Makale
Tefsirde Duygusal Arka Planı Fark Etmek IV
-Gereğini Yapmadıkça İyilik Düşünen İnsanlar da Cehenneme Girer-
Kaf suresinin duygusal atmosferi ancak kendi bağlamı içinde anlaşılabilir. Surenin anlam akışı ve duygu yüklü mesajları ancak bu bağlam marifetiyle bütünüyle ortaya çıkarılabilir. Şöyle ki:
Surenin 17. ayetinin anlamı/meali, “Ãœstelik biri insanın saÄŸ tarafında, biri sol tarafında oturmuÅŸ iki alıcı melek de (onun yaptıklarını) alıp kaydetmektedir.” (1) ÅŸeklinde verilir. Bir an için bu anlamın doÄŸru olduÄŸunu kabul edelim. Devam eden 18. ayette ise mana şöyle gelir: “Ä°nsan hiçbir söz söylemez ki onun yanında (yaptıklarını) gözetleyen (ve kaydeden) hazır bir melek bulunmasın.” (2) Burada öncekine ilaveten sanki üçüncü bir melek daha ortaya çıkar. (3) Fakat bu ifadeden kurtulmak için ilk ayette (17) sözü edilen iki meleÄŸin sayısı, ikincisinde (18) parantez içi “gözetleyen (ve kaydeden)” ÅŸeklinde bir destekle güya ilkine uyumlu hâle getirilir. Yani, bu müdahale ile saÄŸ ve soldaki iki melek, gözetleyici ve kaydedici olur. Bazılarında ise bunlardan sadece birine atıf yapılır. Yani ikinci ayette (18) sözü edilen bu gözcülük ve kaydedicilik, ilk ayetteki (17) iki melekten birinin ya da her ikisinin ortak vasfı gibi durur. (4) Hadi bunun da olabileceÄŸini ve bu ayetin öncekini tekit eden benzer bir anlama sahip olduÄŸunu düşünelim. Yani 18. ayette sözü edilen gözetleme vasfı 17. ayette dile getirilen her iki meleÄŸin (الْمُتَلَقِّيَانِ) ya da bunlardan birinin vasfı olsun. Fakat 21. ayette daha önce kayıt tuttuÄŸu varsayılan bu iki melek, bu sefer “Herkes beraberinde bir sevk edici, bir de ÅŸahitlik edici (melek) ile gelir.” (5) ifadesiyle sürücü ve ÅŸahit (سَائِقٌ وَشَهٖيدٌ) olurlar. KiÅŸi hakkında tuttukları kayıtlarla beraber hesap verilecek meydana doÄŸru beraberce giderler. 23. ayette bu meleklerden biri ve muhtemelen sürücü (götürücü) olanı, “Beraberindeki (melek) şöyle der: ‘Ä°ÅŸte bu yanımdaki hazır.’ ” (6) ayeti çerçevesinde öne çıkar. Dikkat edilirse burada melek yine parantez içidir. Zira bazı meallerde kelimenin Arapça aslına uygun olarak konuÅŸan kiÅŸi ‘yakın arkadaşı’ (قَرٖينُهُ) dır. Bu durumda bu yakın arkadaşı melek olarak kabul etmek zorunda kalırsınız. Aksi hâlde üçüncü bir ÅŸahsı burada yakın arkadaÅŸ olarak dile getirmeyi bu baÄŸlam içerisinde anlamlı/haklı kılacak bir karine bulamazsınız.
Åžimdi, “Beraberindeki (melek) şöyle der: “Ä°ÅŸte bu yanımdaki hazır.”ayetinden hemen sonra gelen 24–26. ayetlerde, bu (Ä°ki meleÄŸe ÅŸu emir verilir:) “(Allah, şöyle der:) Atın cehenneme, (hakka karşı) inatçı, hayrı hep engelleyen, haddi aÅŸan şüpheci her kâfiri! Allah ile beraber, baÅŸka bir ilâh edinen o kimseyi atın ÅŸiddetli azabın içine!” (7) Bundan sonra birden iÅŸ deÄŸiÅŸir. Zira devam eden ayete “Arkadaşı (olan ÅŸeytan) der ki: Ey Rabbimiz! Onu ben azdırmadım, fakat kendisi derin bir sapıklık içinde idi.” (8) anlamı verilince 23. ayetteki (قَرٖينُهُ) yakın arkadaÅŸ, 27. ayette birden ÅŸeytana dönüşür. Bu karışıklık içinden çıkılmaz bir hâlde sürüp gider. Surenin baÄŸlamını görmeyen birinin bu durumdan kurtulması da mümkün gözükmemektedir.
