Sosyal Medya

Makale

İman ve Akrabalık Bağı Arasındaki Mukayese

Enfal suresinin son ayeti de sure bütünlüğünden payını almak durumundadır. Elbette bu son ayete gelinceye kadar surenin başından itibaren süregelen anlam akışı göz önünde bulundurulmalıdır.

Sure, “(Ey Muhammed!) Sana ganimetler hakkında soruyorlar.” diye baÅŸlar. Ardından “…De ki: “Ganimetler, Allah’a ve Resulüne aittir…” denilerek hemen cevap verilir. Konu, “…O hâlde, eÄŸer müminler iseniz Allah’a karşı gelmekten sakının, aranızı düzeltin, Allah ve Resulüne itaat edin.” ÅŸeklinde devam eder. (1) Ama asıl ilk ayetteki sorunun cevabı, 67. ve 68. ayetlerle verilir. (2) Bundan önceki 66 ayet de bu soruya verilecek cevabı hazırlar. Surenin başından itibaren 67. ayete doÄŸru yapılan bu yoÄŸun hazırlık, -ganimet örneÄŸinden hareketle- dünyaya ait taleplerin müminlerin arasını açma ihtimalini yok etmeye yöneliktir.

Sonuç olarak burada Peygamber (sav)’in ÅŸahsında bütün müminler için önemli bir yaklaşım tarzı belirir. O da müslümanların sadece ganimet elde etmek kastıyla hareket edemeyecekleri ve giriÅŸtikleri savaÅŸların belli bir anlam ve amacının olması gerektiÄŸidir. Surede ganimet yoluyla zenginliÄŸin ve buradan hareketle güçlü olmanın yerine Muhacir ve Ensar’dan müteÅŸekkil olan müminlerin kendi aralarındaki yakınlık gündeme getirilerek sondan bir önceki ayette (74. ayet) şöyle denilir:

“Ä°man edip hicret eden ve Allah yolunda cihat edenler ve (muhacirleri) barındırıp (onlara) yardım edenler var ya; iÅŸte onlar gerçek müminlerdir. Onlar için bir bağışlanma ve bol bir rızık vardır.” (3)

Burada Muhacir ve Ensar arasındaki kardeşliğin/paylaşmanın/yardımlaşmanın onlar gibi gerçek iman sahiplerine özgü olduğu vurgulanır. Nitekim surenin başından itibaren bu ilişkiyi bozacak şekilde davranmamak gerektiği de belirtilir. Ancak surenin son ayetine verilen mana bu anlam akışına ve bütünlüğe uygun olması gerekirken birden değişir. Şöyle ki:

“Daha sonra iman edip hicret eden ve sizinle birlikte cihad edenlere gelince, iÅŸte onlar da sizdendir. Allah’ın kitabınca, kan akrabaları birbirlerine (varis olmaya) daha lâyıktırlar. Şüphesiz Allah hakkıyla iÅŸitendir, hakkıyla bilendir.” (4)

Sure son ayetine kadar Muhacir ve Ensar arasındaki iliÅŸkinin önemi ve bu öneme binaen ganimet paylaşımında gösterdikleri olgunluk üzerinde ilerlerken birden son ayet akrabalık bağını, bu kardeÅŸlik iliÅŸkisinin önüne geçirir. (5) Hâlbuki bu mesele Ahzab suresinde iÅŸlenmektedir. Ahzab suresi, ağır toplumsal olayları, Hendek savaşı ve KureyzaoÄŸulları muhasarası eÅŸliÄŸinde ele alır. SavaÅŸta Peygamber (sav)’e verilen desteÄŸin aynısının zıhar, boÅŸanan hanımların durumu, evlatlık gibi sosyal olayların çözümünde de verilmesi gerektiÄŸi üzerinde durur. Bu baÄŸlam içerisinde akrabalık iliÅŸkisinin, kardeÅŸlik bağından daha fazla hak doÄŸurduÄŸu belirtilir. Fakat Enfal suresinin baÄŸlamı bu deÄŸil, mümin kardeÅŸlik bağının ne derece önemli olduÄŸudur. Kur’an’da, bu derece yüksek deÄŸerde bir iliÅŸkinin korunması ama aileyi ve akrabalık baÄŸlarını yok saymaya da götürmemesi gerektiÄŸi iki ayrı surede ayrı ayrı ele alınarak farklı baÄŸlamlar içinde vurgulanmıştır. BaÄŸlamları dikkate alınmadan yapılan bu yorumların hata payının ne derece yükseldiÄŸi bu örneklerde rahatlıkla görülebilir.

