Makale
Karanlığa Gömülen Aydınlıklar
Murat Bey, inşaat mühendisliği bölümünden mezun olmuş ve öğrencilik yıllarında tanıştığı aynı okulun mimarlık bölümünden mezun olan Zehra Hanımla hayatını birleştirmişti. Murat Bey ve Zehra Hanım; daha sonra, sadece hayatlarını değil, beraber kurdukları şirketle deişlerini birleştirmişlerdi.
Eş, dost, akraba, yakın, uzak bilen ve tanıyan herkes; onları,sahip oldukları maddi zenginliklerinden ziyade, mutlu evliliklerive cömertlikleri ile tanımışlardı. Tanıdık veya yabancı demeden, maddi ve manevi tüm zenginliklerini paylaşmaktan büyük zevk alırlardı. Bilen tanıyan herkes buna şahitti.
Murat Bey, çocukken anne ve babasını kaybetmiş, yetim ve öksüz olarak dedesinin yanında büyümüştü. Fakültenin son sınıfında okurken bu sefer de dedesini kaybetmişti. Murat Bey’in eşi Zehra Hanım da babasız büyümüş,sonradan görme yeteneğini kaybeden Zehra’nın annesi Fatma Hanım,kızı evlendikten sonra Zehra’nın yanında kalmaya devam etmişti.
Murat Bey ile Zehra Hanım çifti, birçok maddi ve manevi zenginliğe sahip olmalarına rağmen, mutluluklarını belki de tamama erdirecek bir çocuğa sahip olamamışlardı. Bu konuda, evin içinde sanki bir pencere devamlı açık kalıyor ve yuvalarını tam anlamıyla ısıtamıyorlardı.Ancak, sabır ve tevekkülü elden bırakmadan; uzun yıllar devam eden birçok tıbbi tedaviden sonra, Allah kendilerine; adını Zeynep koyacakları, göz aydınlığı çok cici bir kız çocuğu nasip etmişti.Ve artık evlerindeaçık kalan pencere kapanmış yuvaları daha güzel ısınmaya, huzur ve mutlulukları daha da artmaya başlamıştı.
Zehra Hanım, kızının kokusunu ve sıcaklığını daha yakından hissetmek istiyordu. Eşinin de desteğini alarak, yıllardır hasretle beklediği biricik yavrusunu doya doya yetiştirmek arzusuyla,şirketteki her şeyinden vazgeçip bütün emek ve enerjisini çocuğuna vermek için Zeynebini, çok sevdiği işi ve mesleğine tercih etmişti.
Zeynep, annesi tarafından çok iyi yetiştirilmişti.Ahlakı, zekâsı ve çalışkanlığı ile müstesna bir kişilik olarak parmakla gösteriliyordu. Edebiyat ve müzik ile de ilgisi vardı. Bir dergide haftalık yazılar yazıyor çok iyi keman çalıyordu. Keman çalmadaki yeteneği, ünlü keman virtüözü Farid Farjad’abenzetiliyor ve kendisine zaman zaman “Feride Farjad” dendiği de oluyordu.
Zeynep, görme yeteneğini kaybetmiş olan anneannesinin yanında büyümüş ve üniversite çağına gelmişti. Anneannesinin bu özel durumundan olsa gerek; başta anneannesi olmak üzere, ışığa hasret kalmış her kim varsa ve her nerede yaşıyor ise onlara ışık olmak ve onları güneş ile yeniden buluşturmak için hekim olmaya, göz hekimi olmaya karar vermişti. O yıl girdiği üniversite sınavında, ideali olan tıp fakültesinikazanmayı başarmış, okul kaydını da, anne ve babasıyla birlikte anneannesini de yanlarına alarak yaptırmışlardı.
Acı ve karanlık günlerin başladığı günlerden biriydi. Murat Bey, çocukluk arkadaşlarından birinin vefat haberin almış ve cenazesine katılmak üzere; eşi Zehra hanım da yanına alarak otomobilleri ile yola çıkmışlardı. Murat Bey’in çocukluk arkadaşını eşi Zehra bir kere düğünlerinde görmüş, başkaca da bir hukukları olmamıştı. Murat Bey bu duruma rağmen eşini de yanına alıp cenazeye eşi ile birlikte gitmek istemişti. Tek başına ve sabah uçakla gitmesi daha uygun olmasına rağmen, geceden yola çıkmayı tercih etmişti. Otomobil ile gitmek tercih edildiğinden, ikindi vakti cenazeye yetişmek için geceden yola çıkmak gerekiyordu.