Surenin 17. ayetinde söz konusu edilen sağ ve solda oturan iki melek değil, bilakis inkâr eden birinin sağ ve soldan gelerek çatışan iç konuşmaları olmalıdır. (9) Bunu göstermek için şimdi baştan sona doğru, özetle ama surenin anlam akışını bozmadan ilerlemek, yani bağlam üzerinde durmak gerekir. Şöyle ki:
Sure, Kur’an’ın ÅŸerefine yemin ederek baÅŸlar [1. ayet].
Kâfirler, içlerinden bir elçi çıkmasına şaşarlar ve öldükten sonra tekrar diriltilmeyeceklerini söylerler [2. ve 3. ayetler].
Oysa toprağın onlardan ne eksilttiği kaydedilmektedir [4. ayet]. (10)
Onlar, bu gerçeÄŸi (elçinin yeniden diriltilme hususundaki tebliÄŸini) yalanladıkları için فٖى اَمْرٍ مَرٖيجٍ diye ifade edilen çalkantılı/sarsıntılı/sorunlu bir yaÅŸantı içindedirler [5. ayet]. (11)
Gerçeği arayan, göğsünü hakka açan her kulun görebileceği şekilde gökyüzü, yeryüzü ve bitkiler, hayatın bir yaratıcı elinden çıktığını gösteren ölçülü tarafına işaret ediyor olmasına rağmen onlar bu (inkârcı) hâli sürdürmektedirler [6-8. ayetler].
Gökten indirilen su ile ölü toprağa can verildiğini ve bu şekilde bitkilerin hayat bulup yeşerdiğini de görmezler. Oysa yeniden dirilmek de böyledir [9-11. ayetler]. (12)
Daha önce Nuh kavmi, Res halkı ve Semud, Ad ve Firavun ile Lut’un kardeÅŸleri, Eyke halkı ve Tübba’ kavmi de yalanlamış ama bir iÅŸe yaramamıştır [14. ayet]. (13)
İlk defa yaratan ikinci bir defa daha bunu yapabilir. Dolayısıyla yeniden diriltilme hususunda şüphe etmek yersizdir [15. ayet].
İnsanı yaratan Rabb, nefsinin ona verdiği vesveseleri de bilir. Çünkü ona şah damarından daha yakındır [16. ayet]. (14)
İnsanın tabiatında bulunan iki eğilim, sağdan soldan çatışarak karşı karşıya her geldiğinde insanın yanında söylediklerini kaydeden bir gözetleyici bulunur (15) [17. ve 18. ayetler]. (16)
Bütün ömrünce kaçıp durduÄŸu ölümün onu korkudan sarhoÅŸ edeceÄŸi gün de Sur’a üflendiÄŸinde hesap vereceÄŸi gün de mutlaka gelecektir [19 ve 20. ayetler]. (17)
O gün herkes beraberinde bir sevk edici (iç dürtüleri) ve bir şahitle (vicdan) gelir (18) [21. ayet]. (19)
Gaflet kalkar, göz keskinleşir. Kişi beraberinde ne getirdiğini bilir [22. ayet]. (20)
Ve ona yakın olan taraf: “Benimle olan iÅŸte budur.’ der (21) [23. ayet]. (22)
Allah, ‘Atın cehenneme, gerçekleri inatla reddeden, hayra engel olan, aşırı şüpheci her inkârcıyı/nankörü.’ der. (23) [24-26. ayetler]. (24)
Yakınlık kurduÄŸu (arkadaÅŸ olduÄŸu) tarafı Rabbine ‘Onu ben azdırmadım, fakat kendisi derin bir sapıklık içinde idi.’ der [27. ayet]. (25)
Allah, huzurunda bu tartışmanın daha uzun sürdürülmesine izin vermez, Onun katında söz değişmez ve O asla zulmetmez. [28. ve 29. ayetler].
O gün cehennem dolmak bilmez [30. ayet].
Cennet muttakilere için yaklaÅŸtırılır. Tövbe eden, Rabbin emrini gözeten, görmediÄŸi halde sırf saygıdan dolayı Rahman’dan korkan ve O’na yönelmiÅŸ bir kalp ile gelen kimselere vadedilenler kendilerine verilir [31-33. ayetler].
İşte bu, ebedilik günüdür ve cennete esenlikle girin, denilir. Orada kendileri için diledikleri her şey ve daha fazlası da vardır [34. ve 35. ayetler].
Onlardan önce, kendilerinden daha zorlu nice nesiller helak edilmiştir. Dolayısıyla kaçacak yer yoktur, öyleyse tarihten de ders/öğüt almak gerekir [36. ve 37 ayetler].
Gökler, yer ve ikisi arasında bulunanlar, hiçbir yorgunluk da dokunmadan altı günde (altı evrede) yaratılmıştır [38. ayet].
O hâlde onların söylediklerine sabredip güneÅŸin doÄŸuÅŸundan ve batışından önce Rabb’e hamd etmek gerekir [39. ayet].
