Sosyal Medya

Makale

EYLÜL AH .. HAZAN VE HÜZÜN YILI

Ruhumu adımlıyorum Rabbim. Koru beni, kalbimi. Hangi hedefin kurşunu , hangi savaşın mağlubu , hangi sevdanın aşığı ve hangi acının sızısıyım bilmiyorum.

 Ruhumu tutuşturuyorum Rabbim. Rabbim sana verdiğim sözleri hatırlıyorum.

 Korku ve ümidin kesiştiği noktada içimden bir ses:

Ve yaprak gibi ol…

Seni alıp kavramasına izin ver rüyanın..

İnsan ayrıldıkça olgunlaşır

Ve olgunlaştıkça düşer yaşamdan

Böylece ölümün zevkine varır.

Eylül ölümü en çok hatırlatır. Yaprakları sarıdır. Solmuş sararmıştır…

Eylül ‘e bir şiir gibi gireriz. Elvedayı çalsa da saatler.  Firari yaralarımızla şiir olur kalbine düşeriz bir dostun. Yalnızlığımızla , hüznümüzle, efkarımızla. Yaşamak ise öylesine inceltir insanı öyle ki bir kelimeden narin kelebekler gibi inciniriz.

Suskunluğumuz akar gider ürkek seslerinde yağmurun.. Akşam olur , iniltilerine yaslanırız gecenin, mazlumların , açların, öksüzlerin sessiz feryatlarına … Sonrasında paslı uykulara dalarız… Gecelerin cinneti üzerinden sürünen çocukların sayıklamaları karışır karanlığa.

Eylül hüzün ayı. Öksüz çocuk anasını sayıklar. O zaman kömür olur insanlığın bembeyaz dişleri… Ateşten kabuslar sarar etrafımızı çaresizlik uzar gider içimizde…

Ah Eylül… Hüznü çoğaltan sararıp solduran. Taşralı gözleri gözyaşına boğan. Cami avlularında ıslak güvercinlere bakıp iç geçiren ve sonra kuş gibi hafifleyen insanlar..

 Ah dostum , fecr-i kazip gibi geldi eylül… Düş kırıklıklarıyla , fanilik tadında . Bir sokak dolusu yalnızlıklar arasında, dalgın susuşları umutlandıran ey eylül…Bil ki , yorgunum bu dünya denen yağmalanmış bahçede. Tefekkürün okyanusa bakan o serin sabahlarında duaya duruyorum.Kırgın tüm çiçeklerim muharremin matem topraklarında ezilmiş, çiğnenmiş genç fidanlar. Bu yüzden hep kan kırmızısı güller akıyor parmaklarımdan..

Ah eylül… Yakası yırtık ne ahlara şahitsin ve yenilgilere… Doya doya yenildiğimiz günlere mamakta c-5 tabutluklara? , secdedeyken şehadetlerimize… Şehadeti yudum yudum içen Hüseyinlerimize… Ah eylül , ah Mamak günleri acıların , çaresizliklerin tümünü eze eze sınandığımız günler… Ölümün üstüne üstüne gittiğimiz hücreler … İşkenceler…

 Eylül kokan sokakları adımlarken , mesafelerin sırrını, ölümün sırrını , gecelerin sırrını hani o buz gibi duygusuz tek başına kala kala kararmış gecelerin, titrek ışıkların aydınlattığı sokakların , yağmur birikintilerinin boş boş yürümenin , yaprak hışırtılarının , yalnızlığın gerçeğin içli içli sesi akar kulaklarıma .

 Sükuta bürünüp yürüyorum durmadan yürüyorum.Bir hasreti dindiriyorum sukutumla. Ağrılı bir güne yaslanıyorum. Akik bir hüznü sürerek göğsüme…  Hüzün ve acılar bizi adam edecek can kardeşim.Acı çekenler hayatın güzelliğini daha iyi fark edip gönülden gülerler …

 Mümin kardeşinin sancısını dikkate almayanların kardeşliği defoludur, içini kanatamazlar, içini kanatamayan yumruğunu sıkamaz , öfke kutbunda yer alamaz.  İçindeki adaleti ayağa kaldıramaz.Vicdanlarının aynası kirlidir, paslıdır. Bunlar gökyüzüne şüpheyle bakanlardır…

Nasıl desem kardeşim bir bilsen içimde oldukça sarp yollar var, yokuşlar var tırmanıyorum düşe kalka kan ,ter içinde, düştüğüm yeri öperek kalkıyorum . Düşmem yolda olmamım bir alameti olsa gerek… İçimde bir sonbahar öyküsü var. Zamanın kalbine dokunuyorum. İç içe halkalar her halkada dava bilincini kuşanmış kardeşim sen çıkıyorsun karşıma. Dava adamı diyeceğimiz kaç kişi kaldı şunun şurasında.. Bu soruda beni derinden yaralıyor kardeşim….

Ve bir ırmak kaynaya kaynaya dönüyor damarlarıma. Ne zaman , zamanın kalbine dokunsam yemyeşil bir cennet  çıkıyor karşıma bu sensin… Mümin mümin cennetidir/ hakikati… Demek ki içimdeki sancıyı dikkate alan tek yürek sensin. Var olmak ne ki , varoluş sancısını çekemedikten sonra … Rabbim toprağıma gül tozu kat … Dinini dert eyleyenlerden kıl beni …

Ah eylül… Bu yazdığım hüzün mektubunu kalbime yolladım….

Henüz yorum yapılmamış.

* İşaretli tüm alanları doldurunuz.