Makale
İki Büyük Su Kütlesinin Birbirine Karışmaması
Kur’an’da anlam içeriÄŸinin nüzul ortamını aÅŸmaması çok önemlidir. Buna göre bilimsel yaklaşımlara konu edilen ve bu açıdan yorumlanan pek çok ayetin içeriÄŸi, ilk muhataplarının anlayabileceÄŸi bir kapsam oluÅŸturmaz. Ãœstelik deÄŸiÅŸkenliÄŸi ile bilinen bu bilimsel veriler karşısında ayetlerden çıkarılan karşılıklar her zaman yerine de oturmaz. Bilimsel gayretler, verilerini deÄŸiÅŸtirip farklı sonuçlara varır, ama ayetlerden çıkarılan anlamlar hâlâ olduÄŸu yerde durur. Bu yüzden ayetlerden böyle manalar çıkarmak tehlikelidir ve gerekli de deÄŸildir. Kur’an’da yeryüzünde gezip dolaÅŸmak, yaratılışı seyredip Allah’ın büyüklüğüne ÅŸahit olmak defalarca kez tekrarlanır. Yer ve gökyüzündeki düzen, ölçü ve dengeden bahsedilir. Ä°nsanın bunlarda bir eksik bulamayacağı dile getirilir. Ä°nsan, yaratılan her ÅŸeyin kendi hizmetine sunulmasının anlamı üzerinde düşünmeye çaÄŸrılır. Ama bilimsel verilerle uÄŸraşılmaz. (1)
Bu anlamda birbirine karışmayan iki su kütlesi meselesi iyi bir örnek sayılabilir. Şöyle ki:
“Birinin suyu tatlı ve susuzluÄŸu giderici, diÄŸerininki tuzlu ve acı iki denizi salıveren ve aralarına bir engel, aşılmaz bir sınır koyan O’dur.” (2)
Konuyla ilgili diÄŸer ayetlerde Allah’ın lütfundan nasip aranması açısından her ikisinden de taze et yenildiÄŸi ve (ikisinden de) süs takıları (inci ve mercan) çıkarıldığı ifade edilen bu su kütlelerinin, nerede olduÄŸu ya da bunlardan ne anlaşılması gerektiÄŸi hususu önemlidir. Burada özellikle/öncelikle ilk muhatapların ne/nasıl anlamış olabilecekleri üzerinde durmak gerekir.
Ayette sözü edilen tatlı ve tuzlu suların bu yüzyılda bulunan ve yeryüzünün ÅŸu ya da bu kesiminde bir denizin veya su kütlesinin iki ayrı bölümünde birbirine karışmadan akan suları resmetmesi mümkün deÄŸildir. (3) Kur’an’da birbirine karışmayan bu iki su kütlesinin söz konusu edildiÄŸi dört ayrı yerin varlığı, konunun bilinen bir olguya iÅŸaret ettiÄŸini gösterir. Bu kadar sık vurgulanması, ibret alınması açısından bu örneklerin önemini gösterdiÄŸi gibi insanların ve özellikle ilk muhataplarının zihninde somut bir karşılığı olması gerektiÄŸini de açıkça hissettirir. Bu iki su kütlesinin 20. yy. da bulunan akıntılarla iliÅŸkisi olamaz. Şüphesiz bu akıntılar da Allah’ın yarattığı ÅŸeyler olarak dikkate alınmalıdır. (4) Ve elbette yeryüzünde yaratılmış her ne varsa bu âlemlerin Rabb’inin bir eseridir ve inanmak için delil arayanlara bu su akıntıları da örnek teÅŸkil edecektir. Ancak ayetlerin iÅŸaret ettiÄŸi ÅŸey, iki büyük deniz, yani su kütlesidir ki bundan kasıt da denizlerle akarsular/nehirler olmalıdır. (5) Kâfir ve müşrikler tarafından bu suların içeriÄŸi ile ilgili olarak hiçbir itirazın yapılmamış olması da bunu gösterir. Ãœstelik Kur’an’ı anlama ve yaÅŸama noktasındaki hassasiyetleriyle tanıdığımız sahabelerin de bu konuda bilinen bir sorusu yoktur. Nihayet bu ve benzeri ibret almaya davet eden ayetlerin, bilinen özel bir nüzul sebebi de olmaz ve aranmaz. Ä°bret/öğüt konuları daha çok genel ve herkesin anlayıp ders çıkarabileceÄŸi türden hususlardır. Mesela Ä°bn Abbas (ra) ve Ä°bn Cübeyr’den nakledilen bir görüşe göre bu iki denizden kasıt semadaki deniz ile yeryüzün¬deki denizdir. (6) Yani her ne ÅŸekilde olursa olsun ayet ile ilgili açıklamalar muhataplarının algı dünyası içinde bir yer bulmalıdır.
