Sosyal Medya

Makale

Modern Devlet Anlayışının Düşünsel Arka Planı

Muhterem Okur,

 

Bu haftaki yazımızda  Modern Devlet Anlayışını ve onun arka planını çok kısa bir özet ÅŸeklinde irdelemeye çalıştık. Maksadımız  herhangi bir düşünürün fikrini savunmak ya da örneklik olarak almak deÄŸil anlamaya Ã§alışmaktır. 

 

Yeryüzünün herhangi bir coÄŸrafyasında siyasal, toplumsal ya da ekonomik anlamda bir yaÅŸanmışlık, menfi ya da müspet olsun, bütün dünya insanlarının bu gününü  mutlak ÅŸekilde etkiler; yarınının da inÅŸasına olumlu ya da olumsuz bir etkisi olur. Herhangi bir arka plan referanslarımızla, tarihsel yaÅŸanmışlıkları red ya da kabul anlayışının akli ve vicdani olmadığını düşündüğümüzü ifade ediyoruz.

 

Nasip olursa, önümüzdeki haftalarda, insanlar devletin varlığına hangi ihtiyaçtan ötürü sahip olunması gerektiğine karar verdiler konusunu incelemeye devam edeceğiz.

 

Modern devlet anlayışı, on beÅŸinci ve on altıncı yüzyıllarda ortaya çıkmış ve günümüze kadar gelmiÅŸtir. Modern devletleri geleneksel devletlerden ayıran en önemli özellik, onun sahip olduÄŸu egemenlik ve meÅŸruiyet anlayışıdır. 

 

Modern öncesi dönemde devlet iktidarının “tanrı” kaynaklı olduÄŸuna ve bütün iktidarların tanrıdan geldiÄŸine inanılıyordu. Bu dönemde siyasal iktidarın/devletin meÅŸruiyeti de dinsel, mitolojik ve geleneksel kaynaklara dayanıyordu. Modern devlet anlayışına geçiÅŸle birlikte, devlet iktidarının toplum kaynaklı olduÄŸu ve meÅŸruiyetinin de toplumda aranması gerektiÄŸi fikri iÅŸlenmeye baÅŸlanmıştır. Böylelikle siyasal iktidarın kaynağı dünyevileÅŸmiÅŸ ve meÅŸruiyeti de rasyonel esaslar üzerine oturtulmuÅŸtur.

 

YeniçaÄŸ ile birlikte, geleneksel devlet anlayışından modern devlet anlayışına geçiÅŸ, Avrupa’nın bu dönemde yaÅŸadığı dönüşümden bağımsız olarak deÄŸerlendirilecek bir olgu deÄŸildir. Bu açıdan düşünüldüğünde, modern devlet anlayışı, belirli bir tarihi süreçte yaÅŸanan ekonomik, siyasal ve toplumsal geliÅŸmelerin bir sonucu olarak ortaya çıkmıştır. Modern devlet anlayışı, Avrupa’nın bu dönemde yaÅŸadığı felsefi dönüşümün de bir sonucudur. Modern devlet anlayışının düşünsel temelleri, bu felsefi dönüşüm sırasında atılmıştır. Modern devlet kuramı, bu dönemde yaÅŸayan, Niccolo Machiavelli, Jean Bodin, Thomas Hobbes, John Locke, Jean Jacques Rousseau ve Emmanuel Sieyés gibi düşünürlerin katkılarıyla oluÅŸmuÅŸtur.

 

On beÅŸinci ve on altıncı yüzyıllarda ortaya çıkan ve günümüze kadar gelen modern devletlerin geliÅŸim süreci, iki döneme ayrılarak incelenmektedir. Ortaçağın sonlarında, burjuvazinin desteÄŸini arkasına alan kralların; kilise ve feodalitenin tasfiye edilmesi sonucu tek, mutlak ve bölünmez iktidar sahibi olarak tarih sahnesine çıkmaları modern devlet anlayışının ilk aÅŸamasıdır. Bu aÅŸama, Avrupa’da mutlak monarÅŸilerin hâkim olduÄŸu bir dönemi ifade etmektedir.

 

Niccolo Machiavelli, Jean Bodin ve Thomas Hobbes modern devlet teorisinin kurucuları olarak kabul edilmektedir. Bu üç düşünürün ortak yanı, siyasal iktidara/devlete dünyevi/laik bir temel oluÅŸturmaları ve bunu mutlak monarÅŸiler baÄŸlamında savunmalarıdır.

 

 

Bu üç düşünürden önce devlet iktidarının tanrı kaynaklı olduÄŸuna ve bütün iktidarların tanrıdan geldiÄŸine inanılıyordu. Machiavelli, Bodin ve Hobbes’un teorileriyle birlikte, devlet iktidarının toplum kaynaklı olduÄŸu ve meÅŸruiyetinin de toplumda aranması gerektiÄŸi fikri iÅŸlenmeye baÅŸlamıştır.

 

Bu süreç ilk olarak Machiavelli’nin tanrısallıktan arınmış laik/dünyevi bir siyasal iktidar/devlet kurgusuyla baÅŸlamıştır. Ardından Bodin egemenlik kavramını ortaya atmış ve onun niteliklerini (mutlak, bölünmez, devredilemez, sürekli) ortaya koymuÅŸtur. Hobbes’ta “Toplum SözleÅŸmesi” kuramını geliÅŸtirerek, modern devlet düşüncesinin yetkinleÅŸmesini saÄŸlamıştır.

