Makale
Dünyanın Etrafından Eksilmesi
Kur’an tefsirinde Ä°ÅŸlevselliÄŸin pratik karşılığı/deÄŸeri, çoÄŸunlukla muhataplarının zihninde nasıl yer edindiÄŸiyle ilgilidir.
Bu nedenle işlevselliğin etkili kılınması;
her bir ayetin anlamının sure bütünüyle uyumunun sağlanmasına,
ayetlerin kapsamının sure bağlamıyla tutarlı bir ilişki kurmasına,
yani,
ele alınan konunun öncelikle ilk muhatapları tarafından nasıl anlaşıldığının ortaya çıkarılmasına,
bu da,
bağlamın, indiği dönemin algı düzeyini de göz önünde bulundurmasına bağlıdır.
Aşağıdaki ayet bu konuda güzel bir örnektir;
“Evet, onları da, atalarını da barındırdık. Nihayet ömür kendilerine (hiç bitmeyecek gibi) uzun geldi. Oysa onlar, bizim gelip (kâfirlere ait) araziyi çevresinden eksilteceÄŸimizi görmezler mi? Åžu halde, üstün gelen onlar mı?”(1)
Râzî, Allah’ın elçisine yardım ettiÄŸini ve her geçen gün Ä°slam’ı kabul eden köylerin sayısının artarak bu ÅŸekilde bölgelerin fethedildiÄŸine deÄŸinir. O hâlde müşrik liderlerin öldürülüp ÅŸirkin zayıflatıldığını herkesin görmesi ve bunu ibretle izleyip elçiyi tasdik etmesi lazımdır. Onlar, putlarını kendilerini koruyamadıklarını artık görmelidirler. Sonunda Allah “Ãœstün gelen onlar mı?” diye sorar. Râzî’ye göre buradaki anlam, “Hayır galip olanlar biziz. Onlar ise maÄŸlupturlar.” ÅŸeklindedir. Ayette geçen eksiltme/noksanlaÅŸtırma hakkında Ä°bn Abbas (ra), Mukâtil ve Kelbî, “Bu yeryüzünün beldelerini fethetmek suretiyle, küffar diyarlarını azaltırız.” anlamına gelir, demiÅŸlerdir. BaÅŸka bir rivayete göre Ä°bn Abbas (ra)’ın “Allah, bu tabirle yeryüzünün ehlini (erini) ve bereketini noksanlaÅŸtırmayı kastetmiÅŸtir.” dediÄŸi nakledilir. Ä°krime’nin konu hakkında “Bir beldeyi harap etmek, oradakiler öldüğü zaman olur.” dediÄŸi rivayet edilir. Bunun “Biz, âlimleri öldürerek yeryüzünü noksanlaÅŸtırırız.” anlamına geleceÄŸi ifade edilir. Râzi’ye göre bu görüşlerden en doÄŸrusu, Allah’ın yeryüzünün bir kısmını müşriklerden alıp, Ä°slam beldesine katması, yani “galip gelme, fethetme” ÅŸeklinde olanıdır. Bu nedenle ayette “Ãœstün gelen onlar mı?” buyrulduÄŸu üzerinde durulmuÅŸtur. (2)
Surenin Mekkî olması bu ihtimallerin çoÄŸunu kendiliÄŸinden eler. Nitekim Mekke’de müşrik beldeleri, köyleri fethetmek diye bir konu yoktur. Âlimlerin ölümü de bu aÅŸamada söz konusu edilemez. (3) Zaten bu hususun müşriklerin ibret alacağı bir yönü de yoktur. Mekke’de ÅŸirkin zayıfladığı da doÄŸru deÄŸildir. Neticede Peygamber (sav) oradan hicret etmek zorunda bırakılmıştır. Mekke’nin bereketinin noksanlaÅŸması da en azından bu dönemde/aÅŸamada müşrikler açısından dikkate deÄŸer olmasa gerektir. (4)
İzzet Derveze, ayet hakkında şu açıklamaları yapmıştır:
– Allah’ın Resulüne yardım etmesiyle küfür diyarının ve halkının eksilmesi.