Ayrıca surede mirasla ilgili hiçbir konu da geçmemiÅŸtir. (6) Bu hususta M. Esed’in konuyla ilgili açıklamaları eÅŸliÄŸinde verdiÄŸi meal, baÄŸlamı dikkate alması açısından doÄŸru bir karşılık oluÅŸturur. Buna göre Allah’ın kitabına, yani O’nun belirlediÄŸi ölçüye göre birbiri üzerinde hak sahibi olarak yakın olanlar ( اُولُوا الْاَرْحَامِ بَعْضُهُمْ اَوْلٰى بِبَعْضٍ فٖى كِتَابِ اللّٰهِ ), Muhacir ve Ensar’dır. Elbette bu iliÅŸki biçimi bir akrabalık tesis etmez. Ama beraber cihat eden, pek çok riski birlikte üstlenen, zulme bir arada karşı çıkıp küfre hep beraber haddini bildiren kiÅŸilerin kendi aralarında kurmaları ve dikkat etmeleri gereken samimiyet ve sorumluluÄŸa iÅŸaret eder. Bu mana, surenin başından itibaren sözü edilen anlam akışına da uygundur.

Buna göre 72. ayetten itibaren birbirini takip eden anlam, haklı olarak şu şekilde verilmiştir:

“Öte yandan imana eriÅŸen, zulmün egemen olduÄŸu diyardan göç eden, Allah yolunda mallarıyla çaba gösterip duran kimselere ve (onlara) kol kanat açıp, yardım edenlere gelince; iÅŸte bunlar (sahiden) birbirlerinin dostu ve hamileridir. Fakat inanmış oldukları hâlde (sizin beldenize) göç etmemiÅŸ olan kimselere gelince; onların korunup gözetilmesinden hiçbir bakımdan siz sorumlu deÄŸilsiniz, ta ki (sizin yanınıza) göç edecekleri vakte kadar. Yine de, dinsel baskılara karşı sizden yardım isterlerse, (onlara) yardım elinizi uzatmaktır size düşen; yeter ki (bu yardım) kendileriyle aranızda andlaÅŸma bulunan bir topluluÄŸa karşı olmasın; çünkü Allah yaptığınız her ÅŸeyi görmektedir.” [72. ayet] (7)

Muhacir ve Ensar karşılıklı sorumluluk doğuran kardeşlik ve dostlukla bir aradadırlar. Oysa inandığı hâlde hicret etmeyenlere karşı bir sorumluluk yoktur. Bunlar yardım isterlerse edilir. Sadece bu yardım, antlaşma yapılan bir kavme karşı olmamalıdır.

“Bütün bunlarla birlikte, (unutmayın ki) hakkı inkâra ÅŸartlanmış olanlar birbirleriyle müttefiktirler; siz de (birbirinizle) öyle olmadıkça yeryüzünde fitne ve büyük bir karışıklık baÅŸ gösterecektir.” [73. ayet] (8)

Kâfirler de birbirleriyle müttefiktirler. Hâliyle aynı ittifak ve dostluk müminler arasında da olmalıdır. Aksi hâlde büyük bir karışıklık meydana gelir.

“Ve o imana eriÅŸen, zulmün hüküm sürdüğü diyardan göç eden ve Allah yolunda elinden gelen her türlü çabayı gösteren kimselerle (onlara) kol kanat gerip yardım eden kimseler; iÅŸte bunlardır, gerçekten inanan kimseler! Günahlarından bağışlanma ve çok kutlu bir rızık beklemektedir onları.” [74. ayet] (9)

Ä°man eden, hicret eden ve Allah yolunda cihat edenlerle [Muhacir] onları ( اٰوَوْا ) barındırıp/kol kanat gererek kucak açıp yardım edenler ( نَصَرُوا ) [Ensar] gerçek müminlerdir. Bağışlanma ve bol rızık onları beklemektedir.