BilindiÄŸi gibi yeryüzünde bütün akarsular denizlere akar. Bu devir-daim sürekli tekrar eder. Bu arada ne denizlerin tuzluluÄŸunda ne de akarsu ve nehirlerin tatlılığında bir deÄŸiÅŸim ve deÄŸiÅŸiklik olur. Ne denizler ne de akarsular/nehirler kendi özelliklerini kaybeder. Her ikisinden de inci çıkar ve balık yakalanır. Ãœzerlerinde büyüklü küçüklü gemiler yüzer. Her ikisinden de insanlar olabildiÄŸince faydalanır. Daha da önemlisi Peygamberimiz (sav)‘in ve onun tebliÄŸi marifetiyle ayetlere muhatap olanların bu manayı yakalamış ve anlamış olabilecekleridir. (7)
Kur’an’da birbirine karışmayan iki su kütlesinin söz konusu edildiÄŸi Rahman suresinde ÅŸu soru sorulur? “Öyleyse, Rabbinizin hangi nimet ve kudretini inkâr edebilirsiniz?” (21, 23). Bu kayda deÄŸer bir sorudur. Öyle ki beraberinde idrak konusu olabilecek şöyle bir cevap ister; “Evet Rabbimizin nimet ve kudretini kabul ediyor ve ona bizim için yaptığı bunca ÅŸey için teÅŸekkür ediyoruz.” Bu cevabı verebilmek için kudrete konu olan nimeti fark edebilmek gerekir. Bu ayetler de sözü edilen konu denizlerle akarsular olması hâlinde mümkün olur. Bu konuda baÅŸka cevaplar da verilebilir. (8) Ama her hâlükârda yapılan açıklamaların ilk muhataplarının zihninde karşılığını bulması elzemdir. Yoksa bilmedikleri, anlamadıkları ve çok sonraları keÅŸfedileceÄŸi için hiç ÅŸahit olmadıkları bir nimet için şükretmelerini istemek garip olur. (9)
Not: Bu yazı özün Bağlamı adlı eserden iktibas edilmiştir.
Dipnotlar:
1. Kur’an, insanı araÅŸtırmaya, düşünmeye çağırır. KiÅŸiyi yeni ÅŸeyler bulmaya teÅŸvik eder. Nihayet doÄŸru bir rehberlikle insana gideceÄŸi yolu gösterdikten sonra ilmin ayrıntılarıyla ilgilenmek doÄŸru yol bilgisi taşıdığı iddiasındaki bir Kitab’ın iÅŸi de deÄŸildir. Bu nedenle ÅŸu ayetten hareketle daha bölünmeden önce atomun parçalanabileceÄŸini düşünmek mümkün olamamıştır: “Ve (sen, ey Peygamber) hangi koÅŸullarda olursan ol, bu (ilahi kitaptan) okunacak hangi konuyu dile getirirsen getir ve (siz ey insanlar) hangi iÅŸi yaparsanız yapın, (unutmayın ki) siz bu iÅŸlere giriÅŸtiÄŸiniz an(dan itibaren) Biz üzerinizde gözlemci bulunuyoruz: çünkü ne yerde, ne de gökte tartıya gelmeyecek kadar küçük ÅŸeyler bile senin Rabbinin bilgisinden kaçamaz; ne bundan daha da küçüğü, ne de bundan büyüğü yoktur ki (O’nun) apaçık takdirinde kaydedilmiÅŸ olmasın.” (Yunus suresi, 61. ayet); [(Ayrıca bkz: “Ä°nkâr edenler, ‘Kıyâmet bize gelmeyecektir.’ dediler. De ki: ‘Hayır, öyle deÄŸil, gaybı bilen Rabbime andolsun ki, Kıyâmet size mutlaka gelecektir. Ne göklerde ve ne de yerde zerre ağırlığında bir ÅŸey bile O’ndan gizli kalmaz. Bundan daha küçük ve daha büyük ne varsa, hepsi apaçık bir kitaptadır.’ ” (Sebe suresi, 3. ayet.)]; Burada zerre kadar küçük, hatta bundan daha küçük ÅŸeylerden bahsedilmesinden hareketle bunun atomun bölünebileceÄŸine delâlet ettiÄŸini çıkarmak bir zorlamadır. Ayetlerin bu ÅŸekilde ilk muhataplarının zihninde bir karşılığını bulabilmesi de mümkün deÄŸildir. Konu, hesap sormakla ilgilidir. Allah’ın bilgisinden en küçük ÅŸeylerin dahi kaçmayacağı hususu, muhatabı hayatındaki ayrıntılara özen göstermeye davet etmekten ibarettir.
2. Furkan suresi, 53. ayet. (Diyânet Vakfı Meali); (Ayrıca bknz: Fâtır suresi, 12. ayet; Neml suresi, 61. ayet; Rahman suresi, 19-23. ayetler.).