– Asırlar boyu insanların ölüp ülkelerin yıkılarak yok olması.
– Allah’ın önceki ümmetlerden kendisini inkâr edenleri helak edip, ülkelerini yıkıp yok etmesi ki bu ÅŸekilde sonrakileri de uyarmış olmaktadır. Derveze, bu son yaklaşımı ayetlerin ruhuna ve muhteva¬sına daha uygun bulur. (5)
Ayetler, ilk muhataplarının algı düzeyi söz konusu edilmeden asla te’vil edilmemelidir. “Gömüyorlar mı?” diye soru sorarak baÅŸlayan bir ayet mecazen “Düşünmüyorlar mı?” ÅŸeklinde anlaşılsa bile sonuç itibariyle ibret almayı mümkün kılan bir içeriÄŸe sahip bulunmalıdır. O hâlde ilmi tefsir ekolünün benimsediÄŸi yolda “Biz yerküreye geliyor, onu uçlarından eksiltiyoruz.” ifadesinden dünyanın elips ÅŸeklinde olduÄŸunu anlamak/çıkarmak, bu bilimsel verinin bulunduÄŸu zamandan önce yaÅŸayanlar ve özellikle ayetin ilk muhatapları açısından mümkün görülemez. (6) Bu ayetler, dünyanın ÅŸekli ile iliÅŸkilendirildiÄŸinde müşriklerin, “Göster bakalım?” türünden bir sorusu karşısında cevap verebilmek de mümkün deÄŸildir. Dünyanın ÅŸekli veya herhangi bir durumuyla ilgili her ÅŸey şüphesiz Allah’ın eseridir. Bunlara kevnî ayetler denir. Fakat kitabın ayetleri kâinatta yer alan ve her biri onun kudretinin eseri olan her ÅŸeyi içermez. Her ÅŸeyi yaratanın Allah olduÄŸu kabul edildiÄŸinde buna gerek de kalmaz. Nihayet gerçeÄŸi arayanlar için Kitap’ta yer verilen temel iÅŸaretler diÄŸerlerini anlamak ve teslim olmak için yeterince veri oluÅŸturur. (7) Ayrıca bu ayetlerin öncesi ve sonrası söz konusu edildiÄŸinde baÄŸlam da bu bilimsel yaklaşıma imkân vermez. (8) Ra’d suresinde ilgili ayetlerin baÄŸlamı “hesap vermek” tir. Bu anlamda sahip oldukları açısından bir yok oluÅŸa (ölüm) doÄŸru kaçınılmaz ÅŸekilde ilerleyen insan uyarılır. Enbiya suresinde de Allah’ın ayetleri karşısında ilgisiz kalan insanların dünyada elde ettikleri imkânlardan faydalanmalarının onların bir gün hesap vermelerini engelleyemeyeceÄŸi vurgusu vardır. Yani ölüme asla galip gelinemez. Buna binaen sürekli yok oluÅŸa karşı direnemeyen insanın hesap verme sorumluluÄŸu duyması istenir.
Ayet, onların da, babalarının yani atalarının da dünyadan faydalandırıldıklarını ifade eder. Ardından gelen ifade ömürlerinin kendilerine uzun geldiÄŸinden bahseder. Bu yaklaşım, onların yaÅŸamlarını hiç bitmeyecekmiÅŸ gibi algıladıkları, yani ölmeyi hiç düşünmedikleri anlamına gelir. Hesap vermeyi ve buna binaen sorumluluk üstlenmeyi kabul etmemektedirler. Ayet bundan sonra “Onlar bizim yeryüzüne gelip onu etrafından eksilttiÄŸimizi görmüyorlar mı? Åžu hâlde, üstün (galip) gelen onlar mı?” diye sormaktadır. Ayetin sonu, başına uygun bir ÅŸekilde ömürlerinin uzun olmadığını, sahip oldukları güzel ÅŸeylerin her geçen gün biraz daha azalıp eksildiÄŸini fark etmeleri gerektiÄŸini açıklar. Böylece muhataplarını hesap veremeye, yani sorumluluk duymaya çağırır.