“Ve bundan sonra inanıp da zulmün egemen olduÄŸu diyardan göç edecek ve (Allah) yolunda sizinle birlikte çaba sarf edecek olanlara gelince, bunlar (da) sizdendirler; (iÅŸte böyle) sıkıca birbirine baÄŸlanıp yakınlık kazananlar, Allah’ın koyduÄŸu düstura göre birbirleri üzerinde temelden hak sahibidirler. Gerçek ÅŸu ki, Allah’tır her ÅŸeyin aslını bilen.” (10)

Bundan sonra sizin gibi iman eden, hicret eden ve Allah yolunda cihat edenler de müminlerle beraberdir. Bunlar arasındaki وَاُولُوا الْاَرْحَامِ baÄŸ/yakınlık بَعْضُهُمْ اَوْلٰى بِبَعْضٍ فٖى كِتَابِ اللّٰهِ “Allah’ın kitabına/kanununa/düsturuna göre birbirine daha yakındır.” Bu kiÅŸiler arasında kopmaz bir baÄŸ oluÅŸur ve birbirleri üzerinde hak ve sorumluluk sahibi olurlar. (11) Oysa hicret etmeyenlere karşı onlarla aralarında kan bağı olmasına raÄŸmen böyle bir hak/sorumluluk bulunmaz. Ä°man, hicret ve cihadın bir arada oluÅŸturacağı yakınlık, Allah’ın kitabına göre kan bağıyla mukayese dahi edilemez. Burada söz konusu edilen ÅŸey, birbirine mirasçı olmak deÄŸildir. Zaten mirasla ilgili bir kelime de geçmez. Konu; derdi, tasayı, sorunları birlikte kucaklamak, zararı paylaÅŸmak ve sonunda mutluluÄŸu bir arada yakalamak ve yaÅŸamaktır. (12) Ä°nananların her türlü zorluk altında birbirlerine kardeÅŸlik hukukuyla sahip çıkmasıdır. Burada iman ve cihat sürecinin kiÅŸiye kazandıracağı dostluÄŸun seviyesi, umumiyetle kan bağından doÄŸan ilgi ve fedakârlığı aÅŸtığından, birlikte risk üstlenmenin getireceÄŸi sorumluluÄŸun deÄŸeri de bir hayli büyüktür.

Hicret edenler arasında oluÅŸan kader birliÄŸine arka arkaya vurgu yapan bu ayetlerin anlam akışı bir tarafa bırakılıp tam bu arada “Kan akrabaları ise, Allah’ın Kitabı’na göre birbirlerine daha yakın dostturlar.” denilebilir mi? Tam tersine burada önemli olan, Allah yolunda iman, hicret ve cihat etmekle oluÅŸan birlikteliktir. Nitekim Ä°slam tarihinde Muhacirler’in kendi aralarında ve Ensar ile kurdukları iman kardeÅŸliÄŸi, kan ve akrabalık bağından beklenenden çok daha fazlasını baÅŸarmıştır.

Ä°ÅŸte bu ÅŸekilde ganimet elde etmeye karşı mümince bir tavır oluÅŸturmak, dünyaya ait taleplerin ihtilafa ve dolayısıyla güç kaybına yol açmasına mani olmak ve bu nedenle kardeÅŸlik baÄŸlarını canlı tutmak gerekmektedir. Allah’a itaat edenler, dünya metaı için kardeÅŸlerine yüz çevirmezler. Allah’a itaat ettikleri için ganimetleri ihtiyaç sahiplerine ayırırlar. Böylece Allah için savaÅŸmak servet edinmekten çıkıp, mazlum insanlar için mücadele etmeye evrilmektedir. (13)

Dipnotlar:

1. Enfal suresi, 1. ayet. (Diyânet Meali).
2. “Yeryüzünde düşmanı tamamıyla sindirip hâkim duruma gelmedikçe, hiçbir peygambere esir almak yakışmaz. Siz geçici dünya menfaatini istiyorsunuz, hâlbuki Allah ahireti (kazanmanızı) istiyor. Allah, mutlak güç sahibidir, hüküm ve hikmet sahibidir. EÄŸer Allah’ın daha önce verilmiÅŸ bir hükmü olmasaydı, aldığınız ÅŸey (fidye)den dolayı size büyük bir azap dokunurdu.” (Enfal Suresi, 67, 68. ayetler. Diyânet Meali).
3. Enfal suresi, 75. ayet. (Diyânet Meali).
4. Enfal suresi, 75. ayet. (Diyânet Meali); Bu ayetin farklı meallerdeki karşılığı ÅŸu ÅŸekildedir: “Onlar ki sonradan inandılar, hicret ettiler, sizinle beraber savaÅŸtılar, iÅŸte onlar da sizdendir. Rahim sâhipleri (kan akrabası), Allah’ın Kitabına göre birbirlerine daha yakın dostturlar. Allah her ÅŸeyi bilir.” (S. AteÅŸ Meali); “Sonradan inanarak hicret edip de sizinle birlikte cihada katılanlar da sizdendir. Kan akrabaları ise, Allah’ın Kitabı’na göre birbirlerine daha yakın dostturlar. Allah her ÅŸeyi bilir.” (Y.N. Öztürk Meali); “O kimseler ki, sonradan iman getirdiler ve hicret edip sizinle beraber mücâhede yaptılar, bunlarda sizdendir. Akrabalık yönünden yakınlıkları olanlar, Allah’ın hükmüne göre mirasta birbirine daha yakındır. Muhakkak ki, Allah her ÅŸeyi bilendir.” (A. F. Yavuz Meali); “Bundan sonra iman edip hicret edenler ve sizinle birlikte cihad edenler, iÅŸte onlar sizdendir. Akrabalar (mirasta) Allah’ın Kitabına göre, birbirlerine (mirasta) önceliklidir. DoÄŸrusu Allah her ÅŸeyi bilendir.” ( A. Bulaç Meali); “Ve bundan sonra inanıp da zulmün egemen olduÄŸu diyardan göç edecek ve (Allah) yolunda sizinle birlikte çaba sarf edecek olanlara gelince, bunlar (da) sizdendirler; (iÅŸte böyle) sıkıca birbirine baÄŸlanıp yakınlık kazananlar, Allah’ın koyduÄŸu düstura göre birbirleri üzerinde temelden hak sahibidirler. Gerçek ÅŸu ki, Allah’tır her ÅŸeyin aslını bilen.” (M. Esed Meali).
5. Bu hususta ‘ulu’l-erham’ ifadesinin geçtiÄŸi ÅŸu ayet de hatırlanmalıdır: “Peygamber, müminlere kendi canlarından daha önce gelir. Onun eÅŸleri de müminlerin analarıdır. Aralarında akrabalık bağı olanlar, Allah’ın Kitab’ına göre, (miras konusunda) birbirleri için (diÄŸer) müminlerden ve muhacirlerden daha önceliklidirler. Ancak dostlarınıza bir iyilik yapmanız baÅŸka. Bu (hüküm) Kitap’ta yazılıdır.” (Ahzab suresi, 6. ayet. Diyânet Meali); Bu ayet, “miras konusunda” kaydı ile verilir. Zira Ahzab suresinde baÄŸlamında burada söz konusu edilen ÅŸey, evlatlığın mirasa konu yapılamayacağıdır. Enfal suresinde söz konusu ganimet olduÄŸu için burada dile getirilen Ensar ve Muhacir arasındaki dostluktur. Oysa Ahzab suresinde mesele evlatlık edinmek ve mirastır ki buna göre akrabalık baÄŸları, bu tür bir manevi baÄŸlılıktan daha öncelikli kabul edilmiÅŸtir.