Gecenin bir kısmında ve secdelerin ardından da Allah tesbih edilmelidir (40).
Çağırıcının yakın bir yerden sesleneceği gün, o gün insanlar hakka çağıran o korkunç sesi işiteceklerdir. İşte bu, (kabirlerden) çıkış günüdür [41. ve 42. ayetler].
Şüphesiz dirilten de öldüren de Allah’tır. Dönüş de ancak O’nadır [43. ayet].
O gün yer, yarılır. Bu, bir toplanma günüdür ve Allah’a göre kolaydır [44. ayet].
Allah onların ne dediklerini çok iyi bilir. (26) Elçi ise onlara karşı bir zorba deÄŸil sadece bir uyarıcıdır. O hâlde uyarılardan korkan kimselere Kur’an ile öğüt vermeye devam edilmelidir [45. ayet].
Surenin anlam akışı burada son bulur. Şimdi ilgili kısmı bazı açıklamalarla tekrar ele alırsak şöyle bir tabloyla karşılaşırız:
Kâfirler, içlerinden bir elçi çıkmasını ve öldükten sonra tekrar diriltilmeyi reddederler [2. ve 3. ayetler].
Onlar, bu gerçeği, yani yeniden diriltilme hususunu yalanladıkları, yani hesap vermeyi düşünmedikleri, yani sorumluluk üstlenmeye yanaşmadıkları için kendilerini çalkantılı/sarsıntılı/sorunlu bir yaşama mahkûm etmişlerdir [5. ayet].
İnsanı yaratan Rabb, nefsinin ona verdiği vesveseleri de bilir. Çünkü ona şah damarından daha yakındır [16. ayet].
İnsanın tabiatında bulunan iki eğilim, sağdan soldan çatışarak karşı karşıya her geldiğinde insanın yanında söylediklerini kaydeden bir gözetleyici bulunur [17. ve 18. ayetler].
Çalkantılı hayat vesveseye, vesvese de sağ ve soldan gelen bir iç çatışmaya yol açar.
O gün herkes beraberinde bir sevk edici (iç dürtüleri) ve bir şahitle (vicdan) gelir [21. ayet].
Sağ taraf, vicdanla birlikte şahit, sol ise sevk edici kötü dürtülerdir.
Gaflet kalkar, göz keskinleşir. Kişi beraberinde ne getirdiğini bilir [22. ayet].
Ve ona yakın olan taraf: ‘Benimle olan iÅŸte budur.’ der [23. ayet].
Hangisi ağır basıp yakınlık sağladıysa o, kişi adına konuşur. (27)
Allah ‘Atın cehenneme, gerçekleri inatla reddeden, hayra engel olan, aşırı şüpheci her inkârcı/nankör müşriÄŸi.’ der [24-26. ayetler].
Saik ve şahit, yani kişinin kötü ve iyi tarafı birlikte cezalandırılır. (28)
Yakınlık kurduÄŸu (arkadaÅŸ olduÄŸu) tarafı Rabbine ‘Onu ben azdırmadım, fakat kendisi derin bir sapıklık içinde idi.’ der [27. ayet]. (29)
Kötü dürtülerin vesvese ile dışarıdan gelmesi de kişiyi kurtaramaz.
Allah huzurunda bu tartışmanın daha uzun sürdürülmesine izin verilmez [28. ayet].
Burada başından beri kişinin iyi ve kötü olmak üzere içyapısındaki eğilimleri söz konusudur. Biri iyi, diğeri kötü. Biri sağduyu/akıl/vicdan denilen olumlu tarafı diğeri suç işlemeye meyilli kötü dürtüleri. (30)
Bir de bütün bunları kaydeden bir melek.
İnsanın hangi tarafı ağır basarsa ona yaklaşır. Arkadaşı/dostu o olur.
Biri sevk edici olur, sevk eder. DiÄŸeri de olup bitene ÅŸahit olur.
Burada kötü taraf öne çıkarıldığı için bu kötü dürtüler, sevk eden arkadaşı; vicdanı ise ona şahitlik eden tarafı olmaktadır.
Kişiyi inkârcı, nankör, aşırı giden, fâsık ve müşrik yapan bu sevk edici taraftır.
Ama o bile bunu ona ben yaptırmadım, bizzat kendisi yaptı der.
Yani iç ses, inat, şüphe, vesvese, dürtü gibi insan benliÄŸinde bulunan hiçbir saik sonunda ona sahip çıkmayacaktır. Yani kendisine arkadaÅŸlık yapan kötü tarafı dahi onu yarı yolda bırakacaktır. Sevk edici sol taraf, saÄŸ tarafla birlikte cehenneme yuvarlanır. Bunların insan fıtratı içinde bulunması da mazeret sayılmaz. Sonuç itibariyle Allah’ı ve ahireti inkâr etmek, hesap vermemeye, hesap vermeme düşüncesi çalkantılı bir hayata, çalkantılı bir hayat ise kiÅŸide bir iç çatışmaya yol açacaktır. Bu iç çatışma içinde inkâr, aşırılık ve ÅŸirk barındırdığından her seferinde kötü sonuçlanır. KiÅŸi kendisine hangi saikin arkadaÅŸlık edip onu nereye sevk ettiÄŸine dikkat etmelidir. Çünkü bu arkadaşı onu cehenneme girmekten kurtaramayacaktır.