Yeryüzünün çevresindeki her ÅŸeyden her gün biraz daha eksilmesi, muhataplara çevrelerinde bulunan her ÅŸeyin her geçen gün ölüme biraz daha yaklaÅŸtığını anlatır. Her ÅŸey durmadan eksilmektedir. AÄŸaçlar, kuÅŸlar, çiçekler. Baktıkları zaman görecekleri ÅŸey yeryüzünün çevresinde bulunan her ÅŸeyin birer birer öldüğüdür. (9) Ebedî yaÅŸayan hiçbir ÅŸey yoktur ki bundan ümitlenip kendilerine de pay çıkarabilsinler. Burada yeryüzünün seçilmesi onlara içinde kendilerini de bulacakları en geniÅŸ mekânı sunar. (10) Böylece ölümsüzlüğün imkânsızlığını anlamalarını ister. Ayetin sonu “Åžu halde, üstün (galip) gelen onlar mı?” diye sorar. Bunun anlamı, “Bunun üstünden gelebileceklerini mi zannediyorlar?” demektir. Böylece bu eksilmeye ve giderek ölüme bir çare bulunamayacağını ilan eder. O hâlde hesap vermekten kurtulamayacaklardır. (11)
Ayetlerin anlam içeriği ve kapsamı ilk muhataplarınca anlaşılacak düzeyde olmalı ve mutlaka surenin bağlamından destek almalıdır. Bağlamdan hareketle ortaya çıkan ilkelerin rehberliği, bilimsel verilerle elde edilebilecek sonuçlardan çok daha işlevseldir. Buna binaen ayetlerin anlam içeriği ilk muhataplarının algı düzeyini aşmamalıdır. Nihayet onlarda meydana gelen etkinin aynı şekilde yeni muhataplarda da oluşması için bu kaçınılmaz bir gerekliliktir.
Not: Bu yazı, “Sözün BaÄŸlamı” adlı eserden nakledilmiÅŸtir.
Dipnotlar:
1. Enbiya suresi, 44. ayet. (Diyânet Vakfı Meali); Ayetin farklı meallerdeki karşılığı ÅŸu ÅŸekildedir: “Biz onları ve atalarını yaÅŸattık, nihâyet kendilerine ömür uzun geldi, (ebedi yaÅŸayacaklarını sandılar). Bizim, yere gelip, onu uçlarından eksilttiÄŸimizi görmüyorlar mı? Ãœstün gelen onlar mı (yoksa biz miyiz)?” (S. AteÅŸ Meali); “Kaldı ki, Biz bunlara da, bunların atalarına da, ömürlerinin sonuna kadar, hayatın tadını çıkararak avunmalarına fırsat verdik; fakat bu insanlar, Bizim yeryüzüne -üzerindeki en iyi, en güzel ÅŸeyleri her gün biraz daha eksilterek- vaziyet ettiÄŸimizi görmüyorlar mı? Buna raÄŸmen, yine de baskın çıkacaklar(ını umuyorlar) mı?” (M. Esed Meali); “Evet, biz onları ve atalarını yararlandırdık; öyle ki, ömür onlara (hiç bitmeyecekmiÅŸ gibi) uzun geldi. Fakat ÅŸimdi, bizim gerçekten yere gelip onu etrafından eksiltmekte olduÄŸumuzu görmüyorlar mı? Åžu halde, üstün gelenler onlar mı?” (A. Bulaç Meali); “Gerçek ÅŸu ki, biz onları ve atalarını, ömür kendilerine uzun gelecek kadar nimetlendirdik. Hâlâ görmüyorlar mı ki, biz yerküreye geliyor, onu uçlarından eksiltiyoruz. Galip gelenler onlar mı?” (Y. N. Öztürk Meali); “DoÄŸrusu biz, o kâfirleri ve atalarını yaÅŸattık, hatta o ömür, onlara uzun geldi. Fakat ÅŸimdi görmüyorlar mı, kâfirlerin arazisini alıp etrafından (Müslümanlara feth ettirmekle) azaltıyoruz. O halde galip gelenler onlar mı?” (A. F. Yavuz Meali) (Ayrıca bknz: Ra’d suresi, 41. ayet.)
