Makale
Anlam ve Amaç
Bir Mü'min için hayatın esası ÅŸu iki kavramdır; anlam ve amaç…
Anlam ve amacın adresi ise kuÅŸkusuz Allah(cc) tır…
Anlam ve amaçtan kopuÅŸ aÅŸağılık ve ahmaklıktır…
Aziz ve asil olmanın yolu anlamda derinlik, amaçta kararlılıktır…
Anlamın anlamından uzaklaşan insan adileşiyor ve acımasızlaşıyor..
Anlama sırtını dönen Batı insanı meçhullerde geziniyor ve gün geçtikçe kurtlaşıyor.. Nihilizmin limanlarında kendini nihayetlendiriyor..
Liberalizmin labirentlerin de lanetlenmeye razı oluyor… ‘Nefsi emmare' imparatorluÄŸu, anlama karşı savaşını ÅŸiddetlendiriyor…
Bu amansız savaÅŸta insan bir arayışta… Dünya arenasında tüm bunlar yaÅŸanırken, acaba biz mü'minler bu gidiÅŸatın neresindeyiz? Yüce anlamları ve âli amaçları temsil ve tebliÄŸ etmede ne kadar yeterliyiz?
Görünen o ki zorlanıyoruz, bocalıyoruz, hatta zaman zaman bunalıyoruz…
Peki neden?
Anlam katamadığımız yaÅŸamlar bizi yoruyor… Dalgınız.. Durgunuz.. Dağınığız... Duyarsızız.. Unutkanız.. Huysuzuz.. Yalnızız…
Ve bizleri en çok yoranda;
1. Anlamsız sorular
2. Anlamsız tartışmalar
3. Anlamsız alışkanlıklar
Bir; Sorularımızla sınanıyoruz. GeçmiÅŸ ümmetlerin anlamsız sorularla nasıl helâkadüçar olduklarını unuturuz… Bakara suresinde ‘Bakara' kıssasını okur ama Ä°srail oÄŸullarının anlamsız sorularla, hüsranın eÅŸiÄŸine nasıl geldiklerini günümüze taşımayız!..
Sorumluluklarımızdan sıyrılmak için sorularla kendimize yol ararız… ÇoÄŸu zaman cüretkâr sorularımıza hiçbir cevap yeterli gelmez... Pervasız, patavatsız soruların sonunun piÅŸmanlık olacağını hatırlamayız…
Kaderi sorgularız..Gaybı taÅŸlarız.. Sınırları zorlarız.. Haddi aÅŸarız.. ‘Adem atadan ötesini..' kurcalarız..
Anlamak için değil, atışmak, aşağılamak, alay etmek için sorarız..
‘Bırakın kimi sorular cevapsız kalsın' diyemeyiz..
Anlamsız sorularla birbirimizi hırpalamaktan kendimizi sorgulamaya vakit bulamayız..
Aslında soru sormak bir sanattır.. Keşke hep akıllıca sorularımız olsa.. Soru, soranın kişiliğini ele verir..
Sorularımızı gözden geçirelim..
Åžair'in dediÄŸi gibi,
‘İç içe sorular soru içinde
Akıl olmazların zoru içinde'
Felsefe, özellikle sorularla çözümleme yapar..
İslam ise sorulara ve sorunlara çözüm sunar..
Filozoflar soru sorar, Peygamberler cevap verir..
Evet, soru kalite göstergesidir.. Rivayet o ki; Kerbela'da Hz. Hüseyin(ra) ve ehli beyti hunharca katledilirken Kufeli bir hacı Hasan-ı Basri'ye ihramlı iken öldürülen sineğin fetvasını sorar!..
Hasan-ı Basri'nin cevabı oldukça anlamlı:
‘Ä°ÅŸte siz Kufeliler böylesiniz. Kerbela'daÅŸehid edilen Hz. Hüseyin'in kanını sormazsınız, sineÄŸin fetvasını istersiniz!..'
Bilmiyorum, günümüzle bir ilgisi var mıdır?..
İki; Anlamsız tartışmalar.
Birbirimizi tanımamız gerekirken, habire tartışıyoruz..
İslam bizden tearüf, teavün, tesanüd isterken tek becerdiğimiz şey tartışmak..
Tartışma şehveti şuurumuzu zorluyor..
Didiştikçe direncimiz düşüyor.. Haset ve husumetler heybet ve izzetimizi bitiriyor..
Birbirimize soğuk savaş ilan ettikçe, baharımız kışa dönüyor.
Ehli İslam güç kaybettikçe, Ehli Salibe gün doğuyor..
Allah'ı birleyenler, birlikte yürüyemiyor.. Bağnazlıklar, barbarlıklar, bedevilikler, bencillikler bizi biz olmaktan uzaklaştırıyor..
Bu tartışma furyası, cedelleşme fütursuzluğu bir fırsat mıdır, felaket midir; yoksa fitne midir, bilmiyorum!..
Ama bilinen bir gerçek var, o da bu anlamsız tartışmaların galibi yok.. Geriye sadece, tükenen gücümüz, yıpranan kardeşliğimiz, yok olan duyarlılıklarımız kalıyor..