Ayetler baÅŸtan sona muhatabı bütün yaptıklarının kaydedildiÄŸi bilinciyle hesap vermeye çağırır. Bu arada elçinin uyarılarını ve diriltilmeyi, yani Allah’ı ve ahireti dikkate almazsa bu sapmanın hayatında çalkantılı/sarsıntı bir iç çatışmaya yol açacağı izah edilir. EÄŸer kiÅŸi bu tür bir iç çatışma yaÅŸamıyorsa söylenecek söz yoktur. Zaten bu ayetler, kötü amelleri sebebiyle henüz saÄŸduyu ve vicdanı körelmemiÅŸ kiÅŸileri uyarmayı amaçlamaktadır.
Surede kâfirlerin, içlerinden birinin peygamber seçilmesi ve yeniden dirilmenin imkânsızlığı ile ilgili olarak ortaya koydukları inkâr yaklaşımı, onların iç çatışmalarla dolu çalkantılı bir hayat içinde bulunmalarıyla ilişkilendirilir. Daha sonra topraktan bitkinin çıkması örneğiyle, yeniden dirilme konusu ispatlanır. Önceki kavimlerde olduğu gibi gönderilen her elçinin yine onlardan biri olması da, içlerinden bir elçi çıkmasına şaşırmalarının ne kadar anlamsız kaldığını izah eder. Ardından ilk defa yaratma, ikinci bir defa yaratabilmenin delili kılınır. Bütün bu delillere rağmen iç çatışmaya mahkûm bu inkârcı tavırlarının sebebi, içinde bulundukları vesveseli (dalgalı) yaşamdır.
Ä°nkâr edenlere tefsir/te’vil cümleleri diyebileceÄŸimiz ÅŸu anlam çerçevesi içinde seslenilir:
“Biz her ÅŸeyi kaydediyoruz. Kendi iç çatışmalarınızı bile. İçinizden geçenlerin doÄŸru olanını nasıl seçeceÄŸinizi bilmek ister misiniz? Ölüm anını düşünün. Sizi saran bütün perdelerin yırtılacağı, mazeretlerin ve bahanelerin yok olacağı o anı. O zaman gerçeÄŸi görebilirsiniz. Ä°ÅŸte sizin iç çatışmalarınızdan bir kayıt. Böyle seslerle vakit harcamıyor musunuz? Hala içinizdeki saÄŸduyuya güvenmeyecek misiniz? Yoksa size zaman zaman doÄŸruları söyleyen iyi tarafınız da aynı sonuçla karşılaÅŸacak. Vicdanınızın sesine kulak verip gereÄŸini yapmadıkça cezalandırılmaktan kurtulamayacaksınız. İçinizdeki iyi sesi duymanız sizin iyi olduÄŸunuzu göstermez. GereÄŸini yapın…”
Sonrasında onlara her ÅŸekilde rahmetle yaklaÅŸan Allah’a yönelmekten baÅŸka çareleri olmadığı hatırlatılarak hiç olmazsa tarihten ders almaları, aksi hâlde Allah’a karşı sığınacak baÅŸka bir yerleri olmadığı ifade edilir. EÄŸer akıl ve vicdan sahibi iseler bizzat ÅŸahit oldukları bu iç çatışmadan Allah’ın Resulünün anlattıklarına kulak vererek kurtulup doÄŸru yolu bulmalıdırlar.
Son olarak ayetlerin yüzü, birden inananlara döner. Onlara, “Siz ey müminler, benim onlara tanıdığım mühleti siz de tanıyın. Bırakın düşünsünler. Siz beni anmaya ve tenzih etmeye devam edin ki onların teslimiyetine yardımcı olasınız. Onlara tanıyacağınız süreyi sabırla geçirebilmek için ahireti ve hesabın ağırlığını düşünün. Böylece hesap verme sorumluluÄŸu içinde hareket ettiÄŸiniz için sizin emin ve dürüst insanlar olduÄŸunuzu görsünler. Korkmayın. Ä°stedikleri gibi düşünsünler. GerçeÄŸi de arasalar yalan da söyleseler sonunda mutlak bana dönecekler. Onları zorlamak fayda getirmez. İç çatışmalarından samimi bir teslimiyetle çıkıp bana saygı duyacakları ana kadar onlara Kur’an ile öğüt vermeye devam edin.” ÅŸeklinde bir uyarı yapılır. (31)
Bu sure, hakikati inkâr ettikleri için iç çatışmalarla dolu çalkantılı bir hayat süren kimselerin zaman içerisinde vicdanlarının sesine kulak vererek yaÅŸamlarına saÄŸduyuyu hâkim kılıp Allah’a yönelmelerinin gereÄŸini anlatır. Nitekim bu yöneliÅŸ, müminlerin onlara Kur’an ile öğüt vermeye sabırla devam etmeleri gereken bir süreçtir.