2. Keffâl, haklı olarak ayetin Mekke kâfirleri hakkında nâzil olduÄŸunu, dolayısıyla mananın âlimler ve fakihlerin ölümüyle ilgisi olamayacağını belirtir. (Râzî, Mefâtihu’l-Gayb, c. 16, s. 149.); Ra’d suresinin “Görmüyorlar mı ki biz yeryüzünün etrafından gitgide eksiltmekteyiz.” ayeti hakkında Ä°bn Kesîr de bunlara benzer bazı rivayetler nakleder. Buna göre Ä°bn Abbas (ra)’ın “Onlar görmüyorlar mı; biz Muhammed’e bir yerden sonra baÅŸka bir yerin fethini nasip ediyoruz.”, baÅŸka bir rivayette ise “Bir kasabanın harap olunduÄŸunu görmüyorlar mı ki, sonunda ma’mûrluk bir köşede kalıyor.” dediÄŸini; Mücâhid ve Ä°krime’nin ayetteki eksiltmeyi ‘harap olma’ ÅŸeklinde anladığını dile getirir. Hasan ve Dahhâk’a göre bu müslümanların müşriklere galebe çalmasıdır. Ona göre Mücâhid ayrıca şöyle demiÅŸtir: “Ä°nsanların, meyvelerin eksilmesi ve yeryüzünün harap olmasıdır. Åža’bî, “Åžayet yeryüzü eksilmiÅŸ olsaydı; baÄŸları, bahçeleri sana dar gelirdi. Fakat insanları ve meyveleri eksilir.” demiÅŸtir. Aynı ÅŸekilde Ä°krime’nin “Åžayet yeryüzü eksiltilmiÅŸ olsaydı; sen, oturacak bir yer bulamazdın. Fakat o, ölümdür.” dediÄŸi aktarılır. Bir rivayette Ä°bn Abbâs (ra)’ın ayetten “Fakihlerin, âlimlerin ve hayır ehlinin ölümü ile yeryüzünün harap olmasını anladığı Mücâhid’in de aynı ÅŸekilde burada, âlimlerin ölümünün kastedildiÄŸini söylediÄŸi nakledilir. Ä°bn Kesîr’e göre bu görüşlerden birincisi, tercihe ÅŸayandır ki o da köy köy, kasaba kasaba Ä°slâm’ın galip gelmesidir. (Ä°bn Kesîr, Tefsîru’l Kur’ani’l-Âzîm, c. 4, s. 392, 393.); Ra’d suresindeki ayetle ilgili olarak el-KuÅŸeyrî ve Ä°bn Arabî’ye göre arzın etrafından kasıt, onun en ÅŸeref¬lileri olduÄŸu ifade edilmiÅŸtir. Yine Ä°bn Abbas (ra)’tan nakledildiÄŸine göre ayetten kasıt, yeryüzünün bereketlerinin, mahsullerinin ve yaÅŸayan insanların eksilmesidir. Bir diÄŸer açıklamaya göre yeryüzünün eksilmesi, yöneticilerinin zulmü ile olur. Kurtubî’ye göre bu yaklaşım mana itibariyle doÄŸrudur. Çünkü zulüm ve haksızlıklar ülkeleri, oranın ahalisinin öldürülmesi ve halkının topraklarından sürülmesi so¬nucunda tahrip eder ve yeryüzünden bereketin kaldırılmasına sebep olur. (Kurtubî, El-Câmi’u Li-Ahkâmi’l-Kur’an, c. 9, s. 502-504.)
