve emniyetin kaynağıdır. Ä°hanet etmeyen, yarı yolda bırakmayandır. <<Allah’ta ‘’kendisine dayanıp güvenenleri sever (3/159) ve sadece kulunun kendini vekil alarak seçmesini ister. <<Dediler ki: Allah bize yeter O ne güzel vekildir >> (3/173) Allah ile beraber olma bilincine kavuÅŸmuÅŸ Mümin, Rabbinin gözetiminde olduÄŸunu hatırından çıkarmaz...

     

Velhasıl, Allah’ı birlemek ve bir olan, Ä°slam’ın Allah’ıyla beraber olmak, hayatın temel amacıdır. Bu beraberliÄŸi gerçekleÅŸtiren bir kul, ne kendini ilahlaÅŸtırır, ne de bir baÅŸkasını. O’na kulluÄŸun onunla beraber olmanın hazzını yakalar. O’nun müdahalesine açık bir hayat… O’nun tasarrufuna teslim olmuÅŸ bir ömür. Allah bilincine sahip olduktan sonra, ömürde, ölümde anlamlıdır. Ondan uzaklaÅŸtıkça her ÅŸey anlamsızlaşır. O halde her ÅŸeyin ona göre ÅŸekillenmesi gerekiyor.

 

Ne mutlu Allah ile beraber olma hoÅŸnutluÄŸunu yaÅŸayan Müminlere…

 

Hikmet ehli ne güzel ifadelendirmiş.

 

<<O’nu bulan neyi kaybetmiÅŸ ve O’nu kaybeden neyi bulmuÅŸ ki!>>

Henüz yorum yapılmamış.

* İşaretli tüm alanları doldurunuz.