Makale
Muhafazakarlık mı solculuk mu?
Muhretem Okur!
Bu yazımızda bir nostalji yapmak istiyorum.
2012 Yılı Haziran Ayı’nda kaleme aldığımız bir yazımızı olduÄŸu gibi paylaÅŸmak istiyorum.
Selam ve Dua ile…
MUHAFAZAKARLIK MI, SOLCULUK MU?
Türkiye’de sivil siyaseti etkisizleÅŸtirecek gizli ya da açık bir darbe hazırlığı sürüp gidiyor. Ortaya çıkan belgeler 2004 yılından beri türlü biçimlerde giriÅŸimlerin yapıldığını gösteriyor.
Bazen bizzat askeriye buna hevesleniyor, bazen muhtıra yolu deneniyor, bazen sivil toplum kuruluşları cepheye sürülüyor, bazen de yargı bu amacı gerçekleştirmek için harekete geçiyor.
Ne dünyada, ne de Türkiye’de bir darbe medyasız yapılamaz. Medyada da darbenin hazırlıklarına çanak tutan yazarlar ve gazeteler var.
Darbeyi destekleyenlerin yaptığı en büyük oyun, “hedefin sadece AK Parti” olduÄŸunu söyleyip, tartışmayı AK Parti’nin hataları üzerinden yürütmek.
Bu taktiÄŸin asıl amacı, “ÅŸeriat” ihtimalinden gerçekten korkan samimi bir kitleye, “Ä°ran gibi olacağımıza, darbe olsun” dedirtebilmek.
AK Parti’nin hataları da bu kesime çok yardımcı oluyor.
Ama bu darbe hazırlıklarının asıl hedefi AK Parti değil.
Ä°ki temel hedefi bulunuyor.
Birincisi, hızla uyanan halkı siyaset dışında tutabilmek...
Ä°kincisi de, Avrupa BirliÄŸi’ne giden yolu kesmek.
Bugün AK Parti, iktidardan çekilse ya da düşse ve yerine halkın desteÄŸine sahip, Avrupa BirliÄŸi’ne üye olmayı arzulayan baÅŸka bir parti gelse de bu darbe istekleri bitmez.
Çünkü onlar “irticanın” gelmeyeceÄŸini biliyorlar. Ä°hracatı 120 milyar dolara yaklaÅŸan ve bu ihracatın önemli kısmını Anadolu’daki “muhafazakâr sermayenin” gerçekleÅŸtirdiÄŸi bir ülkede irtica olmaz.
Bizzat o sermaye irticaya karşı çıkar.
Avrupa yolunun kapanmasını ve ihracatın durmasını istemez çünkü.
AK Parti’nin “türban” kararını en çok eleÅŸtirenlerden birinin de o Anadolu sermayesi olduÄŸunu unutmayın.
Darbeciler, bu gerçeÄŸi biliyor. Onlar, halktan ve Avrupa’dan korkuyorlar.
Darbeye Anadolu sermayesi direniyor.
AK Parti’nin “varoÅŸlardaki” iÅŸsiz ve sahipsiz kitlesi de darbeye, “artık aÅŸağılanmaktan bıktıkları” için karşı çıkıyorlar. Ama neticede darbeye en kuvvetli itiraz muhafazakâr kesimden geliyor.
Utanç verici gerçek, “sol” kesimin aynı kuvvetle darbeye karşı sesini yükseltmemesi.
Sanırım bunun önemli nedenlerinden biri “AK Parti’li görünme” endiÅŸesi.
Hâlbuki Türkiye’nin bu büyük kırılma noktasında darbe karşıtlarının bütün güçlerini birleÅŸtirmeleri, darbe karşıtı bir saf oluÅŸturmaları gerekiyor. Muhafazakârlarla “sol demokratların” el ele vermesi gereken bir dönemden geçiyoruz.
Ortak bir amacımız var çünkü.
Geçenlerde bir arkadaşım, beni çok etkileyen bir mail gönderdi.