3. Ra’d suresinin 41. ayeti de Allah’ın yeryüzünü eksilttiÄŸini bildirir. Bundan maksat, müslümanların zaferiyle, kâfirlerin ellerinde bulunan toprakların eksilmesidir, denilmiÅŸtir. Taberi ve îbn-i Kesir bu görüşü tercih etmiÅŸlerdir. DiÄŸer bir görüşe göre, yeryüzünün eksiltilmesi, onda bulunan maddelerin, ürünlerin ve insanların yok edilmesidir. BaÅŸka bir görüşe göre mamur olan yerlerin tahrip edilmesidir. GeçmiÅŸ ümmetlerden kalan eserler bunu göstermektedir. DiÄŸer görüşe göre ise yeryüzünün eksilmesinden kasıt, orada yaÅŸayan âlimlerin ve seçkin insanların giderek yok olmalarıdır. (Taberî, Tefsîru’t-Taberî, c. 6, s. 4762-4764.); Elmalılı H. Yazır, Ra’d suresi 41. ayeti hakkında şöyle demektedir: “O inkârcılar görmüyorlar mı ki, biz kudretimizle yere geliyor onu etrafından eksiltip duruyoruz. Yani, bizim mahvimizi ve ispatımızı kabul etmek istemeyen o inkârcılar, baksalar ya, yukarıda açıklandığı üzere, önce rahmet ve kudretimizle meddetmiÅŸ ve ayaklarının altına sermiÅŸ olduÄŸumuz yeri aynı durumda bırakıyor muyuz? O serili yeri, üzerinde yaÅŸadıkları o geniÅŸ toprakları, etrafından kudretimizle sarıp sıkıştırmıyor, onu eksiltmiyor muyuz? Daraltmıyor muyuz? O ilk medde karşılık onda cezirler yapmıyor muyuz? Veya çeÅŸitli yeryüzü olayları ile onu aşındırıp parçalamıyor muyuz? Veya o kâfirlerin vatanlarını peyderpey çevresinden eksiltip durmuyor muyuz? Nüfuslarını, topluluklarını kırarak, dağıtarak, feyiz ve bereketlerini azaltarak, arazilerini, yurtlarını daraltarak, güçlerini ezikliÄŸe, kemallerini noksana dönüştürmüyor muyuz? Yerdeki bu deÄŸiÅŸikliÄŸi veya vatanlarındaki bu daralmayı, bu sıkışmayı görmüyorlar mı? Allah, öyle bir hüküm ve hükumet yapar ki, O’nun hükmüne muakkıp yoktur. Onun verdiÄŸi hükmü, arkasından takip edecek, ona yetiÅŸip de onu deÄŸiÅŸtirecek, nakzedecek ve engelleyip ortadan kaldıracak hiçbir kuvvet, hiçbir devlet, hiçbir makam ve merci yoktur. Ve O, hızlı hesap görendir. Åžu hâlde o hesap ve azap demleri çok uzaktır, belki bize hiç sıra gelmez ÅŸeklinde boÅŸ hayallere hiç kimse kapılmasın. O’nun hesabı da, azabı da bir anlık meseledir. Allah murat edince göz açıp yummadan geliverir.” (Elmalılı, Hak Dini Kur’an Dili, c. 4, s. 579.)
4. Enbiya suresinin 44. ayet hakkında yapılan bazı açıklamaları el-Hasen’e dayandıran Kurtubî de “Bizim arza gelip onu etrafından eksilttiÄŸimizi görmüyorlar mı?” ayetini Rasulullah (sav)’in Mekke çevresinde bulunan yerlere peÅŸ peÅŸe galip gel¬diÄŸi, etrafındaki ÅŸehirleri biri diÄŸeri ardınca fethettiÄŸini görmeleri anlamında ele alır. Buradaki eksiltme ‘öldürmek’ ve ‘esir al¬mak’la da açıklanır ki bu görüş de Kelbî’den nakledilir. (Kurtubî, El-Câmi’u Li-Ahkâmi’l-Kur’an, c. 11, s. 492-494.)