3. Konuyla ilgili pek çok açıklamayla birlikte ayette dile getirilen iki sudan kastın Kaptan Cousteau’nun Cebeli Tank BoÄŸazı’nda keÅŸfettiÄŸi ve tatları birbirinden farklı maddî an¬lamda iki deniz olabileceÄŸi de ifade edilmiÅŸtir. (B. Bayraklı, Yeni Anlayışın Işığında Kur’an Tefsiri, c. 13, s. 528-532; Benzer bir açıklama için bknz; Celal Yıldırım, Ä°lmin Işığında Asrın Kur’an Tefsiri, c. 8, s. 4327-4328.); Bu örnek, Allah’ın kevni ayetleri açısından güzel bir veri kabul edilebilir. Ancak ayetin ilk muhatapları ve onlardan uzun bir süre sonra gelen müminler açısından ilgili ayeti açıklayan geçerli bir örnek olamaz.
4. Dünyanın neresinde bir tabiat harikası varsa onlar da Allah’ın birer ayetidir. Onun yaratmadaki eÅŸsiz gücünü gösterir. Bu anlamda Allah’ın varlığına ve birliÄŸine delil olarak gösterilebilecek sayısız kevnî ayet vardır. Dünyanın neresinde olursa olsun bütün tabiat olayları, Rabb’in eriÅŸilmez gücünü gösteren birer ayet, alâmet ve iÅŸaret sayılır. Dolayısıyla bunlardan ayrıca Kur’an’da bahsedilmesine gerek yoktur.
5. Râzî, ‘Denizin tatlı olanı yoktur.’ itirazına, bununla Nil ve Ceyhun gibi, âdeta birer deniz olan büyük nehirlerin kastedilmiÅŸ olabileceÄŸi cevabını verir. (Râzî, Mefâtihu’l-Gayb, c. 17, s. 264.).
6. Kurtubî, El-Câmi’u Li-Ahkâmi’l-Kur’an, c. 12, s. 587; Nuh (as)’un kavminin helaki sırasında dile getirilen “Yeryüzünde kaynaklar fışkırttık. (Her iki) su, takdir edilmiÅŸ bir iÅŸin olması için birleÅŸmiÅŸti.” (Kamer suresi, 12. ayet. Diyânet Vakfı Meali) ifadesi de bu iki sudan kastın gökten yaÄŸan ve yerden fışkıran suların birlikte tufanı oluÅŸturduÄŸuna dairdir.
7. Ayetlerin ilk muhatapları tarafından anlaşılması mümkün bir karşılık bulma gayreti, sadece verilen bu örneklerle de sınırlandırılmamalıdır. Nüzul ortamı, dil yapısı, Kur’an ve sure bütünü içindeki yeri, baÄŸlamı vs. ÅŸartlarla çeliÅŸmediÄŸi takdirde daha tatminkâr ve olası yorumlar her zaman bulunabilir.
8. Mevdudî’ye göre bu olgu, denizde ve karada pek çok yerde görülmektedir, yani tatlı suyla acı su yan yana bulunmaktadır. Bu konuda Türk amirali Seydi Ali Reis (öl.970/1562), ‘Mir’atu’l-Memâlik’ adlı eserinde (16. yy.), Ä°ran Körfezi’nde, denizin acı sularının altında tatlı su kaynaklarının bulunduÄŸunu ve donanması için bunlardan faydalandığından ve bunun yanısıra Bahreyn yakınında da, deniz yatağında halkın son zamanlara kadar su aldığı tatlı su kaynaklarının varlığından bahseder. Mevdudî, iki deniz misalinden Allah’ın dilediÄŸi zaman, nasıl denizin tuzlu sularının altından tatlı, içilebilir su kaynakları fışkırtıyorsa, aynı ÅŸekilde büyük ve kirli bir toplumdan takva sahibi, temiz bir toplum çıkarabileceÄŸinin de anlaşılabileceÄŸi üzerinde durur. (Mevdudî, Tefhîmu’l-Kur’an, c. 3, s. 533.); Deniz içinde yer alan bu tatlı su akıntılarının ilk muhataplar tarafından biliniyor olması zayıf bir ihtimaldir.
9. Ayrıca “Bir vakit Musa genç adamına demiÅŸti ki: ‘Durup dinlenmeyeceÄŸim; tâ iki denizin birleÅŸtiÄŸi yere kadar varacağım yahut senelerce yürüyeceÄŸim.’ ” (Kehf suresi, 60. ayet. Diyânet Vakfı Meali) ayeti bu iki büyük su kitlesi hakkında aynı ibarelerin kullanıldığı bir baÅŸka örnektir ki bu da akarsularla denizlerin birleÅŸtiÄŸi yerlere iÅŸaret etmektedir.
Henüz yorum yapılmamış.