Makale
Aslan ve öküz
Hint hükümdarı Debşelim filozof ve Brehmenlerin reisi Beydaba'ya bir gün şöyle dedi:
-Ey filozof, birbirini sevip dururken aralarına giren yalancı ve düzenbaz biri yüzünden dostlukları düşmanlık ve nefrete dönüşmüş iki kişinin öyküsünü bana bir örnekle anlatır mısın?
Beydaba, bu iki kişinin durumunu bir örnekle anlatmaya başladı: Bir ihtiyar adamın üç evladı vardı, bunlar para kazanmak için bir işte çalışmıyor babalarının malın mülkünü savuruyor ve hoyratça harcıyorlardı. Babaları onlara öğüt vererek şöyle dedi:
-OÄŸullarım,dünya adamı üç ÅŸey peÅŸinde koÅŸar: Bol rızık, insanlar arasında iyi bir mevki ve âhiret hazırlığı. Bu üç ÅŸey de dört ÅŸeyle elde edilir: Güzel yoldan servet kazanmak, kazandığını iyi muhafaza etmek, sonra onu nemalandırıp artırmak ve sonra da onu iyi yolda harcayarak hem dünyayı hem de âhireti kazanmak. Kim ki bu hususlara riayet etmezse serveti uçup gider ve yoksul düşer.
Yaşlı adamın oğulları babalarının sözünden öğüt alıp ona güvendiler. Büyük oğul Meyyun denilen bir yere hareket etti. Beraberinde iki öküzün çektiği bir araba vardı. Öküzlerden ismi Şetrebe olanı çamura battı. O kadar uğraşmaya rağmen öküzü çamurdan kurtaramadılar. Öküzün sahibi öküzün yanında ona nezaret edecek birini bırakarak nasıl olsa çamur kurur öküz kurtulup kendisine yetişir ümidiyle çekip gitti.
Öküze nezaret eden adam akÅŸam olunca orayı ıssız bularak sıkılmış, öküzü orada bırakarak arkadaşına yetiÅŸmiÅŸti. “Ä°nsan ne kadar ölümden kaçsa da, eÄŸer ölüm bir kere onu bulursa ne yapsa faydasızdır” diyerek sözü öküze getirmiÅŸ ve sahibine öküzün öldüğünü haber vermiÅŸti. Nezaretçi adam öküzün sahibini ikna etmek ve ölümün vaz geçilmez olduÄŸu gerçeÄŸini pekiÅŸtirmek için misaller vermeye devam etti:
“Tıpkı yırtıcı hayvanlardan korktuÄŸu için tehlikeli yerlerden geçmek zorunda kalan adamın hikayesi gibi. Adamın karşısına yırtıcı ve tehlikeli bir kurt çıkmış. Kendisine doÄŸru gelen kurttan korunmak için koÅŸarak vadinin ötesindeki bir köye doÄŸru gitmiÅŸ. Tam nehrin kenarına kadar gelmiÅŸ ki kurdun kendisine yetiÅŸtiÄŸini görmüş. Yüzme bilmediÄŸi halde kendini suya atmış, neyse ki köylüler onu görüp tam ölmek üzere iken kurtarmışlar. Adam kendine gelince bu kez vadinin beri tarafında tek başına duran bir ev görüp dinlenmek için eve girerken canına ve malına kastetmek isteyen bir hırsız çetesine rastlamış. Adam bunu görünce korku ve telaÅŸla oradan da uzaklaşıp yorgun argın bir ÅŸekilde dinlenmek için köyün duvarlarından birine yaslanmış, derken duvar yıkılarak adam duvarın altında kalıp ölmüş.”
Öküzün sahibi bu hikayeyi daha önce kendisinin de duyduğunu söyleyerek adamı onayladı.
Öküze gelince, (çamurlu) yerinden kurtulur, yemyeşil, suyu ve otu bol bir yer bulur. Burada yiye içe şişmanlar ve rahata kavuşur. Setrebe burada böğürüyor ve gittikçe sesini yükseltiyordu. Meğer ona yakın bir koruda, bu bölgenin hükümdarı olan ünlü bir Aslan varmış ve emrinde bir sürü canavarlar, kurtlar, çakallar, tilkiler, parslar ve kaplanlar bulunuyormuş. Bu Aslan, kendi düşüncesi ile hareket eder, arkadaşlarından hiçbirine bir şey danışmazmış.