 

Mutlak monarÅŸiler, on altı ve on yedinci yüzyıllarda feodal düzenin siyasal birimlerini ortadan kaldırdığına göre; artık tarihi görevini tamamlamış demekti. Aydınlanma döneminin laik ve akılcı doktrini ile yetiÅŸen düşünürleri de temel hak ve özgürlükleri, serbest piyasa ekonomisini, kuvvetler ayrılığını, devletin sınırlandırılmasını, parlamenter demokrasiyi, anayasacılığı, egemenliÄŸin kaynağının halk/ulus olduÄŸunu, savunarak yeni bir siyaset kuramı oluÅŸturdular. 

Bu düşünürlerden ilki John Locke’dur. Locke doÄŸal haklar teorisini, serbest piyasaekonomisini, kuvvetler ayrılığını, devletin sınırlandırılmasını, toplum sözleÅŸmesini ve direnme hakkını savunarak mutlakıyetçi görüşlere en ağır darbeyi indirmiÅŸtir.

 

Ardından Rousseau “Sosyal SözleÅŸme” kuramında, egemenliÄŸin kaynağını halka (vatandaÅŸlar kitlesine) dayandırarak; (halk egemenliÄŸi teorisini savunarak) devletin meÅŸruiyetini demokratik temeller üzerine oturtmuÅŸtur. Temsil sisteminin halk egemenliÄŸi anlayışına uygun düşmediÄŸini savunarak; egemenliÄŸin bizzat yurttaÅŸlar tarafından kullanılması gerektiÄŸini belirtmiÅŸtir.

 

Sieyés’in modern devlet anlayışı açısından en önemli katkısı ise, “millet” kavramı ve “temsil” anlayışıdır. O, milleti kendisini oluÅŸturan kiÅŸilerden ve onların iradelerinden ayrı; kendisine özgü bir kiÅŸiliÄŸi ve iradesi olan soyut bir bütün olarak ele almıştır. Sieyés, egemenliÄŸin kaynağı olarak da bu soyut bütünü (milleti) göstermiÅŸtir. Bu ÅŸekilde, Sieyés“milli egemenlik” teorisini oluÅŸturmuÅŸtur. Sieyés, egemenliÄŸin ancak millet adına hareket eden temsilciler vasıtasıyla kullanılabileceÄŸini belirterek temsil mekanizmasını ortaya çıkarmıştır.

 

Avrupa’da mutlak monarÅŸiler dönemi, 1789 Fransız Devrimi’ne kadar devam etmiÅŸtir. 1789 Fransız Devrimi’nden günümüze kadar geçen süreç, modern devlet anlayışının ikinci aÅŸamasıdır. Bu aÅŸamada krala ait olan egemenlik, ondan alınarak topluma verilmiÅŸ, böylelikle egemenliÄŸin demokratik niteliÄŸi ortaya çıkmıştır. 

 

Ayrıca, egemenin kullanabileceği yetkilerin sınırsız olarak değil de; belirli sınırlar dâhilinde kullanılabileceği biçiminde gelişmeler yaşanınca, mutlak egemenlikten farklı, sınırlı bir egemenlik anlayışı ortaya çıkmıştır. Egemenliğin sınırlandırıldığı ve demokratik niteliklere kavuşturulduğu bu dönemin siyasal iktidar tipi, ulus devlettir.

 

Vesselam.

 

 

 

 

 

Kaynakça:

-Aydınlı, H.İ. – Ayhan V. (2004). “Egemenlik Kavramının Tarihsel GeliÅŸimi Perspektifinden İktidarın Sınırlandırılması Tartışması”. Cumhuriyet Üniversitesi İktisadi ve İdari Bilimler Fakültesi Dergisi, Cilt:5, Sayı:1.

-Ebenstein, W. (2001). Siyasi Felsefenin Büyük Düşünürleri (Çev: İsmet Özel). İstanbul: Şule Yayınları.

-Gül, F. (2003/1). “Jean – Jacques Rousseau’nun Egemenlik Anlayışı”. Felsefe Dünyası, Sayı:37.

-Gülsoy, M.T. (2000). “John Locke’un Siyaset Teorisinin Temel Kavramları ve Yasama -Gücü”. Atatürk Üniversitesi Erzincan Hukuk Fakültesi Dergisi, C.IV, Sy. 1-2.

-Güriz, A. (1955). “Hobbes, Åžahsiyeti ve Siyasi Fikirleri”. Ankara Üniversitesi Hukuk Fakültesi Dergisi, Cilt:12, Sayı:1-2.

-Hobbes, T. (2001). Leviathan (Çev: Semih Lim). İstanbul: Yapı Kredi Yayınları.

-Locke, J. (1947). Two Treatises of Government. (Ed. Thomas I. Cook). New York: Hafner Press Company.

-Machiavelli, (1992). Hükümdar (Çev. Selahattin Bağdatlı). Ankara: Sosyal Yayınlar.

-Rousseau, J.J. (2010). İnsanlar Arasındaki Eşitsizliğin Kaynağı. (Çev: Rasih Nuri İleri). İstanbul: Say Yayınları.

-Rousseau, J.J. (2011). Toplum Sözleşmesi. (Çev: Vedat Günyol). İstanbul: Türkiye İş Bankası Kültür Yayınları.

-Thomson, D. (2002). Siyasi Düşünce Tarihi. (Çev: Serdar Taşçı). İstanbul: Metropol Yayınları.

Henüz yorum yapılmamış.

* İşaretli tüm alanları doldurunuz.