6. M. Esed bu ayet hakkında ÅŸu açıklamayı yapmaktadır: “Klasik müfessirler bu son cümlecikte temas edilen yakınlığın inanç birliÄŸine dayanan manevî kardeÅŸlikten ayrı olarak fiilî akrabalık, kan yakınlığı olduÄŸu görüşündedirler. Bu müfessirlere bakılırsa, yukarıdaki ayet, ilk zamanlar Medine’de Ensar ile Muhacir’în arasında yaygın bir biçimde uygulanan özel ‘kardeÅŸlik’ örfünü ilga etmektedir; bu örfe göre Ensâr’dan (‘yardımcılar’ anlamında Medineli mühtedîler) kimileri, istisnasız hepsi de Medine’ye fakr u zaruret içinde göç etmiÅŸ bulunan Muhâcirlerden kimilerini ferdî olarak kendilerine ‘kardeÅŸ’ ediniyor ve bu sembolik ‘kardeÅŸlik’ bağı her Muh’âcir’e ‘kardeÅŸi’nin malından mülkünden belli bir pay, hatta sonrakinin ölümü halinde mirasından bir hisseye hak kazandırıyordu. Yukarıdaki ayetin, bundan böyle miras hakkının ancak yakın akraba arasında söz konusu olabileceÄŸi esasını getirerek böyle bir ‘kardeÅŸlik’ uygulamasını kaldırdığı ileri sürülmektedir. Oysa bizce ayetin bu yönde yorumlanması ikna edici olmaktan oldukça uzaktır. Her ne kadar ulu’l-erhâm tabiri, lügat olarak ‘ana rahmi’ anlamına gelen rahm (rihm ve rahim olarak da telaffuz edilebilir) isminden türemiÅŸ olsa da unutulmamalıdır ki, bu sözcük genel anlamda (yani, yalnızca kan bağına iÅŸaret etmemek üzere) ‘yakınlık’, ‘sıkı fıkılık’ yahut ‘yakın iliÅŸki’ anlamlarına mecaz olarak da kullanılmaktadır. Bu yönde, klasik Arap dilinde ulu’l-erhâm her türlü yakınlığı, iliÅŸkiyi ifade eder; hukukta ise [ferâiz olarak adlandırılan miras taksiminden] hisse almayan yakınlıkları (Lâne III, 1056 öteki otoriteler arasında Tâcu’l-‘Arûs’u da zikrederek). Öte yandan, yukarıdaki ayette ‘yakın baÄŸlar’a iliÅŸkin ifade, müminlerin birbirlerinin dostları ve hâmîleri (evliya) oldukları ve bundan böyle inanan herkesin de Ä°slam cemaatinin tabii üyesi sayılacağı öğretisinde yoÄŸunlaÅŸan bir bölümün sonunda yer almaktadır; bu durumda, ulu’l-erhâm’dan (yakınlık sahibi olanlar) kasıt kelimenin lügat anlamıyla sınırlı olsaydı ve bununla miras hukukuna iliÅŸkin bir imada bulunulmuÅŸ olsaydı, o zaman, gerçek müminler arasındaki din ve inanç bağını ve böyle bir bağın gerektirdiÄŸi manevî/ahlakî yükümlülükleri dile getiren, bölümün geri kalan kısmından anlam akışı olarak oldukça uzaklaşılmış olunurdu. Bu itibarla, bizce yukarıdaki ayet miras hukukuyla ilgili herhangi bir ilke getirmiyor; fakat yukarıda iÅŸaret edildiÄŸi gibi, önceki ayetlerde verilen öğretiyi hulasa ediyor; şöyle ki: bütün çaÄŸlarda tüm gerçek müminler kelimenin en derin anlamıyla tek bir cemaat oluÅŸtururlar ve bu anlamda manevî düzeyde birbirleriyle sımsıkı baÄŸlar, yakınlıklar içine girmiÅŸ bulunan kimseler, Allah’ın ‘bütün müminler kardeÅŸtirler’ düsturu gereÄŸince (49:10) en ileri düzeyde birbirleri üzerinde hem hak sahibidirler, hem de birbirlerinden sorumludurlar.” (M. Esed, Kur’an Mesajı, Enfal suresi, 75. ayet, dipnot; 86.)
7. Enfal suresi, 72. ayet. (M. Esed Meali).
8. Enfal suresi, 73. ayet. (M. Esed Meali).
9. Enfal suresi, 74. ayet. (M. Esed Meali).
10. Enfal suresi, 75. ayet. (M. Esed Meali).
11. BilindiÄŸi gibi özellikle Muhacirlerden oluÅŸan mümin ordusu, hicretten kısa bir süre sonra gerçekleÅŸen Bedir savaşında ve sonrasında omuz omuza kendi akrabalarıyla savaÅŸmıştır.