İnsanın kalbinin temiz olduğu iddiasıyla zaman zaman iyilik yapmayı düşünmesi onu kurtarmaya yetmez. İyilikler, gereği yapılmadıkça sadece düşüncede kalmakla sahibini kurtaracak kadar sevap da üretmez. Bu nedenle müminlerin dâhil olduğu iman çerçevesine girip sâlih amel işlemek insan için vazgeçilmez bir ihtiyaçtır. Nihayet topyekûn dünyanın kurtarılmasına sahip çıkmadıkça vicdanın temizlik iddiası, boş bir vehimden ibaret kalacaktır.
Burada görüldüğü gibi Kur’an’ın bazı yerlerinde verilen bu iç konuÅŸmalar muhataplarının psikolojik durumlarını resmeder. Dolayısıyla baÄŸlamın duygusal arka planı yakalaması ya da duygusal arka planın baÄŸlamı yakalamaya yardım etmesi söz konusudur. Bazen sözün muhatapta uyandıracağı etkinin tahmin edilmesi gerekir. Bazen de sorulan bir sorunun veya verilen bir cevabın arkasında yatan düşünceyi arayıp bulmak elzem olur. Böylece anlam renklenir ve muhatabını bulur.
Not: Bu yazı, “Sözün BaÄŸlamı” adlı eserden iktibas edilmiÅŸtir.
Dipnotlar:
1. Kaf suresi, 17. ayet. (Diyânet Meali).
2. Kaf suresi, 18. ayet. (Diyânet Meali).
3. Buna göre Kaf suresi, 17. 18. ayetlerin farklı meallerde karşılığı ÅŸu ÅŸekilde verilmiÅŸtir: “Onun sağında ve solunda oturan iki alıcı (melek, onun sözlerini ve iÅŸlerini) kaydetmektedir. (Ä°nsan,) Hiçbir söz söylemez ki yanında kendisini gözetleyen, dediklerini zapteden (bir melek) hazır bulunmasın.”(S. AteÅŸ Meali); “Onun sağında ve solunda oturan iki yazıcı kaydederlerken O, söz olarak (herhangi bir ÅŸey) söylemeyiversin, mutlaka yanında hazır bir gözetleyici vardır.” (A. Bulaç Meali); “Hatırla ki (insanın) hem sağında, hem solunda oturan, onun amellerini tespit etmekte olan iki de (melek) vardır. O, bir söz atmaya dursun, mutlak yanında hazır bir gözcü vardır.” (H. B. Çantay Meali)
4. Bu anlamda Kaf suresi, 17, 18. ayetlerin farklı meallerde karşılığı ÅŸu ÅŸekildedir: “Sağında ve solunda oturmuÅŸ iki görevli, kayıt yapmaktadır. Bir söz sarfetmeye dursun, yanındaki gözcü hemen zaptediverir.” (Y. N. Öztürk Meali); “Ä°ki melek (insanın) sağında ve solunda oturarak yaptıklarını yazmaktadırlar. Ä°nsan hiçbir söz söylemez ki, yanında gözetleyen yazmaya hazır bir melek bulunmasın.” (Diyânet Vakfı Meali).
5. Kaf suresi, 21. ayet. (Diyânet Meali).
6. Kaf suresi, 23. ayet. (Diyânet Meali).
7. Kaf suresi, 24-26. ayetler. (Diyânet Meali).
8. Kaf suresi, 27. ayet. (Diyânet Meali).
9. Söz konusu edilen iki kiÅŸi deÄŸil, M. Esed’in de haklı olarak deÄŸindiÄŸi gibi inkâr edenlerin içindeki çatışmayı gösteren çift kiÅŸilikleri olmalıdır. Surenin 17–18. ayetleri bu mealde “(Ve böylece,) ne zaman (tabiatında mevcut) iki eÄŸilim, saÄŸdan soldan çatışarak karşı karşıya gelseler, insanın söylediÄŸi her ÅŸeyde yanı başında mutlaka bir gözetleyici bulunur.” ÅŸeklindedir. SaÄŸ ve sol tanımlaması içinde yer alan bu tanımlamanın kiÅŸinin fücur ve takva olarak doÄŸuÅŸtan sahip olduÄŸu eÄŸilimleri dile getirir. Bu eÄŸilimlerin çift kiÅŸilik oluÅŸturması, muhatabın doÄŸru yolu seçmesi konusundaki kararsızlığını gösteriyor olmalıdır.