5. Enbiya suresi, 44. ayet ile ilgili olarak bknz: Derveze, Et-Tefsîru’l-Hadîs, c. 4, s. 21.
6. Ra’d suresinin 41. ayetinde bahsi geçen arzın yerküre de olabileceÄŸinden hareketle Kur’an’ın, dünyanın elips olduÄŸuna bu ayetiyle iÅŸaret etti¬ÄŸi ifade edilmiÅŸtir. Buna göre dünyanın iki kutup bölgesinin de basık ol¬duÄŸu bilinen bir gerçektir. Ayetin bu ÅŸekilde izahının mümkün olmasının onun evrenselliÄŸine yardım edeceÄŸi belirtilmiÅŸtir. (B. Bayraklı, Yeni Bir Anlayışın Işığında Kur’an Tefsiri, c. 10, s. 133.); “Yeryüzünü çevresinden ek-silttiÄŸimizi görmediler mi?..” ayetinde bir yandan yeryüzünün müşriklere iyice daraltıldığı belir¬tilirken, diÄŸer yandan ilim adamlarına ipucu ve temel bilgi olacak ilmî bir hakikati haber verdiÄŸi açıklanır. Bu yerkürenin kutuplardan basık olması konu¬sudur. BilindiÄŸi gibi dünya ÅŸekli itibariyle küreye çok yaklaşır, kutuplarda basık, ekvatorda ÅŸiÅŸkindir. Hem gece ile gündüzün ve mevsimlerin oluÅŸmasında, hem de kuzey yarımküre ile güney yarımkürenin güneÅŸ ışınlarından düzenli ya¬rarlanmasında bunun olumlu tesirleri söz konusu edilir. On beÅŸ asır önce dünyada hiçbir bilimsel araÅŸtırma yokken ve dünyanın bir küre biçiminde boÅŸ¬lukta belli bir yörüngede hareket ettiÄŸi bilinmezken, Kur’an’da dünyanın kutuplarda basık olduÄŸundan söz edilmesi, onun ilâhî kaynaktan indiril¬diÄŸinin bir delili kabul edilmesi gerektiÄŸi üzerinde durulmuÅŸtur. (C. Yıldırım, Ä°lmin Işığında Asrın Kur’an Tefsiri, c. 6, s. 3105; S. AteÅŸ, Yüce Kur’an’ın ÇaÄŸdaÅŸ Tefsiri, c. 4, s. 488.)
7. Bilimsel gerçeklerden hareketle Kur’an’ın evrenselliÄŸinin tasdik edilmesi çabası, ortaya çıkardığı sonuçlar itibariyle dikkatle karşılanmalıdır. BilindiÄŸi gibi tabiatta bulunan her ÅŸey birer kevnî ayettir. Yani yaratıcısına iÅŸaret eder ve Kur’an’da geçmese bile bu hâliyle de imana konu olur. Aklıselim, hür vicdan sahipleri için baÅŸka bir kayda ihtiyaç yoktur. Kur’an bilimsel verilere iÅŸaret eder. AraÅŸtırmaya teÅŸvik eder. Her ÅŸeyi bir yaratıcının elinden çıkmış ÅŸekilde görmeye ve deÄŸerlendirmeye davet eder. Bu anlamda ÅŸimdiye kadar hiçbir bilimsel veriyle herhangi bir ayetin ters düşmemiÅŸ olması Kitab’ın gerçek bir rehber olduÄŸuna dair yeterince tatmin edici sayılmalıdır. Buna raÄŸmen Kitab’ın ayetlerini bu hususta yormak bir yandan onlarda var olan asıl maksadı kaçırmaya yol açmakta diÄŸer yandan deÄŸiÅŸen ilmi veriler, bilimsel yanılmalar ve elde edilen farklı sonuçlar, onlara gönlünde yer açan insanlarda bu ilmi sonuçların deÄŸiÅŸmesiyle bir zaman sonra mahcubiyet oluÅŸması riski taşımaktadır.
