Makale
İnsan Merkezli Eğitimle Hakikât Arayışı Mümkün mü?
Bir eğitim-öğretim döneminin daha eşiğine geldik. Ders zilinin çalmasına son sayıyoruz artık. İstisnaları bir kenara koyacak olur isek talebelerden ziyade ebeveynler telaşlanıyor sanki bu başlangıç süreçlerinde. Ebeveynleri tarafından okul haricinde çeşitli kurslara gönderilen öğrenciler için ise bol koşturmacalı günlerin başlangıcındayız. Söz konusu koşuşturmadan ne kadar zevk aldıkları mevzuuna girmek istemiyorum. Zira görünen o ki ailelerin abartılı telaşı eğitim-öğretim yılı boyunca kariyer planları ve hedefleri ile devam edip duracak. Peki evvelen talebeler ve ebeveynleri olmak üzere en tepedeki ilgili bakandan ülke genelindeki tüm okullardaki müstahdemlere varıncaya dek ne kadar hazırız acaba yeni eğitim-öğretim dönemine? Çocuklara anlatıp durduğumuz karınca ve ağustos böceği masalından misâl ile yaz boyunca ne kadar çalıştı acaba herkes dersine? Bu soru aklımızın sağlam bir köşesinde dursun. Konu eğitim-öğretim olunca en yetkili ağızdan çıkan sözler de pek mühim elbette. Adalet ve ahlâk vurgulu o ifadeleri de hatırlayarak aklımızın aynı köşesine gönderelim. İnsan temelli bir eğitim kuracaklarının altını çizen Milli Eğitim Bakanı Ziya Selçuk, ben bakan olmaya değil, gören olmaya çalışacağım demiş idi. Merkezde insan var, temel kavram adalet ve bunun üzerine yükselecek bir bina. Bu bir iddia. Malzemeden çalınmaz ve ustalar dürüst çalışırsa yapı sağlam olur. Bu bir hakikat. Bilindiği üzre iddialar ispat ister. Hakikât ise uğruna ömrün feda edildiği bir mühim mesele.
Girizgâhı epey uzattım. Sadede gelecek olur isek babasının kabul olmuş duası, bir hakikat yolcusundan bahsetmek derdindeyim. Hicri 450. senenin arefesine kapı araladığımızda bakın karşımıza neler çıkıyor? Yün eğirip geçinen bir baba ile karşılaşıyoruz ilkin. Sadece yün eğirmiyor bu baba çünkü dili kıpır kıpır; oğlunun vaiz olması için dua ediyor. Horasan'ın Taberan kasabasından gazzal Muhammed Tusi, yün eğiriyor yani gazzal. Bu kıymetli yaşanmışlığı kalbimizin en mutena köşesine özenle yerleştirelim. Bu hakikat yolcusunun kimliğine ve bıraktığı ize değinmeden evvel kariyer hedefleri belirleyerek ilerleyen zihnin böylesi bir adanmışlığı kavramakta zorlanacağını belirtmek isterim. Zira dengeler eşit değil. Terazinin bir kefesine evlatları için kariyer hedefleri koyan ve dünyevi planlar yapan ebeveynleri koyalım diğer kefesine ise Rahman olandan evladının vaiz olmasını taleb eden babayı koyalım. Tahmin etmesi güç olmasa gerek misâldeki dengeyi.
Tekrar araladığımız kapının önüne gelecek olur isek bu kez karşımıza bahsimize konu olan hakikat yolcusu İmam Gazzali çıkıyor. Babasının ihlas ile yaptığı duayı adeta tüm hücreleri ile yaşıyor. Tus'dan başlayan yolculuğu Cürcan'a oradan da tekrar Tus'a ve Nişabur'a uzanıyor. Hedefi Fıkıh âlimi olmak. Çünkü mezhebi ihtilaflar zihnini epey meşgul ediyor. Yaşadığı dönemde siyasi ve fikri anlamda büyük bir karmaşa hakim. Yine ilk Haçlı Seferi de bu dönemde gerçekleşiyor. Ezber bozan haller oluyor akabinde. Medreseden kaçan talebe aşina olduğumuz bir eylem. Dersler bunaltır, hoca zorlar ve talebe de dayanamayıp firar eder. Gazzali de kaçıyor medreseden ancak gerekçeleri farklı. Tantanalı bir hayatı terk ediyor o. Mevkiine üstünlük sağlama arayışında değil, o yüzden kaçışı tercih ediyor. Bir medrese düşünün ki samimi ve halis kalmasına müsaade etmiyor. Babasının sağlam duası ile yol alan dik duruşlu Gazzali medreseden kaçıyor. Kalbi ve aklı tasavvufa teslim olmuyor. Sonra durmuyor elbette. Batıniler ile mücadelesi onun hayatının detaylarına dair en mühim karelerden birisi olarak çıkıyor karşımıza. İmam hata yapmaz düşüncesi ile körü körüne takibe itiraz ediyor Gazzali. Mücadelesi sadece Batıniler ile sınırlı değil aynı zamanda kendisi ile de mücadele ediyor. Uzun fikri serüveni sonunda yine tasavvuf durağında nihayet buluyor. Lâkin kesin olmayana teslim olmaktan kaçınma özelliği de beraberinde gidiyor. Ölüm döşeğinde iken nasihat isteyen birisine "ihlâstan gâfil olma" diyen Gazzali, bu sözü son nefesine kadar tekrarlıyor. Şimdi heybemizde bu öğüt ile araladığımız kapının önünde öylece bir dem kalma vakti.
Kapının eşiğinden ayrılmadan evvel bazı mühim sorulara da kafa yormak da fayda var zannımca. Müfredata bağlı bir öğretim programının dışına çıkılamadığında mesela Kelam, Fıkıh, Felsefe acaba ne söyleyecek genç kardeşlerimize? Gazzali'nin ya da bir başka hakikât yolcusunun arayışını nasıl kavrayacak genç zihinler? Bu sorular sağlam bir köşede dursun. Ama kaderine terk edilmesin. Çünkü cevapları için çözüm üretilmesini bekliyor bu sorular. Herkes gücü nisbetinde bir yerden başlamalı kanaatindeyim. Gazzali'nin hayatına dair özet geçen Medreseden Kaçış isimli kitabı heyecan içerisinde okuduktan sonra yolculuğuna İhya'u Ulumuddin sayfalarında devam eden gençler misâl.
Son sadedi Hz.Ömer'in hatırlatması ile taçlandıralım. Diyor ki Medine İslam Devletinin halifesi bir çocuğun en büyük düşmanı kendisine Allah'ı anlatmayan, O'nu tanıtmayan, sürekli bu dünyada yaşayacakmış gibi yetiştiren anne ve babasıdır. Evlatları için gökyüzüne dua uçurarak nokta vuruşu yapan ve hayatın merkezine Allah'ı koyan ebeveynlere selam olsun. Öğrenim hayatını hakikât arayışına dönüştürebilen gençlerimiz var olsun. Vesile ile insan merkezli yeni eğitim-öğretim yılı da hayırlar getirsin inşaallah. Âmin.
Henüz yorum yapılmamış.