10. Bu ayetin hemen arkasında yeniden dirilme hususu inkâr edildiÄŸi için buradaki eksiltmekten kasıt kiÅŸinin öldükten sonra cesedi üzerindeki eksilmeler ÅŸeklinde anlaşılmıştır. Bu mümkündür. Oysa ayetteki تَنْقُصُ الْاَرْضُ toprağın eksiltmesinden kiÅŸinin dünyadayken gitgide kaybettiÄŸi ve sonu ölüme varan ÅŸeyleri düşünmesi de istenmiÅŸ olabilir. Çünkü devam eden ayet, “DoÄŸrusu onlar, hak kendilerine gelince onu yalanladılar…” (لَمَّا جَاءَهُمْ بَلْ كَذَّبُوا بِالْحَقّ) ÅŸeklindedir. Buna göre onlara hatırlatılan ÅŸey, toprağın eksiltmesiyle ellerinde hiç bir ÅŸeyin kalmayacağı ve kaçınılmaz bir ÅŸekilde ölecekleridir. Zira ikinci yaratılışı ve hesabı delillendiren bu yaklaşımdır. Nitekim surenin 19. ayeti insanın ölüm gerçeÄŸinden kaçmasını konu edinmektedir. Ä°ÅŸte bu ayet, kiÅŸinin kaçamayacağı ölüme doÄŸru her geçen gün biraz daha eksilerek/kaybederek yaklaÅŸtığını ve bunun asla inkâr edilemeyecek kadar göz önünde bulunduÄŸunu/gerçekleÅŸtiÄŸini ifade etmektedir.
11. Burada فٖى اَمْرٍ مَرٖيجٍ “bir çalkantı içerisinde” ÅŸeklinde ifade edilen bu ifadeye anlam olarak sonrasını etkilemesi açısından dikkat edilmelidir.
12. Burada yeniden yaratılıp diriltilmeyi uzak, yani imkânsız gören bakış açısına cevap verilmektedir.
13. Burada içlerinden birinin elçi seçilmesine şaşırmaları hususuna cevap verilmektedir.
14. Burada elçiyi ve diriltilmeyi, yani gerçeği ve hesap vermeyi reddedenlerin iç çatışmalarından bahsedilerek çalkantılı hayatlarına giriş yapılır. Yani çalkantılı hayat ile vesvese bu aşamada birleşir.
15. Burada çalkantılı hayatın kişinin benliğinde bir iç çatışmaya dönüştüğü belirtilir. Gözetleyici melek için ayrıca bknz: İnfitar suresi, 10-12. ayetler.
16. M. Esed, 17 ve 18. ayetle ilgili ÅŸu açıklamayı yapar: “Yukarıdaki cümlenin ilk bölümü -yani yetelakka’l-mutelakkiyân ifadesi- iki ÅŸekilde de anlaşılabilir: ‘kaydetmekle görevli olanlar kaydederler’, yahut ‘birbirleriyle karşılaÅŸmayı amaçlayan iki kiÅŸi karşılaşırlar.’ Klasik müfessirler, kural olarak, ilk anlamı tercih etmiÅŸler ve sonuçta pasajı ÅŸu ÅŸekilde yorumlamışlardır: ‘Ä°nsanın yaptıklarını kaydetmekle görevli olan iki melek, onun sağında ve solunda oturarak yaptıklarını kaydederler.’ Ama bana göre iki muhtemel karşılığın ikincisi (‘birbirleriyle karşılaÅŸmayı amaçlayan iki kiÅŸi’), insanın içindeki benliÄŸin (nefs) ‘ona fısıldaması’ndan, yani bilinçaltı arzuların telkinlerinden söz eden önceki ayet ile daha anlamlı bir uyum içindedir. Böylece, ‘birbirleriyle karşılaÅŸmayı amaçlayan iki kiÅŸi/güç’, buna göre, insanın tabiatında mevcut bulunan iki isteÄŸi veya daha doÄŸrusu, iki temel motivasyonu gösterir: yani bir taraftan onun cinsel olan ya da olmayan (ki tümü modern psikolojide ‘libido’ terimiyle ifade edilmektedir) temel içgüdüsel dürtü ve arzuları, diÄŸer taraftan hem sezgisel hem de düşünsel aklı. ‘Sağında ve solunda oturarak’ (kâ’id) ifadesi ise, her insanın içinde üstünlük kurmak için çabalayan bu iki gücün çatışan niteliklerini anlatan bir mecazdır: bu nedenle kâ’id kelimesini ‘çatışan’ olarak çevirdim. Ayrıca bu yorum, 21. ayette, Hesap Günü insanın ‘bir sürücü ve bir ÅŸahit ile’ ortaya çıkmasına yapılan gönderme -açık bir ÅŸekilde insanın içgüdüsel dürtülerine ve aklına iÅŸaret eden bir ifade- ile desteklenmektedir.” (M. Esed, Kur’an Mesajı, Kaf suresi, 17. ayet, dipnot; 11.).