“Kısa bir süredir okumaya baÅŸladığım ve yayın hayatına 4-5 yıl önce baÅŸlayan bir gazete (merak edenler araÅŸtırıp bulsun) ÅŸu anki yayın politikası, inanın bana, ben ve benim gibi muhafazakar kökenli insanlara, hayatında sol lafından nefret eden insanlara, aslında çıkış yolunun gerçek anlamda sosyal demokraside ve bunun liberal bir ÅŸekilde harmanlanması ile gerçekleÅŸeceÄŸinin inancını vermeye baÅŸladı. Muhafazakâr topluma sol bakış açısı bu kadar uyumlu baÅŸka bir ÅŸekilde verilemez. AK Parti sorunu deÄŸil mesele, mesele sivil siyaset meselesi. Darbe ortamının olmadığı bir ortamda sorunlar sivil siyasetle aşılabilir”.
Muhafazakâr kesimde “sol” un öneminin anlaşılmaya baÅŸlayacağının iÅŸareti gibi gözüken bu mektup, yeni bir anlayışın çiçeklenebileceÄŸi umudunu verdi bana.
Aynı arkadaşım, “Kürt meselesinde biz körmüşüz” demesi, muhafazakâr kesimin ciddi bir özeleÅŸtiriye açık olduÄŸunu da gösteriyor sanki.
Sol, “muhafazakârlara” Åžemdinli’de yapılan hataları, Kürt meselesindeki sadece ve yalnız militarist yaklaşımı paylaÅŸmaktaki yanlışlığı, “sırf kendinden olanla” ilgilenmenin bencilliÄŸini anlatabilir.
Muhafazakârlar ise “sol” a, bu ülkede “Batı’yı özlemek” yerine, bu toplumun kendine has yapısıyla varılabilecek yeni bir sentezin, köklerini tasavvuftan alan yeni bir “Anadolu rönesansının”, dini küçümsemek yerine dinle barışmanın, Ä°stanbul’a “uzak” tutulan Anadolu’nun “muhafazakârlık” örtüsü altında gözlerden yiten mizahının önemini gösterebilir.
Darbeye karşı kurulacak yeni bir cephe, aynı zamanda bu ülkenin çoktandır özlediÄŸi ve ÅŸiddetle ihtiyaç duyduÄŸu “bir barışma ayinini” de gerçekleÅŸtirebilir.
Muhafazakârların, darbeye karşı çıkarken “solun” deÄŸerlerine, demokratlığına, “baÅŸkası için mücadele etme” azmine ihtiyacı var.
Solun da, bu topraklarda “muhafazakâr” bir yaÅŸam biçiminin uzun süre devam edeceÄŸini, muhafazakârlıkla barışmadan, onu hayatın önemli bir parçası olduÄŸunu fark etmeden hiçbir siyasi hareketin baÅŸarıya ulaÅŸamayacağını anlaması gerekiyor.
Bugün, geçmiÅŸten gelen önyargılarıyla birbirlerine mesafeli hatta zaman zaman “yabancı” duran, birbirinden kuÅŸkulanan iki kesim birbirine muhtaç.
Karşılarında büyüyen tehlike ise sonunda bu iki kesimi birden baskı altına almayı, bu iki kesimin iradelerini yok saymayı amaçlıyor.
Darbeye karşı bu iki kesim tek tek direnemez.
Ama bu iki kesimin kuvvetli bir ittifakı darbeyi durdurur.
Bu iki kesime, Kürtlerin “silahtan bıkmış” ve sayıları gittikçe artan kitlesi de katılır.
Bütün herkesi karşısına alan ortak tehdit, yeni bir Türkiye’nin, yeni bir anlayışın temelini oluÅŸturmak gibi “hayırlı” bir sonuç da yaratabilir.
Doğrusu böyle bir sonucun yaratılabileceği konusunda çok ümitliyim. Hepimiz aynı şeyi istiyoruz çünkü.
Hiçbirimizin ezilmediği, küçümsenmediği, horlanmadığı özgür bir ülke.
Bunu yaratmak elimizde. Yeter ki yan yana gelmeyi ve aynı safta durmayı becerebilelim.
Haziran 2012
Henüz yorum yapılmamış.