8. Kur’an; psikolojik, biyolojik veya sosyolojik esasları, spesifik, bilimsel verileri ya da teknolojik temaları içinde barındıran bir kitap deÄŸildir. VerdiÄŸi bilgiler bazen muhataplarının bir iki adım ötesinde olabilir. Fakat bu uzaklık dahi anlam dünyasının dışında bulunmaz. Yüz ya da bin sene sonra anlaşılacak bir gizem, sadece birileri tarafından keÅŸfedilebilecek bir sır ya da hiç anlaşılmayacak bir bilgi olamaz. Kur’an, düşünmeye, araÅŸtırmaya teÅŸvik eder. Ä°nsanı tabiatı gözlemlemeye davet eder. Bilginin deÄŸerli olduÄŸu bilimsel çabaların önemli sayılması gerektiÄŸi Kur’an’ın yönlendirici etkisinden üzerine düşen payı alır. Kur’an’ı doÄŸru anlayan bir müslümanın zihin yapısı ve bakış açısı bir hayli açık/berrak, temiz olur ki insanlara fayda saÄŸlayacak ilmi çalışmalar bundan istedikleri yardımı her zaman görebilirler.
9. Burada yeryüzünde bulunan her ÅŸeyin eksilerek ölüme yaklaÅŸmasıyla müşriklerin Allah’a karşı üstün gelemeyeceklerini fark etmeleri istenmektedir. Aynı ÅŸekilde diye ifade edilen benzer ibare hakkında Ra’d suresinin 41. ayetine verdiÄŸi anlamla birlikte M. Esed ÅŸu açıklamayı yapmaktadır: “Peki, görmüyorlar mı, yeryüzünü, sahip olduÄŸu en iyi ÅŸeylerden her gün biraz daha yoksun bırakarak [cezalandırıcı müdahalelerimizle] nasıl yokluyoruz? (Bilmiyorlar mı ki,) Allah hüküm verdiÄŸi [zaman] O’nun hükmünün önüne geçecek kimse yoktur (ve yine bilmiyorlar mı ki) O hesabı pek çabuk olandır!” “Yahut: ‘Onu [her] yanından (min etrâfihâ) eksiltiyoruz.’ -Bu ifadenin anlamı, etrâf sözcüğünden anlaşılan ÅŸeye baÄŸlıdır: (Somut küresel yapısıyla dünyanın ya da coÄŸrafî anlamda) bir ülkenin ‘çevresi’, ‘sınırları’, ‘sınır boyları’ ya da sözcüğün mecazî çaÄŸrışımlarıyla, ‘ileri gelen insanları’ -yani, büyük önderleri, bilginleri, düşünürleri (Tâcu’l-‘Arûs), yahut bizim verdiÄŸimiz anlama paralel olarak, ‘[yeryüzünün] en iyi insanları ve en iyi ürünleri’ (a.g.e.). Müfessirlerin pek çoÄŸu etrâf sözcüğünü birinci grupta belirtilen anlamıyla ele alarak onun, yukarıdaki cümlenin Medine’deki Müslüman cemaatle Mekkeli müşrikler arasındaki mücadeleye iÅŸaret ettiÄŸi görüşünü benimsemiÅŸler ve bu itibarla ayeti şöyle anlamlandırmışlardır: ‘[O Mekkeli müşrikler] görmüyorlar mı [onların elinde tuttuÄŸu] ülkeyi [ya da toprağı] her yanından her gün biraz daha eksiltip küçülterek [cezalandırıcı müdahalelerimizle] yokluyoruz?’ Bu yorumuyla ayet Arabistan’ın bütünüyle Müslümanlar tarafından fethedileceÄŸini önceden bildiren bir gaybî ihbar özelliÄŸi taşır. Buna karşılık, diÄŸer müfessirler ayetin Ä°slam tarihinin ilk dönemleriyle olan ilgisini reddetmemekle birlikte etraf sözcüğünün ikinci anlamını esas alarak yukarıdaki ibareyi, bizim benimsediÄŸimiz görüşe yakın bir mahiyette, daha genel bir anlamda yorumlamışlardır. Bu cümleden olmak üzere Râzî ayeti şöyle aktarmıştır: ‘[Hakkı inkâr edenler, yeryüzünde talihin -baÅŸarı ve yükselmeden sonra çöküşe, yok oluÅŸa; hayattan sonra ölüme; gurur ve ihtiÅŸamdan sonra aÅŸağılanmaya; kemalden (olgunluktan/yeterlilikten) sonra acze ve eksikliÄŸe doÄŸru- dönüp durduÄŸunu (ihtilâfât) hâlâ görmediler mi? Hâl böyleyken, hakkı inkâr edenleri, güçlerinin doruÄŸundayken Allah’ın kendilerini alçaltmayacağından, baÅŸkalarına hükmederken köleleÅŸtirmeyeceÄŸinden emin kılan ne?’ Bu yorum da göz önünde bulundurulursa, ‘sahip olduÄŸu en iyi ÅŸeylerden onu her gün biraz daha yoksun bırakarak’ cümlesinin, en geniÅŸ anlamıyla, sadece fiziksel ve toplumsal felaketlere deÄŸil, aynı zamanda, yitirilmeleri insanın nihaî azaba sürüklenmesi anlamına gelen ahlakî deÄŸerlerin çöküşüne ve dolayısıyla dünyevî iktidarın elden çıkarılmasına da iÅŸaret ettiÄŸi söylenebilir.” (M. Esed, Kur’an Mesajı, Ra’d suresi, 41. ayet, dipnot; 79.)
10. Bu hususta göklerin ve yerin yaratılışının insana nispetle daha çetin olduÄŸunun dile getirildiÄŸi ÅŸu ayetler hatırlanmalıdır: “Ve ÅŸimdi, o (hakikati inkâr ede)nlerden sana cevap vermelerini iste: Onları yaratmak, Bizim yarattığımız bu (sayısız mucizelerden) daha mı zordur? Nitekim Biz onları (basit) bir balçıktan yarattık!” (Saffat suresi, 11. ayet. M. Esed Meali); “Elbette göklerin ve yerin yaratılması, insanların yaratılmasından daha büyük bir ÅŸeydir. Fakat insanların çoÄŸu bilmezler.” (Mümin suresi, 57. ayet. Diyânet Meali); “Sizi (tekrar) yaratmak mı (sizce) daha güç, yoksa göğ(ü yaratmak) mı ki onu (Allah) bina etmiÅŸdir.” (Nâziat suresi, 27. ayet. H. B. Çantay Meali)
11. Mevdudî bu ayetle ilgili olarak şöyle demektedir: “Bu insanlar, bizim lütuf ve ihsanımıza aldanıyorlar. YaÅŸadıkları zenginlik ve iyi hayatın kiÅŸisel hakları olduÄŸunu ve bunu kendilerinden alabilecek hiçbir gücün olmadığını düşünüyorlar. Ãœzerlerinde kaderlerini iyiye de kötüye de yönlendirebilecek bir Allah’ın var olduÄŸunu unutuyorlar… Her ÅŸeye gücü yeten Allah’ın yeryüzünde her an, her yerde salgın hastalıklar, kıtlık, fırtına, deprem ve diÄŸer afetler ÅŸeklinde ayetlerini gösterdiÄŸinin farkında deÄŸiller mi? Milyonlarca insan ölüyor, yerleÅŸim bölgeleri ve hasatlar yok oluyor ve insanların düzenini bozan daha nice zararlar meydana geliyor… Bütün hayat kaynaklarının ve nimetlerin bizim elimizde olduÄŸunu ve bunları dilediÄŸimiz gibi azaltıp çoÄŸaltabileceÄŸimizi bildiklerine göre bizim cezamıza karşı kendilerini koruyacak bir güç ve kuvvete sahipler mi bari? Bu ‘ayetler’den güçlerinin, zenginliklerinin ve lükslerinin sonsuz olmadığını ve kendilerini hesaba çekip cezalandıracak bir Allah’ın var olduÄŸunu anlamıyorlar mı?” (Mevdudî, Tefhîmu’l-Kur’an, c. 3, s. 281.)
Henüz yorum yapılmamış.