17. Burada ölüm gerçeğinin kişiyi uyaran ve gerçeğin üstündeki örtüyü sıyıran o sarsıcı yönüne vurgu yapılır.
18. Burada soldan ve sağdan gelen çatışma hâli, sevk edici ve şahide, yani kötü dürtülerle vicdana evrilir.
19. M. Esed, ayet hakkında ÅŸu açıklamayı yapar: “Lafzen, ‘bir sürücü (sâik) ve bir şâhid ile.’ Birinci terim, insanın aslî dürtülerini -ve özellikle onu kendi tutkularına sınırsız ÅŸekilde baÄŸlayan ve böylece günaha sürükleyen dürtüleri- anlatırken şâhid terimi (ki tarafımdan ‘vicdan’ olarak çevrilmiÅŸtir) burada, insanı kendisine karşı ‘ÅŸahidlik yapma’ya -sonraki ayette atıfta bulunulan ‘perdenin kaldırılması’na- zorlayan kendi manevî/ahlakî gerçekliÄŸinin farkına varmasına yol açan insan vicdanının daha derin katmanlarının uyanışına iÅŸaret etmektedir.” (M. Esed, Kur’an Mesajı, Kaf suresi, 21. ayet, dipnot; 14.); Bu ayetin çeÅŸitli meallerde karşılığı ÅŸu ÅŸekildedir: “Her insan, (kendi geçmiÅŸ) iç dürtüleri ve vicdanı ile ortaya çıkacak.” (M. Esed Meali); “Her can, yanında bir sürücü ve ÅŸahitle geldi.” (S. AteÅŸ Meali); “Herkes beraberinde bir sevk edici, bir de ÅŸahitlik edici (melek) ile gelir.” (Diyânet Meali); “Her benlik, yanında bir güdücü, bir de tanık olduÄŸu halde gelir.” (Y. N. Öztürk Meali).
20. Burada “Kitabını oku! Bugün sana hesap sorucu olarak kendi nefsin yeter.” (Ä°srâ suresi, 14. ayet. Diyânet Vakfı Meali) ayeti hatırlanmalıdır.
21. Burada ona yakın olan sevk edici kötü dürtüler veya şahit olan vicdandan hangisi ise kişi onunla hazır bir şekilde hesap vermeye gelir. Bu anlam akışı içinde önce belirsiz olan yapı, birkaç ayet sonra kötü tarafa meyleder. Yani bu arkadaş, kişinin kötü dürtüleri olur. Nitekim bu olumsuz örnek her seferinde kötü arkadaşı canlandırır ki bu da kötü dürtülerin sevk ettiği sâik olmalıdır. Çünkü surede örnek verilen inkârcı kişinin cezalandırılmasına sebep olan bu kötü yönüdür.
22. Bu ayetle ilgili deÄŸiÅŸik mealler ÅŸu ÅŸekildedir: “Ve onun (kiÅŸiliÄŸinin) bir parçası: ‘Her zaman benimle olan iÅŸte budur!’ diyecek.” (M. Esed Meali); “Yanındaki arkadaşı: ‘Ä°ÅŸte yanımdaki hazır.’ dedi.” (S. AteÅŸ Meali); “Onun yoldaşı olan (melek) dedi (der) ki: ‘Ä°ÅŸte yanımda (yazılı) olan ÅŸey karşındadır.’ ” (H. B. Çantay Meali).
23. “Siz ikiniz atın cehenneme…” ayeti hakkında Ä°bn Kesîr, bazılarına göre Arap dilinde bir kiÅŸiye iki kiÅŸi gibiymiÅŸ gibi hitap edildiÄŸinin vaki olduÄŸunu dile getirir. Fakat ayetin zahirinden anlaşıldığına göre burada hitap, sürücü ve ÅŸahit olanadır. Ayrıca yakın arkadaÅŸtan kasıt, Ä°bn Abbas (ra), Mücahid, Katade ve baÅŸkaları tarafından belirtildiÄŸine göre ÅŸeytandır. Ä°brahim suresinin 22. ayetinde de açıklandığı gibi “Onu ben azdırmadım.” diyenin de yine o olduÄŸu üzerinde durulur. (Ä°bn Kesîr, Tefsîru’l Kur’ani’l-Âzîm, c. 7, s. 380, 381.); Burada kiÅŸinin kötü tarafının kazanması ile elde edeceÄŸi sonuç ortaya konulur. Fiilin tesniye (ikili formda) gelmesi “Atın atın onu.” ÅŸeklinde bir tekid içerebileceÄŸi de ifade edilmiÅŸtir. Ayrıca kiÅŸinin kötü dürtüleriyle ÅŸahit olan tarafı, yani benliÄŸinin saÄŸ ve sol olmak üzere çatışan iki yönü de kastedilmiÅŸ olabilir. EÄŸer böyle kabul edilirse bu çatışmanın doÄŸru sonuçlanmadığı anlaşılır. O hâlde kiÅŸinin iyi tarafı, var olmasına ve tartışmaya girmesine raÄŸmen, sonuç itibariyle onu kötülük yapmaktan engelleyemiyorsa aynı ÅŸekilde cezalandırılmaktan kurtulamayacaktır. Bu yaklaşım, herkesin kendi kendine iyi bir kiÅŸilik olduÄŸuna dair inancını sorgulamasına yöneliktir. Zira iyi düşünmek, fiiliyata geçmediÄŸi sürece kötülüğü beslemekten baÅŸka bir iÅŸe yaramamaktadır.