12. Derveze’nin bu ayetlerle ilgili açıklaması ÅŸu ÅŸekildedir: “Ä°bn Abbas ve bir kısım Tabiin’e göre 72 ve 73. ayetlerde geçen velayet (dostluk), te¬varüs (mirasçılık) anlamındadır. Bu görüşe göre; 72. ayet, Peygamber (sav)’in kardeÅŸ kıl¬dığı Muhacir ve Ensar arasındaki miras hükmünü belirlemektedir. 73. ayet ise, müminlerle kâfirler arasında tevarüs olmadığını anlatır. Müfessirler ise, buradaki velayetin birliktelik ve yardımlaÅŸma anlamında olduÄŸunu nakletmiÅŸlerdir. Bizce, ayetlerin ifade ettiÄŸi anlama göre, bu görüş daha tutarlıdır. 72. ayette Muhacir ve Ensar’ın hicret etmeyen müminlere karşı tutumları da bu manayı güç¬lendirmektedir. “sizden yardım isterlerse” ve “yardım elinizi uzatmaktır size düşen” tabirleri, bundan önce zikri geçen اَوْلِيَاءُ “evliya” (dostlar) ile وَلَايَتِهِمْ “velâyetihim” (dostlukları) kelimelerinin anlamlarını açıklamaktadır. 73. ayette emredilenlere aykırı davranmak suretiyle, müminler ve kâfirler arasında dostluk bağı oluÅŸmasının, büyük bir fitne ve fesada sebebiyet vereceÄŸi anlatıl¬makta ve bu mana, yukarıdaki anlamı pekiÅŸtirmektedir. Netice olarak, müminler ara¬sındaki velayet, yani dostluk, onlar arasındaki miras bağı ÅŸeklinde deÄŸil, birliktelik ve yardımlaÅŸma ÅŸeklindedir… Müfessirler bu (75) ayetin öncekilerden sonra inmesi hasebiyle Ensar ve Muhacirlerden kardeÅŸler arasındaki mirası neshettiÄŸini rivayet ederler. Muhtemeldir ki, ayetin sonra inmiÅŸ olması, müslümanlara sonradan katılan mücahit Muhacirleri önceki¬lerle objektif ÅŸekilde eÅŸitlemeyle alakalı bir hüküm içermesindendir. Müfessirlerin nes¬hin varlığıyla ilgili çıkarımları bizi tatmin etmemektedir. Biz ayetin Muhacir ve Ensar¬’dan kardeÅŸler arasındaki mirastan çok, aralarındaki yardımlaÅŸma ve dayanışmayı içerdi¬ÄŸini düşünüyoruz. Ardarda gelen 72 ve 73. ayetler ÅŸiddetli bir üslupla kan ve akrabalık bağı dolayısıyla müminlerin kâfirleri veli edinmelerini veya önceden var olan baÄŸları devam ettirmelerini yasaklamaktadır. 75. ayet ise kâfirlerden sonra inanıp muhacirlere katılan ve onlarla birlikle cihat edenlerin hükmünü açıklamak için gelmiÅŸtir. Sonradan inananlar öncekilerin konumundadırlar. Bu ayet, geçmiÅŸ yasakları onlardan kaldırmaktadır. Hepsi müslüman olduktan sonra öncekilerle sonrakiler arasındaki akrabalık baÄŸları bilinen sorumluluk ve hukuka yeniden dayanmıştır. Bu açıklamalar, ayetin önceki üç ayetle beraber indiÄŸini ve konu bütünlüğüne sahip olduÄŸunu söylememize imkân vermektedir.” (Derveze, Et-Tefsîru’l-Hadîs, c. 5, s. 382-386.); Derveze’nin bu açıklaması içinde iki farklı yaklaşımı barındırmaktadır. EÄŸer ayet mirası deÄŸil kardeÅŸliÄŸi vurguluyorsa bu Muhacir ve Ensar arasındaki yakınlığa iÅŸaret eder. Ya da buradaki miras, daha önce hicret edemeyenlerin bunu baÅŸardıktan sonra müminlerle arasında yeniden beliren akrabalık hukukuna delâlet edebilir. Ancak burada miras yerine kardeÅŸlik ve yakınlık bağından söz etmek daha tutarlı bir sonuç verecektir. Zira surenin baÄŸlamı hukukî bir sonuç elde etmekten ziyade siyasi ve sosyal bir yapı inÅŸa etmeye yöneliktir. Bunun yanı sıra akrabalıktan doÄŸan baÄŸ ve miras konuları, süreç içerisinde zaten ihmal edilmiÅŸ de deÄŸildir.
13. Bu yaklaşım, Allah yolunda cihadı, dünyevî savaÅŸtan ayıran en temel özelliktir.

Henüz yorum yapılmamış.

* İşaretli tüm alanları doldurunuz.