Öyle de oldu. Geceden yola çıkılıp cenaze defnedildikten sonra, Murat Bey, hiç dinlenmeden, yüreğindeki acı ve çok sevdiği eşiyle birlikte evine geri dönmek üzere tekrar yola koyulmuştu.
Dönüş yolunda, geceden kalan yorgunluk ve uykusuzluk etkisiyleMurat Bey, direksiyonda uyuya kalınca olanlar olmuştu. Kendisi yaralı bir şekilde kazayı atlatmış olmasına rağmen çok sevdiği eşini kaybetmiş ve bu yüzden de kendisini hiç affetmemişti.Bu talihsiz kazadan dolayı Murat Bey hep kendini suçluyor; eşinin ölümüne sebep olduğunu düşünerek vicdan azabı çekiyordu.
Murat Bey, eşinden yadigâr ve onu hayata bağlayan kızı Zeynep için hayata küsmemek ve en azından kızının hayali gerçekleşebilsin diye kaldığı yerden devam etmek zorundaydı. Eşi Zehra’da bunu isterdi düşüncesiyle ayakta kalmayı başarmıştı.
Kazanın üzerinden tam 10 yıl geçmiş ve Zeynep, annesini kaybettiği yıl, girmiş olduğu Tıp Fakültesinibitirmiş ve yorucu bir uzmanlık eğitiminden sonra uzman doktor ünvanını almıştı.
Murat beyi yeniden hayata bağlayan göz aydınlığı ve göz nuru kızı, göz doktoru olmuş, ışığa hasret tüm gözlere derman olmak için yola çıkmıştı.
Olan olmuş ve dertlere derman olmak isterken, derdine derman arar olmuştu Zeynep.
Uzun gecelerden bir geceydi. Ama o gece,karanlık gecelerin en zifiri olanıydı belki de.“Gece”o gün yorgun düşüp derin bir uykuya dalmış ve uyanmamak için elinden geleni yapıyor gibiydi.
Peki ya güneş? Gece ile ittifak halinde el ele vermiş, doğmamak içindireniyordu.
Ufuklar kararmış, belki de sis yüzünden olsa gerek, karanlıklar uzadıkça uzamıştı.
Güneş aydınlatmamak, rüzgâr da esmemek için birbirleriyle sözleşmişti.
Gece, aya nazlanmış, ay da geceye küsmüş de,alıp başını çekip gitmişti sanki.
Yağmurun sesini, peşi sıra gelen o korkunç gök gürültüleri bastırırken, bir anlık bile olsa beklenen o ışık,evet o ışık, şimşeklerin çakması ile de belirmiyordu ve o ışık bile sönüp gitmişti.
Ne olmuştu, neler olmuştu da ışık namına var olan tüm aydınlıklar karanlığa gömülmüştü.Zeynep, ilk görev yapacağı hastahaneye gitmek üzere yaya geçidinden karşıdan karşıya geçerken, kırmızı ışıkta geçen bir aracın çarpması ile yaralanıyor ve görev yapacağı hastahanende tedavi altına alınıyordu.
Gözlere aydınlık, karanlığa ışık olmak için yola çıkan Zeynep; babasının kurallara uymadığı bir kazada annesini kaybederken, bu sefer ışığa aldırış etmeyen biri yüzünden karanlığa uyanıyordu.
Yaya geçidinde insanlara yol vermeyip ceza yedikten sonra “hakkımı helal etmiyorum” ve “keşke vursaydım” imasında bulunabilen “gözüpek”ler(!), bu hikâyenin kahramanlarından biri siz olsaydınız, bir hakkın helali nasıl ödenebilirdi hiç düşündünüz mü?
Zehraların, Zeyneplerin, Muratların...
Henüz yorum yapılmamış.