Aslan, öküzün bağırmasını işitince içine korku girmiş. Çünkü daha önce ömründe öküz görmemiş ve öküz böğürtüsü işitmemiş. Bu yüzden yerinde oturup bir yere gitmiyor ve hiçbir işe bakmıyormuş. Ordusu onun yiyeceğini tedarik edip getiriyorlarmış. Onunla beraber olan yırtıcı hayvanlar içinde iki çakal vardı ki birinin adı; Kelile, diğerinin Dimne idi. İkisi de zeka ve bilge sahibi idiler.
Bir gün Dimne, kardeşleri Kelile'ye dedi ki:
"Kardeşim bu bizim Aslana ne oluyor ki yerinden kalkmıyor ve bir yere kımıldamıyor?
Kelile cevap verdi: "Sana ne? Bu işe karışmak bize düşer mi? Biz hükümdarımızın kapısında yaşayan kimseleriz. Onun dilediğini yapar, dilemediğinden yüz çeviririz. Sonra biz, hükümdarların sözüyle meşgul olacak, onların işleriyle ilgilenecek kimseler miyiz? Onun için dilini tut ve bil ki her kim kendisine ait olmayan bir işe ve söze karışırsa sıkıntı çeker.
Dimne:
"Ben gene de bu fırsattan yararlanarak Aslanla konuÅŸmak istiyorum. Çünkü onun kafaca zayıf olduÄŸunu görüyorum. Belki bu sayede kendisine yaklaşır, onun yanında bir mevki ve makam sahibi olurum.”
Kelile Sordu;
"Aslanın işinin karmaşık olduğunu nereden anladın?"
Dimne cevap verdi.
"Bunu hislerim ve düşüncelerimle kavradım.
Bunun üzerine Kelile:
"Öyleyse Allah seni yapacağın iÅŸte muvaffak eylesin.”
Dimne de kalkıp gitti. Aslanın yanına girdi. Yüzünü yerlere sürerek selam verdi.
Aslan yanında bulunanlara dönerek:
"Bu kim? diye sordu.
Bunlardan biri:
"Bu, filan oğllu filandır! Dedi.
Aslan:
"Evet, dedi babasını tanıyordum!
Sonra Dimne'ye dönerek sordu:
"Nerelerdesin?
Dimne cevap verdi:
"Efendimizin kapında bulunuyor ve kafamla, gücümle efendimize yardım için imkan verecek birinin çağırmasını bekliyorum. Çünkü hükümdarın kapısında gözde olmayan kimselere de yardım edebilecek işler çıkabilir. Nitekim bu kapıda duran hiçbir kimse küçük görülmez."
Aslan Dimne'nin bu sözlerini dinledi ve beğendi. Kendi kendine galiba bize vereceği bir nasihat veya anlatacağı bir düşünce var diye düşündü. Daha sonra Dimne Aslan'la dost oldu. Onunla baş başa vererek görülmeye başladı.
Dimne bu fırsatların birinden istifade ederek Aslana dedi ki:
"Hükümdarın bir yerde oturup yerinden hiç ayrılmadığını görüyorum. Bunun sebebi ne olabilir.?
İkisi bu yolda konuşuyorlar iken, Şetrebe, hem de şiddetle böğürmeye başladı. Bu böğürme Aslanın üzerinde tesir etmekle beraber, Aslan halini açığa vurmak ve Dimne'ye göstermek istemedi. Fakat Dimne bu sesin Aslanı korkuttuğunu ve içine tesir ettiğini anlayarak sordu:
"Bu sesi iÅŸitmek hükümdarı rahatsız etti mi?”
Aslan da:
"Bundan başka bir şeyden rahatsız olmuyorum! Dedi."
Dimne: “Fakat, hükümdarın bir tek ses yüzünden erini bırakması gerekmez. Çünkü bilginler: "Her sesten korkmak doÄŸru deÄŸil" demiÅŸlerdir.
Aslan sordu:
"Buna bir örnek verir misin?"
Dimne de anlattı: "Tilkinin biri bir ormana dalar. MeÄŸer bu ormanın içinde bir aÄŸacın üzerinde asılı duran bir davul varmış. Rüzgar estikçe aÄŸacın dalları davula çarpıyor, ortalığı müthiÅŸ bir ses kaplıyordu. Tilki sese bakarak bu tarafa doÄŸru gider ve karşısında iri yarı bir ÅŸey görür. Bunun, mutlaka et ve yaÄŸ ile dolu olduÄŸuna hükmederek davulu eline alır ve onu yarıncaya kadar uÄŸraşır. Yardıktan sonra içinin bomboÅŸ olduÄŸunu görünce, "anlaşılan, en yüksek sesli ve en iri gövdeli olanlar içi kof olan ÅŸeylerdir! der.”
