Sosyal Medya

Makale

Andımız neden geri getirilmek isteniyor?

Babam Åžêxê Åžero ve onun babası hatta onun babasının babası ve dahası "Mala Xelef" ailesinin hiçbir ferdi, aralarından hiçbiri, hayatı boyunca kendi adını yazabilecek kadar eÄŸitim görmedi. Kendi derdini ifade edebilecek kadar yazıya hakim olamadı. Yazı yoluyla hiçbir otorite ile iliÅŸki kuramadı. Beyaz sayfaların üstünde beliren o tuhaf ÅŸekil ve biçimlerin seslere dönüşebileceÄŸini ve her bir ÅŸeklin bir anlam taşıyabileceÄŸini bile fark etmedi. Benim sülalemin adı harf olan o sihirli kod ve iÅŸaretleriyle taşıması ancak benim neslimin okul denilen binalarla tanışması sonrasına nasip oldu.

Okula gittiğim ilk günü şimdi gibi hatırlıyorum. Ağabeyim Ali Fikri sıkıca elimden tutmuştu. Ailem biz, ikimiz birlikte okula gidip gelelim diye ağabeyimi bir yıl gecikmeli olarak okula kayıt etmişlerdi. İkimiz de tek kelime Türkçe bilmiyoruz. Anne ve baba Türkçe bilmediği için bizim Türkçe öğrenme şansımız hiç yoktu. Çocukluğumuz Kürtçenin rahatlığı ve doğallığı içinde geçmişti.

Abim elimden tutmuş, o önde ben arkada bir sınıfa girdiğimizi hatırlıyorum. Ama ne yapacağımızı bilmiyoruz. Etrafta tanıdık sesler ve simalar yok. Sonradan öğretmen olduğunu bildiğim biri abime bir şeyler söylüyordu. Abim heyecandan donup kalmıştı. Bir bana, bir de o öğretmene bakıyordu. Öğretmen sinirli bir şekilde, öfkeyle söylenmeye devam ediyordu...

Sonra aniden abimin kolundan tutup onu ileriye doğru itti. Abimin hızla ileriye doğru savrulması ile ben, elimden sıkıca tuttuğu için, düşüp kafamı sıraya çarptım. Hala o gün kafamda oluşan acıyı bazen gülümseyerek anımsarım.

Abim feryat edip üstüme kapandı. Beni kaldırdı ve sınıfın dışına çıkardı. Nereye gideceğimizi bilmiyoruz. Sınıfın kapısının önünde koridorda ağlaşarak bekliyoruz. Aradan ne kadar zaman geçti bilmiyorum. Bildiğim tek şey, daha yaşlı bir adamın önce Türkçe konuştuğu ve bizim bir şey anlamadığımızı görünce Kürtçe, "Burada ne yapıyorsunuz, sınıfa girsenize!" demesiyle dünyaların bize armağan edildiği duygusunu yaşadığımızdı.

Abim, hararetle olan biteni anlattı adama. Meğer adam okulun müdürüymüş. Bunu da sonradan öğrendik. Abim, "O adam dövdü bizi, biz o adamın yanına gitmeyiz" dedi. Müdür gülümseyerek bizi başka bir sınıfa götürdü. Bereket sınıftaki öğretmen erkek değil şansımıza bir kadındı.

Önce Türkçeyi öğrendik. Sonra da diÄŸer ders bilgilerini kavramaya çalıştık. Bunun ne kadar adaletsiz bir durum olduÄŸunu anlatmama gerek bile yok. 

Her şeyden önce kendimi anormal bir şey olarak hissettiğimi söylemek isterim. Ve o günden sonra kendimi hep davetsiz bir misafir olma duygusuyla boğuşur buldum.

Anneniz ve babanızdan öğrendiğiniz her şeyin hükmü iptal oluyor. O güne kadar içinde mutlu olduğunuz ve her ihtiyacınızı karşıladığınız diliniz, buharlaşıp değersizleşiyor.

İşte tam o anda başka bir şey olduğunuzu hissediyorsunuz. Farklı bir şey, hükümsüz ve geçersiz bir şey, tıpkı "yetersiz bakiye" gibi.

"Andımız" 2013 yılında kaldırıldı. Åžimdi Danıştay absürd gerekçelerle "Andımız"ı yeniden hayatımıza sokmak istiyor. Gerekçesi de Anayasa'nın ‘’EÅŸitlik ilkesi’’ Tuhaf ama gerçek. Birileri eÅŸitsizliÄŸi, eÅŸitlik ilkesi ile normalleÅŸtirip hukuki statüye kavuÅŸturmak istiyor.

"Andımız"a ihtiyaç duyan eski Türkiye’dir. "Andımız" askeri vesayetin en ikonik sembolüdür. Darbeci Türkiye’nin eÄŸitim sistemini temsil ediyor "Andımız". Bu sembol ve zihniyetin Türkiye’ye kazandıracağı hiçbir ÅŸey yok.

"Andımız" eğitim sistemine çağ atlatmadı. Sırf "Andımız"ı okuyor diye çocuklarımız dünya eğitim sistemlerinin zirvelerinde sörf yapmıyorlar.

"Andımız" ekonomik sorunlara da çare üretmedi.

"Andımız" siyasi sorunları da çözemedi. "Andımız" var olan siyasi hayatımıza daha fazla sorun eklemekten başka bir sonuç doğurmayacak.

 

Super Haber

Henüz yorum yapılmamış.

* İşaretli tüm alanları doldurunuz.