24. M. Esed اَلْقِیَا fiili ile ilgili olarak ÅŸu açıklamayı yapar: “Bu örnekte, 26. ayette de olduÄŸu gibi, ‘atın’ emri ikil (tesniye) haliyle (elkiyâ) kullanılmıştır. Birçok klasik dilbilimcinin (ve hemen hemen bütün müfessirlerin) iÅŸaret ettiÄŸi gibi, bu, özel bir vurgulamayı saÄŸlamak açısından linguistik olarak mümkündür ve söz konusu emrin vurgulu bir ÅŸekilde tekrarlanmasına eÅŸit bir etkiye sahiptir. DiÄŸer taraftan, ikil form, hitab edilen nesnelerin fiilen ikil oluÅŸlarının bir göstergesi olarak da alınabilir: yani, 17. ayette iÅŸaret edilen ve 21. ayette de sâik ve şâhid olarak (bkz. yukarıdaki 14. not) tanımlanan ve her ikisi de karşılıklı etkileÅŸim içinde insanın manevî/ruhî çöküşünden ve böylece, öteki dünyada göreceÄŸi azaptan sorumlu olan kendi içindeki iki tezahür.” (M. Esed, Kur’an Mesajı, Kaf suresi, 24. ayet, dipnot; 17.); Ayete verdiÄŸi meal de ÅŸu ÅŸekildedir: “(Bunun üzerine Allah:) ‘Atın, atın cehenneme bütün (bu tür) inatçı hakikat düşmanlarını!’ diye emredecek.”
25. Burada sevk edici kötü dürtüler de kişiden ayrılır. Böylece kişinin onları suçlayarak kurtulma ümidi de yok edilir. Zira vesveseye rağmen bütün olup-biten bizzat kişinin kendi eylemleridir.
26. İnsanın ne söylediği surenin başından ortasına ve sonuna varıncaya değin üzerinde durulması gereken önemli bir konudur.
27. Burada galip gelen, vesveseye yenilen kötü taraftır.
28. Bu yaklaşım, kötülük yapmaya devam ettiği sürece kişinin iyi taraflarının bulunmasının kendisine bir faydasının dokunmayacağını anlamaya yarar.
29. M. Esed’in bu ayetle ilgili yaptığı açıklama ÅŸudur: “Lafzen, 23. ayette olduÄŸu gibi, ‘onun yakın arkadaşı’ (karîn): bu ifade, insanın ahlakî bilincini veya aklını göstermiÅŸ olabileceÄŸi hâlde bu örnekte, ‘konuÅŸan’ onun öteki parçasıdır, yani sâik (‘onu süren/sürükleyen’) teriminde özetlenen ve çoÄŸu zaman ÅŸeytan (ÅŸeytan veya ÅŸeytanî güç: bkz. 14:22 ile ilgili 31. notta deÄŸinilen Râzî’nin görüşleri) olarak sembolize edilen, günahkarın içgüdüsel (instinctive) dürtülerinin ve sınırsız, ölçüsüz isteklerinin bileÅŸimidir.” (M. Esed, Kur’an Mesajı, Kaf suresi, 27. ayet, dipnot; 19.).
30. Burada ÅŸu ayetler hatırlanmalıdır: “Ä°nsan benliÄŸini düşün ve onun nasıl (yaratılış) amacına uygun ÅŸekillendirildiÄŸini ve nasıl ahlaki zaaflarla olduÄŸu kadar Allah’a karşı sorumluluk bilinciyle de donatıldığını!” (Åžems suresi, 7, 8. ayetler. M. Esed Meali)
31. Her şeyin (6 evrede) merhale merhale yaratılması, inkâr edenlerin içinde bulunduğu çatışma durumundan çıkmaları için onlara mühlet tanınmasının önemini vurguluyor olmalıdır.
Henüz yorum yapılmamış.