"Eğer aslan arzu ederse kendisi beni bekler, ben de kalkar giderim ve ona bu sesin sahibi hakında haber getiririm."
Aslan razı oldu. Dimne de kalkıp o sesin geldiği tarafa gitti. Şetrebe'ye;
"Aslan beni, sizi yanına götürmek üzere gönderdi. Bana şu emri verdi: Hemen itaat eder ve yanına gidersen, şimdiye kadar huzuruna gitmemek hususunda gösterdiğin kusuru affedecek. Şayet gecikir ve tereddüt edersen, hemen geri dönüp durumu kendisine bildireceğim.
Åžetrebe sordu:
"Seni bana gönderen bu Aslan kim? Nerededir ve ne haldedir?
Dimne anlattı:
"Bu Aslan buradaki yırtıcı; hayvanların padişahıdır ve burada ikamet eder. Maiyetinde şu kadar asker vardır. Şetrebe, aslan ile yırtıcı hayvanlardan bahsolunması üzerine korktu ve dedi ki;
"Sen bana dokunulmayacağına dair ant verirsen seninle beraber hemen giderim!”
Dimne, öküzün kabul edeceği andı hemen verdi. Öküzü yanına alarak Aslanın huzuruna götürdü. Aslan, Öküze çok iyi muamele gösterdi. Yanına yaklaştırdı ve ona buralara ne zaman, nasıl ve niçin geldiğini sordu.
Setrebe de başından geçenleri anlattı. Aslan ona:
"Burada benimle kal. Bana arkadaş ol. Ben seni ağırlarım! dedi."
Bu olaydan sonra Aslan ile Öküz arkadaş oldular ve çok samimi oldular.
Dimne, artık geri plana atıldığını görünce kıskandı ve Aslan ile Öküzün arasını bozmak için Aslan'a giderek Öküzün kendisi aleyhine askerleri kışkırttığını söyledi. Aslan buna önceleri inanmadı fakat Dimne "Öküzün huzuruna geldiğinde benzinin atmış, renginin uçmuş, dizlerin titreyeceğini söyledi.
Aslan "Pekala, dedi. Åžayet senin anlattığın gibi ”“davranırsa, benim de artık bir şüphem kalmaz."
Dimne bu sefer de Setrebe'nin yanına giderek, Aslan'ın onu yemek istediğini anlattı. Setrebe önce buna inanmadı. Bunun üzerine Dimne
"Aslan'ın yanına girdiğin zaman kuyruğu üzerinde oturduğunu, göğsünü sana doğru kaldırdığını gözlerini sana diktiğini, kulaklarını yaydığını ve ağzını açtığını ve hücüm için hazırlandığını göreceksin!"dedi
Bu sözler üzerine Öküz Aslan'ın yanına çıkar. Aslan'ın Dimne'nin anlattığı gibi olduğunu görünce benzi atar ve bacakları titrer. Bunun üzerine Aslan, Dimne'nin sözlerinin doğru olduğunu sanır ve Öküz'ün üzerine atlayarak onu öldürür. Daha sonra bunun yanlış olduğunu ve iyi araştırmadan birisini öldürdüğünü düşünerek üzülür. Onun aklı, dirayeti ve terbiyesiyle az bulunur bir hayvan olduğunu fark ederek pişman olur.
Fesatçı Dimne Aslan’ı böyle bir düşmanı helak ettiÄŸi için tebrik edip, ona acımaması konusunda uzun uzun konuÅŸur, parmağını yılan ısıran kiÅŸinin “zehir bütün vücuda yayılmaması için onu kesip atması neyse, kendisinin de Öküz’ü öldürmesinin aynı derecede bir tedavi olduÄŸuna inandırıp piÅŸmanlığını gidermeye çalışır. Neyse ki çok geçmez Aslan, Dimne'nin yalancı ve fesat birisi olduÄŸunu ve olayı onun organize ettiÄŸini daha sonra öğrenir ve Dimne'yi de en kötü ÅŸekilde öldürür.
Aslan, Dimne’yi parçalayıp öldürmezden evvel Kelile ona yapıp ettiÄŸi fitne ve fesattan vazgeçmesi için bir tüccar hikayesi anlatır….
Devamı sonraki yazıya inşaallah.
Alıntı: Kelile ve Dimne.
Henüz yorum yapılmamış.