Evet, bu tartışmalar bizi yaralıyor..
İlmi, fikri mahremiyetlerimiz ekranlarda afişe edildikçe genç dimağlar bulanıyor..
Kontrolsüz, ölçüsüz tartışmaların masum zihinlerde bırakacağı hasarın farkında değil miyiz?
Ayetler didikleniyor.. ‘Benim ayetler senin ayetleri döver' babında iÅŸ uzayıp gidiyor.. Herkes dini kendine yontuyor.. Erken müçtehitler kimseye fırsat vermiyor..
1400 yıllık birikime çarpı koyanlar, tüm müktesebatı ceffel kalem çizenler; sünneti, hadisi, sahabeyi silkeleyenlerin gidişatı hayra alamet değil!..
Sevad-ı Azam'ı sollayanların sonu nereye varır, bilmiyorum..
Yorumlarımızı mutlaklaştırdıkça hakikatten uzaklaşıyoruz..
Sabitelerimiz değiştikçe savrulmalar artıyor..
Araçlar amaçlaştıkça gayeden kopuyoruz..
Gelenek- Yenilik ayrışmasını savaşa dönüştürmenin ümmete nasıl bir katkısı olacak?!..
Uçlarda gezinmenin asabiyetleri, ahlak ve adalet bırakmıyor..
Hani, nerede ihtilaf ahlakımız?
Hani, nerede mü'minlere karşı merhametimiz, kâfirlere karşı heybetimiz?
Gün geçtikçe teferruatlarda boğuluyor, taassuplarımıza yenik düşüyoruz.. Asli gündemlerimizden kopuyoruz..
Biz Hz. Adem'e ‘baba' bulmaya çalışırken, Suriye'de her gün yüzlerce çocuk babasız kalıyor!.. Bunun kaygısını kim taşıyacak?..
‘Kabir azabını' tartışmak ahiretimize ne katacak, bilmiyorum.. Ama bugün mazlum Ä°slam ümmeti dünya da cehennem azabı yaşıyor.. Acaba yapabileceÄŸimiz hiçbir ÅŸey yok mudur?
Bizim durumumuz sanki ÅŸuna benziyor:
Fatih Sultan Mehmet, Konstantiniye'nin surlarını toplarla döverken papazlar meleklerin erkek mi, dişi mi olduğunu tartışıyorlarmış!..
‘Diyarı Ä°slam'ın hüzün ve hicranı karşısında neler yapabiliriz?' sorusu cevap bekliyor, ey ehli insaf!..
Ateş çukurunun kenarında çırpınan gençliğe el uzatmak bize düşer..
Şimdi tartışmaları terk edip elimizi taşın altına koyma zamanı..
Ümmet kan ağlarken biz neyin peşindeyiz? Bugün parçalayan olursak yarın ki perişanlığımızı tahmin edebilir miyiz?
İtidal, ihtimam, itina, insaf en çok da hocalara yakışır..
Ä°tham, ilzam, infaz, imha bizim iÅŸimiz deÄŸil!..
Hocalar, birbirlerini harcamak için değil, birlikte hakkı haykırmak için var olmalı..
Seviyeli, nitelikli, hikmetli tartışmalara kim, ne diyebilir?..
Üç; Anlamsız alışkanlıklar.
Arzuların tetiklediği alışkanlıklar anlamın ve amacın önüne geçti..
Lağviyat, lehviyat, laubalilik, lakaytlık, laçkalık İslami duruş ve yürüyüşümüzü
çökertiyor..
Liberalizm kutsal, kıble ve kriter bırakmıyor..
Boş işler, boş vermişlikler ve boşluklar içerisinde bireyler bocalıyor..
Ne dünyamıza ne de ahiretimize hiçbir yararı olmayan söz, iş ve davranışlar ömrümüzü tüketiyor.. Gereksiz konuşmalar, yersiz şakalar, geyik muhabbetleri, gevezelikler geleceğimizi tehdit ediyor..
Dava adamına anlamsız iş ve uğraşların yakışmayacağını herkes biliyor ama bir türlü vaz geçilemiyor..
Bu laubaliliğe karşı mü'mince duruşu bilmemiz gerekiyor..
Bizim için boş zaman yoktur, boşa geçen zaman vardır..
Ve biz biliyoruz ki, Müslüman canının istediği gibi yaşayamaz, Rabbinin istediği gibi yaşamak zorundadır..
Anlamlı hayatlar için imanın hayata galip gelmesi gerekiyor..
İnsanın bütün ilişkilerini belirleyen Allah ile arasındaki ilişkidir..
Rahman'ın has kulları vakarla, onurla ve derin bir İslami refleksle Rabbanileşme yolunda emin adımlarla yürürler..
Yarınlar yorgun olanların değil, rahatından vaz geçenlerindir!..
‘Onlar ki anlamsız iÅŸlerden ve boÅŸ sözlerden yüz çevirirler.' (Mü'minun, 3)
Henüz yorum yapılmamış.